Müslümanlıkla yoÄŸrulmuÅŸ toplumsal aidiyetim bu abesliÄŸe izin vermiyor.
ZÄ°RA öncelikle “Allah”, ve “Tanrı” farklı anlam içeriyor.
Birincisi, mukaddes kitap sahibi ve baÅŸta Ä°slam olmak üzere tek yaratanlı dinlere iman etmiÅŸ insanların kozmik “Rabb” bilincini yansıtıyor.
Ä°kincisi ise bu dinler ötesi çoÄŸulcu “Tanrı” kavramını ihtiva ediyor.
Dolayısı ile Åžaman ve eski Yunan “Allahları”ndan sözetmek ne kadar yanlışsa, “Rabb”e atfen Türkçeye yerleÅŸmiÅŸ “Allah’ın hikmeti” deyiÅŸinde “Tanrı hikmeti” gibi bir ucube yumurtlamak daha beter yanlış oluÅŸturuyor.
Buradaki “Allah”, dillerin yapısını belirleyen kimlik ÅŸuurunu içeriyor.
Nitekim bir Ä°rlandalı, hayretini, Ä°sa Mesih’i çaÄŸrıştıran “Jesus Christ” yerine Kelt tanrı simgeleyen “Krom” ünlemini bağırarak dışa vurmuyor.
Fakat anlaşılan, bizim “laikperest” kesim, ancak kendi evriminde deÄŸiÅŸmesi gereken dili, tekrardan “laikleÅŸtirmek” sevdası peÅŸinde koÅŸuyor.
“Allahın günü” yerine de “Tanrının günü” uydurmasyonunu yumurtluyor.
Benim için ise, kör satırla doÄŸrasalar, bunu söylemek imkansızlık taşıyor.
BUNLARI, Cumartesi günü Paris’te vuku bulan bir olaydan dolayı düÅŸündüm.
Çünkü Fransa Anayasa Mahkemesi, lisana Ä°ngilizce sözcüklerin girmesini engellemek için, kültür Bakanı tarafından hazırlanan ve Fransızca karşılığı üretilen yabancı kelimelerin kullanımını yasaklayan kanunu kısmen iptal etti.
Fransızca’nın kamuda geçerli tek dil olduÄŸunu vurgulamakla birlikte, ifade sınırlayan bu yasaklamanın Ä°nsan Hakları Bildirgesi’ne aykırı olduÄŸunu duyurdu.
Müdahele ve talimatlarla yönlendirilecek ceberut dil anlayışını reddetti.
MerkeziyetçiliÄŸi ve müdahaleciliÄŸi ayyuka çıkan Voltaire’nin ülkesinde bile, dilin ancak kendi tabii evriminde oluÅŸtuÄŸu olgusu yeniden teyid edildi.
“GüneÅŸ Dil Teorisi” ile lisanı iÄŸdiÅŸ edilmiÅŸ ve tarihinden kopartılmış bir ülke ahalisi olarak Fransa’daki son geliÅŸmeyi çok ciddiye almak gerekiyor.
Çünkü bugün “Allah” yerine “Tanrı” kelimesini yanlış biçimde kullanan anlayış, özünde bu ırkçı teorinin doÄŸal uzantısını teÅŸkil ediyor.
Ama zihin sistematiÄŸinin sürekliliÄŸi ÅŸimdi baÅŸka bir biçimde uygulanıyor.
Uydurulan sözcük, piyasaya sürüldükten sonra, bunu kabullenmekle “aydın” olduklarını sanan ve yanlış vurgulu devrik cümlelerle “Ä°lericilik” oynayan dizi film mütercimleri; ekran spikerleri; bar entelleri; sosyal demokrasi liderleri veya “Kalpaksız Kuvva” yazarları tarafından yaygınlaÅŸtırılıyor.
Åžimdi Allah’ı Tanrı yapan ve dili hadım eden strateji bu seyri izliyor.
KUÅžKUSUZ, dil babında geriye dönüÅŸ için dayatmak ta fazla anlam taşımıyor.
Zira, ne kadar yanlış olursa olsun; ne kadar kültürel benliÄŸimizi ıskalarsa ıskalasın, artık yerleÅŸmiÅŸ olanı dışlamak, gerçekçi bir çaba oluÅŸturmuyor.
Çünkü, yaÅŸayan dil, kendisine kısmen ve külliyen empoze edilmiÅŸ olan da dahil, belirli bir sürede geçirdiÄŸi evrimle birlikte dönüÅŸüyor.
Bazen, Fransa gibi, karşılığı üretilse bile, yabancı kelimeleri benimsiyor.
Bazen iki üç sene öncesine kadar genç Türkler arasında çok moda olan “Herald” argosu gibi, bir müddet kabullendiÄŸi sözcüÄŸü daha sonra dışlıyor.
Ama, anadilini ve kültürel aidiyetini sahiplenmek sorumluluÄŸu hisseden insanların da yanlışa karşı demiri zamanında ve tavında dövmesi dayatıyor.
Bunun için ise kanun hükmünde kararname ve talimat deÄŸil, lisan doÄŸrusunu ve ve kültürel aidiyeti özde ve biçimde savunan yazılar ve sözler gerekiyor.
Bu gün hala, “Tanrı”ya karşı mutlaka “Allah”ı savunmak gerekiyor.
Zira, “Allah” tarihimizi, “Tanrı” ise tarih öncemizi simgeliyor.
Tarih olmadan tarih öncemiz olabileceÄŸini sananlar ise tekrar yanılıyor.
(*) Yazıyı arÅŸivinden seçerek sitemize ileten Nuri Birtek kardeÅŸimize teÅŸekkür ediyoruz.
Not: bazı kelimeler tarafımızdan siyahlaÅŸtırılmıştır. Editör
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.