25-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow GÃœZELÄ°M TAÅžKENT
GÜZELİM TAŞKENT PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 3
KötüÇok iyi 
Yazar Yavuz Bülent BAKÄ°LER   
11-02-2011
GÜZELÄ°M TAÅžKENT

                          Yavuz Bülent BAKÄ°LER                                                                               

Uçağımız, Moskova Havaalanı'ndan saat 23.00'te kalktı. Bir süre sonra, gökyüzünde sanki rüzgârsız, bu­lutsuz, yıldızsız bir noktaya, uzun bir süre takılı kaldık. Önce koyu lacivert, sonra açık mavi bir gökyüzü, pence­relerimizi süslemeye baÅŸladı. Böyle, saatlerce güneydo­ÄŸuya doÄŸru uçtuk. TaÅŸkent'e indiÄŸimiz zaman, güneÅŸin ilk ışıkları, Türkistan topraklarını daha yeni yeni öpüyor­du. Anlatılmaz bir ÅŸafak güzelliÄŸi, ruhumu ürpertilerle doldururken TaÅŸkent toprağına ilk adımımı attım...

Serin bir rüzgâr yüzümü okÅŸadı. Siz hiç rüzgâr öp­tünüz mü? Ben rüzgârı, hem de yüzlerce defa, o güzel TaÅŸkent sabahında öperek yürüdüm. Ä°çimden: "Merha­ba huzur" diyordum. "Merhaba sevgili TaÅŸkent!..." De­mek ki artık, Türkistan Toprağı'ndayım.

Karşı binalardan iki Özbek, uçaÄŸa doÄŸru koÅŸmaya baÅŸladı, ikisinin de başında, ipek ibriÅŸimlerle çiçek açan badem ve gözyaşı motifli Özbek takkeleri var. Badem motifleri, Asya Türkü'nün, çekik gözlerine benziyor. Orta yaÅŸlı Özbek, genç yardımcısına bağırdı:

"-Envar! Envar! Sen mihmanları surda yığışla, son­ra bile getgen! çabıkl çabık! çabık!"
TaÅŸkent'te, Türkçe duyduÄŸum ilk cümle budur. Her kelime bir dost selâmı gibi gelip yüreÄŸimi buldu: "Enver! Enver! Sen misafirleri ÅŸuraya topla. Sonra birlik­te gidelim. Çabuk, çabuk, çabuk!"

Misafirler, saÄŸa sola koÅŸuÅŸan Enver'in gösterdiÄŸi salonda toplanmakta gecikmediler. Biraz sonra, araba­larla TaÅŸkent yoluna düÅŸtük. Ay yüzüne inmiÅŸ bir insan gibi, her yere dikkatle bakmaya, her kelimeye kulak ka­bartmaya baÅŸladım. AlabildiÄŸine uzanan düz bir toprak, sonsuzda, ufukla birleÅŸiyor. Toprak tanınır mı hiç? Gök­yüzü tanınır mı? Rüzgâr tanınır mı? Herhalde hayır diye­ceksiniz! Ama ben, ilk defa gördüÄŸüm o aziz toprakları tanıdım? Gökyüzünü tanıdım! Rüzgârını tanıdım! Kendi kendime: "Åžu alabildiÄŸine dümdüz uzanan topraklar, bal gibi Konya bozkırı! Åžu açık, ÅŸu insana huzur veren mas­mavi gökyüzü, bizim Bursa'dan! Åžu mis gibi serin rüzgâr Sivas yaylalarından! Ve bu sevimli yüzler, badem gözler, bizim eÅŸimizden dostumuzdan; bizim kavim kardeÅŸimiz­den!" diyordum.

Kilometrelerce yol aldığımız halde, ne bir karış yüksekliÄŸinde bir tümsekten atlıyor, ne de çok hafif bir meyilden kayıyoruz.

TaÅŸkent'e huzurlu yaklaşıyoruz. TaÅŸkent, sabahın ilk ışıkları altında yavaÅŸ yavaÅŸ gerinen bir dev gibi... Ken­disine yaklaÅŸtıkça karşımızda önce toparlanıp oturmaya, sonra doÄŸrulup ayaÄŸa kalkmaya baÅŸlıyor.

Arabalarımız ÅŸehrin büyük ve geniÅŸ caddelerine gi­rer girmez ÅŸaşırıp kaldım. Çünkü gördüm ki TaÅŸkent, pı­rıl pırıl geniÅŸ caddeler, kocaman havuzlarla güzelleÅŸen büyük meydanlar, heybetli apartmanlar, gölgeli ve çi­çekli parklar, gösteriÅŸli sinemalar, Özbek Nakışları'yla süslü zengin müzeler, alımlı heykeller, çeÅŸitli üniversite­ler ve uÄŸultulu fabrikalar ÅŸehri...
Etrafta ne bir kerpiç ev, ne bir kerpiç duvar, ne tozlu topraklı bir eski yol var. TaÅŸkent, Asya ruhundan sıyrılarak, tam bir Avrupa ÅŸehri olmaya baÅŸlamış.

Arabalarımız 16 katlı "Özbekistan Mihmanhanası" önünde durduÄŸu zaman, güneÅŸ bir-iki minare boyu an­cak yükselmiÅŸti. Gördüm ki; Özbekistan Mihmanhanası, etrafını kuÅŸatan geniÅŸ caddelere, birkaç metre yükselti­len yığma bir düzlükten bakıyor. 16 katlı Özbekistan Mi­safirhanesi, modern bir otel. Meydanın bir köÅŸesinde, kocaman bir havuzun sayısız fıskiyelerinden sakırdaya­rak dökülen suların ince musikisi, kuÅŸ cıvıltılarıyla birlik­te, etrafa perde perde yayılıyor. Ve o serin meydanı süs­leyen iri güller, sabah mahmurluÄŸuyla yüzümüze gülüm­süyorlar. Ä°ki bin kiÅŸilik Özbekistan Mihmanhanası'nda, bizim için ayrılan odalarımıza çekildik.

TaÅŸkent'i yakından tanımak için, akÅŸama doÄŸru so­kaÄŸa çıkabildik. Günlerden pazardı. Dışarıda nefis bir hava vardı. Rastgele yürümeye baÅŸladık. Büyük ve güzel parklardan geçtik. Büyük ve güzel meydanlar gördük. Büyük ve güzel fıskiyeli havuzlar, ruhumuzu bir sonsuz­luk türküsüyle kucakladılar. GeniÅŸ kaldırımlı caddelerde, yer yer açılıp saçılan zarif çiçeklikler, yüreÄŸimizi sevda­landırdı. Birdenbire TaÅŸkent'i bu haliyle de sevmeye baÅŸladım. TaÅŸkent bana, sessiz ve sakin bir sayfiye ÅŸehriymiÅŸ gibi geldi. MüthiÅŸ bir sessizlik, müthiÅŸ bir ıssızlık, ÅŸehrin bütün caddelerini, bütün meydanlarını kucağına çekmiÅŸti. Görünürlerde, hemen hemen hiç kimse yoktu. Güzelim TaÅŸkent, sanki bir hava hücumuna uÄŸramış ve­ya terk edilmiÅŸ bir ÅŸehir kaderiyle, derinden derine ken­disini dinliyordu. GeniÅŸ yapraklı aÄŸaçların arkasında yük­selen blok apartmanlar, pencerelerin ve balkon kapıları­nı sıkı sıkıya kapayarak, esrarengiz hâllerini gözlerimiz­den kaçırmaya çalışıyorlardı. Bizi, zaman zaman olduÄŸu­muz yere çivileyen bazı büyük binaların mimarileri, Türk - Ä°slâm medeniyetinin nakışlarıyla süslüydü. Ben, modern binaların ön cephelerinin büyük bir kilim gibi boy­dan boya iÅŸlendiÄŸini, ilk defa TaÅŸkent'te gördüm. Bu çarpıcı güzellikler içinde, birkaç Özbek'e rastlamak, ko­nuÅŸmalarına kulak kabartmak, yüzlerine, gözlerine, kıya­fetlerine bakmak için can atıyordum. Hayret! Kilometre­lerce yürüdüÄŸümüz halde, karşılaÅŸtığımız kimseler ancak 5-10 sayısı içinde kaldılar. Kırmızı yanan trafik lambala­rı önünde 3-5 araba ya var; ya yoktu. Her köÅŸe başın­da, her cadde üzerinde, her meydan ortasında, sessizlik âdeta taÅŸ kesilmiÅŸ. Peki, ama bu bir milyon sekiz yüz bin nüfuslu ÅŸehrin halkı nerelerde acaba? Çetin Tunca, içimden geçenleri duymuÅŸ gibi söze baÅŸladı:
"-TaÅŸkent böyledir iÅŸte! Âdeta bir sayfiye ÅŸehridir. Ama Bakü, sıcak, canlı, güzel bir ÅŸehir."
                                                             Yavuz Bülent BAKÄ°LER, Türkistan Türkistan'dan
Not.:
Yazıyı Bülent aÄŸabeyimizin Türkistan Türkistan kitabından secip daktilo ederek sitemize gönderen  Nergis TORAMAN  kardeÅŸimize teÅŸekkür ederiz.
                                                                                                                                         kriter

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 13-02-2011 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111671277 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net