KAYACIK (Bir rüya yazısıdır) HurÅŸit PEKER Babam, kocası ölmüÅŸ, arkasında birkaç yetimi kalmış, inanç olarak alevi mezhebinden olan babaannemden 1927 yılında doÄŸmuÅŸ. Anlattığına göre babam doÄŸduÄŸunda dedemin yaşı yüzün üzerindeymiÅŸ ve dedem 120 yaşında vefat etmiÅŸ. Babam 100 yaşın üzerindeki dedemin ikinci hanımından tek çocuÄŸudur. Dedemin önceki hanımından babamın üvey iki kardeÅŸi vardır. “Seferberlik” denen askeri sevkıyata giderler ve bir daha da dönmezler. Yani babam öz kardeÅŸ ve bacıdan yoksun ve kimsesizdir...
Dedem “ölmeden evereyim” diye 15-16 gibi çocuk denecek yaÅŸta evlendirir. Annemle izdivacından 3 erkek 4 kız 7 çocukları olur. Erkeklerden biri bebekken, iki kız kardeÅŸim evlendikten sonra vefat ederler.
Babam, iyi bir güreÅŸçi-pehlivanmış. Anlatıldığına göre hiç sırtı yere gelmemiÅŸ. Güçlü bir vücuda sahip; tuttuÄŸu yere kan oturtturan pehlivan… Babamla 60 yıl beraber yaÅŸadık, hep beni yıktı. Taki ikinci evliliÄŸine kadar… Hiç bir gücün yere düÅŸüremediÄŸi sırtını ikinci eÅŸi düÅŸürdü. Kendi deyimiyle “pehlivanlığım da, insanlığımda tarih oldu.” derdi.
Babam köylü ve çiftçiydi. Dedemden miras kalan arazileri vardı. Zamanla ineÄŸimiz, öküzümüz, atımız, merkebimiz oldu. Bunlar hayatımızın ayrılmaz parçasıydı. Onlarla yatar, onlarla kalkardık. Ben ve kardeÅŸlerim dedemden kalan iki gözlü (oda demeyelim) ve iki katlı, alt katı ahır olarak kullanılan evimizde büyüdük. Artık bizler büyümüÅŸ ve nüfus artmıştı. Yine alt katı ahır olmak üzere iki katlı bir ev yaptık. Hala ayakta ve kullanılmaktadır. Ben ve erkek kardeÅŸim okula, kız kardeÅŸlerim kocaya, annem mezara gitti… Annemin ölümünden 5-6 ay sonra babam tekrar evlendi.
Babam analığım olan ikinci eÅŸiyle yaÅŸamakta ve çiftçidir. Ne var ki hayvanlarından bir inek ve atı kalmıştır. Her gün ama her gün ya atının sırtında, ineÄŸi yanında ya da atı yüklü kuyruÄŸu elinde baba mirası olan ‘Kayacık’ a gider, gelir. Ta ki takatten düÅŸünceye kadar… Serin havası ve soÄŸuk suyu olan, anlatmakla bitiremediÄŸi baba mirası ‘Kayacığına’ son zamanlarda gidemez… SoÄŸuk suyunu içemez, dizinin bağı çözülmüÅŸtür… YaÅŸlanmanın yanında duyduÄŸu ılgıt- zılgıttan gün geçtikçe iyice takatten düÅŸer. artık kendi evinde rahat edemez ve son iki kışını oÄŸulları olan bizlerin yanında geçirir…
Tabidir ki “ Her canlı ölümü tadacaktır”. Aslında babamın ölümü tatması hastalığından deÄŸil,içine düÅŸmesinden,kahrındandır…
Ä°yice yataÄŸa baÄŸlı kalınca “hanımını çağıralım bir gör” dendiÄŸinde; elinin tersiyle “yok,.. yookk!”derdi…
Babam birkaç defa ölmüÅŸ; birinci ölümü kahrından,içine düÅŸerek… Ä°kinci ölümü, iyice yataÄŸa düÅŸüp altını baÄŸladığımızda utancından… Son nefesini Adana BaÅŸkent Hastanesi’nde… Åžimdi Çukurova’nın sıcak çukurunda, Kayacığın havasından, suyundan uzak Osmaniye Belediyesi’nden aldığımız aile adına aldığımız “aile mezarlığı”mızda ikamet etmektedir. Henüz yalnız… Bizlerden yanında kimsecikler yok…
Babamı , anamı dualarımda anmanın yanında; ya atının sırtında ya arkasında, kuyruÄŸu elinde ya da semerini vurmaya (giydirmeye) çalıştığı durumu hep hayalimde canlanır… Tabiatım (huyum) icabı kimseye sezdirmeden babamı zikrediyorum. Anamı da… Dualar edip, rahmet diliyorum. Gizli anışımdan mıdır nedir, çoÄŸu kez rüyalarıma giriyorlar. Ä°ÅŸte anlatacağım rüyam ve rüyamdan etkilenerek yazdığım ÅŸiir… Bu hatıra yazısı içimde kalan bir ukdemdir.
Tarih 6 Eylül 2010 bir Kadir Gecesi(Her gecenin bir kadri kıymeti verdır)… Sabah namazından sonra babamı rüyamda gördüm. Ömrü süresince deÄŸer verdiÄŸi baba mirası arazisine =Kayacık= uÄŸradım. Kazma kürekle yaptığı düzenlemeleri seyrettim… Beraber dikmiÅŸ olduÄŸumuz üzüm bağı tamamen yok olmuÅŸ, baÄŸ olduÄŸuna dair hiçbir iz , emare kalmamış…
Biraz ilerledim…Ekip diktiÄŸi tarlaya uÄŸradım. Mısır darısı ekilmiÅŸ, biçilmiÅŸ, deste edilmiÅŸ… Ekin destelerinin arasına o kadar fazla sığır girmiÅŸ yiyor, otluyor ki, hayvanların çokluÄŸundan toparlanmış mısır desteleri neredeyse fark edilmiyor…( Rüya bu… O manzarayı yazı ile ifade edemiyorum. Edilemez de…) Tarlanın her tarafına üÅŸüÅŸmüÅŸ, yayılmış, yüzlerce, binlerce hayvan…
Yedi sekiz çoban kenara oturmuÅŸ yemek yiyorlar…YoÄŸurt ekmek yiyen çobana - Kadılı köyünden misiniz?dedim, “ evet” deyince “Peki bu yaptığınıza kalbiniz razı mıdır?” ikazıma pek te eziklik duymadı, o taraflı olmadı. Uyandım.
3 gün sonra yani 09.09.2010 günü Ramazan Bayramıdır. Ä°nÅŸallah babamı mezarı başında ziyaret edip Rabbimden af, rahmet ve bağışlama dileyeceÄŸim ve diyeceÄŸim ki; “Ya Rabbi! Burada yatmakta olan bu kulun benim babam…
VermiÅŸ olduÄŸun uzunca bir ömrü bu dünyada harcadı. Sana sığınıyor ve yalvarıyorum. Günahlarını affet, kusurlarını bağışla. Kötü olarak yaptıklarını iyiye ve güzelliÄŸe çevir, kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eyle… Ey Rabbim! Sen affedicisin , affı seversin… Babamı ve bizleri affet… Bizlere Senin rızana uygun yaÅŸamayı nasip et! Bizleri Salih kulların arasına kat.
Rabbim ÅŸurada yatan kulun ikinci evliliÄŸinden maddi- manevi bir tad alamadı. Ä°lk eÅŸi olan annemle ikisini cennetine koy. Yeniden bir aile eyle. O cennet sofrasında biz evlatlarını da bir araya getir. Hepimizi cennet ailesine kat…’’AMÄ°N RÜYAM Uykularım kaçtı yine bu gece Rüyalarım ayrı ayrı birer bilmece DoÄŸup büyüdüÄŸüm topraklar üzerinde Hayallere çakılıp kaldım, sadece..! Babamı göremedim tarlasında, taşında Sahi, yolcu etmiÅŸtik seksen iki yaşında! Kazma- kürek izleri görülüyor toprağında, Åžimdi anmaya geldim mezarının başında!
Zaten dünya öyledir, hepsi ÅŸu; Durma, didin, çalış… iÅŸin başında! Sonra malı, mülkü, çocuÄŸu bırakırsın nihayet, Sadece tarihtir.. yazılır mezarının taşında! HURŞİT PEKER/06/09/2010
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |