04-12-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
Son Eklenenler
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
'SİZ HİÇ IRMAK GÖRDÜNÜZ MÜ?' PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 18
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin Evci   
12-04-2006
Necmettin EVCÄ° 

1

‘Sanatçı bu eserinde neyi anlatmak istiyor acaba?’

sıradan sayılabilecek seyirciyi meraklandıran bir soru bu.

Geçenlerde bir hukukçu dostumla resim sergisini geziyoruz.

Aynı soruyu O da sordu.

Ama önce Andre Maurois’ in ‘Bir Üstadın DoÄŸuÅŸu’ öyküsünden söz etmeliyim. Yıllar evvel okumama karşın aklımda kaldığınca özetlemek istiyorum: Üstat bir ressamdır. DoÄŸayı muhteÅŸem resmeder. Her bir resim oldukça titiz, dikkatli çalışmanın ürünüdür. Resim deÄŸil sanki fotoÄŸraftır boyadığı. Tüm ayrıntılar; özenle, sabırla betimlenmiÅŸ, boyanmıştır. AÄŸaç tıpkı aÄŸaçtır, yapraklar yaprak, meyveler meyve gibi. Ancak üstadın eserleri sergi salonlarında seyircilerin ilgisini fazla çekmez. Hatta son dönemlerinde üstat bütünüyle unutulmak üzeredir neredeyse.

Ressam üstadın romancı dostu, sanat felsefesi natüralizme dayanmayan, estetiÄŸin soyut düzlemde aranıp bulunmasını savunan biridir. Ressam ile romancı arasında derin, köklü anlayış ve üslûp farkları vardır romancı ressama tarzını deÄŸiÅŸtirmesi gerektiÄŸini söyler ısrarla. Yeni bir anlayış gerekmektedir. AÄŸacı aÄŸaç gibi yapmaktansa aÄŸacın zihinde bıraktığı motifleri renkleri öne çıkarmalıdır örneÄŸin. Öyle bir resmin ifade ve anlam zenginliÄŸi hem daha çok olacak hem de ressamın imajını deÄŸiÅŸtirecektir. Ressam basitlik olarak deÄŸerlendirdiÄŸi bu yaklaşımı kendine hakaret gibi sayar ilkin. Ä°ÅŸ mi yani, tuvale geliÅŸi güzel birkaç çılgın ve anlamsız fırça darbesi vurulacak o soyut boÄŸuntuda sözde gizli, derin bir anlama ulaşılacak. Bu, sanatı da seyirciyi de hafife almak deÄŸil de nedir? Romancı, baÅŸkalarına zor, hatta manasız da gözükse doÄŸayı kopya etme kolaycılığının hüner olmadığında, asıl zihinde uyandırdığı yaÅŸantıları, çaÄŸrışımları ile doÄŸadan esinlenmek gerektiÄŸinde ısrarcıdır. Oysa natürel resim anlamı sınırlamaktadır. Tartışma iki sanatçı arasında günler, aylar boyu uzar gider. Sonunda ressam ikna olur. Yeni tarz denense ne zararı olacaktır ki? Hem sadece bir tablosu başında çoÄŸu zaman aylarını geçiren üstat bu tür resimlerden haftada onlarca tablo çıkarabilecektir. Hızla çalışmaya baÅŸlar. Kısa zamanda atölye soyut tarzda tablolarla dolup taÅŸar. Bu resimlerde ne anlatılmak istenir? Onu ressam da bilmez. Romancı yazar birkaç dergi ve gazetede ‘Bir Üstadın DoÄŸuÅŸu’ üzerine sanatsal eleÅŸtiri yazıları yayımlamıştır bu ara. Ressamın yeni imajı onun büyüklüÄŸü öne çıkarılır bu yazılarda. Üstat yeni bir ekol, yeni bir akım olarak tanıtılmıştır sanat çevrelerine . Bir anda üstat aktüel sanat gündemini doldurmuÅŸtur. Sergiye az kalmıştır. Ä°yi ama ressamın içine bir korku düÅŸer bu sırada: sergide resimlerin ne anlattığı sorulursa sanatçı ne diyecek nasıl açıklayacaktır? ‘Ondan kolay ne var’ der romancı:

‘pipondan derin bir nefes çekip dumanını üfleyecek ve soran kiÅŸiye ‘Siz hiç ırmak gördünüz mü?’ diyeceksin.’

‘Ne demek o?’

‘Orasını boÅŸ ver espri burada iÅŸte.’

Sergi açılır.

İlgi fazladır ressam ilgiden memnun ve doğrusu şaşkındır.

Bir bayan yaklaşır ressama

‘Sayın Üstat’ der, ‘ÅŸu tabloda neyi anlatmak istediniz?’

Ressam piposundan derin bir nefes çekip üfler

‘Bayan siz hiç ırmak gördünüz mü?’ diye yanıt verir.

Bayan tabloya tekrar bakar.

‘A a a a. Gerçekten muhteÅŸem.’

Ressamda gerçek bir ÅŸaÅŸkınlık ve keyif. Bütün gün ve sonrasında ressamımızın maÄŸrur ruhu; tablolara yönelen hayran bakışların verdiÄŸi o aynı cevapla çoÄŸalan eÅŸsiz renk çağıltısında yıkanır durur. Romancı, ressamın çocuksu coÅŸkusuna katılarak, kendi eseriymiÅŸçesine izlemiÅŸtir resimleri.

‘Bak gördün mü dostum’ der ‘her ÅŸey ne kadar güzel. Haklıymışım deÄŸil mi? Yalnız gerçekten merak ettim, ÅŸu tabloda ne anlatmak istedin?’

Ressam piposundan bir nefes çekip üfler ve cevaplar:

‘Dostum siz hiç ırmak gördünüz mü?’ 

2.

Sanatın anlam alanı her bir seyirci (okur) dimağında ve zihninde sayısız çaÄŸrışımlarla geniÅŸleyen bir içeriÄŸe sahiptir. Sanatın soyutlama düzlemindeki iÅŸlevsel yapısında vardır bu özellik. Sembolik yoÄŸunlukla ulaşılabilen semantik derinlik sanatsal etkinliÄŸin öncelikli amacıdır. Sanata gereksinim duymak ÅŸemanın, mevcudun, görüngünün ötesini zorlamak bir bakıma soyutlamaya gitmek demektir. Bu çaba sizi estetik öz’e götürecektir. Sanatçı biçimin dar kalıplarını kırarak öz yoÄŸunluÄŸa ulaşınca biçimsel zenginlik de kendiliÄŸinden saÄŸlanmış olur. Bu, içsel derinliÄŸin ancak biçimi önemsemeyerek saÄŸlanacağı anlamına gelmez. Hele biçimin dar ve sınırlı kalıplarından çıkmak adına, sonu saçmalığa varan uyarsızlıkla zihinsel algı alanının dışına çıkmak hiç deÄŸildir. Gerçek, dolu ve derin sanatçı; sadeliÄŸi, açıklığı elden bırakmadan eserlerinde zenginliÄŸi, geniÅŸliÄŸi saÄŸlamayı bilir, baÅŸarır. Çünkü onda gerçek derinlik düÅŸünce ve duyarlılıktadır. Anlamdadır. Hiçbir ÅŸey anlamsız deÄŸildir, olmamalıdır. Derin, güçlü sanatsal etki ve edimlerin zorlama, ucuz biçemciliÄŸe ihtiyacı olmamalıdır. O derinlik kendi estetiÄŸine içinde ve dışında zaten ulaşır. Åžöyle söylesem daha mı yerinde olacak; -daha çok toplumcu gerçekçilerin bu konuda haklılıkla ifade ettikleri gibi- burjuvazinin bayağı zevklerine hizmet etmek durumundaki basit biçemcilik  ne kadar artistik çabalara girse de öz derinliÄŸe ulaÅŸamaz. Bu nafile çaba anlamsal boyuttan en az eÅŸyanın kaba ve küt görünümüyle yetinen anlayış kadar yoksundur. Derin görünme sahteliÄŸi ile suyu bulandırmış olmak sığlığı gizlemeye yetmez. Bulanık su istenildiÄŸi kadar temiz bir bardaÄŸa konsun ne deÄŸiÅŸir, ne çıkar bundan. Nıetzche’ yi  nasıl hatırlamam ÅŸimdi; daha çok da genç sanatçılar  için ‘Derin görünsünler diye sularını bulandırır’ diyordu. Elbette buradaki genellemeye katılmak mümkün deÄŸil. Ne ki sığlığını bulanıklığa gömerek gizleme ÅŸaklabanlığını deneyen basit adamlar da yok deÄŸil. Seyircinin aldatılmış, yanıltılmış bilinci ve beÄŸenisi üzerine kendini tatmine yönelen sanatçı ufakları sanatın ve zamanın kalburundan dökülür hemencecik. Süfli emellerinin, zaaflarının zebunu olanlar kendilerini tatmin için sanatın nezih ve soylu alanından ayrı ve uzak mekânları seçmelidirler.

‘Sanatçı bu tabloda ne anlatıyor?’

Burada temelli ve gerçek anlamda eleÅŸtirel olmayan yanılgımız; sanat yapıtlarını bir anlatı aracı gibi düÅŸünmekten kaynaklanıyor sanırım. Sanatçı bir vaiz, bir hatip, bir öÄŸretmen midir? Buna baÄŸlı olarak sanat yapıtı bir öÄŸreti bir mesaj ya da bir anlatımıdır? Hatta kimileri garip de karşılasa ÅŸu soruya cevap aranmalıdır ilkin: Sanatçı tam olarak ne anlattığını bilir mi? Sanat eseri için sınırları belirgin bir anlam alanından söz edilebilir mi? Estetik beÄŸeni gündelik dildeki karşılığıyla anlamayı gerektirir mi? Gerektirirse bu anlayışın normal anlayıştan farkı nedir? Daha doÄŸrusu sanat elbette bir anlatımdır, anlatım aracıdır. Ne ki onun anlatım alanı, tarzı, dili, maddi dünyamızdakinden çok farklıdır. Sanatın konusu, konusunu ele alışı; sanatçının konuÅŸması, dili güncele yaklaÅŸtığı güncel mantıkla kaynaÅŸtığı ölçüde zayıflar bozulur. Sanat bir bakıma tanımsızın dili ve dünyasıdır. O nedenle çoÄŸu zaman sanat eserine ve sanatçıya yöneltilen sorular muhatabın bilgisi ve birikimine göre karşılıksız, açıklamasız kalabilir. Genel geçer mantıkla gündelik hayattan beklenilenler sanattan beklenmemelidir. Sanatsal etkinlikte zihin müphem ve muÄŸlâk denilebilecek bir formasyona yöneldiÄŸinden her dem çok yönlü yorumlanabilecek belirsizliÄŸe hazır olunmalıdır. Sanki sanatın da böyle gizli bir amacı vardır. Hiçbir ÅŸeyi sonuçlandırmaz adeta o dünyada son yoktur, son olmayınca sonuç da yoktur. Bir süreç vardır sadece düÅŸünme ve arama süreci. Zihninizde anlam donup kalmayacak. Orada donan doÄŸru yanlışla eÅŸitlenir. Her ÅŸey yeni, her an yeni olduÄŸundan dur durak bilmeyen bir gezinti içinde olunur. Zihninizde düÅŸünceler, imgeler uçuÅŸur durur. Nedir, ne oluyordur hemencecik bilinmez. Sonradan da deÄŸineceÄŸimiz gibi mevcut dil izaha yetersiz kalır.


Sanat duymakla, fark etmekle baÅŸlar, bu soyut etkinliÄŸin sürekli deÄŸiÅŸerek dönüÅŸerek yenilenmesiyle sürer. Sanatta anlam metafizik duyarlık içerir ve gerektirir. Kendi mantalitesi içinde alabildiÄŸine zengin formlar, fenomenler dener. Böylece sanatçı çoÄŸu zaman kendisinin bile ayrımına varamadığı metafor bir akışa kapılıp gider. Öyle ki kimi zaman gerek öz gerekse biçimiyle kendini içinde bulduÄŸu estetik bilinç elbette akıl dışı olmayan ve fakat aklı aÅŸan olguya dönüÅŸür. Sanatçı kendince bilinen bir uzamda bir öz /anlam peÅŸi sıra koÅŸturmaktadır. Anlam mı kendinden öncedir kendi mi anlamdan? Çokluk bunun da ayrımında olmaz sanatçı ne dediÄŸini bilmez mi yani? Hayır, bilgisiz bilinçsiz bir sayıklama içinde deÄŸildir o. AÅŸkın bir hakikat keÅŸfedilmiÅŸtir ama o hakikatin gürlüÄŸü sanatçının aklını başından almıştır. Boyunuzu çokça aÅŸan bir deniz. Ama bu denizde yunmak yıkanmak da o kadar güzel. Kendinden geçirici. Bu aÅŸamada sanatçı o aÅŸkın duygunun hazzını belki acı çekerek duya duya eserini verirken önceden tasarlanmış nesnel görünümlere asla baÄŸlı deÄŸildir. Sanki renkleri belli belirsiz olan bir eski zaman freskosunu  yeniden boyuyor gibidir sırrına erilemeyen bir zorunlulukla kendini tuvalinin önünde bulmuÅŸtur. Kendi boyamıyor da bir itki, bir güç ona boyatıyordur adeta. Veya bir ÅŸair vaktiyle söylenmiÅŸ de sonradan unutulmuÅŸ bir ÅŸiiri söylüyordur yeniden. Yani her sanat yapıtında mutlaka sanatçısını aÅŸan bir anlam boyutu vardır. Bilhassa trans hali geçtikten sonra da sanatçıda verdiÄŸi eseri aÅŸan ona daha ileriyi gösteren bir boyut. Muazzam bir bilinç boyutu. Åžimdi söylesin bakalım sanatçı, eserinde neyi anlattığını. Nereden bilecek dersem kastım anlaşılmayabilir. Belki her birimizde ayrı ayrı çoÄŸalımıyla herkesin anladığı kadar, herkesin anladığı gibi. Elbette hepten böyle deÄŸil. O yaratı sürecinde ruhunun derinliklerine nüfuz eden yaÅŸantının içselleÅŸen güzellikleri ona ilahi bir armaÄŸan gibi verilmiÅŸ olarak. Öyleyse sanatçı bir anlamın anlatılmasına aracılık etmiÅŸ veya ettirilmiÅŸ olmasın? Öyledir. Gerçeklik gerçeklerin sınırlayamayacağı kadar derin, geniÅŸ ve anlatılmazdır. Varlığı his evreninde keÅŸfedilen.  

Eserinin ne/yi anlatıldığı sorulan bir sanatçının bilmiyorum demesi doÄŸal sayılmalıdır. Sanat anlayıştan ziyade duyuÅŸa yönelir. Kaldı ki alegorik iade tarzı deÄŸiÅŸik yer ve zamanda, sanatçıda ve izleyende farklı çaÄŸrışımlar uyandırır. Eserin önce biçimi üzerinde yoÄŸunlaÅŸan bu çaÄŸrışımlar içeriÄŸin kavranmasıyla estetik yargıyı, estetik bilinci oluÅŸturur. Gerek görsel bir sanat eseri gerekse yazınsal bir metin için yargı ile bilinç esere katılım oranında artar ve zenginleÅŸir. Yani her bir eser çaÄŸrışımlar ve duyuÅŸlar baÄŸlamında bir ucunda sanatçının (ressamın-yazarın) diÄŸer ucunda seyircinin (seyircinin-okurun) bulunduÄŸu bir anlam ve anlama alanına sahiptir, her kiÅŸi kendi özel koÅŸulları ile bakacak ve aynı imgeden/imajdan yüzlerce anlam çıkarılabilecektir. BaÅŸka bir söyleyiÅŸle bir sanat yapıtına yönelen kiÅŸi sonuçta kendi gizlisini saklısını, kendi düÅŸüncesini, kendi dünyasını görecektir. Esasen iyi bir izleyicinin böyle bir bakışa sahip olmasında yadırganacak bir yan yoktur. Bir sanat yapıtının her kiÅŸide aynı etkiyi yapması, aynı duyguları uyandırması zaten olası deÄŸildir. 

‘Güzel’ yargısı aynı zamanda eleÅŸtirel bakışın, deÄŸerlendirmenin ifadesidir.

Sergi salonunda bir tablo karşısında durup ‘Ressam bu tabloda ne anlatıyor?’ diye soran hukukçu dostuma sigaramdan bir nefes çekip üfleyerek ‘Dostum siz hiç ırmak gördünüz mü?’ demedim. ‘Sanatçının ne anlattığı önemli deÄŸil’ dedim. ‘Bu tablolar artık ondan çıktı izleyenin oldu. Benim ne anladığım, duyduÄŸum önemli ÅŸimdi. Bir ipucu olur diye söyleyeyim ne duyduÄŸumu da tam bilemiyorum. Öyleyse ne duymadığımı söyleyeyim. Karanlığın sonunu görüyor musun?’  

3.

Acaba kelimelerden vazgeçmenin yani bu doÄŸal dil ve nesnel sınırlamalarla daraltılan dünyanın ötesine, var oluÅŸun maverasına sızmanın bir dilini bir yolunu mu bulmalı? Ne yapıp edip bulmalı.

Anlam sonsuzdur.

Sanat sonsuzu aramaktır. Öyleyse sanat da ne son ne anlamsal sınır vardır. Hadiseye bir baÅŸka açıdan bakarak düÅŸünelim bir de. Soru ÅŸu: Genel anlamıyla dil, pratik yaÅŸamda konuÅŸmak ne içindir? KuÅŸkusuz düÅŸünmek anlaÅŸmak için denilebilir kısaca. Biri kalkıp da konuÅŸmanın anlaÅŸmaktan çok kavga etmeye yaradığını söylese yadırganır hemen. Gündelik yaÅŸamda anlaÅŸmayı saÄŸlıyor gibi gözüken dil esasen bizi zamanın egemen mantığına terk eder. Siz o mantık içinde gündelik dille adeta düÅŸünmeksizin konuÅŸursunuz. O nedenle düÅŸünmenin ifade yolu olan dil bu durumda zamanın heyulası içinde insan ÅŸuuru ve ruhuna sinmiÅŸ manasızlığa boyun bükmek durumunda kalarak iÅŸlevinden uzaklaşır. Kendi düÅŸünce ve sanat dilinizi, üst dilinizi kurduÄŸunuzda da belki çok acıdır ama bilimde dahil siyasal ve sosyal yapıyla tersleÅŸmek kavgalı olmak durumunda kalabilirsiniz. Bu esasen düÅŸünme biçimlerinin kavrama ve yaÅŸama biçimlerinin kavgasıdır. O noktada anlaÅŸmanın koÅŸulu susmaksa eÄŸer bu suskunun diÄŸer adı gerçekleri ve kendini gizlemek demektir. Dilin/konuÅŸmanın niçinselliÄŸine verilecek yanıt bir baÅŸka boyutu ile bizi sanatın sonsuza yönelimi ile ilgilendirecektir. Ne yazık ki insanlar konuÅŸa konuÅŸa anlaÅŸmıyor/anlaÅŸamadılar. (anlaÅŸmayı herkesin aynı düÅŸünmesi ÅŸeklinde anlamamak lazım) konuÅŸmak kavgalara sebep olduysa bu kelimelerin suçu deÄŸildir kuÅŸkusuz. Kelimeleri suçlamak kelamı ve manayı suçlamaktır. Sorun insanların kendilerine her türlü tutku ve kaprisleriyle birlikte kelimeleri kapatmalarında. Anlamı açık kelimeler, anlama/anlamaya kapalı ses dizgelerine dönüÅŸtürülebiliyor.

En iyisi susmak mı yoksa?

Mevlâna ‘benim dilim susmak oldu’ derken hakikatin sıcaklığı karşısında her sözün eriyip tükendiÄŸini de izah ediyordu belki ama düÅŸüncesini yine sözle ifade ediyordu sonunda.

Kelime sınırlı mana.

Sanatçı sınırsızlığın adamı. Sonsuza yönelmiÅŸ gezgin. Necip fazıl, sonsuzluk kavramını ‘Allah’ kavramında tümelleÅŸtiriyordu.

‘Anladım iÅŸi, sanat Allah’ı aramakmış;

marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış’

sonsuz ve sınırsız duygulanım alanı içinde bir kiÅŸi olarak sanatçı, anlamı sınırlayan kelimeler ve diÄŸer sınırlı malzemelerle nasıl çalışacak? Sonsuza yöneliÅŸ için sınırsız imkân gerekmez mi? Sıkıntı burada zaten. Duyumların sonsuzluÄŸu bir yana ayrıca yer yüzü ortamında izah edil(e)meyecek denli derin ve yoÄŸun. O kadar farklı o kadar güzel. Tanımlanamayan. Ancak duyulabilen, duyumsanan. ÇoÄŸu kez tam manasıyla duyanın bile kavramakta güçlük çektiÄŸi çaÄŸrışım çaÄŸrışımlarla dimağınızı döven hakikat. Bir ÅŸeyler var pek görünmese de ama gerçek. Bir deniz gibi çalkalanır o, gerçek sanatçının içinde sanatçının yüreÄŸi o denizin dalgaları ile dövdüÄŸü kıyılar o dalgaların serinliÄŸini soÄŸukluÄŸunu ruhunun tüm kılcal damarlarında hissediyor da anlatamıyordur, ne çare ki dili yoktur kalbinin ve anlatamıyordur iÅŸte. Ve ondan ne kadar bizardır. Dış dünyanın tüm somutluÄŸu ile görüngüsü yalandır da, iç dünyasında sanki bir tülle, bir toz bulutuyla perdelenen o rüya gibi dolaÅŸan soyutluk gerçeÄŸin ta kendisidir. Sanki o soyutluÄŸu bilinmez bir zamanda bir metafizik düzlemde tüm gerçeÄŸi ile yaÅŸamıştır iÅŸte ruhun kelepçelerinin kırılışıdır bu. Yüce olanın, aÅŸkın olanın sanatçı bilinci ile buluÅŸması… Ä°mge de, sembol de, sonsuzluk düÅŸüncesi de bu aralıktan bu kesitten çıkar ortaya. Sanatçının içinden, Erdem Beyazıt’ın deyiÅŸi ile ‘içinin de içinden’ kaynaklanıp sonsuza çağıldayan ırmak ya da sonsuzdan sanatçının iç boÅŸluÄŸuna dökülen ışık. Göz kamaÅŸması bundan. Acı bundan. Istırap bundan. Nedir, neler oluyor? DüÅŸ mü, gerçek mi, var mı, yok mu? Hangisi yalan; bu mu, o mu, içtekiler mi dıştakiler mi? Kimileyin kıvrandırır, kalp damarlarını sökercesine bakar, gözler, düÅŸünürsün. Kendinden çıkar gider bir gömü keÅŸfetmiÅŸçesine. Heyecanla ama tedirgin gezinir yine kendine gelirsin. Gömü kendi içindedir çünkü. Ä°çinde kendini aÅŸan, kendinde taÅŸan bir ÅŸeyler, bir cevher bulmanın sarhoÅŸluÄŸu, coÅŸkusuyla kuÅŸatılmışlık yaÅŸarsın. Sürüp gitsin istersin bu kuÅŸatılmışlık. O zaman ve mekânla sınırlı varlık meÄŸer ne anlamlı derinlikler zenginlikler gizlemektedir. Ä°nsan kendi içinde büyür kendi içinde küçülür o zaman. Kendini aÅŸan insanın dili de üslûbu da kendisinin deÄŸildir artık. Varlık o coÅŸkun akışa bırakılır. O zaman hakikati söylemez ancak hakikate aracı olursun. Bazen ne dediÄŸini kendin bile bilmeden. Buradaki bilmeyiÅŸliÄŸin ilk sebebi gerçekliÄŸin düz mantıkla kavranamayacak denli geniÅŸ, oylumlu olmasındandır. Önce o çağıltıya katılır sonra o çağıltıyı kendisine katar sanatçı. Artık yavaÅŸ yavaÅŸ poetika kurulabilir bu aÅŸamadan sonra. Dil ortaya çıkar. Biçim ve öz ortaya çıkar. Sanatçının sanatsal alanı, sanatsal alanın sanatçıyı karşılıklı beslemesi, büyütmesi, geniÅŸletmesidir bu oluÅŸum. Hem kılgısal hem spontane bir oluÅŸumla birden bire. Katasroftan çıkılır. Bir üst bilinç alanına geçilmiÅŸtir. Ne yalan, ne rüya; nesnel ve izah edilebilir bilimsel gerçeklerden çok daha gerçek daha tutarlıdır duyulan. Evet duyulan fakat kimileyin anlatılamayan ‘anlatamıyorum’ diyordu Orhan Veli: ‘bir yer var, biliyorum/her ÅŸeyi söylemek mümkün;/epeyce yaklaÅŸmışım, duyuyorum/anlatamıyorum.’ Duyulanlara öyle inanılır ve inanmalıdır ki görünenler yadsınır gerekirse. Yaygın bir hipnoz yaygın bir illüzyon olabilir görünürde akıp giden her ÅŸey.

Takvimleri eskite eksilte geçip giden yaÅŸam sipariÅŸ dostluklarla kurulan samimiyetler; matinelerde, suarelerde devÅŸirilen sevgiler, kokteyller, gazete manÅŸetleriyle toplanan kalabalıklar, parti programları, politik hesaplar, bilimsellikler, banknotların kışkırttığı, faiz kurlarının ayarttığı hayat, hepsi hepsi yalanın koyu gölgesi gibi geçip gitmiÅŸlerdir gözler önünden. Sanatçının dünyası aykırı, farklı. Gömüsü baÅŸka yerdedir, içindedir. Bin yıl uzaklara gitse gene kendi içine, kendi derinliÄŸinde saklı hazinelere döner. Herkesin içinde vardır böyle bir hazine. Ä°ç çökertisi altında da kalsa fıtraten insanın özütünde var olması gereken. Sanatçı eserine böyle ulaşır. O eserini yapmaz da sanki bir yerlerden araklar. Sanatçı etkilenir belki ama esasen sadece kendi eserinin hırsızıdır. Öyle ya da böyle o sonsuza uzayan, sonsuzdan gelen anlam, nesnel sınırlamalarla mı verilecektir? Hangi biçim daha uygun düÅŸecek ben sanatsal duyumların kendi özgün karakteristiÄŸi gereÄŸi, nasıl verilemeyeceÄŸini söyleyebilirim ancak. Kesinlikle gündelik kullanılan dil ve günceli kelepçeleyerek kıpırtısız bırakan düz mantık ve düzeysiz efektlerle deÄŸil. En azından kullanılan dili kullanıldığı anlamda deÄŸil. Sanatçı elindeki malzemeyi çok çabuk, mahir kullanmalıdır. Nesneleri sembollere mi dönüÅŸtürecek? Seslerden örülü nakış mı iÅŸleyecek, sözlere paradoksal anlam mı kazandıracak ya da mevcut renkleri birleÅŸtirip kararak düÅŸündeki cenneti mi resmedecek kendisi bilir. Bilinmesi gereken sanatın sonsuzu aramak, sonsuza yönelmek ve yetinmemek olduÄŸudur. Sanat sonuç itibariyle sonsuzun renklendirilmesi, sese söze dönüÅŸmesi nesnel algı alanına dönüÅŸmesidir. Ä°ÅŸte bu yüzden konuÅŸarak anlaÅŸamayız çokluk. Yine aynı nedenlerle sanat! Sanatın baÅŸlama sınırı kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerden baÅŸlatılabilir. Sözün bittiÄŸi yerden.

KonuÅŸmaksızın suskun iki çiçek gibi birbirine birbirlerinin bakışlarında yok olmuÅŸ iki sevgili görürseniz orada ciddi bir durum var demektir ve lütfen yadırgamayın.

Bu yazı ne anlattı?

Siz elbette ırmak görmüÅŸsünüzdür.  

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 12-04-2006 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Anket
Kullanıcı Girişi
Kimler Çevrimiçi
Şuan 49 misafir çevrimiçi
Ziyaretçi Sayısı
123900682 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net