SORULAR Ä°KTÄ°BAS - Metin ÖNAL MengüÅŸoÄŸlu
1.Müslümanlar olarak günlük hayatımızı nasıl buluyorsunuz? Söylemlerimizle yaÅŸam biçimimiz uyuÅŸmakta mıdır 2.Gerçek Ä°slam’ın Peygamber (a.s) zamanında yaÅŸandığını, o dönemin bir ‘asr-ı saadet’ olduÄŸunu, sahabe neslinin bir daha tekerrür etmesinin mümkün olmayacağını düÅŸünür müsünüz? 3.Müslümanlar fert, aile ve ümmet olarak pratik hayatta imrenilecek bir Ä°slamî örneklik gösteremiyorlarsa, bunda ne gibi geçerli mazeretleri bulunmaktadır? 4.Günümüzde, “aradığım iÅŸte budur!” dedirtecek bir Müslüman yaÅŸantısı oluÅŸturabilmek için neler önerirsiniz?
GÜNLÜK HAYATLARIYLA MÜSLÜMANLAR
Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu*
1. Evvela bu sualdeki “biz” üslubuna takıldığımı açıkça ifade etmeliyim. Neden göz göre göre böyle bir olumsuzluÄŸun hem öznesi hem de nesnesi olayım ki? Böyle birisi hiç deÄŸilim, ömrüm boyunca da olmadım. Kaldı ki kendimde böyle bir noksanlık hissettiÄŸim vakit de bunu Hıristiyanlar gibi birileri karşısında itiraf etmek yerine çözümünü arar, kendi içimde piÅŸmanlığını yaÅŸar ve nihayet fiili tövbe ile sonuçlandırmayı isterim. O halde kendimi dışarıda bırakarak hatta çoÄŸu kir ve pastan tenzih tutarak düÅŸünmek/konuÅŸmak durumundayım. Çünkü ben sıradan insanların hizasında durduÄŸumu düÅŸünmüyorum. Kitle içerisinde ÅŸahsiyetini yitirmiÅŸ kimliksizlerden de deÄŸilim. Ä°yi kötü, doÄŸru yanlış, kendisi için hür iradesiyle bir yol ve yordam seçmiÅŸim ben. Yaratılış itibariyle biricikliÄŸimin idrakindeyim. Kimseye benzemek gibi bir hevesim yoktur. TaklitçiliÄŸi ise asla benimsememiÅŸimdir. Hatta Müslümanlara taklit kelimesini lügatlerinden atmayı tavsiye ederim. Kendim olarak yaÅŸarım. Günahım da sevabım da bana aittir. Kalabalıklar içerisinde kendini kaybedenlerden yahut yalnızca kalabalıklar arasındayken bir kimlik, kiÅŸilik gösterebilenlerden, sesini onların sesine katarak kullananlardan uzak dururum. Tek başınayken de düÅŸünmesini, konuÅŸmasını, üretmesini, yaratmasını bilenlerin arasında bulunmaktır emelim. Övünmek gibi olsun ben hanif, muvahhit bir müminim.
Söylemlerimle yaÅŸam biçimim arasında küçük aksaklıklar dışında çatışma, tearuz yoktur.
Siz, eÄŸer, aralarında yaÅŸadığımız toplumu Müslümanlar olarak niteliyor ve onlar hakkında bana sual tevcih ediyorsanız, bu akrabalarım için kendimi anlatırken söylediklerimi pek geçerli görmüyorum. Çünkü ülkemde kendini Ä°slâm’a nispet eden kitlelerin gündelik hayatları Ä°slâm’ın ana kaynağı ve biricik örnekliÄŸiyle karşılaÅŸtırıldığında büyük kopukluklar, aykırılıklar göstermektedir. Toplumun dindar kesimi maalesef ferdî bir Müslümanlık biçimini yaÅŸamaktadır. Sosyal, siyasal ve ahlakî boyutu ortadan kaldırılmış ve adeta manevi bir cihazlanmaya döndürülmüÅŸ bu tür bir dindarlığın tezahürü elbette büyük çeliÅŸkiler arz edecektir. Dindarlık insanların yalnızca dilinde bir pelesenk, Allah’a karşı kulluk iÅŸi ise bazı ritüellerin formlarını ezbere tekrarlamaktan ibarettir. Pratikte ibadet ÅŸuurundan kopmuÅŸ ve alışkanlığa dönüÅŸmüÅŸ bu tekrarların inanç boyutu ise Ä°lahi Vahyin öÄŸretisindeki “iman” kavramı ile alakasını çoktan kesmiÅŸ, taklide boÄŸulmuÅŸ sığ bir itikattan ibarettir. Ä°stisnalar elbette mevcuttur lakin biz umumi manada böyle bir manzara karşısındayız diye düÅŸünüyorum.
Söylemleriyle yaÅŸam biçimi niçin uyuÅŸmaz bir insanın? EÄŸer onların akaid kitaplarına “taklidi iman caizdir” diye yazıp ezberletirseniz, Allah’ın her birisini özene bezene biricik yarattığı bu mahlûku “insan” olmaktan çıkartırsınız. Ortada insan yoksa ÅŸuur da yok demektir. Öyleyse ÅŸuursuz davranışlar üreten birisinin söylemi nedir ki eylemi ne olsun?
Bu kitlelerin amentülerine dokunup, oradaki kader paradoksunu Ä°lahi Vahyin öÄŸretisine göre çözmedikçe, kiÅŸi eylemlerinin kaynağı hususundaki hürriyetlerinin boyutunu onlara anlatmadıkça yahut despotik ve tek tipçi fıkhın cenderesinden onların zihnini kurtarmadıkça ne sahih iman ne de salih amel bekleyebilirsiniz. Ortada bir itikat ve kimi dindarâne eylemler vardır ancak bunlar Allah nazarında, Ä°lahi Vahyin öÄŸretisi karşısında neredeyse mutlak butlanla batıl hurafe ve eylemlerdir maalesef. KiÅŸinin eylem hürriyeti, onu fiillerinin yaratıcısı yapacak ölçüde geniÅŸtir aslında. DeÄŸil mi ki biz insan davranışlarını ahlak adlı bir kavramla karşılıyoruz. Bu kelimenin h a l e k a kökünden yani bir tür yaratma anlamından türediÄŸini asla unutmamalıdır. KiÅŸi fiillerinin yaratıcısıdır dediÄŸinizde, insanlar Türkçedeki yaratma kelimesinin darlığından ötürü, meseleyi hemen Allah’ın yaratmasıyla karıştırmaktadırlar. Oysa Allah’ın hiç yoktan yaratıcı yönüyle, insana bahÅŸettiÄŸi bir keramet olan, bir modelden fiillerini yaratma yetisi arasındaki farkı anlamaya çalışmalıdır. Allah’ın yoktan yaratmasıyla insanın yaratıcılığını mukayese etmek bile gülünçtür. Ayrıca insan davranışları için ahlak kelimesini kullanırken zaten zımnen yaratma demiÅŸ olmuyor muyuz? Yani ahlakı kelime anlamı itibariyle Türkçeye çevirdiÄŸimizde ne ile karşılayacağız?
Söylem ve eylem birliÄŸini saÄŸlamanın birinci yol ve yordamı bence ahlakı doÄŸru anlamaktan, her müminin kendi davranışlarını yaratmada hür olduÄŸunu amentüsüne yerleÅŸtirmekten geçtiÄŸini, bu yapılmazsa, kargaÅŸanın ve çatışmanın süreceÄŸini düÅŸünüyorum.
2. “Asr-ı Saadet” ifadesi çoÄŸumuzun ağız alışkanlığı olarak kullandığımız, doÄŸrusu üzerinde çok da fazla düÅŸünmediÄŸimiz bir sıfatlandırmadır. Dünyevi ve gündelik hayat açısından düÅŸünüldüÄŸünde, Son Allah Elçisi’nin saÄŸlığında, kendisiyle birlikte yaÅŸayan ve terbiyeyi bizzat O’ndan alan topluluk, süt liman, pürüzsüz, günahsız, kusursuz bir hayat mı yaÅŸamıştır? Elbette hayır! Refah içerisinde miydiler? Yine hayır! O halde buradaki “saadet”ten baÅŸka bir ÅŸey kastedilmiÅŸ olabilir mi? Bir ihtimal ÅŸu olabilir: müminler dünya ve ahiret saadetine müÅŸtereken talip kimselerdir. Allah Elçisi tarafından terbiye edilen topluluk, kendilerinden sonra gelecek olan topluluklara nazaran saadete belki biraz daha yakın farz edilmiÅŸ yahut böyle hayal edilmiÅŸtir. Neticede bu bir faraziye yahut bir hayaldir. Öyleyse bunu mutlaklaÅŸtırmak bence doÄŸru deÄŸildir. Faraziye yahut hayal olarak kalmasında da bir sakınca yok gibi görünmektedir.
Sualin asıl can alıcı bölümü ÅŸurasıdır ki, Gerçek Ä°slâm ancak o dönemde yaÅŸanmıştır, böylesinin bir daha yaÅŸanmasının muhal olduÄŸunu düÅŸünmektir. BilindiÄŸi gibi Ä°slâm, hayatı kutsal ve profan diye ikiye bölen düalist mantığı benimsemez. Olur olmaz yerde kiÅŸi, mekân ve zamanları kutsayarak oradan ayinler, ÅŸölenler ve törenler üretmez. Lakin pratikte bunun tersi gerçekleÅŸmiÅŸ ve maalesef geniÅŸ dindar kesimler ruhsuz, muhtevasız ve ÅŸuursuz ritüellerle, ayinlerle oyalanır hale gelmiÅŸtir. Sahabe nesli de kutsal bir nesil deÄŸildir. Sizin bizim gibi insanlardan oluÅŸmuÅŸtur. Elbette Allah Elçisi’ne arkadaÅŸlık yapmış olmak bir deÄŸerdir. Ancak tek başına bu deÄŸer hiçbir ÅŸey ifade etmez; eÄŸer kiÅŸinin sahih iman ve salih amelinde süreklilik göstermezse. Bu kiÅŸi peygamberin çocuÄŸu olsa bile durumun deÄŸiÅŸmediÄŸini siyer kitapları Hz. Fatma bakımından bize öÄŸretmiÅŸtir.
Bazı gelenekçi çevreler yeni zamanlarda kendilerine modernite diye bir ÅŸamar oÄŸlanı buldular. Kendi geçmiÅŸ cürümlerini örtmek maksadıyla modernite üzerinden bir söylem geliÅŸtirerek “bu zamanda iyi Müslüman olmak mümkün deÄŸildir” gibi basit bir argümanın arkasına saklanmaktadırlar. Ä°yi düÅŸünüldüÄŸünde neredeyse Allah’ın adaletini, rahmetini sorgulamaya kadar varacak olan bu hezeyan, muhafazakâr zihinlerin gizli riyakârlığı ve sinsi koruma içgüdüsünün sonucudur. GevÅŸekliklerini, tembelliklerini, meskenet ve zilletlerini böylece örtemeye çalışırlar. Oysa her zaman ve zeminde iyi mümin, gerçek Müslüman olmanın yolu açıktır. Ä°nsanlar arası üstünlük ise ancak takva yani Allah karşısındaki mesuliyet ÅŸuuru ile ölçülür.
3. Bilmiyorum kimi, kimleri imrendirmek istiyoruz ama mesela ben hayatta bana imrenen gayrı Müslimler gördüm. YaÅŸadığım hayat esnasında kendilerine her yönleriyle olmasa bile kimi yönleriyle imrendiÄŸim Müslümanlar da oldu. Kaldı ki dünyanın mevcut haline bakıldığında bütün ezilmiÅŸliklerine, ÅŸuursuzluklarına raÄŸmen yine de geniÅŸ Müslüman kitleler, öteki insan toplulukları karşısında erdem, merhamet, adalet gibi deÄŸerler bakımından bence yine de öndedirler. Bizim Müslüman kitlelere dönük asıl tenkidimiz onların ana kaynakla irtibatları noktasındadır. EÄŸer ana kaynakla alakalarını artırmış olsalardı zaten bugün fert, aile ve hadi ümmet bakımından diyelim dünyanın önünde biricik model oluÅŸtururlardı. Yani Müslümanlar imrenilecek hayat modeli bakımından geridirler de baÅŸkaları onlardan ileri midir? Ben böyle bir tablo görmüyorum yeryüzünde. Bu bakımdan Müslümanları kendi kaynakları ile karşılaÅŸtırırken baÅŸka, öteki din mensuplarıyla karşılaÅŸtırırken de daha baÅŸka bir tablo vardır karşımızda. Bunu unutmamalıdır.
Ä°mrenilecek bir Ä°slâmi örneklik sunulabilmesinin önünde birçok engel var gibi duruyorsa da iki büyük engel dikkatlerden kaçmaz. Birisi bugün hemen bütün coÄŸrafyalarda kendilerine egemen olan gayrı Müslim ve materyalist zihniyetin fiili baskısıdır. Daha önemlisi ise bir türlü pençesinden kurtulamadıkları bizzat kendi geleneksel kültürleridir. Sömürgeciler Müslüman coÄŸrafyanın her bölgesinde zayıf bırakılmış, zaafa uÄŸratılmış kesimler üzerinde türlü oyunlar oynayarak zulümlerini sergiliyorlar. Ama geleneksel barikatlar ise Müslüman kitlelerin kalbinde, dilinde ve beden dillerinde en çok uydurma hadisler ve Ä°srailiyyat yoluyla zehirli egemenliÄŸini büyük ölçüde sürdürmektedir. Hala en çok okunan hadis kitaplarında ÅŸöyle bir iftira Peygamber adına uydurulmuÅŸ vaziyette orada durmakta ve bir türlü oradan sökülüp atılamamaktadır. Denilir ki: “Cenin anne karnında kırk günlük olunca iki melek gelir ve onun ÅŸaki mi said mi olacağını yazar. Artık o çocuk doÄŸunca ÅŸaki yazıldıysa ÅŸaki, said yazıldıysa said olur.” Ä°radesine bu kadar yüklenilmiÅŸ, bunca ihanet edilmiÅŸ bir kiÅŸiden siz baÅŸka nasıl bir davranış bekleyebilirsiniz?
Fert, aile ve ümmet olarak örnekliÄŸin birinci ÅŸartlarından birisi de kiÅŸilerin ben idraki, benlik bilinci ve tek başına bir ÅŸahsiyet gösterebilme iradesinin mevcudiyetidir. Gelin görün ki onların geleneÄŸi bunu reddeder. Ve nefsi öldürmeyi önerir. KiÅŸinin kendini yok etmesi, yok saymasını takva gibi pazarlar. Peki, ben olamayan kiÅŸi nasıl biz olacaktır? Konu eÄŸer aile ise orası daha ayrı bir festivaldir. Neo sosyolog kimi Müslümanlar bir zamanlar dillerine dolamış ve çekirdek aileyi yerden yere vuruyorlar, eski büyük aileyi özlediklerini, asıl Müslümanlığın o büyük aile içerisinde yaÅŸandığını, yaÅŸanabileceÄŸini söyleyip duruyorlardı. Çok parlak ve fantastik görünen bu yorumlar aslında çok su götürürdü. Biz sanki büyük aile denilen ÅŸahsiyet törpüsünü hiç görmedik mi? Oradaki saltanatın alt kademedeki insanlara, kadın, çocuk ve acizlere ne zulümler yaptığını hiç bilmiyor muyuz sanıyorlar. Kaldı ki çekirdek ailenin doÄŸuÅŸunu saÄŸlayan ve çabuklaÅŸtıran da büyük aile içerisindeki bahsi geçen zulümler ve saltanat deÄŸil miydi?
Hülasası ÅŸudur ki Cabiri’nin isabetli tespitiyle Sünni dünyayı kasıp kavuran ÅŸu saltanat ideolojisi yeniden ve defalarca iyi ve doÄŸru okunup tartışılmalı, anlaşılmalıdır. Tekkede, medresede, ailede, sarayda, çarşı pazarda bile sürüp giden saltanatlar yıkılmadıkça topluma felah yoktur. Ferdin ise kalbindeki batıl itikatlar, heva ve hevesler, türlü arzular, her türlü duygular aklın arkasına itilmedikçe ferdin iÅŸi de zordur.
4. Mesele kusursuz, arızasız bir yaÅŸama modeli aramak olmamalıdır. Bütün maksat ve gaye yahut nihai kaygı, Allah’ı memnun etmek ve Allah’tan razı olmakta toplanan bir kimliÄŸe sahip çıkmaktır. DüÅŸünmeyi, bütün ÅŸubeleri ve müesseseleriyle yani akletmek, fikretmek, fıkhetmek, zikretmek gibi alt basamaklarıyla birlikte iÅŸlevsel kılmak Müslüman olarak bile deÄŸil salt insan olarak fıtri mükellefiyetimizdir. Gelin görün ki insanlar münferiden düÅŸünmek, tartışmak, konuÅŸmak, üretmek ve yaratmaktan ürkütülmüÅŸtür. Zaten hiç düÅŸünmeyen, hiç konuÅŸmayan, hiç üretmeyen ve hiç yaratmayan kiÅŸi hiç hata yapmaz. Öyleyse bu formül sanki kimi Müslüman zihinlerin vazgeçilmez parametresi gibidir. BoÅŸuna mı Cevdet Sait “Bugün Müslüman dünyanın neresine giderseniz gidiniz orada düÅŸünmekten korkulduÄŸunu göreceksiniz” demektedir. Fıkıh kitaplarındaki ÅŸu içtihadın ÅŸartlarına baktığınızda içtihat yapabilecek kiÅŸi bulmakta öyle zorlanırsınız ki, hatta o ÅŸartlara bizzat Peygamberin kendisi bile uymaz. Bu niçin yapılmıştır. Ä°lim saltanatı belirli ellerde toplansın ve onlar da siyaset adamlarının arzusu doÄŸrultusunda fetvalarla toplumu kolayca yönlendirsinler diye yapılmıştır. Bence çareye cihat kavramı üzerinde yeniden düÅŸünerek ulaşılabilir. Åžöyle ki cihat en büyük kulluk eylemlerinin başında gelir. Ve kelime anlamı itibariyle herhangi bir hususta müminin var gücünü harcayarak bir karara, kanaate varması, bir iÅŸi, eylemi gerçekleÅŸtirmesidir. Bu eylem her alanda olabileceÄŸi gibi düÅŸünce alanında da olabilir. Ä°ÅŸte cihadın düÅŸünce boyutu fikri ceht de diyebileceÄŸimiz içtihattır. Ä°çtihadı sokaÄŸa, sokaktaki adama indirirsek bu iÅŸi çözmede ilk adımı atmış oluruz diye düÅŸünüyorum. Bütün müminler güç ve takatlerinin yettiÄŸi her alanda ferden fıtrat, vicdan, saÄŸduyu gibi melekeleriyle birlikte kalbin akletme fonksiyonunu da iÅŸlevsel kılarak düÅŸünmek ve bir sonuca, karara, kanaate varmakla ödevlidir. Hiç bilmediÄŸi bir alanda bile hangi müftü fetvayı vermiÅŸ olursa olsun eÄŸer bir kere de fıtratına, vicdanına ve akleden selim kalbine danışmamışsa o uygulamadan bence hayır gelmez ve makbul da deÄŸildir. En ümmi çobanın bile daÄŸda kıbleyi tayin maksadıyla bir araÅŸtırma, gözlem faaliyeti yapması gerektiÄŸi ortadadır. AraÅŸtırma sonucu tam aksi istikamete namaza dursa bile yine sevap kazanır ve eylemi makbuldür. Çünkü onun ödülü araÅŸtırmasına verilmiÅŸtir. EÄŸer hiç araÅŸtırma yapmadan rastgele durup Kâbe’ye tam isabet etse bile bu tercih etmesi gereken bir yol deÄŸildir ve eylemi makbul de sayılmaz.
Bence hadise bu kadar basitken maalesef saltanat sahipleri tarafından zorlaÅŸtırılmıştır. Bir husus daha var ki esasen içtihatlar müminlerin önünü açmak, yolunu kolaylaÅŸtırmak, zorlukları aÅŸmak maksadıyla yapılmalıydı. Oysa despotik fıkıh maalesef içtihatlarla müminlerin sanki yolunu tıkamış, hürriyetlerini kısıtlamış, elini kolunu baÄŸlamıştır.
Ä°çtihadın moda haline getirildiÄŸi, herkesin düÅŸünerek inandığı ve yaÅŸadığı bir toplumdur benim özlemim. Böylesi bir toplumda da elbet yine hata ve kusurlar olacaktır. DeÄŸil mi ki asli unsur insandır orada daima eksik, kusur ve fanilik bulunacaktır.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |