16-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow Tartışmak İçin: Ä°lim ve Bilim Farkı.!
Tartışmak İçin: İlim ve Bilim Farkı.! PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 2
KötüÇok iyi 
Yazar Fahri YURTSEVER   
11-11-2011

İlim ve Bilim Farkı.!

‘olaÄŸanüstü iÅŸaret’ görse yaptığı gibi, Allah’a hamd etti. Nelere kadir olduÄŸunu, büyüklüÄŸünü andı. Delillerden saydı, inanmayanlara acıdı..
 
Banaysa, bu denli küçük delillere ihtiyaç olmadığını tekrardan düÅŸündürdü. Evet, orada bir hikmet vardı. Bu hikmet, böylesi bir yamaçta ve kayada bir aÄŸacın yemyeÅŸil yetiÅŸebilmesiydi. Yol boylarında gördüÄŸümüz yüzlerce aÄŸaçlandırma alanının kurumuÅŸluÄŸuna nispet eder gibiydi. Sn. Çekmegil aklıma geldi, sık sık üstüne bastığı doÄŸal ayetler..

Kuran’daki ayetlere yaklaÅŸtığımız kadar yaklaşıyorduk iÅŸte doÄŸal ayetlerede. Hikmeti görüyor, algılıyor ama bilince çıkaramıyor veya çıkarmıyorduk. Sırrına ulaÅŸmak yerine, tapınıyorduk sadece. Sırrına ulaÅŸmıyor-nasıl olabildiÄŸini bilimsel araÅŸtırmıyor, salih amelde bulunmuyor-kurumuÅŸ aÄŸaçlandırma alanları, O’nun rızasına layık olamıyorduk-yeterince orman olmaması ve sonuçları.

Sırlar, kitapta satır aralarına gizlenmiÅŸ veya rakamlarda falan deÄŸildi iÅŸte, apaçık heryerde gözümüzün önündeydi. Ama bizler, ilkel insanlar gibi algıdan öte geçmiyor, bir nevi tanrıyı yıldırımlarda buluyorduk hala..

Ä°slam aleminin geri kalmışlığına götürdü, bu düÅŸünceler beni. Evet, doÄŸal ayetleri okumaktansa, sadece kitabın lafzına ve hadislere tefsirlere mucizelere boÄŸulup kalmıştık iÅŸte. Hatta, buradan birçok ‘okullar’ yaratmıştık. Daha ileri giderek pozitif bilimleri, bu fuzuli ilimin emrine koÅŸmuÅŸtuk. Gökyüzünü oruç-namaz vakitlerini belirlemek için incelemek ne kadar bilimse, bilimi ancak bu kadar önemsemiÅŸ, yer vermiÅŸtik..

Kalpten baÄŸlanır ve ne kadar çok ibadet eder, dua edersek Allah o kadar bizimle olur ve yardımını esirgemez sandık. O bize yeter dedik ve orada kaldık. Olmadı, bu dünyadan umut kestik, sadece dua ve ibadetle öbür dünyalığa çalıştık.. Kurban kesmeyi, kan akıtmaya, adeta tanrılara kurban vermeye indirgedik. Åžeriatı, halifeliÄŸe, kol kesmeye, dört karıya.. Büyük bir medeniyetten, ilkel insana tenzil ettik.!

Evet, Ä°slam’dan uzaklaÅŸtığımız, Kuran’ı adeta putlaÅŸtırdığımız için bu hale düÅŸtük. Siyasi kavgalara kurban ettik, adına hak mezhep dedik.

Sanırım, bin yıl öncesinde olduÄŸu gibi, ilimle bilimi eÅŸitler ve dinimizi siyasi kavgalardan kurtarır, aklımızı kullanır, hikmete ulaÅŸmanın yolunun ‘mikroskoptan geçtiÄŸini’ tekrar idrak edersek, doÄŸru yolu bulmuÅŸ oluruz. Çocuklarımıza güzel ve yaÅŸanılır bir dünya bırakmak, sadece insan olarak, büyükleri olarak bir borç deÄŸildir. Allah’ın rızasını kazanmak için, yeryüzündeki halifesine böyle bir dünya bırakmak hem vazifedir, hem ibadet olsa gerekir.

Tekrar olacak ama kanımca Allah’ın en makbul 'kulları' ÅŸimdilerde Japonlardır.

‘Hayatta en hakiki mürÅŸit ilimdir, fendir.’
                                                     Fahri YURTSEVER

Yorum
Yazar girisim açık 2011-11-11 13:24:14
Fahri Bey selamlar 
Düşündürücü yazınızı okudum, düşündüm. Ä°lim-Bilim ayrılığı benim de kafamı kurcalamıştı. Sizin gibi sonradan uydurulduÄŸu kanaati oluÅŸtu. Ä°lim ile ilahiyat bilgisini kastediyorlar ve bir kesim sadece bunu anlıyor. DiÄŸer kesim ise ilahiyat’ı bilim olarak deÄŸerlendirmiyor. Arada böyle bir çeliÅŸki var. Benim kanaatime göre bu; 20. yüzyılda Ä°ngilizlerin yerleÅŸtirdiÄŸi okul sisteminin getirdiÄŸi bir ÅŸey. Ä°ngilizler okullar vasıtasıyla bütün dünyayı dinden arındırıyorlar. Hâlbuki kendileri oldukça dindardır. Böylece kâinatın en büyük gücünden diÄŸer insanları mahrum bırakmayı planlıyorlar. 
Kalpten ibadete Allah gerçekten yardım eder. Sorun burada deÄŸil. Bence problem, bilinçaltında yatıyor. Ä°nsanlarımız, yazınızda belirttiÄŸiniz gibi dıştan dindarlar ancak, aldıkları eÄŸitim altında Tanrı’nın gerçek bir güç olduÄŸuna inanmıyorlar. Duaları dahi inançsız bir ÅŸekilde yapıyorlar. Modern insan sadece çalışmayı kutsallaÅŸtırıyor. Çalışarak her ÅŸeyin olacağına inanıyor. Adeta modern bir ÇALIÅžMA TANRISI na ibadet etmektedirler. 
Konular derin ve ayrı bir incelemenin konusu… Fakat Müslüman dahi olsalar Allah’a ne kadar inandıklarını sorgulamak gerekiyor insanların. 
Japonların Allah'ın sevgili kulu olduÄŸu fikrine hiç katılmıyorum. Onlara sadece acıyorum. Amerikan egemenliÄŸinde esir bir millet olarak kendilerine yüklenmiÅŸ bir misyonu ifa ettiklerini düşünüyorum. 
SaÄŸlıcakla kalınız 
Raci Durcan 
Yazar Fahri açık 2011-11-12 03:15:59
Raci Bey, merhabalar. Sesinizi duymak güzel. 
Ä°tiraf etmeliyim, bu hususlarda kafam net deÄŸil. Düşüncelerim ham. 
Bilim bilim adamının, ilimse ulemanın iÅŸi ayrımı çok rahatsız edici. Sözde ilim adına harcanan zamana, emeÄŸe yazık olduÄŸunu düşünüyorum. Dinin, geçim kapısı haline dönüştürülmesi ise haliyle ‘iÅŸin ruhuna’ terstir ve ciddi sorunların kaynağıdır kanısındayım.  
‘Profesyonel dindarlık’ olur mu.? Din, Ä°slam, bir iÅŸkolu-sektör olarak düşünülebilir mi.? 
Ä°lahiyat yada teoloji, bence bugünkü ilimden epey farklı. Ama haklısınız günümüzde aynı manada kullanılıyor yada aynı kapsamda. Din dersiyle, din kültürü dersinin aynı iÅŸlevi içermesi gibi.. 
Bilimsel ve teknik ilerleme bizlere, çok daha büyük ve derin, mükemmel çalışan bir evren sunmuÅŸken, sabit sandığımız doÄŸrular ve bilgiler bile sık sık deÄŸiÅŸebilirken, Allah’ı dar kalıplara sokmak, Kuran’ı ‘küçük beyinlerle’ yorumlamaya-kavramaya kalkmak olacak iÅŸ olmasa gerek. 
Bilim adamları, sizin gibi mühendisler din üzerine konuÅŸmaya baÅŸlamışlarsa, bu handikapı aşıyoruz demektir.  
Japonya konusuna farklı cephelerden bakıyoruz, uzatmayım. 
Ä°lginize tekrar teÅŸekkür ederim. 

Papaz kilisede vaaz ediyormuÅŸ. YaÄŸmurlu gün, yukarıdan bir sel kopmuÅŸ. Birisi içeri dalmış ve herkes kaçsın sel geliyor diye bağırmış. 
Cemaat terk ederken, papaz Tanrım sen koru diyerek, dua etmeye baÅŸlamış. 
Papaz efendi kaçın gelin çaÄŸrılarına aldırış etmemiÅŸ, Tanrım beni korur diyerek cevap vermiÅŸ. 
Sular yükseldikçe, Tanrım beni koru, beni koru dualarıyla, çan kulesinin tepesine kadar çıkmak zorunda kalmış. Kulede zor durumda gören ahaliden birisi botla yanaÅŸmış, papaz yine ‘ben ömrüm boyunca Onun için çalıştım, dualar ettim, Tanrım beni koruyacaktır’ diyerek binmeyi ret etmiÅŸ. Bir süre sonra, çan kulesinin tepesindeki haça tutunmuÅŸ papazı gören kurtarma ekibinin helikopterini de, aynı gerekçeyle geri çevirmiÅŸ, Tanrım beni koruyacaktır. Bir aÄŸaca tutunmuÅŸ vaziyette köprünün altına yaklaşırken görüp ip atmışlar. Malum tutmamış..  
Gözlerini açtığında, karşısında melekleri görmüş.. HoÅŸ geldiniz karşılamasına, sitemle cevap vermiÅŸ. ‘Ben Tanrıma kırgınım, beni kurtarmalıydı..’ Kızgın bir ses duyulmuÅŸ, ‘Bre aptal herif, sel geliyor diye adam gönderdim, sonra bot gönderdim, en son olmayacak ÅŸey helikopter gönderdim, hiç birine binmedin. Ölsün hak etti dedim. Hala dualarını duyunca dayanamadım, aÄŸaca tutunmanı saÄŸladım, köprüde ip attırdım. Sen bütün bunları anlamadıysan, ben daha ne yapayım.? Gökten merdiven mi indireyim a salak evladım.?  
 
Bu cevabı yazarken, TV de Van’da hasarlı camide Cuma hutbesinde hocanın gözyaÅŸları içinde ‘Allah’ım senden baÅŸka sığınacak kimsemiz kalmadı’ yakarışını izledim, bu acı fıkrayı anımsattı bana.  
 
AYDINLANMADA AKIL, BEÅžDUYU VE DÄ°N’
Yazar Sanih açık 2011-11-14 10:57:01
aÅŸağıdaki metni konuyla ilgili gördüm; sunuyorum:  
 
AYDINLANMADA AKIL, BEÅžDUYU VE DÄ°N’LER  
H.Prof.Dr. Nurullah AYDIN  
Tarih boyunca insanoÄŸlu; sahip olduÄŸu özelliklerinin farkına vardıkça, gerçekleri anlamayı, bilmeyi, öğrenmeyi ve ona göre hareket etmeyi baÅŸarmıştır. Merakla baÅŸlayan öğrenme isteÄŸi, bilinmezlikler dünyasına kapı aralamaya çalışırken, gerek kendisini, gerek yaÅŸadığı dünyayı, gerekse evreni tanımaya çabalamaktadır. Yaptığı aletlerle teknolojik geliÅŸmeyi son yüzyılda hızlandırmış, evrenin bilinmez derinliklerine doÄŸru yolculuÄŸa baÅŸlamıştır.  
 
Tarih boyunca insanoÄŸlu; sahip olduÄŸu özelliklerinin farkına vardıkça, gerçekleri anlamayı, bilmeyi, öğrenmeyi ve ona göre hareket etmeyi baÅŸarmıştır. Merakla baÅŸlayan öğrenme isteÄŸi, bilinmezlikler dünyasına kapı aralamaya çalışırken, gerek kendisini, gerek yaÅŸadığı dünyayı, gerekse evreni tanımaya çabalamaktadır. Yaptığı aletlerle teknolojik geliÅŸmeyi son yüzyılda hızlandırmış, evrenin bilinmez derinliklerine doÄŸru yolculuÄŸa baÅŸlamıştır.  
 
Ä°nsanoÄŸlu makro kozmosda olduÄŸu kadar mikro kozmosda da çalışmalarını sürdürmektedir.  
 
Bu süreçte; insanoÄŸlunun iki temel özelliÄŸi akıl ve beÅŸ duyusu rol oynamaktadır. Bilgisini, tecrübelerini sonraki nesillere aktarmak üzere önce doÄŸadan elde ettiÄŸi boyalarla maÄŸara duvarlarına, taÅŸlara iÅŸleyen insanoÄŸlu, zamanla deriye, kağıda ve madene aktarmıştır. Her insanın birikimi sonrakiler için arÅŸiv oluÅŸturmuÅŸtur.  
 
Ä°nsanoÄŸlu; kendi bireysel gerçekleri akıl ve beÅŸ duyu ile anlama ve algılama çabasında iken, algılanamayan doÄŸaüstü bilgi aktaran elçi/peygamber/resullerle bu kez zaman aralıkları içinde ilahi buyrukları yani kendi aklıyla beÅŸ duyuyla anlayamadığı konuların ne olduÄŸunu açıklayan vahiyle/Din’lerle gerçekleri kavramaya baÅŸlamıştır. Her Din’in anlamı biraz daha geniÅŸlemiÅŸ; insan, toplum, dünya, doÄŸa, evrenle ilgili temel görüşler ortaya koymuÅŸtur.  
 
Akla ve beÅŸ duyuya dayalı felsefi ideolojik akımlar ise, zamanla ideolojik sistemli açıklama sürecini de beraberinde getirmiÅŸtir.  
 
Aklın veya beÅŸ duyunun, benimseniÅŸi bazen din’lerle beraber bazen de dinleri reddederek kendi baÅŸlarına gerçekler dünyasını, anlamaya, bilmeye, yorumlamaya yöneltmiÅŸtir.  
 
Akılcı akımlar ve Pozitivist akımlar yanında Din’i akımlar da, insanoÄŸlunun düşünce dünyasını, yaÅŸamını ÅŸekillendirmeye yönlendirmeye devam etmiÅŸtir.  
 
Akılcı akımlar; akılla kavrama anlama, bilme öğrenme ona göre yaÅŸama temel düşüncesine sahipken, Pozitivist akımlar beÅŸ duyu ile algılananların gerçek olduÄŸunu benimseyerek ona göre yaÅŸamayı tercih ederken, Din’i akımlar din’i kabulleri tartışmadan yani akıl ya da beÅŸ duyu ile sorgulamadan mutlak doÄŸru kabul ederek düşünmeyi ve yaÅŸamayı öngörmektedirler.  
 
Din’i akımlar çıktıkları dönemlerde, aydınlatıcı yenilik içeren düşünce, bakış, yorum ve yaÅŸayışını esas alan ilkeler getirmiÅŸtir. Ancak, Din’ler; akıl ve beÅŸ duyunun geliÅŸimine göre yorumlamayı kabul etmeyince, dogmalara dönüşmüş ve hiçbir geliÅŸme ve ilerleme dinamiÄŸine sahip olmayan, kapalı düşünce atmosferinde düşünen, yaÅŸayan, kiÅŸilere tapan, ölülerden medet uman, zenginliÄŸe, cinselliÄŸe odaklanmış sürü insanlar oluÅŸturmuÅŸtur.  
 
Ä°deolojik akımlar; vahyi reddetmenin getirdiÄŸi boÅŸluÄŸu dolduramama sorunu yaÅŸamışlardır. HerÅŸeyin akılla, beÅŸ duyu ile çözülemeyeceÄŸi gerçeÄŸini kabul etmek istememiÅŸlerdir.  
 
Pozitivistler ise beÅŸ duyu bilgisini mutlak algı olarak kabul etmiÅŸler ancak beÅŸ duyunun yetersizliÄŸini anladıkça aklın ve vahyin de önemli olduÄŸunu ifade etmeye baÅŸlamışlardır.  
 
Böylece; akılcı, pozitivist ve vahiyci/din akımlar kendilerini mutlak doÄŸru çizgi görünce, fasit daire içinde aynı ÅŸeyleri söylemeye, aynı kalıplarla düşünmeye saplanıp kalmışlardır  
 
Aklın da, beÅŸ duyunun da vahyin de gerçekte öngördüğü, merak, anlamak, bilmek, düşünmek, yorumlamak, sabit düşünmemek, sorgulamak olmasına raÄŸmen, Ä°deolojik akımlar ve Din’i akımlar sorgulamaya ÅŸiddetle karşı çıkmaya devam etmektedirler.  
 
Oysa; felsefi akımlar da, rasyonalistler de pozitivistler de, dinciler de benzer kavramlar, üzerinden öngörülerle, benzer vaatlerde bulunmaktadırlar.  
 
Bunlar; insanların doÄŸuÅŸtan eÅŸit haklara sahip olduÄŸunu, insana, doÄŸaya, hayvanlara, bitkilere saygılı olmayı, kadın erkek eÅŸitliÄŸini, paylaşımı, adaletli olmayı, yardımlaÅŸmayı, hoÅŸgörüyü, bilimi, çalışmayı, üretmeyi, haksız yere insan katletmemeyi, öngörmektedirler.  
 
Uygulama böyle midir? Hayır. Peki ama neden?  
 
SürüleÅŸme-köleleÅŸme; ayrıcalıklı seçkinler olarak kalmak isteyenlerce gerçekleÅŸtirilmektedir.  
 
Kendilerini diÄŸer insanlardan farklı gören, algılayan, kendisine itaat edilmesini isteyen diÄŸer insanları sürü-köle gören, kendisinin zenginlik içinde yaÅŸamasının doÄŸal olduÄŸunu düşünen, baÄŸlılarına-müritlerinede bunu telkin edenler, tarih boyunca hem Felsefi ideolojik akımlarda hem de Din’lerde vardır, var olmayada devam etmektedir.  
 
Ä°nsanoÄŸlu; akıl, beÅŸ duyu ve vahiy üçgeni içinde gidip gelmektedir.  
 
Bundan insanoÄŸlu kurtulabilecek mi? Yeni mesajın vakti gelmiÅŸtir.  
 
Aklın da, beÅŸ duyu’nun da, vahyin de kendi alanlarında kabullenilmesi ve her birinin gerekliliÄŸine ve gerçekliÄŸine dayalı algının geliÅŸtirilmesi gerekir.  
 
Çıkış noktası; her insanın, baÅŸkasını kendisinden üstün görmemesi, hizmetkarlığı, biat algısını tersyüz etmesi, nihayet sorgulama odaklı düşünmesi, yaÅŸaması, haksızlıklara, hukuksuzluklara ve adaletsizliklere karşı mücadele etmesi ile mümkündür.  
 
Günün Söz: Ä°nsanın aydınlanması diÄŸer insanları da aydınlatma sorumluluÄŸunu getirir.  
Prof.Dr. Nurullah AYDIN
Yazar Fahri açık 2011-11-17 04:41:26
Sn Sanih’in aksine, Nurullah beyin buradaki yazılara iliÅŸkin kaleme aldığını düşündüm, neden bilmem.! 
Görüşlerine katılmakla birlikte, fazla soyut bulduÄŸumu ve önerisinin çözüm üretmediÄŸini söylemeliyim. 
GeçmiÅŸte din-ler bütün bilinmezlere ve sorulara, sorunlara cevaplar üretmek zorundaydı. Bilimin kifayetsizliÄŸi ve tabiatı gereÄŸi bu cevaplar, Tanrı’nın kelamları olarak sunuldu veya algılandı. SanayileÅŸme, kapitalizmin doÄŸuÅŸu ve fikri-bilimsel geliÅŸmelerle, bu cevaplar tezat oluÅŸturmaya baÅŸlayınca, uzun bir dönem çatışma yaÅŸandı. Batı, aydınlanma-rönesans ile, dini-inanışı sadece kendi alanına hapsederek, kiliselerin maddi ve siyasi gücünü sınırlayarak sorunu aÅŸtı.  
DoÄŸuda da benzerlik görülür. Ä°slam, asrı saadetten sonra özünden koparılmış, siyasi manivela haline getirilmiÅŸ, biraz eski inanışlara-biraz batı dinine öykünerek kurumlaÅŸmış, gelenekleÅŸmiÅŸti. Toplum içinde ise, kolay anlaşılamayacak denli çağının ötesindeydi. 
Dinin hayattan koparılması, ‘ruhlar alemine’ indirgenmesi bir çözüm gibi görülsede, hayattan gerçeklikten koparılmış bir din, daha doÄŸrusu din kurumu, hem fuzuli olabilmekte, hemde kendi içine kapalı bir fasit daire oluÅŸturmakta, sadece ÅŸekle ve ritüele kolayca indirgenebilmektedir. En önemlisi, geliÅŸememekte, güncellenememekte, bilim-akıl dışı kalmakta, geri düşmektedir. 
Din, hayata her alanda müdahil olduÄŸunda ise, siyasete bulaÅŸmaktadır. Ä°nanç ve iman olmaktan çıkıp, ideolojileÅŸmektedir. En basit tezahürü, Kur’an ın anayasa olarak kabuludur. Kimi devletlerin, kendilerini Ä°slam Devleti -sözde- saymalarıdır.  
Bilim fetiÅŸizmine kapılacak deÄŸiliz. Bilimde sanılanın aksine ciddi tutucudur. Ancak, eninde sonunda hayatla yüzleÅŸmek zorunluluÄŸu, aÅŸmasına imkan vermektedir. Dini de bilimi de zehirleyen siyasetin, ticaretin aracı olmaktır. 
Dinin hayattan koparılmasına itiraz varmış gibi görünmesine raÄŸmen, aslında bir ortaklık-zımni anlaÅŸma meydana gelir. Güç dengesi saÄŸlandığı ve egemenlik alanına müdahale olmadığı sürece, herkes kendi alanında hüküm sürer, küçük iktidarında mutludur. 
Bireysel ve temenni çözümlerden öte, kurumsal siyasi-hukuki-sosyal somut çözüm nedir.? Bu çözüm dinle, dini Ä°slamın özüyle ne kadar uyuÅŸur.? 
Tartışmayı açmadan önce, artık uzayı gözetleyen devasa teleskopların Tanrı’yı göremediÄŸini deÄŸil, ne kadar büyük azametli olduÄŸunu ispatladığını belirterek giriÅŸ yapalım. 
 

Allah, insana akıl-fikir vermiÅŸ. Hayvanlar içgüdüleriyle depremi hissediyor ve bir ÅŸekilde kaçıyorlarken, biz gibi kimi ademoÄŸlunun durumu anlaşılır gibi deÄŸildir. 
Ve yine, yolunu kaybeden at-eÅŸek-kuÅŸ yoktur ama hepsine üstün insan nedense sürekli kaybolur..  
bir iktibas-aynı soru
Yazar Fahri açık 2011-11-17 04:45:09
Uygarlık, eski Yunan/Grek mucizesi mi? 
 
Avrupa merkezli anlayışa göre; bilimin temeli eski Yunan’da atıldı ve 16’ıncı yüzyıldan sonra Avrupa’da doruÄŸa çıktı. 
Hayır, bu Batı’nın, DoÄŸu’yu dikkate almayan -bilim dışı- hurafesidir. 
Sümer, Babil, Asur, Mısır, Hint, Çin, Türk, Arap vb. kültürlerin uygarlığa hiçbir katkısı olmadı mı? 
Olur mu öyle ÅŸey; biliyoruz ki, uygarlık binlerce yıllık bir süreç sonucu bin bir kaynaktan beslenerek gerçekleÅŸir.  
Batı uygarlığının temelinde nasıl eski Yunan varsa DoÄŸu da vardır. 
ÖrneÄŸin Ä°slam’ın uygarlığa katkıları görmezlikten gelinerek tarih yazılabilir mi? 
BaÄŸdat, Endülüs, Sicilya, Åžam, Semerkand, Horasan, Kahire, Herat gibi Ä°slam’ın bilim merkezleri inkar edilebilir mi?  
Bilimsel ve teknolojik birçok buluÅŸ, keÅŸif buradan Batı’ya gitmemiÅŸ midir? 
El Kindi (801?-866?), Razi (865-925), Farabi (870-950), Ä°bn-i Sina (980-1037), Ömer Hayyam (1048-1131), Ä°bn-i Rüşd (1126-119ff8), Nasreddin Tusi (1201-1274) ve yüzlerce Müslüman düşün adamı/filozof nasıl görmezlikten gelinebilir? 
Batılılar, Eflatun’u bile Müslümanlardan öğrenmediler mi?  
Eski Yunan bilimini yeniden düşünen ve ona özgün katkılar yapan Müslüman alimler yok sayılabilir mi? 
Rönesans ortalarına kadar Avrupa’da yazılmış bütün aritmetik kitaplarının kaynağı Harezmi’nin (780-850) “Hesab-ı hindi”si deÄŸil mi? 
Ondalık kesirler sistemini Gıyaseddin CemÅŸid’ten (1380-1437) öğrenmediler mi? 
Trigonometriyi bütün esaslarıyla Ebu’l Vefa Buzcani (940-99ff8) yeniden kurmadı mı? 
Matematikte devrim yaratan “sıfır”ı 976’da Muhammed bin Ahmed keÅŸfetmedi mi? 
Örnekler bu sayfaya sığmaz. 
Batı, simyadan bilimsel kimyaya geçilmesini Müslümanlara borçludur.  
Evrim düşüncesini, modern optiÄŸin ilk tohumlarını Ä°bn-i Heysem’in (957-1029) attığı gerçeÄŸinin üstünü örtemezler. 
Biz hala tartışmasını yapıyoruz; “alkool” sözcüğü bile DoÄŸu’dan Batı dillerine geçti. Sadece bir tek sözcük deÄŸil dillerine geçen; kimya, cebir, ziraat, botanik, narenç, zafran, suda, kutun, nilüfer, ÅŸerap ve yüzlercesi… 
Potasyum, aminoasit, sodyum, nitrat,ve cıvanın üretimini kim buldu? 
ÇeliÄŸe ilk su veren Müslümanlar deÄŸil miydi? 
Katarakt, çiçek ve kızamık hastalığını ilk kez Müslüman alimlerden okudular; cerrahi müdahalelerde uyuÅŸturucu kullanmayı, yüksek ateÅŸi soÄŸuk su banyosuyla düşürmeyi, damardan kan akıtma gibi tedavi yöntemlerini Müslüman tıp adamlarından öğrendiler. 
Bugün sıklıkla dile getirilen, “insan bedeninin doÄŸal iyileÅŸtirici yeteneÄŸini” ilk keÅŸfedenler de Müslüman tıp adamları deÄŸil miydi?  
İçi delik iÄŸneyi 1256’da Al Mahusen’in bulduÄŸu gerçeÄŸi reddedilebilinir mi? 
Åžam’da 1298’de ölen Ä°bn-i Al Nafis, Portekizli Servet’e atfedilen kan dolaşımı sistemini ondan 300 yıl önce keÅŸfetti. 
Modern sosyolojinin kuruluÅŸ yolunu Ä°bn-i Haldun açmamış mıdır? 
Kağıt daha Avrupa’ya girmeden Semerkand’ta kağıt fabrikası vardı. 
Yazıyorlar, matbaayı Gutenberg bulmuÅŸ! Matbaayı Çinliler buldu, Türkler aracılığıyla Araplara geçtikten sonra Avrupa’ya gitti. Gutenberg sadece harfleri ayrı ayrı oymayı baÅŸardı! Güya pusulayı da G. d’Amalfi icat etmiÅŸti. Pusula da aynen matbaanın izlediÄŸi seyirle Batı’ya ulaÅŸtı. 
Taberi’siz (839-922), Mesudi’siz (ö 956), Ä°bn-i Miskeyf’siz (ö 1030) tarih yazılırsa ancak bu kadar yazılabiliyor demek ki! 
Bizans dönemin en büyük kütüphanesi Ä°skenderun Kütüphanesi’ni yakarken, Ä°slam coÄŸrafyasının her yanında kütüphaneler açıldı. 
Dante’nin “Ä°lahi Komedya”sı üzerinde Muhiddin Arabi’nin etkisi yadsınabilir mi?  
“Binbir Gece Masalları”nın Batılı yazarlar üzerindeki etkisinden bahsetmeye gerek var mı? 
Çok övündükleri klasik müziÄŸin sol anahtarı ve beÅŸ hatlı notayı bile ilk Müslümanlar kullandı. 
DoÄŸru dürüst su kanalları bile yapamıyorlardı; tarım tekniklerini El Avam’ın “Kitab-ül -hulase” okuduklarını bilmiyor muyuz? 
Kristof Kolomb 1498’de Haiti’den yazdığı mektuba göre, Amerika’nın keÅŸfi Ä°bn-i Rüşd’ün kaydettiÄŸi bilgiler sayesinde gerçekleÅŸti. 
UluÄŸ Bey’in hazırladığı dünya haritasının kaÅŸif kaptanlara rehberlik ettiÄŸini bilmeyen mi var? 
Uzatmaya gerek yok.  
Soru ÅŸudur: 
8-12. yüzyıl arasında altın çağını yaÅŸayan Ä°slam aydınlığını kimler, neden, nasıl söndürdü? 
Televizyonlarda “özgürlük sorunu” olarak ele alınan türban tartışmalarını izlerken  
kafamda hep bu soru vardı.  
Soner Yalçın -09.10.2010  
Yazar Fahri açık 2011-11-18 23:09:53
Selami Çekmegil’in M.Akif Konferansından.! 
 
TEVEKÃœL YANLIÅž ANLAÅžILMIÅžTI 
Endülüs düştüğü zaman Padul Tepesi’nde bırakıp çıktığı güzelim ülkesini aÄŸlayarak seyreden ve gözyaşına boÄŸulan Endülüs Hükümdarına annesinin tedipkar bir uslupla ne söylediÄŸini Mehmet Akif Ersoy şöyle mısraa döker; der ki: 
“Endülüs tacı elinden alınan bahtı kara 
"SavuÅŸurken o güzel mülkü verip aÄŸyara 
"Tırmanır bir tepenin üstüne etrafa bakar 
"Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar 
"BaÅŸlar aÄŸlatmaya biçareyi hüngür hüngür 
"Karşıdan valide sultan bunu pek haklı görür 
"Derki: çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla, 
"Åžimdi hiç yoksa kadınlar gibi olsun aÄŸla!..” 
 
Akif bu ÅŸiiri ile, hiç bir ÅŸey yapmadan beklemenin tevekkül olmadığını, çalışmak, tehlikeye karşı tedbir almak gerektiÄŸini telkin eder.. 
“Çalış dedikçe Åžeriat, çalışmadın durdun, 
"Onun hesabına birçok hurafe uydurdun! 
"Sonunda bir de “tevekkül” sokuÅŸturup araya, 
"Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!" 
... 
Ey dipdiri meyyit, kalk, iki el bir baÅŸ içindir. 
Davransana bak el de senin baÅŸ ta senindir" 
ÅŸeklinde yazdığı üzere Akif, tevekkül üzerinde çok durur. Bunun miskinlik olmadığını, çalışmak gerektiÄŸini söyler. 
 
- AKÄ°F; YIKICI DEĞİL YAPICIDIR 
Çekmegil konuÅŸmasının sonuna doÄŸru ÅŸunları da tamamlayıcı bilgi kabilinden önemle belirtti. Ona göre:  
"Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir, 
"Onu en çolpa herifler de emin ol becerir. 
"Sade sen gösteriver 'iÅŸte budur kubbe' diye, 
"Ä°ki ırgatla iner ÅŸimdi Süleymaniye. 
"Ama yeniden gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman, 
"Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan."  
diye seslenen Akif: 
-yıkıcı deÄŸil, yapıcıdır. 
-Düşündüklerini ve Müslümanlığını tavizsizce yaÅŸayan adamdır. 
-Randevusuna uymayan ciddiyetsiz arkadaşıyla, irtibatını dahi keser. 
-Müslümanlığı, mümkün olduÄŸunca tavizsiz ve inandığı gibi yaÅŸamak ister. 
-Paraya ihtirası sıfırdır… 
 
Kur'an tercümesi, o günün ÅŸartlarında çok iyi bir ücret karşılığı, Mehmet Akif'e verilir. Fakat o –sözleÅŸme yaptığı halde- bundan daha sonra rica, minnet vazgeçer..  
Ä°stikllal Marşı için konan ve o gün için çok iyi para olan 500 lirayı da –belki de yüreÄŸindeki safiyete gölge düşmesin diye, onu Milletim yazdı diyerek- almaz. 
 
- HURAFEYE de KARÅžI  
Akif; Peygamber adına uydurmacılığa ve uydurulanlara çok kızar: 
"Yıktın da din-i Mübin i yerine baska din kurdun…” 
“ Nebiye atfile binlerce herze uydurdun..." 
Ve yine: 
DoÄŸrudan Kuran’dan alarak ilhamı 
Asrın idrakine söyletmeliyiz Ä°slamı!.." diyerek dine sokulan hurafelerle mücadele eden Akif, uydurmalara kapılmış müslümanları da çok eleÅŸtirir. 
 
O Peygamber adına uydurulanlara çok kızar; “tasavvuf” adı altında zerkedilen uyuÅŸturucu “şıra”ya, yalan yanlış nakillere, köhneliÄŸe karşıdır… O gerçek bir ehl-i tariktir; DoÄŸruyol -Sıratı Müstakim- üzeredir. 
TeÅŸekkürler Çekmegil... 
Necati ÇAVDAR 
13.03.2011 14:16:19  

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 14-11-2011 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111175317 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net