TRT INT’de
Sayın PROF. YAÅžAR NURÄ° ÖZTÜRK Ä°LE M. SELAMÄ° ÇEKMEGÄ°L ARASINDA
Eski ve Önemli BÄ°R AKÅžAM SOHBETÄ°(*)
(GURBET GÜNDEMÄ°)
Y.Nuri Öztürk: Mutlu akÅŸamlar diliyoruz efendim. Bu akÅŸam bir güzel sohbet ümidiyle Ankara’dan çağırdığım bir konuÄŸumla beraberiz. KonuÄŸum bir çoÄŸunuzun yazılarından da tanıyabileceÄŸi hukukçu, yazar Selami Çekmegil... hoÅŸ geldiniz, Selami bey...
S.Çekmegil :HoÅŸ bulduk efendim...
Y.Nuri Öztürk : iyisiniz?...
S.Çekmegil : Çok teÅŸekkür ederim.
Y.Nuri Öztürk : Siz Ankara Barosu avukatlarındansınız?...
S.Çekmegil : evet efendim.
Y.Nuri Öztürk : yılların hukukçususunuz... Birçok gazetede dergide ben de yazılarınızı okuyorum. Ayrıca sizin, yanılmıyorsam, Ä°ngiliz Orwell’den bir çeviriniz var. Kültür Bakanlığı yayını... Sizin Ä°ngilizce hocalığınız da var, yanılmıyorsam.
S.Çekmegil : evet efendim...
Y.Nuri Öztürk : Yurt dışı gezilerinz var; son Finlandiya‘ydı. Onunla ilgili bir yazınızı da okudum. Belki sohbetimizde geleceÄŸiz .Fakat sizin bir baÅŸka tarafınızda daha var... Siz Ä°slam ilimleriyle çok eski beraberliÄŸi olan, dostluÄŸu olan bir babanın da oÄŸlusunuz; çok yazan bir babanın oÄŸlusunuz. Bu tarafınızla da Ä°slam dini’yle çok yakından bir gönül beraberliÄŸiniz var; bir iman beraberliÄŸiniz var. Yani birçok yazınızda ben sizin, Ä°slam’ın, benim kullandığım deyimle sevdalısı olanlardan; öyle sureta deÄŸil, bir hayat meselesi, bir varoluÅŸ meselesi olarak bu dini seven insanlardan biri olarak görüyorum. Ve çok okuyan bir insansınız. Benim sizi konuk etmemim sebebi de budur.Ä°lahiyatçı deÄŸilsiniz ama, Ä°slam ilahiyatının en ciddi meseleleriyle de uÄŸraÅŸtınız. Ve kültürünüz, backgroundunuz buna müsait. Ve mesela Türkçe mealler üzerine yazınızı okudum. Onlar arasında mukayeseler yapan, hatta eleÅŸtiriler yapan yazılarınız... Bu meselenin içindesiniz... ÅŸimdi ben size, hem araÅŸtırmacı olarak, hem de bizim dinimizin, Ä°slam’ın bir Mü’mini olarak... Siz genelde dünyada din meselesini nasıl görüyorsunuz? Yani din hayatı ne durumdadır? Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılışından sonra ne oluyor, nereden nereye geliyoruz? Siz Ä°ngiliz kültürünü biliyorsunuz, edebiyatını biliyorsunuz. Mesela Ä°ngiliz Toynbee’yi okumuÅŸsunuzdur. 1940’larda diyor ki, insanoÄŸlunun eÄŸer mutlu yarınları olacaksa bu, dinler bünyesinden çıkacaktır. O mirasa dikkatini çekiyor Batı’nın ‘stratejilerinizi buna göre yapın’ diyor. Tamam , o kehanet gerçekleÅŸti de ; ÅŸimdi insanoÄŸlu dinin içinden mutlu yarınları nasıl çıkaracak; yoksa yeniden o yıkılan duvarın öncesindeki zaman dönüp, o süreci yeniden baÅŸlatıp , bir baÅŸka materyalist anlayışa mı teslim olacak gibi tereddütler de var. Siz ne görüyorsunuz?
S.Çekmegil : Muhterem Hocam, evvela, din konusunda sizin yanınızda söz etmek biraz haddimi tecavüz olur...
Y.Nuri Öztürk :hayır, hiç deÄŸil...
S.Çekmegil : Bu gerçeÄŸi tespit ettikten sonra; Toynbee’den bahsettiniz. Toynbee’nin “nesiller arası diyalog” diye bir kitabı var. OÄŸluyla söyleÅŸilerini yansıtıyor bu kitap. Oradan okuduÄŸum bir fikri aktararak konuya girmek istiyorum. Birinci Cihan Savaşı sıralarında , tabii Çanakkale Harbi’nin seyrinde, galiba Toynbee, Türkiye’de gazeteci olarak görevlendiriliyor; Observer gazetesi hesabına. Bu Nesiller Arası Diyalog kitabında intibalarını anlatırken , Avrupa’nın , Batı’nın Türk’e bakışını yansıtan bir cümlesi var. Yani, Türkiye’deki temaslarından sonra hakikatin , gerçeÄŸin Batı’da yansıtıldığı ÅŸeklide olmadığını, Türklerin çok haklı bir platformda , çok haklı bir davanın mücadelesini verdikleri kanaatine ulaşıyor ve oÄŸluna ; bu kanaatini Avrupa’ya aktarmak için o konferanstan bu konferansa giderken edindiÄŸi bir intibaını anlatıyor. Diyor ki: “Onlara, Türk’ler’in de bir insan olduÄŸunu, her ne kadar Müslümansa da bir takım haklar sahibi olabileceÄŸini çok zor anlattım; daha doÄŸrusu anlatmakta çok zorluk çektim . “ Gerçekten din adına Arnold Toynbee’nin bu sözüne de yansıyan, insanlar arasındaki diyaloÄŸu koparıcı, insanlar arasındaki birliÄŸi yıkıcı bir telakki tarzı var. Ancak benim kanaatim o ki, Toynbee’nin de tespitiyle bu daha çok baÄŸnazlaÅŸmış ve insan tabiatının dışına taÅŸmış, kurumsallaÅŸmış dini telakkilerin egemen olduÄŸu toplumlarda sözkonusu. KurumsallaÅŸmak ve baÄŸnazlaÅŸmak, ÅŸu ifadenin yansıttığı üzere dinin esas hedefinin tersine bir sonuç ortaya getiriyor. Dinde bütün dünyayı ihata etmek, bütün insanlığı kucaklamak söz konusuyken , Toynbee’nin müÅŸahedesinde yansıyan bu ÅŸekliyle insanlar arasında bölünme ve birbirine karşı durma sonucu ortaya çıkıyor. Bu, gerçeÄŸin dışına çıkıştır.; dinin aslından bir baÅŸka boyuta ulaÅŸmasıdır. Bir anlamda, dinin belki de toplumdan yitirilmesidir. Ben ÅŸahsen din denince, affınıza sığınarak söylüyorum. Hz.Adem’den Hz. Muhammed’e kadar Ä°slam ismiyle isimlendirilen, en son Kur’an’la ÅŸekillenen dini anlıyorum. Ä°slam bu biçimi içerisinde karakteristik bazı farkları dikkate almamızı gerektiriyor. Nedir bundaki karakteristik farklar ki, bizi bir baÅŸka dine veya bir baÅŸka ideolojiye saplanmaktan alıkoyuyor da bunu bir ÅŸeref olarak benimsemeye yöneltiyor. Ben bu farklar, yani biçimsel bir takım farklar olabilir; bunlar üzerinde deÄŸilim karakteristik, özellikle ayırıcı farklar nedir diye doÄŸrusu düÅŸündüm.
Y.Nuri Öztürk :yapısal farklar..
S.Çekmegil : Yapısal farklar nedir, diye düÅŸündüm. Evvela kurumsallaÅŸmanın yani, dinin tebliÄŸlerine uygun olmadığını müÅŸahede ettim. Bunu anti parantez söylüyorum.
Y.Nuri Öztürk :kurumsallaÅŸma, pardon bu kurumsallaÅŸmaktan acaba, yani bir din sınıfı oluÅŸturmak ve dini onun tekeline vermek gibi bir ÅŸey mi anlamak gerekiyor.
S.Çekmegil : Tabi efendim; yani din adına, Allah adına yetki kullanacak müessese ihdas etmek veya kiÅŸiler yetkilendirmek diye tarif edebiliriz, kurumsallaÅŸmayı.
Y.Nuri Öztürk : Tabi tevhid dininde bunun yeri yok.
S.Çekmegil : Öyle düÅŸünüyorum.
Y.Nuri Öztürk : O zaman din bir meslek oluyor.
S.Çekmegil : Benim tespitlerim böyle, yani buna müsait deÄŸil; özellikle Ä°slam açısından buna müsait deÄŸil. Ama sapmış herhangi bir din kendini böyle tanımlıyorsa, o tanımlamaya uygun bir kurumlaÅŸmaya yönelebilir. Mesela, dinin otoritesi olarak Allah’tan baÅŸka bir merci tayin etmek istiyorsa, faraza bir kilise makamı ihdas edebilir. Veyahut Allah’la -bize ÅŸah damarımızdan daha yakın olduÄŸunu söyleyen Allah’la- aramıza girmek isteyen bir yapı oluÅŸturmak istiyorsa, günahınızı çıkartmak için Allah’a yönelip tevbe etmek yerine sizi papaza gönderebilir. Bu anlamda kurumsallaÅŸmanın dinin özünde, daha doÄŸrusu Ä°slam diye tarif ettiÄŸimiz, peygamberlerin tebliÄŸ ettiÄŸi dinin özünde olmadığı kanaatindeyim.
Y.Nuri Öztürk : Yani bu tespit Allah’ın yanında baÅŸkalarının da kiÅŸi veya kurum olarak imza yetkisini tanımak demektir.
S.Çekmegil : Evet; aÅŸağı yukarı öyle...
Y.Nuri Öztürk :Bunun adı nedir, tevhid dininde ; Kur’an‘ın dinide bunun adı ÅŸirktir. Bunu da verelim, izleyicilerimiz bilsin. Yani ben ÅŸirki anlatırken yedek ilahlar dini diyorum; yedek ilahlar sistemi. Åžirk dinsizlik deÄŸil, biliyorsunuz. Yalnız hakiki mabudun, Allah’ın yanına yedek ilahlar koyuyor; ÅŸirkin çıkmazı burada. Åžirk Allah’ı inkar etmiyor. Ateizm filan deÄŸil. Allah’ı kabul de ediyor. Ama burada imza yetkisi olan birileri daha olsun... Bu kurum olur, kiÅŸi olur; falan adla olur, filan adla olur, hiç önemli deÄŸil. Yani bunu anlıyorum ben, herhalde sizin de maksadınız bu...
S.Çekmegil : Tabii...
Y.Nuri Öztürk :Lütfen devam edin , lütfen...
S.Çekmegil : buradan, bu söylediÄŸiniz, Ä°slam’ın çok önemli bir... diÄŸer düÅŸünce sistemlerinden ve ideolojilerden farkını ortaya getiriyor.
Y.Nuri Öztürk : En hayati fark...
S.Çekmegil : ki bu hayati fark, Hz. Adem’den itibaren, sonsuza dek, Ä°slam ismini taşıyacaksa süregelecek olan bir farktır. O da, tevhid ilkesi, tevhid akidesi dediÄŸimiz, sizin biraz evvel ifade ettiÄŸiniz ÅŸirk karşıtı yaklaşım tarzı. Burada Ä°slam’ın insana verdiÄŸi deÄŸer ortaya çıkıyor. Allah’ı birlemekle Ä°slam, bir anlamda, insanları bir baÅŸka ilah tanımamaya yönlendirmekle, kendi aralarındaki eÅŸitliÄŸi ve insanın yaratıklar arasındaki muhterem vasfını korumayı da ilke edinmiÅŸ oluyor.
Y.Nuri Öztürk : Yani insanın kaderini bir baÅŸka insanın eline teslim etmiyor.
S.Çekmegil : Teslim etmiyor.
Y.Nuri Öztürk : Allah’la kendisinin elinde insanın kaderi; senin kaderin Allah’la senin elinde, Benim ki Allah’la benim elimde. Tabii benimki senin elinde deÄŸil, seninki benim elimde deÄŸil. EÄŸer böyle oluyorsa din yok; din adına insana kahır var...
S.Çekmegil : Tabii... Ä°ÅŸte burada insan haysiyetinin yüceliÄŸi ortaya geliyor. Yani bir insanın baÅŸka bir insan önünde eÄŸilmeye memur olmaması, hatta bir insanın baÅŸka bir varlık önünde küçülmesinin, aslında kendine hakaret, kendine ihanet olarak, bir anlamda sapma olduÄŸu ortaya çıkıyor. Ä°slamiyet diÄŸer ideolojilere nazaran bunu telkin etmekle, insan haysiyetinin deÄŸerini belirlediÄŸi için, insana en layık bir vasıf, bir düÅŸünce, bir sistem olarak; bir telkin olarak karşımıza çıkıyor. Bunu vahiyle ifade etmek, yani tebliÄŸ, veya...
Y.Nuri Öztürk :veya vahye teslimiyet diye...
S.Çekmegil : Tevhid ilkesiyle tarif etmek güzel oluyor.
Y.Nuri Öztürk :Efendim teÅŸekkür ediyorum. Tam bu noktada, hemen, sanıyorum herkesin aklına bu gelecek... Peki, o zaman , o halde, insanlık mutlu yarınlara ve mutlu ufuklara kanat açmak için, gitmek için bir yere müracaat etmek zorunda: Kur’an-ı Kerim... Bu geliyor gündeme. Peki niye müracaat etmiyor insanlık Kur’an’ı Kerim’e?.. Yani kırkbin tane yaranın, berenin içinde inliyor, bu kadar deneyimleri var ve Kur’an‘da orada adeta gök kubbeye bir yansıtıcı koymuÅŸ, insanlığa bağırıyor Niçin insanlık bunun karşısında Akif’in ifadesiyle sağır?.. Ne oluyor; yani kim ne yapıyor, nedir?.. Yani ben Kur’an’ı Kerim’i üç yaşından beri okuyorum, dokuz yaşından beri ezbere okuyorum. Siz, 40 yıla yakın bu iÅŸin içindesiniz; ben 45 yıldır bunun içindeyim. Dedemden, babamdan öyle gördüm. Okuyorum Kur’an’ı Kerim’i, başımı avuçlarımın içine alıyorum; yarabbi bunu nasıl görmüyorlar? Dünyayı görüyoruz; doÄŸusuyla batısıyla, yaraların, irinlerin, kanamaların arkasında ne var? Niye insanlık gelmiyor buraya nedir, nereye takılıyor?..
S.Çekmegil : Efendim ben ÅŸahsen bunu iki grupta tahlil eÄŸilimindeyim. Bunlardan bir tanesi, insanlardan bir kesimin, bir takım sömürü araçlarına ulaÅŸabilmek için ve sömürü manivelalarını (kaldıraçlarını) kullanmak için, kendilerini tanrılaÅŸtırmak ve insanları kendi önlerinde eÄŸmek, onları istismar etmek eÄŸilimindedirler. Ve bu sebeple bu mekanizmanın iÅŸletilebilmesi için insanın, insanla eÅŸitliÄŸini ve insanın köleleÅŸme haysiyeti içerisinde olamayacağını, yani köleleÅŸme özelliÄŸinin dışında olması, köleleÅŸemeyeceÄŸi fikrini iÅŸleyen Ä°slam’dan uzak kalmasını arzulamalarıdır. Çünkü bu olduÄŸu sürece, yani kölelik müessesine yol açmadığınız sürece insanın insanı sömürmesi mümkün olmayacaktır. Bunların saptırıcı tavrını, …gözardı etmemek lazım. Çünkü, insana verilen bir güç de var. Ä°nsan bu gücünü kullanabilir ve bu yolda da kullanabilir. Ä°ÅŸte önemli olan, insanın bu saptırıcı temayüle tabi olmaması ve kendi haysiyetini kurtarmasıdır. Burada, kendini kurtararak insanın doÄŸruya yönelmesi söz konusudur. Burada da ikinci bir engel çıkıyor. Maalesef dinin, Ä°slam’ın en çok tenkit ettiÄŸi bir cehalet hadisesi var ki, cehalet insanlara bazen dışındaki saptırıcılardan çok daha fazla kendi bünyesinden gelen bir saptırıcı olarak etki yapıyor. Mehmet Akif ‘in ÅŸu anda bir mısraını hatırladım. Diyor ki: “ Ey derdi cehalet ... Bir hale getirdin ki, ne din kaldı ne namus..”. Ey der-i cehalet diyor...
Y.Nuri Öztürk :Cehalet derdi, belası ; bazı yerlerde de bela diyor.
S.Çekmegil : bela diyor, evet; seni yok etmeli evvel, diyor. Mana olarak hatırımda; maalesef mısrayı tam hatırlayamadım ama bunu çok güzel iÅŸliyor. Åžu halde bilmezlik insanın yan etkilere daha fazla maruz kalmasını kolaylaÅŸtırıcı bir olay oluyor. Bu cehaletin ortaya getirdiÄŸi diÄŸer bir sonuç da dinin aslını yitirerek, dinin özünü yitirerek, din olarak takdim edilen bir takım saçma sapan fikirlerin ve hatta hurafelerin ardına düÅŸmemizi ortaya getiriyor.
Y.Nuri Öztürk :Yani bunlar insanlıkla Ä°slam arasında bir engel mi oluÅŸturuyor.
S.Çekmegil : Tabii...
Y.Nuri Öztürk :Åžimdi ben Berlin Duvarı yıkıldı diyorum hep, biliyorsunuz; bütün konferanslarımda bun hep söylüyorum. Ama Kur’an’la bizim aramızda duvarlar duruyor.
S.Çekmegil : Evet efendim…
Y.Nuri Öztürk : Hatta bazen putlar duruyor, diyorum.. Kendi nefsimiz baÅŸta olmak üzere. O da bir puttur. Bunları atmamız lazım. Bunlar yıkılmazsa, biz Allah’ın rahmetinden istifade etmekten sürekli uzak kalacağız. Yani geçen gün Japonya’dan gelmiÅŸ bir konuÄŸum aynı ÅŸeyi söyledi. “Ben öyle inanıyorum ki dedi – ben cahil bir adamım, iÅŸadamıyım, ama dinimi çok seviyorum- ben öyle inanıyorum ki, Ä°slam’ın insanlığa ulaÅŸmasında en büyük engel bizim Ä°slam bilmezliÄŸimizdir; bizzat biz engelliyoruz, bunu.” dedi. Bu belki biraz abartılı, biraz belki acımasız; fakat biliyorsunuz, asrın başında yüzyılımızın en büyük Ä°slam düÅŸünürü Muhammet Ä°kbal bu tespiti getirmiÅŸtir. Ä°slam’ın bir ölümsüz deÄŸerler sistemi olduÄŸunu Müslüman olmayanlara anlatacaksak, onlara ilk söyleyeceÄŸimiz ÅŸey, bizim Ä°slam’ı temsil etmediÄŸimiz olacaktır. Çok acı, ama bir gerçek. yani Ä°slam’ı sahneden uzak tutmak isteyen, Ä°slam’a inanmamış güçler bir.. dediniz siz...
S.Çekmegil : evet efendim...
Y.Nuri Öztürk :O zaten onu yapacaktır; ama iki: bizim Ä°slam adına ortaya getirdiÄŸimiz gayri Ä°slami tavır... Ben bunu anlıyorum.
S.Çekmegil : Tabi efendim...
Y.Nuri Öztürk :Peki bu tavır, tabii cehaletten… Ä°slam’ın en büyük düÅŸmanı cehalettir, zaten o belli. PutperestliÄŸi de cehalet diye vasıflandırıyor Kun’an’ı Kerim ... Ama cehaletin biraz daha ötesinde , yani, bizim, Ä°slam’ın nefsimizden önde gitmesine karşı bir tahammülsüzlüÄŸümüz mü söz konusu oluyor? Yani cehalet olabilir ama, eÄŸer ihlas varsa , Kur’an’ın ihlas dediÄŸi: dinde samimiyet ve gerektiÄŸinde feragat ve fedakarlık varsa herhalde büyük ölçüde aşılır bu… Ä°kincisi: acaba biz, Ä°slam diye samimiyetle benimsediÄŸimiz birçok ÅŸeyin içinde gayri Ä°slami unsurları mı sineye çekiyoruz?
S.Çekmegil : Tabii bu noktada ÅŸunu söylemek istiyorum. Bence yöntem, yani kanaatımca yöntem, sonuçlardan ve biçimden önde gelir. Benim Ä°slam’da tefrik (ayırt) ettiÄŸim bir önemli fark da: yöntem olarak daima, Ä°slam’ın doÄŸruyu hedef almış olması... Yani Ä°slami yöntem içerisinde hareket eden bir insan için doÄŸru belirdiÄŸi anda yanlışı terk etmek çok önemli bir meziyet olarak empoze ediliyor. EÄŸer siz, doÄŸruyu göre göre, doÄŸruyu tespit ettikten sonra, hala yanlışta ısrar ediyorsanız, siz bir anlamda hakikat örtücüsü olabilirsiniz. Yani küfür diye tarif edilen ÅŸey, bir anlamda hakikate arka dönmek, sırt çevirmektir.
Y.Nuri Öztürk : Zaten Küfr’ün Arap dilinde kelime manası , gerçeÄŸi örtmek demektir.
S.Çekmegil : evet...
Y.Nuri Öztürk :Örtmek demektir; hatta Arapça’da kafir kelimesini ziraatçi manasında Kur’an kullanıyor. Küffar diye Fetih Suresinde, ziraatçiler manasında kullanmıştır.
S.Çekmegil : Enteresan..
Y.Nuri Öztürk :tabii, tabii, Çünkü, çiftçi de tohumu örtüyor .. sonra tohum filizleniyor . O örtmekten dolayı, Kur’an da kullanıyor bunu: ziraatçiler manasında, küffar kelimesini... Ama din terminolojisinde, biliyorsunuz Ä°lahi hakikati örtmek ve ona karşı çıkmak anlamında kullanılıyor. E... pekala, ben biraz daha özele çekebilir miyim ? Biz bu imanın çocukları olarak ne yapacağız, neredeyiz, nerede ayağımız sürçmüÅŸ, nereden baÅŸlamamız lazım.? Neyi olması gerekenin dışına çıkardık ve biz nerede olmamız gerekirken nereye kaydık da böyle olduk?
S.Çekmegil : Burada ben, ÅŸunu söylemek isterim. Madem ki, Ä°slam’ı karakterize eden hadise, yöntem olarak doÄŸruyu hedef edinmek ve doÄŸruyu gördüÄŸü anda kabullenmek; yanlışı terk etmektir.. o halde, iyi bir Müslüman olmak için bu yönteme yönelmek mecburiyetindeyiz. Bunu yapmadığımız zaman, kendimize Ä°slam adını takarsak, faraza, yanlış olduÄŸunu tespit ettiÄŸimiz bir takım kanaatlerimizi yanlışlığını bile bile terk edip doÄŸru olan noktaya varmazsak, biz kendimiz olmayız. O ismimizin dışına çıkmış oluruz. Yani biz, kendimizi Müslüman diye bu yanlış yöntemimize raÄŸmen tarif edersek, bir anlamda Ä°slam hakkında baÅŸkalarına da yanlış mesaj vermiÅŸ oluruz. Aslında kendimizi aldatıyoruz, demektir bu durumda... Ve Allah’ın cezasına da müstehak oluruz. Fert olarak mutlaka ahirette: hiçbir iyiliÄŸin de, kötülüÄŸün de kaybolmayacağı bir hesap göreceÄŸiz. Ama, toplumlar için böyle bir hesap yok; toplumlar ahirette topluluk olarak hesaba çekilecek deÄŸiller… Ama iyilikler ve kötülükler...
Y.Nuri Öztürk :hesap bireysel tabii...
S.Çekmegil : Karşılık göreceÄŸine göre, toplumların da maruz kalacakları bir karşılık var...
Y.Nuri Öztürk : O, burada
S.Çekmegil : DoÄŸruları hedef almayan, yanlışlara saplanıp kalan toplumlar da karşılığını mutlaka bu dünyada göreceklerdir. Nitekim, bugün, içerisinde bulunduÄŸumuz dünyada, yanlış ilkeler üzerinde, yanlış yöntemler üzerinde yürüyen ve bunları prensip edinen bütün toplumlar, aÅŸağı yukarı karşılığını çok acı ÅŸekilde ödüyorlar. Ama doÄŸruya yönelen, doÄŸruyu hedef alan, insan haysiyetine, ÅŸahsiyetine hürmet eden her camianın (o doÄŸrunun götüreceÄŸi) hedeflediÄŸi sonuçlara ulaÅŸtığını...
Y.Nuri Öztürk :Görüyoruz…
S.Çekmegil : Tartışmak çok kolay. Yani...
Y.Nuri Öztürk :Selami Bey, süremiz doldu ve sohbetimiz devam edecek, haftaya. Åžimdi ÅŸurada isterseniz bırakalım ve izleyicilerimiz de biraz kafa yorsunlar; haftaya kadar. Åžimdi böyle de bu biraz halkı kitle olarak, mesela bizim insanımızı hırpalamak olabiliyor... Åžimdi halkın doÄŸru bildiÄŸi halde, doÄŸrunun tersine gitmesini ben kabul edemiyorum. Çünkü insanoÄŸlunun fıtratı karanlığa teslim olmaya isyan eder. O halde yanlışa biz talim ediyorsak; hakikati göstermek durumunda olanlar görevlerini yapmıyorlar veya gereÄŸince yapmıyorlar... Haftaya bu görevi yapma ÅŸuurunu , yani sorumluluÄŸunu tartışacağız. Siz de bunu not edin.
S.Çekmegil : Kısa bir cümle söylememe müsaade eder misiniz?
Y.Nuri Öztürk :Bir cümle; bir cümle olsun..
S.Çekmegil : Bir cümle, Efendim. Halklar karşısında en suçlu aydın kitle, tahmin ediyorum bizim ülkemizdeki kitledir, bizdeki aydınlardır(!)…
Y.Nuri Öztürk :Bunu tartışacağız, tartışacağız... Ben bir ayeti kerimeyle her zamanki gibi konuÅŸmamızı kapatmak istiyorum. Allah’ın sözü bizim sözlerimizin üstüne otursun... O, bize de mutluluk verir... Bakara Suresi 11. Ayet : “ Yahudi, yahut Hıristiyan olandan baÅŸkası cennete asla giremeyecek dediler. Bu onların hayalleri, kuruntularıdır. De ki onlara: EÄŸer doÄŸru sözlü iseniz, hadi getirin delilinizi. Ä°ÅŸ onların sandığı gibi deÄŸil... Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah’a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır, onun . Korku yoktur böyleleri için . Tasalanmayacaktır onlar...”
Hepinize mutlu akÅŸamlar diliyorum, efendim...
(*) Bu sohbet, Yazarın 1996 yılında TÄ°MAÅž yayınları arasında yayınlanan KENDÄ°MÄ°ZÄ° TARTIÅžMAK isimli kitabından alıntılanmıştır… Programın ismi: Gurbet Gündemi… program üç hafta sürmüÅŸtür; üç cd7dir. Ä°ki cd daha mevcuttur…
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |