19-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow ...MENGÜŞOÄžLU'NA SORULAR
...MENGÜŞOĞLU'NA SORULAR PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 1
KötüÇok iyi 
Yazar KonuÅŸan: AHMET USTA/YOLCU dergisi   
30-03-2012
METÄ°N ÖNAL MENGÜÅžOÄžLU’NA SORULAR

                                              Soran: AHMET USTA/ YOLCU dergisi
S. 1- Tek tipleÅŸmeye, tek tipleÅŸtirilmeye standarda uydurulmaya karşı statükoya karşı rezervleriniz olmuÅŸtur. Diplomalarını yırtmış bir adamsınız. Hep kral çıplak dediniz. “..Ve bizimkiler, Kitabın kavline göre ayaklanınca Ko gideyim, ko ki serbestlesin zincirlerimiz Ko ki korkak, ko ki kaçak demesin kimse, demesin yiÄŸidine,” dizeleriniz hala kulaklarımızda.   Bizimkiler ayaklandı ama kitabın kavli yanlış mı anlaşıldı?
C. 1- Tek tipleÅŸme ve tek tipleÅŸtirilme fıtrata raÄŸmen sürdürülen ÅŸeytani bir fitnedir. Fıtrat insanın daha yaratılıştan fücura da takvaya da eÅŸit mesafede bulunduÄŸunu gösteren ve hayata açılan bir cümle kapısıdır adeta. Ä°nsan bir alın yazısıyla gelmiyor dünyaya. O, her iki ihtimale de temayüllü, hür bir yaratıktır. Bütün insan dışı yaratıkların (melek bile) daha baÅŸlangıçta alın yazısı vardır ve hepsi birbirine benzer, tek tiptirler. Oysa her insan biriciktir. Her insana ayrı bir özen göstermiÅŸtir Yüce Yaratıcı. Ä°ÅŸte ben insanı da diÄŸer yaratıklar gibi cendereye, bir alın yazısına sıkıştırmak arzusundaki fanatiklerle mücadeledeyim. Dünyanın her bölgesindeki statüko umumiyetle insanları bir örnek yapmaya neden pek heveslidir? Çünkü herkesi birbirine benzettiÄŸinde, birer zeytinyağı tenekesiymiÅŸler gibi tümünün içerisine aynı miktarda yaÄŸ akıtarak, zahmetsiz biçimde hepsine egemen olabilmektedir. Çünkü tiranların, firavunların sanatında fabrikasyon, endüstriyel üretim öne çıkar. Herkesi aynılaÅŸtırmak, herkese aynı nabız ÅŸerbetini içirerek uyuÅŸturmayı kolaylaÅŸtırır. Gelin görün ki Allah’ın o muhteÅŸem sanatında, sanat eserlerinde fabrikasyon üretime rastlayamazsınız. Hele insan söz konusu ise burada adeta O’nun ÅŸaheseri ile karşı karşıyasınız demektir. Bu kerametli ve en güzel kıvamda yaratılmış bulunan yaratıktan hiç birisi bir diÄŸerinin aynısı deÄŸildir. Biyolojik bakımdan da ruhsal bakımdan da her insan bir diÄŸerine göre ötekidir. 

  Kader, tevekkül, sabır gibi kavramlar, zaman içerisinde, gaddar, zalim yöneticilerin, kuÅŸaklarında sakladıkları altın keselerin ardından giden kimi kanaat önderleri tarafından, asli anlamlarından kaydırılmış deyim yerindeyse kitabına uydurulmuÅŸtur. Ve ahalinin diline uydurma amentüler ezberletilmiÅŸtir. Böylece özellikle de bizim inancımızın coÄŸrafyasında hep aynı marÅŸları ezberlemiÅŸ, papaÄŸan gibi birbirini kopyalayan kümelenmeler ortaya çıkmıştır. Kitle içerisinde sıradan bir birey iken, topluluÄŸun sesine sesini katarak cılız sesle de olsa konuÅŸanlar, tek baÅŸlarına en ufak bir ÅŸahsiyet belirtisi göstermeyen silik ve sinik kölelere dönmüÅŸlerdir. Ä°nsanı insana kul köle yapan böylesi oluÅŸumlar karşısında elbet kral çıplak diyen çocuk ben olmalıydım. 

  Neredeyse bin yıla yakın zamandan beri imanın taklitle de götürülebileceÄŸini sanan insan topluluklarının bugünkü ayaklanmalarını küçümsememek lazımdır. Bütün kusurları, eksiklikleri ve hazırlıksızlıklarına raÄŸmen bölgemdeki ayaklanmaları son derece önemli buluyorum. Her ne kadar Kitab’ın kavline göre ayaklanmış görünmüyorlarsa da, uzun vadede bu geliÅŸmelerin ben yine de Kitabımızın kavliyle gerçekleÅŸtirildiÄŸi kanaatimi barındırmaktayım. Neden mi? Bakınız benim ilk gençlik yıllarımda ana dilimde kaleme alınmış Kur’an meal veya tefsiri okumak isteyenlerin elinde yalnızca Hasan Basri Çantay’ın eseri mevcuttu. Geriye dönüp baktığınızda asırlara hükmeden koca Osmanlı toplumunun elinde, acaba, ahalinin kendi dilinde kaleme alınmış ve okunacak kaç adet Kur’an meali vardı dersiniz? Türkçe veya Kürtçe mütekâmil anlamda Kur’an meali yoktu dersem bana kim inanır? Evet, kimi kısa surelerin belki bir de Yasin Suresinin meali vardı. Arapça tefsirler de vardı. Ama onları ancak medreseliler güç bela okuyabilirdi. Oysa halk, dinini Kitap’tan öÄŸrenmek istediÄŸinde bunu gerçekleÅŸtiremezdi. Ä°lle de bir hocaya müracaat edecek ve ancak onun zihniyle düÅŸünüp anlamak mecburiyetinde kalacaktı. Arap olmayan bu coÄŸrafyanın insanları Arapça bilmedikçe doÄŸrudan hür, bağımsız ve münferit biçimde Allah kelamına muhatap olamazdı. Bütün problem de bence buradaydı. Oysa ÅŸimdiki halde mesela sadece Türkçe dilinde Kur’an meal ve tefsir çalışmaları, telif ve tercüme toplam üç yüz sayısına yaklaÅŸmıştır. Ne demek istiyorum? Ä°nsanlar artık Kitab’ın kavlinden bizzat haberdardırlar. Öyleyse oluÅŸum ve geliÅŸmelerde Kitap büyük rol oynamaktadır. Evet, her ÅŸey çözülmüÅŸ sayılmaz lakin altı asırda gerçekleÅŸmemiÅŸ Kur’an çalışmaları benim tanıklık ettiÄŸim son kırk yılda gerçekleÅŸmiÅŸse bunun bir kıymeti harbiyesi kesinlikle vardır. Ancak henüz iÅŸin başında olunduÄŸundan bunu yeterli görmek de yanlıştır.

S. 2- “…Ve ben diplomalarımı yırttımsa, bunun üstüne kılıcımı kınından sıyırdımsa, kalleÅŸliÄŸi bir hamlede yere vurdumsa yaÅŸayamadıklarım yaÅŸayabildiklerimden daha çok ve daha layıksa özlenmeye sımsıkı tutuÅŸalım el ele /dilimizde tek marÅŸ, besmele /Kur'an'dan baÅŸlayalım…”diyorsunuz.  KalleÅŸlik neydi ve Kur’an’dan baÅŸlama da her baba yiÄŸidin harcı deÄŸildi herhalde.
C. 2- Kur’an’dan baÅŸlama niye her babayiÄŸidin harcı olmuyordu acaba? Oysa Allah her babayiÄŸidi kendisine muhatap kılmıştı. Kur’an entelektüellere konuÅŸan bir Kitap mıydı ki? Onun muhatabı vasat, normal insan deÄŸil miydi? O’nun nüzul ortamı, adına Cahiliye dediÄŸimiz müÅŸriklerin egemen bulunduÄŸu zihnen ve ruhen son derece kirli bir ortam deÄŸil miydi? O kirli ruhlu insanlar gönderilen Ä°lahî Vahiy’den ne anlayacaklardı? Åžöyle okuryazarı bol bir topluma gönderilseydi ya bu metin? Niçin böyle gerçekleÅŸmedi? EÄŸer O’nun mesajlarını anlamak bir sorun teÅŸkil etseydi, hiç böyle okuryazarı kesat topluma gelir miydi? Gerçi açıklayıcı bir rehber olarak insanlar arasından bir Elçi seçilmiÅŸti. O, gelen mesajların rol modeliydi bir anlamda. Ne var ki bizzat onun da ümmi bir kimse olduÄŸunu biliyoruz. Hülasası ÅŸudur ki benim kalleÅŸlik diye nitelediÄŸim tutum, “Kur’an anlaşılmaz, onu ancak büyüklerimiz anlar, bize anlatırlar” diyenlerin, ahaliyi geri zekâlı sayanların tutumudur. Sıradan halk benim nazarımda asla geri zekâlı deÄŸildir ve hiçbir bilgi onlardan esirgenmemelidir. Ä°nsanlar özellikle de günümüzde okumayarak deÄŸil tersine yanlış okuyarak geri zekâlı kılınmaktadırlar. Bakınız ÅŸöyle bir ezber söz vardır, denilir ki: “Kur’an ilk emir olarak ‘oku’ diyor.” Oysa burada gözden kaçan çok önemli bir ayrıntı vardır. Zira Kur’an “seni yaratan Rabbinin adıyla oku” demektedir.
  
DoÄŸup büyüdüÄŸüm memlekette benim yetiÅŸtiÄŸim yıllarda Kur’an’a bir fetiÅŸ muamelesi yapılmaktaydı. O, hayatı deÄŸiÅŸtiren ve dönüÅŸtüren bir paradigmayı içeren özne olmaktan çıkmış, kutsal bir nesneye dönüÅŸtürülmüÅŸtü. Mesela biz çocukken onu elimize alamazdık. Kur’an okumayı öÄŸrenmeye gittiÄŸimizde de ancak cüzler halinde kendisine dokunabiliyorduk. O yıllarda basılı Mushafların sırtında da yanlış yorumlanmış bir ayet yer alırdı. “O’na temiz olanlardan baÅŸkası dokunamaz” ifadesini taşıyan bu ayet, abdestsiz dokunulamaz ÅŸeklinde yorumlanmaktaydı. Oysa biz bu ayeti müÅŸriklerin, “Peygamber de önceki ÅŸairler gibi cinlenmiÅŸ, bu haberleri onlardan getiriyor” demeleri karşısında, Allah’ın bu metinlere dokunanların temiz melekler olduÄŸunu bildirmesi ÅŸeklinde öÄŸrenmiÅŸtik. Üstelik Kur’an bile yan üstü yatarken, uzanmışken okuyanları övgüyle anıyordu. KalleÅŸlik insanları Kur’an’dan kopartıp kendi otoritelerine baÄŸlayanların tavrıydı.
   Kur’an’dan baÅŸlamak neden her babayiÄŸidin harcı deÄŸildi? Çünkü eline abdestsiz alırsan çarpılırsın denilmekteydi. Hemen herkesin uzanabileceÄŸi, ona dokunabileceÄŸi bir yerde bulunmasın diyerek yedi kat muÅŸambalara sarılıp duvarların en yüksek mıntıkasına asılan da Kur’an’dı. Osman Gazi’nin, güya kayın pederinin evinde kaldığı odada, asılı bir Kur’an var diye, edeben uzanıp yatmadığı efsanesi dilden dile dolaşırdı. Duvara asılı Mushaf’lar evden bir ölü çıktığında yahut bir çocuk doÄŸumunda duvardan indirilir ve kenarına kiÅŸinin doÄŸum yahut ölüm tarihi ÅŸerh edilirdi. Osman Gazi de eÄŸer terbiyesi gereÄŸi yatamıyorsa açıp bari okusaydı; çarpılır mıydı? Bir toplum ki Peygamberine iftira ederek ona “Kur’an’ı kâfir beldelerine götürmeyin” dedirtmiÅŸtir, bir toplum ki yine aynı ÅŸekilde Peygamberine “kadınlara okuma yazma öÄŸretmeyin” sözünü iftira olarak yüklemiÅŸtir, o toplumun münevverleri de bu büyük cürme karşı hareket etmemektedir, o toplum iflah olur mu? Allah ve Resulüne iftiradan büyük kalleÅŸlik mi vardır? Ben daha ilk gençlik yıllarımdan itibaren aralarında bulunduÄŸum Malatyalı Müslümanların rehberliÄŸiyle hayata Kur’an ile baÅŸlayanlardan olduÄŸum için Rabbime sonsuz hamd ediyorum.   

S. 3- Vahy’in misyonunu, mesajını erken yaÅŸlarda öÄŸrendiniz. Malatya Fikir kulübü M. Said Çekmegil Said Ertürk ve Bahaeddin Bilhan sıkı adamlardı altmışlı yıllarda. Åžimdiki gençlere o dönemi özetlerseniz. Neler yapıyordunuz?
C. 3- O dönemlerde evvela Said Nursi fenomeni tazeydi. Merhum kanaatimce sıkı bir aksiyon adamıydı. Rejim ile baÅŸlangıçta ciddi mücadele veriyordu. Eserleri de konuÅŸmalarını dinleyen talebeleri tarafından kaleme alınıyordu. Elbet Said Nursi’nin bütün mücadelesinin temelinde Ä°slâm vardı. Ancak talebeleri maalesef Kur’an’dan uzaktılar. “Üstadımız nasıl olsa eserlerini hep Kur’an’dan yazıyor, risale okursak Kur’an okuruz” diyor böyle sanıyorlardı. Ardından Necip Fazıl ve Büyük DoÄŸu cereyanı Müslümanları arkasından sürükledi. Kendi lisanıyla söylersek “Allah demenin suç olduÄŸu dönemde konuÅŸmak”tı onun yaptığı. “Allah” diyor hapse atıyorlar, çıkıp bir daha aynı ÅŸeyi söylüyor yine hapis yatıyordu. Necip Fazıl’ın yaptığı sistemin dine karşı olan belki de onu ortadan kaldırmak isteyen kurucu iradesiyle mücadele etmekti. Ancak Kur’an yoktu. Çünkü o böyle bir birikime sahip deÄŸildi. Ayrıca onun nazarında Ä°slâm, siyasal mücadele ayrı tutulursa, ferdi anlamda bir Tanrı Kulu’nun dizinin dibine oturmak ve onun ÅŸefaatini ummaktan ibaretti. Bununla onun mücadelesini itibarsızlaÅŸtırmak deÄŸildir maksadım. Bir vakıa tespitidir. Zaten asırlar boyunca Sünni dünya sosyal ve siyasal içeriÄŸi boÅŸaltılmış ferdi bir Müslümanlık yaÅŸamıştı. Halkın eline tutuÅŸturulan ilmihal cihattan, hicretten, ahlak ve isyan bahislerinden arındırılmış bir itaat ilmihaliydi. Necip Fazıl ne yapsın; zaten baÅŸka bir dünyadan gelip bu camiaya katılmıştı. Halkın sindirilmiÅŸliÄŸine karşı geçici bir reçete yazmaktı onunkisi. Kısacası bütün Müslüman âlemi uzun asırlar sürmüÅŸ bir fetretten uyanma sinyalleri veriyordu.
 
Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Mehmed Akif ve Muhammed Ä°kbal’lerle baÅŸlayan uyanış, diriliÅŸ, yenileÅŸme hareketleri geniÅŸ kitleler ve siyasal iktidarlar tarafından aforoz edilse de kimi çevrelerde karşılığını buluyordu. Türkiye’de belki de ilk defa Malatya ÅŸehrinde küçük bir toplulukla da olsa sergilenen ÅŸey, iÅŸte bu tecdit faaliyetine bir katılımdı. Esasen ellili yıllarda Malatya’da müftülük yapmış olan Ä°smail Hatip Erzen, Ezherli bir âlimmiÅŸ. Onunla düÅŸüp kalkan M. Said Çekmegil zekâ ve gayretini ortaya koyunca, örtülü bir Malatya ekolü doÄŸdu. Tayinle bu ÅŸehre gelen bazı köy hocaları, eÄŸer biraz ilimden nasipli iseler kısa sürede bu harekete katıldı, katkıda bulundular.
 
Birlikte neler yapılıyordu? Bir kere kimse artık Kur’an okumaktan, ona dokunmaktan, onu eline almaktan korkmuyordu. Çekmegil’in dükkânı bu iÅŸin akademisi idi. Malatya Fikir Kulübü orada faaliyetini sürdürüyordu. Biz, büyüklü küçüklü, okumuÅŸ okumamış bütün Müslümanlar fikir kulübünün çalışmalarına katılıyorduk. Ebu Hanife’nin metoduyla orada evvela doÄŸru düÅŸünmeyi öÄŸrenmeye çalışıyorduk. Çünkü Müslümanlar maalesef düÅŸünmekten uzaktılar ve yalnızca körü körüne itaati öÄŸrenmiÅŸlerdi. Tartışmaktan, fikrini belirtmekten, yorum yapmaktan korkutulmuÅŸlardı. Böyle yaparlarsa dinden çıkacaklarını sanıyorlardı. Biz, düÅŸünürken kiÅŸilerin dinden çıkmayacaklarını, fikir serdetmenin herkesin hakkı olduÄŸunu öÄŸrendik. En önemlisi Allah’ın Kitabı’na bütün insanların eÅŸ deÄŸerde muhatap olduklarını söyleyip durduk.

S. 4- Bir de bu diyalektiÄŸin içinde ÅŸiirin varlığını pek anlamlandıramayanlar var. Åžiir neyin ifade biçimidir?
C. 4- Ben zaten ÅŸiir denilen soylu bir meÅŸguliyetin ardına düÅŸmüÅŸ bulunduÄŸumdan ötürü Malatya ekolü ile tanışmıştım. Ve bu ekol de beni bu meÅŸguliyetlerin bir neferi olarak bulup aralarına katmıştı. Evet, elbette bu memlekette Kur’an okumak ile ÅŸiir yazmayı yan yana getirmek, birlikte anmak maalesef tuhaf duruyor. Malatya ekolü ile tanışmamışken benim Yeni Ä°stiklal, Türk Yurdu gibi dergilerde (daha on altı yaşındayken) ÅŸiirlerim yayınlanıyordu. Ailemden ötürü Müslüman’dım. Yine ailemden ötürü ÅŸairdim de. Harput türküleri dinleyerek büyüyen birisi baÅŸka ne olur? DüÅŸünce hürriyetine devletin izin vermediÄŸi o tarihlerde ÅŸiir iyi bir sığınaktı. Önümüzde rehber olarak da Mehmed Akif ve Necip Fazıl duruyordu. Birisi “EÄŸer çiÄŸnenmemek isterseler seylab-ı eyyama/ Rücu etsinler Müslümanlar sadr-ı Ä°slâm’a” diyordu. Öteki de “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” ÅŸeklinde bir uyarıda bulunuyordu. Harput türküleri ise bir ince görüÅŸ saÄŸlıyordu insana: “yüzünde göz izi var/ sana kim baktı yârim.” Bütün bu etki alanlarını birleÅŸtirdiÄŸiniz vakit imanımla, ÅŸiirimle ve kavgamla ben çıkıyorum ortaya. Ä°nsanlar baÅŸlangıçta her iki meÅŸguliyeti birbiriyle telif etmekte zorlandılar. Kolay deÄŸildi, mutaassıp ve salt aforizmacı bir muhitin insanıydık. Åžiir ve sanat hafife alınan iÅŸlerdendi. Kur’an’ı elimize almaksa haddi aÅŸmakla eÅŸdeÄŸer sayılıyordu. Herkes gibi yapmıyor, baÅŸkalaşıyorduk. Hem ÅŸiir yazıyor hem Kur’an okuyorduk, bu nasıl bir mücadeleydi? Bir öncesi var mıydı? “Öldürürken de güzel öldürünüz” nasihatine muhatap bir toplum ÅŸiirsiz yapamazdı/ yapmamalıydı. Kaldı ki Malatyalı önder M. Said Çekmegil aynı zamanda bir ÅŸairdi. Akif ve Necip Fazıl’ın ÅŸiir anlayışları ise bütün imanımızı okÅŸuyordu. Ayrıca idrak ettiÄŸimiz Ä°slâm’ı ulemadan filan deÄŸil, ÅŸairlerin önderliÄŸinden ötürü bilinçle benimsiyorduk. Önümüzde ilim ehli insanlar yoktu. Bugün bile neredeyse bütün dünyanın ideolojilerini sürükleyenler çoÄŸunlukla sanatkârlardır. Sırf Filistin davası hatırlansa görülecektir sanatkârlar o mazlum halkın en önünde yer almaktadırlar. Mesela bizim dönemin komünistleri de Marks, Lenin, Troçki okuyarak mı komünist olmuÅŸlardı? Ben altmış sekiz kuÅŸağındanım. Etrafımdaki komünist yaÅŸdaÅŸlarım Nazım Hikmet ve Ahmet Arif okuyarak bilinç keskinliÄŸine ulaşıyorlardı; bunun da yakın tanığıydım. Åžimdi isteyenler yeniden düÅŸünsünler diyalektik ile ÅŸiir arasındaki alakayı.

S. 5- Kim savunursa savunsun geçmiÅŸinizi /kendi ellerinizle bozdunuz kendi güzelliÄŸinizi. Dünyada olup bitenlerin “oldubitti” ye getirilmesinde bizim rolümüz nedir?
C. 5- Bağışlayın ama benim hiçbir rolüm yoktur. En azından farkına vararak katkıda bulunmamışımdır. Zira gördüÄŸünüz gibi yirmili yaÅŸlarda yazdığım dizelerdir soru içerisinde aktarılanlar. Ne var ki halklardan bilgilerin bir kısmını saklayanların büyük vebali vardır mevcut cürümlerde. Hayat “oldubitti”ye getirilmeyecek kadar ciddi bir imkândır. Malum bütün insanlar yeryüzüne temiz fıtratla geliyorlar. Hepsi haniftir onların. Bozulmalar, ayak kaymaları sonradandır. Ne ölçüde dehÅŸetli zulümle muhatap olurlarsa olsunlar baÅŸkalarının giremediÄŸi dehlizleri vardır insanların. Oraya Allah Ä°lahî Ruh üflemiÅŸtir ve kiÅŸinin kendisinden baÅŸkası dokunamaz ve hükmedemez. Zulümler asla mutlak deÄŸildirler. Allah’ın Salih kullarına Ä°blis ve elemanları
yaklaÅŸamaz bile; yeter ki onlar kalplerinin ancak Allah zikri ile tatmin olacağını unutmasınlar. “Her insanın içinde kendini hesaba çeken bir kendi vardır” denilmiÅŸtir. Buradaki ‘kendi’, vicdan, saÄŸduyu, sezgi, altıncı his ve nihayet kalbin akletme fonksiyonuna karşılık gelmektedir. Ve tıpkı bitkilere giren kurtların büyük ölçüde kendi içerisindeki dezenformasyondan kaynaklandığı gibi insanın kurdu da daha çok kendi içerisindedir. BaÅŸlangıçta dünyaya güzel, kerametli ve yüksek bir kıvamda gelen insan, kendisini var eden Allah’tan baÅŸkasına dua eder, baÅŸkasından yardım diler ve baÅŸkasına kulluÄŸa yönelirse fıtratını bozar, kirletir. “Ä°nsanı dışarıdan kuÅŸatan zulüm yoktur” sözü Sosyolog Cevdet Said’e aittir. Bu durumda bütün “oldubitti”lerde kusur elbette kiÅŸilerin bizzat kendilerindedir. Zira tabiatta bizatihi ÅŸer mevcut deÄŸildir. EÅŸyanın aslı ibahedir (helallik) denildiÄŸi unutulmamalıdır.  

S. 6- “Kaç Müslümanlardan, sığın Müslümanlığa” Ä°kbal bu sözü söyleyeli çok uzun yıllar oldu. Durum halen aynı mı?. Müslümanların beslenme kaynaklarında ya da biçimlerinde bir problem mi var?
C. 6- Durum halen aynı deÄŸil elhamdülillah. Çünkü insanlar, az önce de söylediÄŸim gibi, suyun gözesine ulaÅŸtılar. Gerçi Kur’an’a yöneliÅŸ yeni baÅŸladı. Onun tedris eylediÄŸi ahlak belki henüz geniÅŸ kitlelerin sadrına tam anlamıyla yerleÅŸmemiÅŸtir. Ancak takdir edilmelidir ki Müslümanlar Kur’an’ı korkusuzca ellerine almaya daha yeni baÅŸladılar. Kur’an’a yaklaÅŸmaya ihtiyati tedbirler, barikatlar koyan köhne hocaların hışmından yeni yeni paçalarını kurtarmaya baÅŸlıyorlar. Ä°kbal’in insanları sakındırdığı Müslümanların cürümleri neydi acaba? Ellerindeki ilmihal kitaplarında namaz bahsine tam iki yüz elli sahife ayrılmışken, ahlak bahsi ancak dört sayfada anlatılıyordu; sebebin başı budur. Ä°kincisi Ä°slâm Âdemden beri yegâne semavi ve kitaplı dinin adıdır. Bu bakımdan ancak kitap kaynaklı eylem ve davranışlar ona mal edilebilir. Kur’an’dan uzak dindarlığın beslenme kaynağı ÅŸifahidir, kulaktan dolmadır. Bu da beÅŸeri zaafları önemli ölçüde üzerinde taşır. Çünkü aktarıcı neticede sizin gibi bir insandır ve referansı da Peygamberde olduÄŸu gibi Allah deÄŸildir. Bugün Müslüman dünyada yerel, bölgesel mezhep ve meÅŸrepler, dar anlayışlar, dinin yerine ikame olunmuÅŸ görünmektedir. Åžiilik, Sünnilik, hanifilik, vahhabilik, selefilik türü adlandırmalar ve kimlik ibrazları hep sonradan doÄŸmuÅŸtur. Ama çoÄŸu yerde dinden daha çok belirleyici ve tanıtıcı fonksiyonu vardır. Mezhepçilik, fırkacılık, tarikatçılık gibi oluÅŸumlar masum birer mektep olmaktan çıkmış itikada dâhil edilmiÅŸtir. Ä°kbal’in görüp uyardığı tehlike budur.

S. 7- “..kimi bir ölünün toprağına baÄŸlayıp umudunu/hazreti Ä°sa'yı beklerken Mehdi diye /kimi düÅŸlerinde çıkagelen Hızır'la uÄŸraşıyor /kimi cebinde günaydın gazetesi /aÄŸzı oruçlu / kiminin destan oluyor abdest alarak saygı duruÅŸu..”bu dizelere  ne tür eleÅŸtiriler geldi ve kimlere söylenmiÅŸtir bu sözler?
C. 7- Size itirafta bulunayım, yalnızca bu sözlerime deÄŸil yazıp ettiÄŸim daha keskin nice kanaatime karşı yazılı anlamda ciddi bir eleÅŸtiri aldığımı hatırlamıyorum. Ä°nsanlar benim söylediklerim karşısında sürekli arkadan konuÅŸmayı seçtiler nedense. Dedikodu biçiminde eleÅŸtirildiÄŸimi sıklıkla duyarım. Ancak yüzüme karşı yürekli bir çıkışa öyle hasretim ki! Ve zaten benim bütün eleÅŸtirilerim de aralarında yaÅŸadığım toplumda ciddi bir eleÅŸtiri kültürünün yaygınlaÅŸmamış olmasına dair deÄŸil midir? Dedikodu gibi çirkin bir ahlakı seçenler, uyarı, ikaz ve eleÅŸtiriden maalesef sakınmaktadırlar. Bunun yerine geleneksel anlamda hoÅŸgörü, ayıp örtücülük, görmezden gelme gibi güya daha takva davranışlar sergilemektedirler. O hoÅŸgörü deÄŸil midir ki toplumun iflahını sökmüÅŸtür. Kaldı ki hoÅŸ görmenin de bizdeki modeli Allah’ın hoÅŸ gördüÄŸünü hoÅŸ görmek olmalıydı. Gelin görün ki uygulama tam tersine gerçekleÅŸmektedir. Günaha, küfre, ÅŸirke göz yummayı, ses çıkartmamayı, onlarla dost olmayı bile önerecek ölçüde ileri gidilmektedir kimi çevrelerde. Sadece ÅŸu Hz. Ä°sa’nın diriliÄŸi, Mehdi ve Hızır meselesi sahih biçimde anlaşılsa bile toplum kurtuluÅŸa erecektir neredeyse. Esatire, menkıbe, masal ve kıssalara boÄŸulmuÅŸ bir toplumu hisse almaya çekmek ne kadar da zormuÅŸ. Mesela benim Ä°slâm anlayışıma takılan onu aforoz eden hoÅŸgörücüler, Hülya AvÅŸar’ın mavi boncuÄŸu, cevÅŸen ve muskasını alkışlıyorlar. “Benim batıl itikatlarım vardır” diyen ÅŸarkıcıyı muhatap alıyor beni kıyılarına bile sokmuyorlar. Ben de içimi boÅŸaltmışım soruda geçen dizelerde.

S.8- Ä°nsanımızın kimliklerindeki çözülme, dünyadaki kirlenmenin bir boyutu olarak görülürken kirlenmeden çokta ÅŸikâyet edilmiyor sanki   “…Allahım, nasıl dayanılır, kıyam durulur /ÅŸehrin kirlenmiÅŸ toprağında…”  Kirlilikten neyi kastediyorsunuz.?
C. 8- Benim açıklamakta zorlandığım ÅŸey ÅŸu sorudur: geçmiÅŸe tapınma düzeyine çekilen muhafazakârlığın meÅŸruiyetini kim savunabilir? Eski ramazanlar neden ÅŸimdikilerden daha iyiymiÅŸ mesela? Eskiye sığınarak insanlar ne yapmak istemekteler? Modern zamanlar diye adlandırılan yaÅŸadığımız çağı yerden yere vurup eski zamanları göklere çıkartmakla nedir kazanılan? Allah, bizi bu zamanda yaratarak bize zulüm mü etmiÅŸtir? Yoksa herkes kendi zamanında mı imtihan olunmaktadır? Eski zamanlar tertemiz, ÅŸimdiler ise olabildiÄŸince kirli, denilebilir mi? Temizlik de kirlilik de izafi kavramlardır ve uygulayıcısına göre deÄŸiÅŸkenlik arz ederler. Öncekiler iyiydi, ÅŸimdiki insanlar kötü; böylesi bir denklemin hak ve hakikatle ilgisi kurulabilir mi? GeçmiÅŸin bozulmalarıyla bu günün bozulmaları arasındaki farkı gözetmeden mukayese yapmak yanlıştır. GeçmiÅŸte baÅŸka türlü bozukluklar vardı ÅŸimdi ise baÅŸka. Bu yüzden ÅŸimdiler daha kötü eskiler daha iyi deÄŸildi. Yahut bu günlerde yaÅŸanan kötülüklerin benzerleri geçmiÅŸte yoktu diyerek, eski zamanlar sırf bu sebepten temize çıkartılamaz. Çünkü her dönemin kötülüÄŸü o dönemin karakteriyle doÄŸru orantılı bir kötülüktür. Meseleyi kadın unsuru üzerinden anlamaya çalışalım. Önceleri kadınlar sokaklarda bugünkü kadar dekolte kılıklarla dolaÅŸamazlardı. Tahrik edici kıyafetler giyinemez, bunca açık saçık gezemezlerdi. Bu kötüdür. Bu kötülük yeni zamanlara mahsustur. Evvela ÅŸurası göz ardı edilmemelidir ki bu hadise sadece Müslüman toplumlar için söz konusu deÄŸildir. Hıristiyan, Yahudi ve diÄŸer din mensuplarının kadınları da tahrik edici kılıklarla toplumsal hayata girmiyorlardı. Utanç, hayâ, iffet kavramları belli ölçülerde bütün dillerde ortak kullanılıyordu. Batıda kadınların açık kılıkla denize girmeleri doÄŸudakiyle hemen hemen aynı tarihlere rastlar. Bu böyledir pekâlâ, geçmiÅŸte kadın unsuruna reva görülen mevki üzerinde bir düÅŸünelim. Kendisine okuryazarlık öÄŸretilmesi uydurma Peygamber hadisiyle önlenen, kamu ve iÅŸ hayatında asla yer verilmeyen, aklının azlığına inanılan, bu sebeple fikir sahibi olamayan, harem denilen kafeslerin arkasında erkekleri tatmin edip çocuk doÄŸurmaktan baÅŸka hiçbir iÅŸlevi olmayan kadın nasıl bir kötülüÄŸe maruz bırakılıyordu? Hangi ilmi ve vahyi gerekçeyle yapılıyordu bu? Kadın adeta toplumsal anlamda canlı bir organizma bile deÄŸildi. Bunu meÅŸru gösterecek babayiÄŸit var mıdır? Öyleyse bırakılmalıdır ÅŸu eski yeni tartışması. Herkes çağının çocuÄŸudur. Müslümanlar her çağın fıkhını yeniden üreterek ancak canlı bir Ä°slâmî hayatı sürdürebilirler. Dünkü ÅŸehirlerin zemininde kadın unsuru yok diye kirliydi, ÅŸimdi ise kadın ÅŸahsiyeti yerine çoÄŸunlukla onun eti ve budu asılıdır diye kirlenmiÅŸtir.

S.9- Hakikati olmayan bir dünyanın ürettiÄŸi deÄŸerlere karşı duruÅŸumuz ne olmalıdır? HerÅŸeyin içini boÅŸaltan modernizm'e karşı hangi düÅŸünce farzdır? DüÅŸmanımız kim? SavaÅŸacaksak kiminle savaÅŸmalıyız? Ya da Abdulkerim SuruÅŸ'tan mülhem "kim savaşım verebilir?"
C. 9- Zaman bizim düÅŸmanımız deÄŸildir. Modernizm denilen bir zaman da esasen yoktur. Bütün zamanlar, içerisinde yaÅŸayanlar için kelime anlamı itibariyle moderndir, yenidir. Gelelim meseleye, bugün dünyaya modernizm deÄŸil zulüm egemendir. Aslında dün de umumiyetle böyleydi. Sadece zulüm payidar deÄŸildir, bunu iyi biliyoruz. Bu manada biz muhalif bir söylemin sahibi deÄŸil muvafık insanlarız. Fıtrata, oluÅŸa, varlığa, tabiata muvafıktır bizim inanç ve eylemlerimiz. Muhalif olansa ÅŸeytandır. Öyleyse biz kimseye düÅŸman deÄŸilizdir ancak birileri bize düÅŸmanlık etmek üzere Allah’tan mühlet almışlardır. Sahih iman ve Salih amel sahibi olursak onların bizim üzerimizde bir etkinliÄŸi kalmayacaktır. Dolayısıyla muvafık insanların mümeyyiz vasıfları arasında muhalefet ve düÅŸmanlık yoktur. Bizim dinimizin adı bile s l m kökünden gelir ve dost olmak, uyum içerisinde bulunmak, sulh ve selameti öncelemek demektir.
Hangi düÅŸünce deÄŸil düÅŸünmenin her türü müreccahtır. Burada problem neyin düÅŸünce olup neyin olmadığında toplanmaktadır. Kimileri heva, heves ve arzuyu düÅŸünme sanmaktadır. Fıtrata uygun yani maruf bir noktadan kalkışarak sürdürülen arama eylemi düÅŸüncedir. Ve bunun her türlüsü makbuldür. Oysa münkerden hareketle sürdürülen eylem ancak heva, heves ve arzu adını alabilir. Birbirine en ziyade karıştırılan eylemlerdir bunlar.
Kimler savaşım verebilir öyle mi? Bizim gibi doÄŸru düÅŸünen, hak, hakikat ve adaleti gözeten insanlar her an batıl, zulüm, nifak, münker, fısk, fücur, vesvese gibi ÅŸeytani fitnelerle savaÅŸtadırlar. Yeryüzü hayatı zaten Hak ile batılın savaÅŸ sahnesinden baÅŸkası deÄŸildir.

S. 10- ModernleÅŸme ile toplumlar ProtestanlaÅŸtırılıyor bugün.  Sizce Müslümanlığımızın nereleri aşınmıştır? Nasıl bir imtihandan geçiyoruz?
C. 10- Var sayalım ki (nasıl bir gücü varsa) ÅŸu modernleÅŸme denilen ejderha insanları ProtestanlaÅŸtırıyor. Protestanlık herhalde kötü bir ÅŸey ki bunu olumsuz bir geliÅŸme olarak görüyorlar. Peki, Ortodoks veya Katoliklik iyi miydi? Bakınız Protestanlığın bu saydığım ikiliden baÅŸka alternatifi bulunmamaktadır. Ve her üçü de bizin dünyamızın dışarısında türemiÅŸ mezhep cereyanlarıdır. Bize ne bunlardan? Müslümanlığımızın hiçbir tarafını aşındırmaya da güçleri yetmez. Olan ÅŸudur ki dünyaya asırlardan beridir egemen bulunan Ortodoksların, muhafazakârların, gelenekçilerin eli giderek zayıflamaktadır. Modernizm düÅŸmanlığı gelenekçilerin cürümlerini kamufle ettikleri kirli bir tezgâhtır. Modernizm denilen ÅŸey gelenekçileri suçüstünde yakalamıştır. Çırpınışlar bundandır. Müslümanlığın aşındığı filan da yoktur; aksine bahsi geçen mezhep kavgalarının, gayrı insani sürtüÅŸmelerin arasından sıyrılarak MüslümanlaÅŸma daha sahih idraklere doÄŸru seyir halindedir. Evet, bozulan, deÄŸiÅŸen, aşınan bir ÅŸey vardır, o da Müslümanlık deÄŸil Müslümanlık yerine ikame olunmuÅŸ gelenek ve törelerdir. Besmeleyle yatıp kalkan Müslümanlar asla korkulu rüya görmezler. Onların Allah’a olan güven ve emniyetleri ÅŸaÅŸmaz, ÅŸaşırtmaz bir emniyet supabıdır. GeçtiÄŸimiz imtihan bütün insanların tabi tutulduÄŸu evrensel iman ilkeleri hakkındadır. Allah’a ÅŸirksiz iman, ahrete ÅŸeksiz ÅŸüphesiz iman ve Salih amelle sınanıyoruz. Amentümüz, imanın evrensel asgari müÅŸtereÄŸi budur.

S.11- Kente hakim dünyevileÅŸmiÅŸ akıl, Müslüman'ın zihniyet dünyasını sizce nasıl inÅŸa etmeye çalışıyor? Åžehirlerimizde uÄŸradığımız cemaatler akil adamlar, sohbet evyeri ve kitabevlerimiz yok artık. Mektup yazacak arkadaÅŸlarımız nerede? Mektup da yok artık.Ben güvercin beslemekten yanayım siz ne dersiniz? 
C. 11-Güvercin besleyip eÅŸinden dayak yemek istiyorsan bir diyeceÄŸim olamaz. Çünkü oturduÄŸumuz apartmanların pencere önlerine konarak oraları kirletiyorlar. Camları temiz tutmaya titizlenen hanımların korkulu rüyasıdır güvercinler. Ben pencere kenarına kırıntılar koyarak denedim ve aÄŸzımın payını aldım, sen de dene istersen. Kentlere hâkim olan akıl deÄŸil hevadır. Bu kelime üstten alta düÅŸmek anlamına gelir. Heva düÅŸük ÅŸeyleri muteber gören bir bakış türüdür. Oysa akıl böyle deÄŸildir ve onun kullanılması daima övülmüÅŸtür. Bu birincisi. Ä°kincisi ise doÄŸrudur alçak, boÅŸ, gayrı meÅŸru temayülleri propaganda ederek ahalisini sapıklık ve sürekli ÅŸaÅŸkınlığa çağıran rant ekonomisinin kentlerine karşı hazırlıklı bulunulmalıdır. DeÄŸirmen çarkı gibi gaflete dalanı diÅŸleri arasında ezip un ufak edebilir. Ben o kanaatteyim ki eÄŸer biz varsak, ayaklarımızın üzerinde dik duruyor ve yere saÄŸlam basıyorsak, inançlarımızdan yeterince eminsek akil adamlar, sohbet evleri ve mektuplar da var olacaktır. Biz ortada yok isek, bir kimliÄŸimiz, kiÅŸiliÄŸimiz, kalabalıklar arasında kaybolmayan makul ve maruf bir bilinmiÅŸliÄŸimiz yoksa hülasa bir fikrimiz yoksa varsın mektuplar da mektepler de olmayı versin. Kendimizi kent deÄŸil kendimiz inÅŸa edelim. Bunun yolu kendi gündemimizi magazin veya aktüalitenin tayin etmesine bırakmamaktan geçer. Gündemimizi her gün kendimiz tayin edecek ve her gün evimizden çıkarken kapımızın önünde üzerinden atladığımız çıtayı da bir basamak yukarıya çekeceÄŸiz. Denk olmamalı bir günümüz bir önceki günümüze. Ä°ÅŸte o vakit bizim ÅŸahsiyetimizden umutlu olunabilir.   

S. 12- “…bu çömelmenin ilâcı bulunur yine de kendi cevherinizde.” diyorsunuz.  Müslüman’ın idrakini Müslüman’ca nasıl kurabiliriz? Siz kendi paradigmanızı nasıl kuruyor ve dünyaya ne diyorsunuz?
C. 12- Dedim ya; gündemimi baÅŸkalarının ayarlamasına izin vermeyerek. Bütün düÅŸüÅŸlerin iÅŸe yarar kalkışları bizim hamlemize muhtaçtır. Daima baÅŸkalarının elimizden tutarak kaldırdığı kimselersek,
   içimizdeki bütün gayret hislerini köreltmiÅŸsek, dilencilerden ne farkımız kalır? “Talep nasılsa tabii netice öyle çıkar/ MeÅŸiyyetin sana zulmetmek ihtimali mi var?” diyordu Mehmed Akif. Ben ÅŸöyle bir formülü hayatıma hep uygulamak istedim. Ne kadar baÅŸardım bilmiyorum ama bunun doÄŸru bir yöntem olduÄŸu düÅŸüncesindeyim. Müslüman’ın meÅŸru bütün davranışları Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle gerçekleÅŸen kulluk eylemleridir. Bu eylemlerin sıhhat ÅŸartlarının başında da vakit ve niyet gelmektedir. Vakti gelmeyen iÅŸe soyunmak bilinçli bir iÅŸ deÄŸildir. Bilinçli olmayan iÅŸler de ibadet yerine geçmez belki adet, alışkanlık olur. Öyleyse yaptığım/ yapacağım iÅŸin vakti gelmiÅŸ midir diye sorgularım önce. Vaktiyse ilk adımı atarım. Ä°kincisi niyettir ki niyet dil ile tekrarlanan bir tekerleme asla deÄŸildir. Onun anlamı, kiÅŸinin ne yaptığının farkında olmasıdır. Ne yaptığını bilmeyenin yerine getirdiÄŸi güzel de görünse Allah indinde makbul sayılmamıştır. Dünyaya diyorum ki ahretimi kazanabileceÄŸim kullanışlı malzemeler senden gayrı bir yerde yoktur. O vakit seni elden çıkartmamalıyım. Bana lazımsın. Demin vakit demiÅŸtim sırf bu kavram için bile dünyaya boÅŸ verilemez.

S.13- Kamusal alana çıkma hedefini baÅŸarmış Müslümanlar, bugün "ev"lerini kaybettiler. Neleri kaybetmemiz gerektiÄŸi üzerinde düÅŸünürmen geçmiÅŸte var olan güzelliklerimizi kolayca harcamıyor muyuz? Özgür ortamlarımız artıyor ama asıl özümüzün gür olması için neler yapmalıyız? 
C. 13- GecikmiÅŸ ÅŸehirleÅŸme Müslümanların itikatlarını kitabileÅŸtirme ve sahihleÅŸtirmelerini de geciktirmiÅŸtir. Ev denilen, büyük aile ortamında yalnızca bir tek kiÅŸinin ÅŸahsiyetine bağımlı yaÅŸanan hayat modeliyse ki bence oydu, varsın kaybedilsin. Çünkü böyle ortamlarda nüfusun büyük kısmı ÅŸahsiyetten, kendisi olmaktan son derece uzak ve otomat bir hayat sürdürmekteydi. Ayrıca bizim coÄŸrafya insanına mahsus tek başına askerlik mesleÄŸi, üniforma düÅŸkünlüÄŸü, rozet hevesi de baÅŸka bir ayak bağıdır. Sanat, zenaat, ticaret, ziraat gibi en insani meÅŸguliyetlerden soyutlanıp yalnızca adam öldürmede ustalaÅŸmış insanın özgürlüÄŸü, benlik idraki, ÅŸahsiyeti ciddi tartışma konusudur. Åžairlerinin bile en makbul rütbe olarak “paÅŸa” diye tanındığı bir toplumun geçmiÅŸte var olan güzellikleri nelerdi diye doÄŸrusu merak etmekteyim. Az görüÅŸlüler tarafından neyle suçlanacağımı biliyorum. Hayır, ben onların zanlarından beriyim. Aramızdan kimileri diyelim ki kamusal alan dediÄŸimiz yere ayak basınca evlerinden mahrum kaldılar. Tamam, onları yeniden eve çağıralım, buna bir diyeceÄŸim yoktur. Yalnız bu çaÄŸa mahsusmuÅŸ gibi gösterilen evsizleÅŸme, özgürlük gösterilerek köleleÅŸtirmeye itirazım var. Çünkü bu her çağın hatta daha ziyade geçmiÅŸ çaÄŸların problemiydi. Gelelim mevcut hayat standardının artırıyor gibi gösterip eksilttiÄŸi özü gürlüÄŸümüze. Bence her günün insanı geçmiÅŸ ve gelecek arasında, ÅŸimdi ve burada sınanmaktadır. GeçmiÅŸi yüceltip kutsallaÅŸtırmanın, bugünü de aÅŸağılamanın bir faydası yoktur. Her ikisi arasında sınanırken bir rehberimiz vardır, “Müslüman sözü dinler doÄŸrusuna uyar.”

S. 14- YaÅŸadığına yabancılaÅŸan bir muhayyile taşıyan günümüz Müslümanlarından dünya ile hesaplaÅŸacak bir atılım hangi durumlarda beklenebilir? Aslında Batının da entellektüelleri kalmadı sanki...
C. 14-Sosyolojik ve kaba anlamıyla kitle hakkında düÅŸünüyorsak, inandığını iddia ettiÄŸi ilkelere aykırı bir yaÅŸama modeli sunan kimseler elbette kendine yabancılaÅŸmış sayılırlar. Ancak yabancılaÅŸan onların muhayyileleri deÄŸildir sadece. Ä°nançlar ve eylemler de yabancılaÅŸmış, Müslümanlık sosyolojik ve salt bir nüfus aidiyetine dönüÅŸmüÅŸtür. Mesela Aziz Nesin mert bir adamdı ve Müslüman olmadığını açıkça ilan etmiÅŸti. Ama aynı mertliÄŸi ötekiler gösterebiliyor mu? Aydınlar, siyaset adamları bunu yapabiliyorlar mı? Yapmıyorlar ama açıktır ki Müslümanlıkla en ufak bir alakaları bile yoktur. Åžimdi biz burada onları ne diye adlandıracağız? Gelelim bütün yabancılaÅŸmasına raÄŸmen Müslümanlıkta ısrarlı olan, görünürde de bir takım alametleri taşıyan ve fakat dünya ile hesaplaÅŸacak ufuk ve vizyondan mahrum bulunanların ahvaline. Onlardan umut kesemeyiz. Kanaatimce Ä°slâm’ın teceddüt ruhu yeniden ayaÄŸa kalkmış ve kervanını yola düzmüÅŸtür. Bahsi geçen Müslümanlardan beklediÄŸim atılım odur ki her birerleri bu kervana birer at, deve, olmadı katır katmalı ve heybelerinde ne varsa onlara yükleyerek bizzat katılmalıdırlar. Ellerini taşın altına koyarak yol boyunca maruz kalacakları tabiat afetleri ve eÅŸkıyalığa karşı da donanımlı bulunmalıdırlar. Batıda ise entelektüel kalmadı diye bir ÅŸey yok. Kadim zamanların tefekkür malzemeleri ile zamanımızınki farklılık göstermektedir. Artık insanlar eskisi gibi düÅŸünmüyorlar. Elbette böyle olacaktır. Çünkü eldeki malzemeler deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Kabaktan kuzu dolması çıkmaz.

S. 15- Bugün küresel güçler dünyaya, Ä°slam dünyasında demokrasi talepleri varmış gibi gösteriyorlar. Aslında Hangi ülkeyi hangi rejimle egemenlikleri altına alıyorlarsa,  galiba sevdikleri de o rejimler. Ne dersiniz?
C. 15- Tamam, diyelim ki küresel güçlerin böyle emelleri mevcuttur. Ancak Ä°slâm dünyasında da tam demokrasi olmasa bile benzer taleplerin bulunduÄŸu inkâr götürmez. Kimi adına demokrasi kimi de ÅŸura filan diyerek baÅŸka yönetim modellerini özlemektedir. Niçin; çünkü tamamına yakını hala ilkel saltanat rejimleri, tek adam hükümranlıklarıyla yönetilmektedir. Ben demokrat biri deÄŸilim, bunu defalarca yazdım da. Ancak Suriye’de bir köyde inek besleyerek yaÅŸamasına izin verilen sosyolog Cevdet Said’in kendi toplumu için seçimli bir yönetim (hadi isterseniz demokrasi diyelim adına) istemesini de anlayışla karşılıyorum. Ä°slâm dünyası yönetimleri iÅŸte ortadadır. Halklarına zulüm, kan ve gözyaşından baÅŸka bir ÅŸey vermemektedirler. Batı dünyasının yöneticileri baÅŸkalarını sömürüyor lakin kendi halklarına böylesi zulümler reva görmüyorlar. Dünya insanlığının gözünün önünde cereyan eden bu modeller herkesçe elbette mukayese edilmektedir. Hangisini tercih edersiniz diye kime sorsanız, biraz izan sahibi olan ne cevap vereceÄŸini bilir. Küresel güç dediklerimiz boyunduruÄŸu altına alamayacağı yönetim modelini neden istesin? Yeri gelir sömürdüÄŸü ülkede diktatörleri destekler yeri gelir demokrasi ihraç ederek sömürüsünü sürdürür. Burada soru ÅŸudur; sömüren suçludur, peki, sömürülen temelli suçsuz mudur?

S.16- Zamanın ruhunu kavrayabilmek baÄŸlamında gençlere okunacak ilk on kitap olarak neleri tavsiye edebilirsiniz?
C. 16-Bir teki hariç verilecek hiçbir örnek en iyi on kitap demek deÄŸildir. Yine de Kur’an okumaktan uzak durmamalarını beklerim. Kendi dilleriyle yazılmış meal ve tefsirleri karşılaÅŸtırmalı okumalılar. Benim favorilerim Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri, Muhammed Esed Kur’an Mesajı, Ömer Rıza DoÄŸrul Tanrı BuyruÄŸu ve parantez içi açıklamaları görmemek kaydıyla Hasan Basri Çantay mealidir. DiÄŸer dokuz kitap için önerilerim ÅŸunlar olabilir: Muhammed Hamidullah’tan Ä°slâm Peygamberi, Mevdudi’den Kur’an’da Dört Terim, Tolstoy’dan DiriliÅŸ, Seyyid Kutup’tan Yoldaki Ä°ÅŸaretler, Nasr Hamid Ebu Zeyd’ten Ä°lahi Hitabın Tabiatı, Ä°smail Raci Faruki’den Tevhid, Dostoyevski’den Karamazof KardeÅŸler, Tarkovsky’den MühürlenmiÅŸ Zaman, Sezai Karakoç’tan Gün DoÄŸmadan, Cahit Koytak’tan Yoksulların ve Åžairlerin Kitabı v.b.

Not: Yolcu Dergisinde yayımlanan bu söyleÅŸi
         Yazarın nisan 2012de çıkacak “Kalbim
         Mühürlenmeden” adlı eserinde yer almıştır

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 16-04-2012 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111394589 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net