26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow RUHÇULARIN CÄ°NLİĞİ
RUHÇULARIN CİNLİĞİ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 21
KötüÇok iyi 
Yazar Halit Özdüzen   
12-01-2011

RUHÇULARIN CÄ°NLİĞİ

                                                                 Halit Özdüzen    
     Spiritüalizm / “ruhçuluk” kavramı, 19.yy. Hıristiyan dünyasında ortaya çıkmıştır.  ÇeÅŸitli ülkelerde dinsel, mistik ve felsefi akım, ekol ve gruplar kendilerine spiritüalist adını vermek--teyse de aralarında ilke, görüÅŸ ve kavram bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Grupların üzerinde birleÅŸtikleri temel nokta,  kendilerince “ruh” dedikleri görünmeyen bedensiz var-lıkları kabul etmeleridir. Bunlardan bazı gruplar “ruh”un sürekli olarak tekrar bedenlendiÄŸini ileri sürerek Reenkarnasyonu savunmaktadır.

     Türkçede tinselcilik olarak da adlandırılan Spiritüalizm kavramı  Latince ruh anlamına gelen “spiritus” sözcüÄŸünden türemiÅŸ olup, bazı çevrelerde ruhçuluk anlamında kulla-nılmaktadır. Buradaki “ruh” kavramını Kur’an’da geçen ve Ademe üflenen  emir aleminden olan “Ruh”la karıştırılmaması gerekir. Spiritüalistlerin bedensiz varlıklar, veya “kutsal” varlıklar  olarak adlandırdıkları can veya üç harfli varlıklardan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu yazımızda onların bahsettiÄŸi “ruh”u tırnak  içinde gösterirken, Kur’an’da geçen emir aleminden olan Ruh’u diÄŸerinden ayırmak için  kalın  karakterle  yazmayı uygun gördük.

    Bu konuların bir bölümüne ve reenkarnasyon kavramına “ Reenkarnasyona DeÄŸiÅŸik  Bir Bakış” isimli denememizde deÄŸinilmiÅŸti.  ÇeÅŸitli yazılı  basında yer alan “deneme” , halen  bir çok internet sitesinde  yayınlanmaya devam etmektedir. Konunun yaÅŸadığımız kültürde iyice anlaşılabilmesi için,  bu yazımızda bir çok aydın düÅŸünür ve entelektüelin kafasını karıştıran bazı konularla; Neo-spiritüalizm yanlılarınca kabul edilen  can veya “ruh” düÅŸüncesinin,  Ä°slam inancındaki Ruh  arasındaki farkı ortaya koymaya çalışacağız.

        TÜRKÄ°YE’DE RUHÇULUK
         Yukarıda da deÄŸindiÄŸimiz gibi “spiritüalist” sözcüÄŸünü kullanan her akım, ekol ve grubun tenasüh/ reenkarnasyonu kabul etmediÄŸi bilinmekle beraber, ülkemizdeki gruplardan    vakıf ve dernekler vasıtasıyla örgütlenen topluluk mensuplarının bazıları, bu kavrama sıcak baktığı  bilinmektedir..  Tenasüh Arapça  nasaha kelimesinden türetilmiÅŸ olup, bu kavramın “bedenin yok olmasından sonra   ruh veya canın yeni bir bedene intikal etmesi ve  o bedende yaÅŸamını devam ettirmesi” olarak  tarif edildiÄŸi bilinmektedir. Arapçası Tenasüh,  Latincesi  Reenkarnasyondur.

        Türkiye’deki “ruhçuların üstatları “Bedri Ruhselman’ın yayın organları  olan “Ruh ve Madde” dergisinin 50. Yıl özel sayısında daha önce  yayımlanan  ” “Ruh ve Kainat” isimli kitabından  alınan “28 maddeden oluÅŸan  doktrininde”: Tekrar doÄŸuÅŸ sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluÅŸumuna ait gereklerde fiilen yaÅŸadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaÅŸamaya kendilerini hazırlamalarıdır.” (Md.,22)  diyerek yeniden doÄŸuÅŸa deÄŸinmiÅŸtir.  Ayrıca  uzaylı varlıklara çanak tutan: “Dünyamızın içinde bulunduÄŸu tekamül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aÅŸamayı oluÅŸturur.”(Md. 20)  ÅŸeklindeki görüÅŸleri de   üzerinde düÅŸünülmesi gereken bir baÅŸka konudur!...  
      
     Ruhselman kendine has özel bir inancı bulunmaktadır: Yeni “ruhçuluk” doktrininde  Peygamber ve   Kutsal kitap kavramına pek deÄŸinilmez!  Her ne kadar fazlaca dillendirmeden kapalı geçmeye çalışılmışsa da, batılı yandaÅŸları  bu konudaki düÅŸüncelerini  açıkça dillen-dirmekten çekinmemiÅŸlerdir!   Alexandre Bellemare: “Ruhçu ve Hıristiyan” (Spirite et Chrétien ) isimli  kitabında  :“Eski yasanın peygamberlerini medyumlara indirgiyoruz; haksız yere yükseltilmiÅŸ olanı indiriyoruz; doÄŸasından saptırılmış olanı tekrar düzeltiyoruz. Ve yine, bir seçme yapmamız gerekirse, önceliÄŸi –Eski Ahit’in medyumlarınca yazılmış olanlara deÄŸil- ÅŸimdiki medyumların ilettiklerine kulak  vermekteyiz.” diyerek,  temsil ettiÄŸi misyonunun  temel felsefesini  açıklamıştır! Hıristiyan ve Yahudilerin  kutsal saydığı metinleri medyum-ların yazdırdığını söyleyecek kadar ileri giden bu insanlar paralelinde Ä°slam coÄŸrafyasında faaliyet gösteren  misyonerlerin  Peygamberler ve Kutsal  kitaplar hakkında farklı düÅŸündük-lerini söylemek biraz “saflık” olur. 

      Ruhselman  “DoÄŸru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada baÅŸarıyla bitirmek; özetle, tekamül etmek için, hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur… Ä°nsanın ahlak hocası dışında deÄŸil, kendi içindedir. O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanın rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eÅŸlik eden en yakın ve en emin bir yerdedir. yani kendisindedir.”( Ruhselman ilkeleri Md. 28) derken, vicdana iÅŸaret etmektedir. Ancak   bizzat  kendisinin uyguladığı "Åžihap", "Akın", "Kemal Yolcusu" gibi ruh celselerinde  kendince kutsal saydığı  bazı varlıklarla  iliÅŸki kurarak gizli ilimler diye adlandırdığı  bilgileri almaya devam ederek   “tekamülünü” tamamlamıştır(!)
 
      Burada özellikle bilerek ya da bilmeyerek   göz ardı edilen iki husus  bulunmaktadır:
1-Ahlak ilkeleri gönderilen semavi “Kutsal kitaplarla” vazedilmiÅŸtir
2-Ahlak ilkelerini bizzat Peygamberler yaÅŸayarak toplumlarına öÄŸretmiÅŸlerdir

     Vicdanı meselesine gelince: Vicdan   evrensel Ä°slam’ın “ahlak” öÄŸretisinin özümsenip içselleÅŸtirmesi sonucu oluÅŸur.. Bu gün için inançsızların “etik ilkeler”  dedikleri ahlak ilkelerinin ilk  kaynağı da yine  eski peygamber ve semavi kitaplardır.

        HÄ°KÂYE SEVERMÄ°SÄ°NÄ°Z?
      Yukarıdaki soruyu olumlu cevaplandırdıysanız buyurun  o çevrelerde anlatılan bir hikâyeye: YaÅŸamında  bir kaç kitap yazmış bulunan Ruhselman, ölümünden bir iki yıl önce 1960´larda  yeni bir kitap yazmaya baÅŸlar, daha doÄŸrusu bilindiÄŸi kadarıyla , kendince  çok özel  addettiÄŸi bir “ruh”sal varlıktan veya o literatürün tanımıyla  “ruh”sal bir plandan, bir medyum aracılığı ile gelen bilgileri derleyerek  yazdığını belirtmiÅŸtir! Olay çok gizli tutulur, sadece kendine yakın gördüÄŸü birkaç kiÅŸiyi iÅŸin içine katar. Yakınlarının anlatımına göre, o dönemdeki Ruhselman, çok farklı bir kiÅŸiliÄŸe bürünmüÅŸtür. Sinirli, kavgacı, huzursuz ve içe kapanıktır. Bir süre sonra  o çevrelere  kitabın bittiÄŸini söyler;   herkes merakla beklemektedir. Ancak tüm öÄŸrencilerinin beklentilerin suya düÅŸürüp kitabın yayınını yasaklar. Kitap  “varlıktan” alınan emre göre gelecekte yayınlanacaktı ve yayın ancak kurallar yerine geldikten sonra mümkün olacaktır. Öncelikle bir tür vakıf kurulacak,  görevi ise, yayın-landığında gelirinden biriken fonların kullanılıp kitab birçok dünya diline çevrilecekti. Bu iÅŸler için ve kitabın korunması amacıyla Ruhselman iÅŸin içindeki Metin, Hüsrev ve Atilla adlı üç kiÅŸiyi "emanetçi" olarak görevlendirir. Emanetçiler talimatları alırlar; içlerinden birisi eÄŸer ancak kendilerinin bildiÄŸi özel bir iÅŸaret alacak olursa kitap açılacaktı. Bu vasiyet, adeta kutsal bir ahide dönüÅŸür. Ölüm halinde ise, son kalan kiÅŸi Kitabı açabilecektir. Bunun dışındaki her ÅŸey yasaktı, ne olursa olsun Kitap açılmayacak ve Kitabın içeriÄŸini bilen bu üç kiÅŸi asla konuÅŸmayacaklardır. Kitap açılacağı günü beklemek üzere Ä°stanbul Karaköy’deki  bir  notere  emanet edilir ve bilenlerin anlatımına göre de  hala oradadır!.. GeçtiÄŸimiz yıllarda, bazı çabalarla birileri kitaba ulaÅŸmaya çalışırsa  da, sonuç alınamadığı söylenir. Bu arada da, ema-netçilerden Hüsrev Bey´de yaÅŸamını yitirir, geriye iki kiÅŸi kalmıştır; yani talimata göre bir kiÅŸinin daha ölümü halinde artık “Kitap” açılabilecektir. (Kitap henüz açıklanmadığına göre o iki kiÅŸinin yaÅŸadığı sanılmaktadır.)

       Ä°ster inanın ,ister inanmayın  hikaye aynen böyle !...Åžimdi de hikayeyi aktaran  sempa-tizanlarının “Kitap"la ilgili  düÅŸüncelerini  öÄŸrenelim :”Ruhselman  yaÅŸamaı boyu süren  önceki çalışmalarında Ruhçuluk ve ötesiyle ilgili hemen her ÅŸeyi yazmıştı. Öyleyse daha ne olabilir bu kitabın içinde? Anlatılanlara göre Ruhselman son dönemlerinde küskün ve yorgundu ve hatta bazılarına göre ölümden korkuyordu. Acaba yaÅŸamını ölümün sırrına adayan her araÅŸtırmacı veya bilgede olduÄŸu gibi o da mı ölüm korkusuna uÄŸramıştı? Bir diÄŸer görüÅŸ ise, Ruhselman´Ä±n o güne kadar yazdığı ve öÄŸrettiÄŸi bilgilerin veya öÄŸretinin yanlış olduÄŸu sonucuna vardığıdır. Buna bir kanıt da onun yayınlanmış kitaplarına ölümünden sonra basım yasağı koymuÅŸ olduÄŸu söylencesidir. Neden , yoksa piÅŸman mı olmuÅŸtu veya  yanıldı-ğını mı anlamıştı?”

      Sempzitanları bu sorulara cevap araya dursun, bize göre  kitap hiçbir zaman normal ÅŸartlarda yayınlanmayacaktır.. Ruhselman grup içerisinde kendisi kadar güçlü ve toparlayıcı birinin olmadığının düÅŸüncesindeydi. Hatta saÄŸlığında dahi kendi düÅŸüncelerine karşı çıkıp  eleÅŸtiren  gerek yandaÅŸlarından gerekse  aynı  yolun yolcusu olduÄŸunu  vurgulayan deÄŸiÅŸik  düÅŸünce sahipleri vardı. “Bunca gayretten sonra  oluÅŸturduÄŸu ekol, ölümünden sonra yok olup gidecekti”; bu endiÅŸelerini  bertaraf etmek için  bir mit yaratmak istedi ve gurubun en genç üyelerinden üç kiÅŸiyi seçerek son yazdığı kitaptan her birine bir nüshasını verip,ölümden sonra kendisinden iÅŸaret beklemelerini istedi ve bu üç kiÅŸiden  açıklamayacaklarına dair de yemin aldı!….  Bu güne kadar geçen  elli  yıllık bir zaman sürecinde o çevrelerde kitap  “ beklenen kurtarıcıya” dönüÅŸerek artçılarının ümitlerini hep sıcak tutmayı baÅŸardı…

     Bize göre Noterlik yasası çerçevesinde çalışan noterler  içeriÄŸini bilmediÄŸi herhangi bir emaneti ne alır, ne de muhafaza ederler! Çünkü  her türlü iÅŸlemleri C. Savcılarının ve Adalet Bakanlığı müfettiÅŸlerinin denetimine tabidir. Bu evraklar da mutlaka denetimden geçmiÅŸtir. Böylece  “ sır” olarak saklanan “Kitap” üç kiÅŸinin dışındaki kamu görevlileri tarafından da bi-linmektedir. “Sır, mahiyet itibariyle açıklanamayan demektir”.Üç kiÅŸinin ve  onlardan baÅŸka kamu görevlilerin bildiÄŸi bir konu sır olmaktan çıkar…

      YandaÅŸlarının  Dünyada devrim yaratacağına inandırıldığı “Kitab”ı açıklayarak  ülkemize yeni bir Nobel ödülü gelmesini kim istemez ? KeÅŸke söylentiler doÄŸru olsaydı !... Merak-lılarını bu konuyla baÅŸ baÅŸa bırakıp, biz daha ilginç bir konuya ÅŸair  Enis Behiç Koryürek olayına  yöneleceÄŸiz
      
     ENÄ°S BEHÄ°Ç KORYÜREK OLAYI
      Enis Behiç  ( D. Ä°st. 1892 V. Ank.1949) EÄŸitimini Ä°stanbul, Selanik ve Üsküp’te alıp, sonra Mülkiyeyi bitirerek.  DışiÅŸleri’nde çeÅŸitli görevlerde bulunup  Çalışma Bakanlığı’nda müsteÅŸarlık ve daha sonra da öÄŸretmenlik yapar.   Türk ÅŸiirinin "BeÅŸ Hececiler" akımının en özgün ÅŸairlerinden aynı zamanda Ruhselman’ın  yakın dostudur. 1946 yılının bir ekim günü  Dr. Bedri Ruhselman’ın  evine  misafir olur. Ev sahibi  beÅŸ kiÅŸilik misafirlerine "hoÅŸ geldiniz" deyip, hal hatır sorduktan sonra bazı ikramlarda bulunur. Arkasından gramofona Paganini’nin "Åžeytan Trilleri" taÅŸ plağını koyar. Sonra; 12 yaşındayken okuduÄŸu ve hayatını deÄŸiÅŸtirdiÄŸini belirttiÄŸi Mösyö Garbis’in "Cinlerle Muhabere" (HaberleÅŸme) kitabından bazı pasajlar  okumaya baÅŸlar.Vakit gece yarısını bullunca .perdeler sıkıca kapatılarak , yanan ampuller sön-dürülüp küçük bir mum yakılarak altı kiÅŸilik yuvarlak masanın etrafında toplanırlar. Mum, masanın üzerindeki içinde harfler ve bazı kelimelerin yazılı olduÄŸu kadife altıgen kutu ile büyük bir fincanı aydınlatmaya ancak yetmektedir Ä°ddiaya göre  o toplantıda  yapılan celsede  Enis Behiç, uzun yıllar önce vefat etmiÅŸ bulunan  “Çedikçi Süleyman Çelebinin ruhuyla   tanışır(!) Bahse konu zat  Haliç’in donduÄŸu kış hastalanmış ve iki yıl sonra da memleketi olan  Trabzon’da vefat etmiÅŸtir. 

       Enis Behiç Koryürek’in ,o günden sonra  -vefatına kadar olan üç yıl boyunca- Çedikçi Süleyman Çelebi ile iliÅŸkisini kesmediÄŸi belirtilir. Åžair ve hariciyeci arkadaÅŸlarının, ‘çalışmaktan çok yorulduÄŸu, bir hastanede biraz dinlenmesi gerektiÄŸi’ ÅŸeklindeki önerilerini kızarak olumsuz yanıtlar. Zamanla eski çevresiyle iliÅŸkileri kopar . Artık  o mistik ÅŸiirler yazmaya baÅŸlamıştır..Åžiirlerini "Varidat-ı Süleyman" adlı kitabında toplar. Kitabın kapağında, "Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan Ä°lhamlar"  yazılarak baskıya verilir.

       Enis Behiç Koryürek’in ,o günden sonra  -vefatına kadar olan üç yıl boyunca-Çedikçi Süleyman Çelebiile iliÅŸkisini kesmediÄŸi belirtilir. Åžair ve hariciyeci arkadaÅŸlarının, ‘çalışmaktan çok yorulduÄŸu, bir hastanede biraz dinlenmesi gerektiÄŸi’ ÅŸeklindeki önerilerini kızarak olumsuz yanıtlar. Zamanla eski çevresiyle iliÅŸkileri kopar . Artık  o mistik ÅŸiirler yazmaya baÅŸlamıştır..Åžiirlerini Varidat-ı Süleyman" adlı kitabında toplar. Kitabın kapağında, Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan Ä°lhamlar"  yazılarak baskıya verilir.

       Önsözünde ÅŸöyle demektedir  "O sözler edası, musikisi, manası benim tarzımdan bam-baÅŸka olan, fakat bu baÅŸkalıkla beraber gene benden bir koku, bir gölge taşıyan o sözler, ömrümde hiç düÅŸünmediÄŸim ve söylemesini aklımdan hiç geçirmediÄŸim o sözler, içimden, benim içerimin daha içerisinden birdenbire fışkırıp çaÄŸlayan bir su gibi, emeksiz, engelsiz akıyor, akıyordu. “

      Türkiye Ruhçuları “Ruhlarlatemas kurduklarını kanıtlamak için Enis Behiç olayını ustaca  kullanmışlardır. Türkçede bu konuda güzel bir söz  vardır  “Bozacının ÅŸahidi şıracı “diye!   Tasavvuf açısından bakıldığında “Varidat-ı Süleyman” iyiden  iyiye  kurgulanmış  bir görüntü sunmaktadır. Fakat  Åžairin yüksek  prestiji ve sevenlerinin çokluÄŸu bu konuda kalem oynatmayı engellemiÅŸtir.Bütün anlatımlarda “Çedikçi Süleyman Çelebi” ermiÅŸ bir Mevlevi derviÅŸi olduÄŸunu göstermektedir. Bu seviyede bir zatla temas kurabilmek için tasavvuf yolunda çok seccade  ve tespih eskitmiÅŸ olmak gereklidir… Bu olaydan sonra birçok edebi-yatçı,ı yazar ve sanatçı “ruh” çağırma celselerine yöneldiÄŸi ve bu yöneliÅŸlerin halen devam ettiÄŸi bilindiÄŸine göre, bu iÅŸten kimin kazançlı çıktığı  ortadadır!...

      Olayın benzeri  günümüzde de yaÅŸanmıştır. Hz. Mevlana’yı  bir, iki sefer rüyasında gören bir hanım “Mevlana’yla sürekli  temas kurduÄŸunu” iddia ederek basında hayli yer edinmiÅŸti, sonrası boÅŸ çıktı !…

      Olayın benzeri  günümüzde de yaÅŸanmıştır. Hz. Mevlana’yı  bir, iki sefer rüyasında gören bir hanım “Mevlana’yla sürekli  temas kurduÄŸunu” iddia ederek basında hayli yer edinmiÅŸti, sonrası boÅŸ çıktı !…

     Ä°steyenin istediÄŸi görüÅŸ düÅŸünce ve inancı kabul etmesi veya reddetmesine kimsenin bir diyeceÄŸi yok. Ancak  bir önceki olayda olduÄŸu gibi bu olayın  üzerinde de önemli ÅŸüphe bulutları dolaÅŸmaktadır!  Tasavvuf konusunda birçok kitap karıştırdığı anlaşılan ÅŸairimizin bir manevi esinlenme ve gönlündeki ateÅŸle bu eseri yazdığını düÅŸünebiliriz.  Bundan ötesini iddia etmek, Tasavvufunun “Üveysilik” kuralları ile de uyuÅŸmaz Günümüzde  “Çedikçi Süleyman Çelebi” kitabı hakkında Mevlevi ve Tasavvuf uzmanı edebiyatçılarının yapacağı ilmi kritik bizleri daha doÄŸru bir yargıya vardıracaktır. Öyle ya da böyle Enis Behiç Koryürek “Varidat” gibi ilerde klasikler arasında yer alacak önemli  bir eseri edebiyatımıza kazandırarak ismini  tarihe yazdırmıştır.

   Ä°SLAMÄ° KAYNAKLARA GÖRE RUHLAR
    Ä°slami terminolojide  Ruh ve Nefis  kavramının Kur’an’da ve Peygamber Efendimizin hadis-lerinde yer aldığı gibi, geçmiÅŸ peygamberlere inen semavi kitaplarda geçtiÄŸi de bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’de  Ruh hakkında ayrıntılı  bilgi verilmemiÅŸ olduÄŸundan, kelam alimleri ve felsefeciler mahiyeti konusunda akıl yürütürken, gönlü  ilhama açık ve hikmet bilgisine sahip zatların bir kısmı bu konuyu sır olarak saklayıp, çok yakın gördükleri  hikmet ehliyle paylaÅŸmış-lardır.

    Kur’an’da Ruh hakkında , “er-rûh”, “rûhî”, “rûhenâ”, “ruhun minh”, gibi tabirler kulla-nılmaktadır.  Ruhuner-ruhu min emrina” olarak geçtiÄŸi ayetin meali ÅŸöyledir: “Sana ruh hakkında sorarlar. De ki: ”Ruh, Rabbimin emrindendir.  Size onun ilminden ancak az bir bilgi verilmiÅŸtir.“ "(Ä°sra  17/85) Ayet-i Kerimede geçen  “ er-ruhun min emrina” / “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Tanımlamasıyla onun emir alemine ait olduÄŸu vurgulanmaktadır.   Yine Kur’an’da  yaratılış evrelerinin anlatıldığı (Araf  7/54 ) ayette ise “ Haberiniz olsun halk da emir  de O’nundur (Allah’ındır) denilerek, Hak ve Emir Alemi ayrı ayrı zikredilmektedir. Halk Alemi  kozmik varlıklar olarak cinler  ve  maddi bedenden meydana gelen  insanlar ve onların yaÅŸadığı alemler olup, Emir Alemi ise,  melek ve ruhların yaÅŸadığı alemler olarak bilinmektedir. Kadir Gecesinin anlatıldığı    ”( O gece ) Melekler ve Ruh,  Rablerinin izniyle  her türlü iÅŸ  için iner de iner.”( Kadir  97/4ayetinde, melekler  ve ruhun yaÅŸadığı emir aleminden halk alemine (yeryüzüne) iniÅŸi anlatılmaktadır.  Bazı alim ve yorumcular, o ayette geçen “Ruh” sözcüÄŸü ile Cebrail ( A.S.)’ın kastedildiÄŸini  belirtmektedir. Bir baÅŸka ayette ise Cebrail’in  bin yıllık yoldan geldiÄŸi  bildirilerek o mesafenin bize göre ne kadar uzakta  olduÄŸu vurgulanmıştır.

     Ruhlar aleminde Ruhlar  Yüce Allah (C.C.)’la kullar arasında geçen  ve genel ismiyle “ Elestü biatı” olarak adlandırılan akit, Kur’an-ı  Kerimde ÅŸöyle anlatılır : ”Hani (ezelde) Rabbin Adem oÄŸullarının, bellerinden  zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine ÅŸahitler tutarak sormuÅŸtu ‘ Rabbiniz deÄŸil miyim ?’ Onlar: Rabbimizsin buna tanıklık ederiz’ demiÅŸlerdi. Kıyamet günü biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” (Â’raf 7/ 172)  Bir diÄŸer ayette de  peygamberlerin ruhundan diÄŸer peygamberler için alınan sözden bahsedilmektedir  “Allah peygamberlerden ÅŸöyle söz almıştı. ‘Bakın size kitap ve hikmet verdim. Ä°mdi yanınızda bulunanı doÄŸrulayıcı bir peygamber geldiÄŸinde ona muhakkak inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz demiÅŸtik. ‘Kabul ettik’ dediler. O halde ÅŸahit olun, ben de sizinle beraber ÅŸahit olanlardanım.’ dedi. Artık kim biatından sonra dönerse, onlar fasıklardır.” (Âl-i Ä°mrân 3/ 8l, 82)

      Ä°nsanın yaradılışını Kur’an’da anlatılırken: “ Ki O, yarattığı her ÅŸeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan baÅŸlayandır. Sonra onun soyunu  bir öz sudan, deÄŸersiz bir sudan yarattı. Sonra onu, düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi” (Secde 32/7-9) Hani Rabbin meleklere demiÅŸti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ona ruhumdan üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." (Sad 38/71,72)  Ayette geçen “ Ruhundan üfledi” sözüyle  Rebbü’l Aleminin, Adem’e ve onun soyuna  iletilen Ruhun kendi Ruhu olduÄŸu belirtilmektedir.Nitekim melekler, kendisine iletilen ulvi  ruhu taşıyan  Adem’e tazim secdesi yaparak onun yüceliÄŸini kabul etmiÅŸlerdir.  Çünkü Adem’in Ruhu, Rebbü’l Aleminin  zat ve sıfatlarının tümünden yaratılırken, melekler bir veya birkaç sıfatının nurundan yaratılışlardır. Ademin soyundan gelenler Yüce Allah’ın Ruhunu taşımaktadır!... O  nedenle Adem  (A.S.)  Rabbinin öÄŸretisiyle isimlerinin tamamını sayabilmiÅŸtir. Yine insanın  ana rahminde yaratılışının ayrıntılı olarak anlatıldığı Mümin’un Suresinin  14. Ayetinde biyolojik yaratışı takiben“ Sonra bir baÅŸka yaratılışla onu inÅŸa ettik.” denilerek,   insanın ruhi  yaratılışına  deÄŸinilmiÅŸtir.

   CÄ°NLER
    Cinler gözle görülmeyen varlıklardır..Kur’an-ı Kerim’de Cinlerin dumansız ateÅŸten yaratıldığını, içlerinde  inkarcılar olduÄŸu gibi, inananların da bulunduÄŸu belirtilir. Çağımızda bazı tefsir alimleri, dumansız ateÅŸi “ Radyasyon” olarak nitelemektedirler; evrende  radyasyonun dışında bazı kozmik ışın ve ÅŸuaların da bulunduÄŸu göz ardı edilmemelidir.

    Kur’an’da “Cin Suresi” bulunmakta olup, orada bazı cinlerin Hz. Peygambere ( S.A.V.) gelip Kur’an dinleyerek Müslüman oldukları anlatılır.(Cin 72/4-7,11-15) Yine Kur’an’da  Ä°blis(ÅŸeytan) ’in cinlerden olduÄŸu belirtilmektedir. Cinlerin akıl ve sorumlulukları vardır, ancak insan taşıdığı Ruh ve “Allah’ın Halifesi” olma gibi önemli özellikleriyle Cin ve Meleklerden üstündür. Allah(C.C.) Cinleri de Ä°nsanlar gibi kendisine itaat edip,Ä°slam fıtratında yaÅŸamaları için yaratmıştır.(Tûr 52’/56) Fakat Kur’an’ın anlatımıyla onlardan da insanlarda olduÄŸu  gibi, Salihler, orta yolda olanlar ve fasıklarının bulunduÄŸu anlaşılmaktadır ( Cin 72/11)

        MEDYUMLAR VE SÖZDE RUH ÇAÄžIRMA
      Zaman ,zaman bir kısım  magazin medyasında  yer alan ve bazı saf insanların da inandığı anlaşılan:  cinler vasıtasıyla olaÄŸanüstü ÅŸeyler saÄŸlandığı, örneÄŸin: ”Futbol takımlarının ÅŸam-piyon yaptırıldığı”, “medyumun gaipten haber verdiÄŸi”, “ülkenin falına baktığı” v.s ÅŸeklinde haberler çıkmaktadır. Maalesef bu tarz haberlere,  toplumun bazı saygın zevatlarının ya da  eÅŸlerinin isimleri karışmakta,  bazen de olayı inandırıcı kılmak için özellikle karıştırıl-maktadır! Åžu noktanın altını kesinlikle çizmekte yarar var dinimizde falcılık, büyücülük, gibi insan aklına zararlı iÅŸler kesinlikle yasaklanmıştır! Güç ve kuvvet Allah’ın elinde olduÄŸu gibi, gaybi  de Allah’tan baÅŸka kimse bilemez. O’nun bildirdikleri  zatlar da  bildiklerini    ulu orta söylemezler !..

       Çalışmaları için emrine verildiÄŸi cinler,  Hz. Süleyman (A.S.)’ın ayakta sopasına dayanmış durumda vefat edip, uzun süre bu durumda kalmış olmasına raÄŸmen, o sırada önünde çalışan cinler, vefatını anlayamamışlardı: ta ki bir aÄŸaç kurdu asayı içinden kemirip yiyerek, asa kırılıncaya kadar…” EÄŸer cinler gaybi bilselerdi, o alçaltıcı azap içinde bekleyip (çalışıp) durmazlardı.” (Sebe 34/14) O halde cinlerle ilgili  iddiaların büyük bir bölümü ÅŸarlatanlıktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

        Cinleri gaybi bilmedikleri, insan aklından daha az akla sahip oldukları halde, bazı ruh çağırma seanslarında, kendilerini çaÄŸrılan ÅŸahsın ruhunun yerine koyarak ,orada bulunanları yanılttıkları,bu oturumlara katılan dürüst medyum  ve izleyenler tarafından anlatılmaktadır! Yine bazı medyumların cinlerin kafirleri ile temas kurup, insanlara sihir ve büyü yaptığı biline gelmiÅŸtir. Bu medyumlar bazen de kendilerine hoca yahut ÅŸeyh süsü vererek  insanları  daha kolay aldatmaktadırlar Ziya PaÅŸanın  güzel bir sözü vardır: “Lanet olsun o paraya ki, kazancına ya din olmuÅŸtur alet, ya namus!”  Allah izin vermediÄŸi sürece Mümin’lere zarar veremezler; onların zararı  sadece inançsız ve kalbinde ikilem olan, başıboÅŸ insanlara doku-nabilir. Ayrıca abdest  ve Kur-an’daki Ayete’l Kürsi , Nas , Felak Sureleri de  mümine  iyi bir kalkan oluÅŸturmaktadır..

       Kur’ân-ı Kerîm’de ölümden sonra geri dönüÅŸ kesin bir ÅŸekilde reddedilmiÅŸtir. Allah Mü’minûn Sûresinde “Nihâyet onlardan (müÅŸriklerden) birine ölüm gelip çattığında: “Rabbim! der, beni geri gönder;”, “Ta ki boÅŸa geçirdiÄŸim dünyada iyi iÅŸ (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediÄŸi bu söz (boÅŸ) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir berzah(aşılması çok zor mesafe/,engel)vardır.” (Mü’minûn 23/99,100). buyurmaktadır. Ölümden sonra yeniden dirilme günü olan kıyamete kadar insan artık bir daha dünyaya geri dönemeyeceÄŸi ifâde edilmektedir.

       Öyleyse nasıl olurda Ruhlar berzahtan kurtularak yer yüzüne gelip medyumlarla temas kurar. Ancak yaÅŸayan  insanın  Ä°man Ä°hlas,Ä°badet, taat ve sadakat sonunda ulaÅŸacağı aÅŸkla, o berzahı aÅŸarak  ruhlar ve melekler  alemini ziyareti mümkün olabilir. O zatlarda gelip ulu orta yerlerde  medyumluk veya  celse operatörlüÄŸü  yapıp üç harfli varlıklarla temas kurmazlar.!...

         SON SÖZ YERÄ°NE
        Avrupa‘da Spiritüalizm ile  yaklaşık aynı  tarihlerde ortaya çıkan diyalektik materyalizm, pozitivizm, ve evrimci dünya görüÅŸü üst üste  konularak  deÄŸerlendirildiÄŸinde,  bu  sistemlerin  temelde ne kadar birbirine yakın ve iç içe olduÄŸu görülecektir Spiritüalizmin kurucularının özellikle pozitivistler ve   materyalistler olduÄŸu  göz önüne alınarak incelendiÄŸinde Spiritü-alistlerin insanlar avlamak  için adeta  yapay  bir “din” oluÅŸturulduÄŸu görülecektir. 

       Ortaya konan “ilkelerde” bazen  evrensel  semavi  dinlerin  sistematiÄŸi alınıp, eksenle-rinden saptırılarak kullanılırken;.bazen de   dünyevi- yerel-  din anlayışları  ve ritüelleri ilk de-fa keÅŸfedilmiÅŸler gibi  ortaya konmaktadır. DoÄŸu kültüründeki özelikle binlerce yıllık Hint ve Çin felsefesi spiritüalizm öÄŸretisinin esasını oluÅŸtururken, Marks ve Engels’in bilimsel materyalist anlayışları ile  Darwin’in “Evrim   Teorisi” birleÅŸtirilip, bazı “bilimsel”(!) kalıp-larla    süslenerek batı kültürüne enjekte edilmiÅŸtir. Bununla da kalmamış, “ruh”lardan alındığı söylenen bilgi ve öÄŸretiler  kendilerince yeni  bir dünya düzeninin gerçek ve   hakikatleriymiÅŸ gibi  ilan edilmiÅŸtir !

       Ä°slam  coÄŸrafyasındaki misyonerler de oradan aldıkları bilgileri  Müslüman’ların tepkisini çekmemek için, bu kültürdeki  tartışmalı  bazı uç düÅŸüncelerle destekleyip,  Batini ve Huru-filik inanç ve sembolleriyle  ambalajlayarak, bilimsel  olarak lanse edilen bazı kalıplarla yay-maya  çalışmış ve halen de çalışmaktadırlar!

     Türkiye’de bulunan gruplardan çoÄŸu  Allah(C.C.) inancı  taşıdığını ve Ä°slam’ın  Ahlak kurallarına uygun yaÅŸadığını ifade etmektedir! Söylentilerin  aksine ,Avrupa’dakiler gibi  yeni bir din inÅŸası planlanmıyorsa  düÅŸüncelerini deÄŸiÅŸik platformlarda ifade  ederek üzerlerindeki ÅŸüpheleri kaldırabilirler. Bunun  en kestirme yolu neo-spiritüalizm (yeni ruhçuluk) inanç ve ilkelerini  bir toplantıda  tartışmaya açmalarıdır.. Ülkemizde  bir bölümü doktorasını yurt dı-şında yapmış bulunan yetkin ilahiyatçılar  ve Tasavvuf kürsüsü  hocalarının da  davet edile-ceÄŸi  geniÅŸ katılımla düzenleyecekleri bir sempozyumla,  fikir ve düÅŸüncelerinin  test edilmesi  kamu oyunun  bilgilendirilmesi  açısından yararlı olacaktır.

      Ülkemizde Neo-spiritüalizm düÅŸüncelerinden etkilenmiÅŸ, fakat Ruh gerçeÄŸinin ne olduÄŸunu  merak edip Ä°slam’daki  mahiyeti öÄŸrenmek isteyen araÅŸtırmacılar için Ä°bni Arabi, Mevlana ve Sadretdin-i Konevi gibi zatların eserleri iyi birer referans olabilir. Bizim de “Ruh  ve Vahdet-i Vücud”  konularında  yaptığımız kapsamlı çalışma inÅŸaallah ilerleyen yıllarda okurcuyla buluÅŸacaktır Benzer konuda bir süre   önce  kaleme aldığımız Ruhla ilgili,  “Ruh ,Nefisler ve Can  ” isimli denenmemiz, pek çok   Ä°nternet sitesinde  yayınlanmaya devam etmektedir.O denemenin de okunup, incelenmesi yararlı olacaktır..

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 19-01-2011 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111698624 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net