HANÄ°, BERAATÄ° ZÄ°MMET ASILDI?
ERDEM ÅžENTÜRK Kim bilir bu konuda kaç makale yazıldı, kaç eser verildi. Ama buna raÄŸmen ben de kısaca yazayım dedim. Müminler bu kuralı iyi bilirler, daha doÄŸrusu bilmeleri ve öyle de yaÅŸamaları gerekir. Böyle gerektiÄŸi gibi aynı zamanda çok kullanırız kullanmasına da, uygulamasına gelince pek de sadık kalmayız, maalesef. Mecellede yer almış bu kuralın en net açıklaması ÅŸöyledir: "KiÅŸinin aleyhine bir delil yoksa o kiÅŸi temizdir." Bunu çok önemseyen biri olarak kendi nefsimde bu çeliÅŸkiyi yer yer yaÅŸadığımı bilirim. Etrafımda gördüÄŸüm çok olaylar karşısında aynı hataya düÅŸenlere de hep ÅŸahit
olmuÅŸumdur. Zira; kaide bir ama olaylar pek çok ve her birinin oluÅŸu baÅŸka ve çok deÄŸiÅŸik biçimlerde cereyan ediyor. Bu oluÅŸların karşısında hemen kendimizi bırakıp suizanna düÅŸüyoruz. Suizanna düÅŸtüÄŸümüz olay, birkaç kiÅŸi arasında cereyan etmiÅŸse araÅŸtırmamız gerekirken bunu terkedip, acilen taraflardan biri hakkında kanaat beyan eder ve bu da yetmezmiÅŸ gibi hükme geçeriz. Sanki birileri bizi bu olayın hakemi seçmiÅŸtir, bu olayın kararını ver ve açıkla demiÅŸtir. Böyle bir teklif olmadığı gibi, yeterli bir araÅŸtırma da yapmadan hemen hükme geçer, bir tarafı suçlarız, diÄŸer tarafı ise temize çıkarırız. Hani nerede kaldı beraati zimmetin asıllığı? Ordan burdan duyduÄŸun dedikodularla hüküm verip bir tarafı karalamak, onun aleyhinde bulunmak ne derece doÄŸru olur? Bununla kalmayıp irtibatını da kesmek, o da yetmez buÄŸz etmek, küsmek, darılmak. Evet; bu hastalık maalesef insanlar arasında sürüp gider. Haberi getiren kim, bir fasık mı, bir fitneci mi? Onu da hesaba katmayız. "...Söz sahibi olduÄŸunuz zaman, akrabanız dahi olsa daima adaleti gözetin..." (Enam 152) Suizanlarımız bazen kan bağıyla da ilgili olabilir. Bize yakın olan tarafı temize çıkarmak, karşı tarafı ise mesnetsiz suçlamak, ne kadar yanlıştır. Maalesef bizler bu emri ilahiyi de kaale almayıp taraf tutarız, kayırıcılık yaparız. Bu tür davranışlarımızla karşının buÄŸzunu da üstümüze çekeriz.
Geçenlerde facebookta bir hanımefendinin fotoÄŸrafını gördüm. Bu tanıdığım bir mümine. Hatasıyla sevabıyla rızai ilahiye talip biri olduÄŸunu bilirim. FotoÄŸraf bir erkekle birlikte çekilmiÅŸ. FotoÄŸraftaki erkek belki abisi, kardeÅŸi veya dayısı ila ahir. Böyle bir açıklama, bir not düÅŸülmemiÅŸ fotoÄŸrafın altına. DüÅŸülse daha iyi olurdu. Biri hemen hücuma geçmiÅŸ, eleÅŸtirmiÅŸ resimdeki samimi pozu, ayıplamış. Olur mu Müslüman? Diyelim hanımefendinin evli olmadığını biliyorsun, o zaman hüsnü zanla sorumlu olduÄŸunu hatırla ve o erkeÄŸin bir yakını olduÄŸunu veya olabileceÄŸini düÅŸün ve öyle davran. Ceffel kalem taarruza geçip itham etmeye ne hakkın var? Yanlışlarda ne kadar da peÅŸinciyiz. Oysa peÅŸinlerimizi alışveriÅŸlerde uygulamak güzeldir.
Başımdan geçen bir olayla baÄŸlamak istiyorum konuyu. 1950' ler, delikanlı çağımdayım. Bir lokantada yemek için oturduÄŸum masa pencere kenarında. Lokanta maalesef içkili, orada bulunmak benim hatamdı elbet. Garson geldi, ne istediÄŸimi sordu. "Bir çorba" dedim. Gelince de zamandan kazanmak için bir de pilav sipariÅŸi verdim. Biraz sonra garson tekrar masama geldi ve sipariÅŸimi bırakıp gitti. Ben de bu arada dışardan geçen birkaç arkadaÅŸla selamlaÅŸtım ve onların masama dikkatle baktıklarını gördüm. Nihayet çorbamı bitirdim, tabağı kenara kaldırıp az önce gelen pilavımı önüme almak için elimi uzattım. Bir de ne göreyim. Pilav sandığım ÅŸey; bir bira ÅŸiÅŸesi ve bir de bira için özel bardak. Garsonu çağırdım, "bu ne?" dedim. Benim istediÄŸimi söyledi. Neyse, hatayı düzelttik. Bira gitti, pilavım geldi. EÅŸ, dost, ahbap bilirler ki ben acele konuÅŸan, kelimeleri bazen yarım çıkaran, güzel konuÅŸmayı bilmeyen biriyim. Burada da hata yine benimdi, garson pilavı bira anlamakta haklıydı. Neyse, o zaman selamlaÅŸtığım arkadaÅŸlar, benim orada bira içtiÄŸimi söylemiÅŸler. Bunu aralarında konuÅŸmuÅŸlar. KeÅŸke böyle yapmasalardı da bana sorsalardı, kesinlikle birayı içmediÄŸimi ve onun masama yanlışlıkla geldiÄŸini, sonra tekrar gittiÄŸini öÄŸreneceklerdi...
BeÅŸerî sistemlerde bile hüküm vermek için kanıt-delil aranırken, bir mümin bunu nasıl es geçer? Fıtratını bozmamış her insan bunun böyle olmasını arzu eder ve üzerinde ısrarla durur. Tarihe baktığımızda nice olaylardan sonra, delilsiz olarak hükme geçiÅŸin ne facialar doÄŸurduÄŸuna ÅŸahit oluruz. Kaldı ki beÅŸeri hukuk Allah' ın (cc) hükümlerini göz önüne almaz ve ebedi alemde hesap vermek diye bir kaygısıdı da yoktur. Bunun için nice idamların gerçekleÅŸtiÄŸini, nice zulümlerin uygulandığını ve pek çok hanelerin yıkıldığını, dağıldığını görürüz. Bütün bunlar olayların arkasından yapılan iftira ve dedikoduları esas alıp gerçek delillerin aranmaması neticesidir. Yani beraati zimmete önem verilmemesindendir.
Ezcümle, müminler birbirleri hakkında hüsnü zanla memurdurlar. Beraatı zimmet asıldır prensibini uygulamalılar. Hele hele hüküm verme mevkiinde deÄŸillerse o zaman, zannın ikisinden de sakınmalılar. Sorulunca da zannın hüsn olanını iÅŸletip onu devreye sokmalılar veya sokmalıyız. Aksi takdirde iki türlü büyük kayba uÄŸrarız, hem taraflardan birini kırmış olur hem de Allah (cc) indinde sorumlu duruma düÅŸeriz. Rabbimiz bizlere bu basiret üzere yaÅŸamayı nasip etsin duasındayım.
ERDEM ÅžENTÜRK
|
nefis bir yazı olmuş Yazar bilal sürgeç açık 2012-05-26 10:39:51 anlatımı çok güzel arı duru bir yazı. Beraatı zimmeyi biz mahkemelerde olur sanmışız zem'e düşmemek için herkese okumasını salık verdiğim bir yazı. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |