26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow Tasavvufta Temellendirme Sorunu
Tasavvufta Temellendirme Sorunu PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 4
KötüÇok iyi 
Yazar Ahmet Tunç DemirtaÅŸ/Süleymaniye Vakfı   
25-02-2012

Tasavvufta Temellendirme Sorunu

                                         Ahmet Tunç DemirtaÅŸ, A.Ü. Doktora öÄŸrencisi
Bir öÄŸreti olarak din, bireysel ve toplumsal yaÅŸama dair normatif iki yaklaşım sunar. Bunlardan birisi ritüelleri içeren ameli kısımdır. Ä°kincisi ise bu ameli kısmın üzerine bina olduÄŸu epistemolojik temeldir. Ä°slam açısından bakıldığında, dinsel pratik ve bilginin temeli, “nas” adı verilen ve inanan için epistemolojik doÄŸruluk derecesi en üstte bulunan verilerdir.  Yani inancın temeli bilgidir. Bilgi her ne kadar yoruma açık olsa da, bir inanç sistemi tutarlı olmalıdır ve bilgiye yönelik yorumların geçerliliÄŸi ancak bu tutarlılık baÄŸlamında deÄŸerlendirilebilir.

Bilginin temellendirilmesi neden önemlidir? Çünkü tutarlı bir inanç sistemi, tutarlı bir bilgi sistemine dayanır. Ä°nancın bütün unsurları, doÄŸru bilgi ile tanımlanmadığı ve sınırlandırılmadığı sürece, inanç bir hezeyana, sanrıya ve tutarsızlığa dönüÅŸür.  Bir bilgi temeli olarak Kur’an kendi doÄŸruluÄŸunu, ya da baÅŸkası tarafından deÄŸil de Allah tarafından indirilmiÅŸ oluÅŸu gerçeÄŸini, “tutarlı bir kitap olmasına” baÄŸlar. Bilginin, özellikle de Allah hakkındaki bilginin, “zan” üzere olmasını eleÅŸtirir, inananından “yakîn” bilgisi ister.

Her ne kadar kökenlerine iliÅŸkin tartışmalar sonuçlanmamış – hatta sonuçlanamayacak – olsa da, tasavvuf bir alt-disiplin olarak uygulamada Ä°slami düÅŸünce sisteminin bir parçası olagelmiÅŸtir. Ä°slam’da tasavvufun ayrı bir sistem olarak ortaya çıkışını hicri II. ve III. yüzyıllara kadar götürebiliriz. Aslında Tedvin Dönemi olarak adlandırılan bu ayrışma dönemi, diÄŸer Ä°slami disiplinlerin ve mezheplerin de temayüz ettiÄŸi zamandır. Tasavvufun ilk tebarüzü bir züht hareketi olarak kendini göstermiÅŸ, bu eÄŸilim daha sonra kendi bilgi sistemini geliÅŸtirerek – veya kadim bir gelenekten devÅŸirerek – Ä°slam’dan ayırmıştır.

Tasavvuf okumaları yapan bir göz, diÄŸer Ä°slami ilimlerden hiç birisinin kendisine Sünni Ä°slam’da temel bulma konusunda tasavvuf kadar zorlanmadığını görecektir. Gerçi tasavvufun kendisini meÅŸrulaÅŸtırma sürecinde öne çıkan Gazali gibilerini istisna tutarsak, bir mutasavvıfın, bir fıkıhçı veya kelamcı ile cedelleÅŸmeye tenezzül etmeyecek kadar kendisini müstaÄŸni ve havas gördüÄŸü bir vakıadır. Çünkü bir sufinin, en saÄŸlam akli ve nakli delillerde zedelenemeyecek bir “tasavvufi bilgi” kalesi vardır ve bu çoÄŸu zaman doÄŸrulanmaya muhtaç bile deÄŸildir. Dolayısıyla tasavvufi bilginin temellendirilmesi sorunu, tasavvufun içsel bir sorunu olmaktan çok, genel Ä°slam çerçevesinde ele alınmalıdır.

Tasavvuf bilgi temelini, Allah’ın insanlarla, semavi dinlerin temelini teÅŸkil eden “melek vasıtasıyla peygambere vahiy” iletiÅŸimine ek olarak iletiÅŸim kurduÄŸu tezine dayandırır. Bu bir sufi için inanılmaz geniÅŸ bir hareket ve düÅŸünce sahası yaratmış, tasavvufun bir sistem olarak teÅŸekkülüne zemin hazırlayacak her türlü fırsatı vermiÅŸtir. KeÅŸfi bilgi adı verilen bu bilgi türü, Allah’ın vasıtasız olarak sufinin kalbine ilham ve “ilka”da bulunmasıyla aktarılır. Bir sufi, vecd halinde, ya da ansızın, günün beklenmedik bir vaktinde, veya uykusunda bu tür bir bilgi aktarımıyla karşılaşır.  Her ne kadar sufiler bu bilginin “Kuran ve Sünnet’e” göre ikinci planda, sadece kendileri için iÅŸaretler taşıyan istisnai durumlar olduÄŸunu iddia etse de, önümüzde duran devasa tasavvuf külliyatı, bu keÅŸif bilgisinin koskoca bir mistik düÅŸünce sistemi oluÅŸturacak kadar ciddiye alındığını ortaya koymaktadır.

Peki bu bilgi türü bu kadar masum ya da risksiz midir? Öyle ya, din saÄŸlam bir bilgi temeline oturmalıysa, keÅŸfi bilginin de kendisini Ä°slam kıstaslarında mihenge vurması gerekmez mi? Ä°nancın konusu, ciddiyetsizliÄŸe müsamaha gösteremeyecek kadar katı deÄŸil midir? En azından Allah hakkında fikir yürütüyorsak bu böyledir, ve vahim olanı, tasavvufun temel konusu Allah olmakla birlikte, keÅŸfi bilginin alanına da  temelde Allah ile ilgili sufi tezlerinin giriyor olmasıdır. Ne kadar çabalanırsa çabalansın, Kur’anın ayetlerinin geçerli Arapça grameri ve anlam baÄŸlamında sufi bilgiyi temellendirmede kullanılması zordur. Sufilerin zahiri dinsel öÄŸretiyi, baÅŸta Kuran ve hadisleri, kendi görüÅŸlerini doÄŸrulamak için kurnazca ve çıkarcı bir ÅŸekilde eÄŸip bükme niyetinde olacaklarını iddia etmeyeceÄŸim. Bir sufi her ne kadar zincirlerinden kopmuÅŸ gözükse de, içinde ÅŸeriata karşı üstesinden gelemediÄŸi bir boyun eÄŸme isteÄŸi vardır. Kur’an’ın keÅŸfi bilgiyi temellendirmek için kullanılması, sufinin gerçekten Kuran’da bir zahir-batın anlam ayrımı olduÄŸuna inanmasının bir sonucudur. Bunun tarihsel kökenlerine inmek ve Helenistik, Hermesçi, Ä°smaili veya Åžii etkileri üzerinde durmak bu yazının kapsamını aÅŸar. Dolayısıyla, Ä°bn Arabî’nin kâfirleri tarif eden bir ayeti, arifleri tarif edecek ÅŸekilde yorumlaması, ya da Hallac’ın Ä°blis’in secde etmeyiÅŸinin peÅŸinde aradığı ilahi aÅŸk varsayımını birer art niyet olarak deÄŸil, sufinin inanmak istediÄŸi ÅŸeye gerçekten kendini inandırması olarak bakmak daha insaflı bir tavır olur.

Tasavvufu bir kadim geleneÄŸin Ä°slam’da girmiÅŸ – ya da sokulmuÅŸ – bir uzantısı olarak kabul edersek, bir sufinin “keÅŸif” olarak tabir ettiÄŸi ÅŸeyi kendi âleminde temellendirmesinin ne kadar kolay olduÄŸunu anlayabiliriz. Tevarüs edilen bir efsane, mit, eski mistiklere ait hikayeler, esriklik anında ağızdan çıkmış birkaç söz vs., tüm bunlar, hakikat bilgisi arayışı içinde bulunan bir insanı yönlendiren unsurlardır. Mistik olarak adlandırdığı bir halin etkisindeki kiÅŸi, bu haline ait bir isim, cevap veya çözüm bulmak için, daha önceden aynı veya benzer bir durumu yaÅŸadığını iddia kiÅŸilerden referans arar. Bu tarihsel ve literatür temelli bir arama da olabilir. Aradığı sadece referans bazı kelimelerdir: “ruhun Tanrı’ya varması, kaynağına geri dönmesi, aklın devre dışı kalarak mistik zevkin yaÅŸanması,  tanrısal aÅŸk, kutsal birleÅŸme vs.”  Bunlara herhangi bir ÅŸekilde tesadüf eden sufi veya sufi adayı, içinde bulunduÄŸu hal ile referanslar arasında “iliÅŸkilendirme” kurar. Bu tamamen zihinsel bir iliÅŸkilendirmedir ve aynı hal yaÅŸandıkça bu iliÅŸki güçlenir ve kiÅŸinin “bilgi” sandığı ÅŸey haline dönüÅŸür. Zaman içinde bu iliÅŸkilendirme, yaÅŸanan hal ile tevarüs edilen referans kaynak arasında kopmaz bir çaÄŸrışım zincirine dönüÅŸür. Tecrübenin “tasavvufi sır” olarak nitelendirilmesi ve harici objektif bir eleÅŸtiriye tabi kılınmaktan vareste tutulması, sufinin tecrübesinin yanlışlanamaz hale doÄŸru evrilmesine yol açar. Aynı iliÅŸkilendirmelerin baÅŸka ağızlar tarafından da ifadesi bu iliÅŸkiyi kuvvetlendirir. Sonuçta aradaki iliÅŸkilendirme ve çaÄŸrışım ortadan kalkarak, sufi tecrübe bilgiye dönüÅŸür: bu, Bayezid’in fıkıh ehlini alaycı bir ÅŸekilde eleÅŸtirirken kullandığı “sizler ilminizi ölülerden ölü bir ÅŸekilde alırsınız, bizler ise daimi hayat sahibi ve baki Allah’tan alırız” ifadelerinde kendine yer bulan en üst düzey ilim haline gelmiÅŸtir artık.

Tasavvufun kendini temellendirme sorunu tam da bu noktada baÅŸlar. Kur’anı en doÄŸru bilgi kaynağı olarak kabul eden bir mümin için bilgi her zaman risk taşıyan bir unsurdur. Risk, bilginin az miktarda da olsa, “doÄŸru” olması ve insanı “yakin”e yaklaÅŸtırması zorunluluÄŸu ile ilgilidir. Dolayısıyla mümin, hesabını verebileceÄŸi bir bilgiyi içselleÅŸtirmelidir, çünkü insan imanından ve amelinden hesaba çekilecektir ve iman doÄŸrudan bu bilgi ile ilgilidir. EÄŸer sufi, kendisine ilka olunduÄŸunu iddia ettiÄŸi bilgi için tutarlı bir temellendirme yapamıyorsa ve bu onun bilgi sandığı veri yükünü Kur’anî eleÅŸtiriye açıkça maruz kalmış “zan” kapsamından kurtaramıyorsa, Allah hakkında “zan” üzere, yani “bilmeden” konuÅŸmanın sorumluluÄŸunu taşımak durumundadır. Bu, ÅŸatahat ve sarhoÅŸluk halinin özrü kapsamına sokulması gereken basit bir füruat deÄŸil, ubudiyet – rububiyet iliÅŸkisinin kökenlerine taalluk eden bir epistemolojik tavırdır.

Peki bir sufi bilgi elde etmede, veya Allah’ı bilmede hangi yetisini kullanmaktadır? Mutasavvıfların sürekli eleÅŸtirisine maruz kalan akıl, bilgi alma sürecinde gerçekten devre dışı mı kalmaktadır? Açıkçası, insaflı bir sufi, bilgi edinme aracını tanımlamada aciz kaldığını itiraf etmelidir.  Kur’ani terminoloji baÄŸlamında incelendiÄŸinde, bilgi edinme aracı olarak akıl ve kalp arasında ciddi bir ayrımın yapılmadığını ve kalbin doÄŸruyu bulma, akletme aracı olan bir yeti olduÄŸunu görürüz. Zaten etimolojik olarak bu iki kelime birbirinden ayırt edilemeyecek kadar iç içedir. Sufinin kalbe geldiÄŸini iddia ettiÄŸi bilginin temeli, zihinsel çaÄŸrışımlar sonucu yaÅŸadığı duygusal kıpırdanmalar ve sufinin bunlara yüklediÄŸi anlamlar örüntüsünden oluÅŸan, hedefi bulanıklaÅŸmış psikolojik med-cezirlerdir.  Ancak bu faaliyetler, sufiye en saÄŸlam bilgi olan Kur’an’ın anlam örüntüsü baÄŸlamında kabul edilemeyecek veriler saÄŸlıyorsa, bunun “hakikati bulma ve kavramı” aracı olan “kalpten” çıktığı ne kadar iddia edilebilir?

Dolayısıyla sorun, zincirleme bir problemdir.  Zamanın bir diliminde, bir mistik bir tez geliÅŸtirir. Bu vahdet-i vücud, hakikat-ı muhammediye, fena vs. gibi Ä°slam’ın zahirinde ifadesini bulamayan bir kavram olabilir. Bu tez, bir sonraki mistik için a priori bir bilgi olarak sorgulanmadan kabul edilir. Bu, zincirleme olarak devam eder ve kümülatif, eklektik bir sistem geliÅŸir. ÖrneÄŸin vahdet-i vücut düÅŸüncesinden koskoca bir “varlık hiyerarÅŸisi”, “sudur felsefesi” ortaya çıktığında, kimse asırlar öncesine giderek bu “kabullenme”nin temelini sorgulamaz. Zaten içinde yaÅŸadığı mistik zevk o yöndeki bütün teÅŸvikleri baÅŸ aÅŸağı etmiÅŸtir. Sufi halinden memnundur ve bunun bozulmasını istemez. Tarihteki veya sistemindeki “zirve” kiÅŸilerin aynı ifadeleri terennüm etmesi, onun için artık bir “urve-i vuska (!)” oluÅŸturmuÅŸtur.

Bugün Ä°slam dünyasında öze dönüÅŸ eÄŸilimleri güç kazanmıştır. Kur’ana  dönüÅŸ, her sahada kendini hissettirmektedir.  Tasavvuf kendisini bundan azade görmemeli ve bilgi sistemine, bunu oluÅŸturan tarihine eleÅŸtirel yaklaÅŸmalı ve kendisiyle yüzleÅŸmelidir. Kimse doÄŸru ile yüzleÅŸmekten sakınmamalıdır, çünkü öte dünyada mutlak bir yüzleÅŸme ile zaten karşılaÅŸacaktır, “bütün sırların ortaya serileceÄŸi gün” (Tarık, 9).

Ahmet Tunç DemirtaÅŸ
Ankara Üniversitesi Doktora öÄŸrencisi

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 08-03-2012 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111684758 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net