Sünnetsiz Namaz Bahattin BÄ°LHAN Peygambersiz Kur’an olmayacağı gibi, sünnetsiz namaz, hatta sünnetsiz hiçbir ibadet düÅŸünülemez. Mutluluk döneminin kutlu insanlarından bile Kur’an’ın tamamını anlamayanlar olurdu. Bunun tersini söylemek, zaten mümkün deÄŸildir, çünkü Kur’an’ın muhatapları her sınıftan insanlardı. Kabileler arasında lehçe deÄŸiÅŸikliÄŸi de çoktu. Lehçeler arasındaki fark da büyüktü. KonuÅŸulan bütün lehçelere “Arapça” denirdi, ancak aralarında büyük fark olanlar vardı, birbirinin dilini hepsinin tam anladıkları söylenemez. Bu lehçe farkına bir kaç örnek verelim: a) Ac’acetü Kudâa: Bunlar “Ayın” harfinden sonra gelen
“ye” harfini “cim” harfine çevirirler. “Ali” demezler “Alic” derler. “maî” deÄŸil, “maîc” derler. b) ÅženÅŸenet’ül Yemen: Bunlar, “Kaf” harfini “ÅŸin” harfiyle deÄŸiÅŸtirirler. “Lebbeyk” demezler, “LebbeyÅŸ” derler. c) Tumtumaniyetü Himyer: Bunlar, “El” yerine “em” kullanırlar: “Er’recül” yerine “em recül” derler. Kur’an-ı Kerim, en fasih lehçe kabul edilen KureyÅŸ lehçesi üzere inmiÅŸtir. DiÄŸer kabileler sayılmasa bile KureyÅŸ’ten de herkesin Kur’an’ı tam anlaması beklenemez. Onun için birçok ayetler hakkında Peygamber’e sorular sorulmuÅŸ, Peygamber (as) da gerekli açıklamayı yapmıştır. Kur’an’ı anlamak, tefsirini yapmak isteyenler her dönemde Peygamber (as)in açıklamalarından, yani Hadislerden yararlanmışlardır. Bu bakımdan, Kur’an’ı anlamakta isabet kaydetmek ve emredilen ibadetlerin ifa tarzını öÄŸrenmek için sünnete, yani Peygamber (as)in açıklamasına ve örnek alınmaya her zaman ihtiyaç vardır. Rahmet Peygamber’inin yol arkadaÅŸları, her hususta, önce Allah’ın kitabını esas almışlar, sorunlarının cevabını orada aramışlar, buldukları hükmü uygulamada en ufak bir tereddüt gösteren olmamış, bu hususta gönüllerinde en küçük bir sıkıntı, bir çekince hissetmemiÅŸlerdi. Sıkıntı duydukları zaman, derhal Peygamber’e konuyu götürmüÅŸler, O’nun açıklamasını esas almışlardı. Åžayet aradıkları cevabı Kur’an’da bulamazlarsa Peygamber (as)in sünnetinde, yani sözlerinde veya uygulamasında cevap aramışlar, aradıkları cevabı sünnette bulunca, tereddütsüz onu uygulamışlar, sünnette de cevap bulamadıkları yerde içtihatta bulunmuÅŸlardı. Kaynaklarımız, bu prensibin Muaz bin. Cebel tarafından Allah Resulüne arz edildiÄŸini, Allah Resulü’nün onayından geçtiÄŸini haber verirler.
Kur’an-ı Kerim’in emrettiÄŸi, Ä°slâm’ın ön gördüÄŸü bütün ibadetlerin nasıl yapılacağını, hangi vakitte yapılacağını ve miktarını da Müslümanlar, Peygamber’den öÄŸrenmiÅŸ, O’nu örnek almışlardır. Konuyu bir misal ile açmaya çalışalım:
Allah’ın Yüce Kitabında, namaz dediÄŸimiz ibadet (Bu kelime Farsçadır), “salat” kelimesiyle ifade edilmekte, ve önemle emredilmekte, bu emir, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde tekrar edilmektedir. Namazın farz olduÄŸunu Kur’an’dan öÄŸreniyoruz. Bu güne kadar gelip geçen bütün ilim adamları, bütün Müslümanlar da böyle anladılar, emredilen salatın namaz olduÄŸunda ittifak ettiler, bu konuda icma oluÅŸmuÅŸtur. Ancak namazın günde kaç vakit olduÄŸunu, her vakitte kaç rekât kılınması gerektiÄŸini, rükûun nasıl yapılacağını, emredilen secdenin neden ibaret olduÄŸunu, hangi duaların okunması gerektiÄŸini sünnetten, öÄŸrenebiliyoruz. Bunun ayrıntılar Kur’an’ın neresinde?
Sünneti dışlayan insan, iddia ettiÄŸi gibi Kur’an’a göre namazı nasıl kılacaktır? Bunu gerçekten merak ediyoruz. SorduÄŸumuz iddiacılardan da bir cevap alamıyoruz. Ä°ddiacı bir zatın önüne Kur’an koyalım ve diyelim ki: “Åžimdi sabah namazını kılacağız, Kur’an’ı aç, bize anlat!” Tatmin edici bir cevap alabilecek miyiz? Biliyorum ki, alamayız. Çünkü sünnet dışlanacak olursa, emredilen herhangi bir ibadetin nasıl yapılması gerektiÄŸini bilen de olmaz. Bu konuda kimseden tatminkâr cevap da beklenmez.
Diyen olmuÅŸtu ki, “zaten o toplum namazı, namazın nasıl kılınacağını biliyordu. Bu bakımdan, namazın nasıl kılınacağını Peygamber’den öÄŸrenme gereÄŸi yoktu”. Onlara dedim ki, “Bu iddianızı neyle kanıtlıyorsunuz?” Makul bir cevap çıkmadı. Dedim ki: “Sizin bu iddianızın yanlış olduÄŸunu ben size kanıtlayayım. Mekke’deki putçuların, Ä°slâm’ın emri olan namazla bir ilgilerinin olmadığını, onların namaz diye yaptıkları ibadetin ıslık çalmak ve alkış tutmak olduÄŸunu anlattım”. (Bak Enfal: 35)
“Kur’aniyyun: Kur’ancılar” denen sünnet inkârcılarından bir kesim, bazı zorlamalarla namazın Kur’an’a göre, nasıl kılınacağını, iddia etmeye kalkmışlardır, ancak yorumlarına sanırım kendileri de inanmış deÄŸiller. Ünlü Kur’aniyyun Abdullah Çekralevi, meleklerin kanadından bahseden ayeti nasıl yorumluyor, ayetin meali ÅŸöyle: “Hamd, yoktan var edici olan Allah’ındır. Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikiÅŸer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan O’dur” (Fatır: 1) Ayette geçen meleklerin kanadı” ifadesi ne kadar net olduÄŸu halde, bunu namazın rekâtları diye yorumlamasın mı?
Sünnetin dinde yeri Allah’ın kitabından hemen sonra, Allah Resulü’nün sünneti yer alır. “Allah’ın Kitabı yeterli deÄŸil mi?” gibi bir söz, -DoÄŸru da olsa- sünnetin lüzumsuz olduÄŸunu kanıtlamış olmaz. Kur’an-ı Kerim’i okuyan, anlamak isteyen, sorunlarına Kur’an’da cevap arayan her insanın sünnete ihtiyacı olacaktır. Sünnet, Allah’ın Kitabını açıklayacak, sıkıntısı olanın yolunu aydınlatacak, sorununu çözüme kavuÅŸturacaktır.
Bize intikal eden Hadislerden, tevatür derecesinde kuvvetli olanı azdır, ancak fiilî sünnetten tevatür derecesinde olanı pek çoktur. Mesela Peygamber (as)in günde kaç vakit namaz kıldığı, namazı nasıl kıldığı, namazda hangi duaları okuduÄŸu çok iyi bilinmektedir. Hiçbir tereddüde mahal kalmayacak derecede güçlü rivayetler vardır. Ancak ihtilaf eden müçtehitler, tali konularda ihtilaf etmiÅŸlerdir.
Ashap dediÄŸimiz, mutlu dönemin kutlu müminleri, sünnete çok önem vermiÅŸlerdi. Onların din anlayışı böyleydi. Her teÅŸebbüsün, her tasarımın, her programın başında “Allah’ın kitabı, Peygamber’in sünneti” diyorlardı. Yaptıkları iÅŸin bu ölçüye uyumlu olmasına dikkat ederlerdi. Kendilerini yönlendiren, yol gösteren, heyecan kaynağı, aksiyon kaynağı kitap ve sünnetti. Kitap ve sünnetle uyumlu olmayan hiçbir iÅŸi tasvip etmezlerdi. Biliyorlardı ki, Kitap, en doÄŸru yolu gösterendir, sünnet, en doÄŸru yolu açıklayandır. Biliyorlardı ki, Allah’ın Aziz Elçisi, kitabı en iyi anlayan, en iyi uygulayan, en iyi anlatandır. Ashap nesli, sünnetin muhafazası, kaybolmaması için azami dikkat göstermiÅŸlerdi. “Ben Resulüllah’tan iÅŸittim” diyeni çok kez sorgulamışlar, durumu ÅŸüpheli görüleni susturmuÅŸlardı, iyi anlamayanı uyarmış, bu konuda konuÅŸmalarına yasak koymuÅŸlardı. Bu alanda Hz. AiÅŸe’nin, Hz. Ömer’in özellikle dikkatleri takdire ÅŸayandır. Konuyu birkaç örnekle açmaya çalışalım:
Ebu Hüreyre’nin Hadis diye anlattığı bir söz ÅŸöyledir: “Kadın, siyah köpek ve merkep namaz kılanın önünden geçerse, o kiÅŸinin namazı bozulur” Buhari ve Müslim’in yer verdiÄŸi bu sözü Hz. AiÅŸe ÅŸiddetle reddetti. “Kadınları köpekle eÅŸeÄŸe denk tutmanız ne kötü ÅŸey! Kadın kötü bir hayvan mı?” dedi…
Ez’ZerkeÅŸî, Buharî veya Müslim’in yer verdiÄŸi 25 kadar Hadis’e Hz. AiÅŸe’nin itiraz ettiÄŸini iddia eder. (el-Ä°sabe DimeÅŸk-Beyrut 1985) Yine Ebu Hüreyre’nin “Hadis” diye anlattığı bir söz: “Üç ÅŸeyde uÄŸursuzluk vardır: Ev, kadın ve at!” Hz. AiÅŸe (ra) bunu iÅŸitince öfkelendi ve dedi ki: “Kur’an’ı Ebul Kasım’a indirene yemin olsun ki, Resulüllah asla böyle demez. Hadid suresinin 22. ayetini okumuyor musunuz? Resulüllah, cahiliye adamının üç ÅŸeyi uÄŸursuz saydığını söyledi, Ebu Hüreyre bunu iyi anlamadı” (Üç Muhammed: 177) “Ölü, kendisine aÄŸlayandan ötürü azap görür” diye rivayet edilen bir Hadis için Hz. AiÅŸe, bunu söyleyenler, yanlış anlamışlar, Kur’an demiyor mu ki?: “Gerçek ÅŸu ki, hiçbir günahkâr bir baÅŸka günahkârın yükünü sırtlamaz” (Necm: 38)
Rahmet Elçisini hayattayken iman ederek görme bahtiyarlığına erenlere “Sahabi” denir. Bu topluluÄŸun hepsinin ilim ve fıkıh adamı olduÄŸunu sanmak yanlıştır. Ä°letiÅŸimin çok zor olduÄŸu, büyük ekseriyetin okuma-yazma bilmediÄŸi o dönemde Ä°slâm’ı kabullenen herkesin Peygamber (as)in bütün sözlerini ezberlemiÅŸ olması mümkün mü? Kaldı ki, bunların bir kısmı, Ä°slâm’ı kabul etmiÅŸ ama, Peygamber (as)in yanında birkaç saat veya daha az kalabilmiÅŸti. Birçokları, birkaç aracıdan sonra Hadisleri duymuÅŸtu. Bu bakımdan yanlış duyumlara karşı Ashap büyükleri titizlikle Hadisleri muhafaza etmeye çalışmışlardır. Ancak Hadis-i ÅŸerifleri önemsemeyen, “Peygamber demiÅŸse bize ne” diyen, “Kur’an yeterli, Hadise hiçbir ihtiyacımız yoktur” diyen olmamıştır Allah’ın kitabına ters düÅŸen sözleri Hadis sayan zaten olmamıştır.
Hadis denilen bir sözün gerçekten hadis olup olmadığının kritiÄŸini yapmak, Allah Resulüne ve O’nun sünnetine saygısızlık deÄŸildir. Hz. AiÅŸe’nin, Hz. Ömer’in Peygamber’e saygısız olduklarını düÅŸünmek mümkün mü? Asıl saygısızlık, Peygamber (as)in demediÄŸini O’na mal etmektir. Bu, yalnız Peygamber’e deÄŸil, Allah’a saygısızlık, hatta Allah’a düÅŸmanlık olur. Rahmet Peygamber’i hayattayken bile O’nun adına hadis uyduranlar olmuÅŸtu. Bu cinayet, yazık ki, günümüze kadar devam ede gelmiÅŸtir. Hadis âlimleri, bu uydurmaları ayıklamak için çok çalışmış, çok didinmiÅŸlerdir, Bizim onlara minnet ve dua borcumuz vardır.. Uydurma sözlere “Mevzu hadis” denmiÅŸtir. Allah Elçisinin bu uydurmacılara karşı öfkesi ve uyarısı gayet sert olmuÅŸtu. Beni Leys kabilesine varıp Peygamber adına yalan söyleyen biri için “Allah’ın düÅŸmanı yalan söylemiÅŸtir” demiÅŸ ve Müslümanlara ÅŸu uyarıda bulunmuÅŸtu: “Bile bile her kim bana isnad ederek yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın” (Bu tercüme, Merhum Ahmed Naim Beye aittir) Bu Hadis-i Åžerif, güvenilir birçok Hadis kitaplarında yer almaktadır. Buharî’nin de birçok yerinde tekrarlanır. (Bak: l Muh 39-54-59-97-103-292-479-1/104-4/401-403-404-9/190) Bu konuyu bir Ayet meali ile bitirelim: “Allah ve Resulü bir iÅŸte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının iÅŸlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah’a ve Resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batmış olur” (Ahzab: 36)
|
bu iÅŸ böyle olmaz Yazar sefmus açık 2010-09-29 13:19:58 Bak kardeÅŸim..Din gerçekliÄŸi böyle beylik ifadelerle anlatılmaz.."Sünnet inkarcıları" ajite edici bir söylem ve kimsenin de kendisine bu sıfatı yakıştırdığını sanmıyorum.Ä°slam dini Kur’an merkezli bir bütündür,böyle parçacı yöntemlerle sunmaya çalışırsanız,Kur'an'ı sünnet denilen ve müslüman dünyada farklı algılarla yorumlanan bir meseleye mahkum ederseniz,yaptığınız iÅŸ tebliÄŸ deÄŸil ancak insanları dinden uzaklaÅŸtıracak bir tavır olup çıkar..En kötüsü de vahye beÅŸeri algıları ortak koÅŸmuÅŸ olursunuz ki herhalde bu sizin için de önemli olmalı.Ä°slam düşüncesi tarihsel verilerden de anlaşılacağı gibi tek tip deÄŸildir ve böyle olduÄŸuna dair kendi bilgi ve kabullerinizin yani kendi zanlarınızın belirlediÄŸi ayetleri satır aralarına yerleÅŸtirerek dayatmalarda da bulunmaya hakkınız yoktur.PaylaÅŸmak elbette ama indi mülahazalarınızı veya tarihsel ÅŸahsiyetlerin kabullerini mutlak gerçeklik olarak sunmadan. Åžunu kabul edin artık, yeryüzünde ne kadar Müslüman varsa o kadar Ä°slam düşüncesi yorumu vardır, bu gerçekliÄŸi siz mi yok sayacaksınız? Hz. Peygamber’in rıhletinden bu yana 1400 küsur yıl geçmiÅŸ ve milyonlarca insan kendi samimiyetleri ölçüsünce ve ne kadarına ulaÅŸmışlarsa o miktar kadar Ä°slama dair bir ÅŸeyler söylemiÅŸ. Kalkmış birileri de söylenenleri kendi önyargıları doÄŸrultusunda disipline etmiÅŸ. Ä°nsanların formüle ettiÄŸi kabulleri niye Din diye baÅŸka insanların önüne koyuyorsunuz ki? Hz. Muhammed saÄŸken günün mana ve önemine dair vahyedilmiÅŸ ayetleri resule itaat baÄŸlamında alır bugüne taşırsanız, birbirlerini zıddı binlerce hadisle insanların kafasını karıştırırsınız. Herkesin ÅŸu sahihtir deÄŸildir diye hadis külliyatlarını inceleme gücü yoktur ve böyle bir ÅŸey isteme konusunda kimse salahiyet sahibi deÄŸildir. Bıraktık hadislerin farklı yorumlanmasını Kur’an tefsiri konusunda bile ortak kabuller yoktur.Onlarca meal ortada…Devasa fıkıh külliyatları,farklı ve mevzu verilerle donanmış Ä°slam tarihi kitapları da öyle.. Hangi birinin üstesinden gelsin bugünün hızlı yaÅŸamına mahkum edilmiÅŸ garibim insanlar?Bırakın da Kur’an(meal) okusunlar.Bırakın da ondan anladıklarıyla amel etsinler.Camiye gittiklerinde omuz omuza geldiklerine tabi olurlar onlar merak etmeyin.Sünnet eÄŸer yaÅŸam pratikleriyse bölge ve topluluklara göre spontane geliÅŸen bir ÅŸeydir o.Öyle sizin sandığınız gibi disipline edilebilen bir olgu da deÄŸildir..Ä°tham edici,öteki kılıcı,ajite edici,saf dışı bırakıcı,ben merkezli otoriteryen bir söylemden artık geri dursanız diyorum ben kendi fikrimce.. Haydi hayırlısı..
| DoÄŸruda iseniz!.. Yazar Melitenli açık 2010-09-30 11:07:33 Åžehmuz bey, doÄŸruda iseniz niye hırçınlık imajı veren bir üslüp kullanıyorsunuz. Muhterem hocamız gibi sakin ve akli olmak, daha mukni bir uslupla konuyu ele almak size ne kaybettirir ki. Bu öncelikli tenkidim. Yazı kendi başına yeterli ve mukni ama daha sonra imkan bulunca detay yanılgılarınızı da ayrıca ele alabileceÄŸim sanıyorum. Kalın saÄŸlıcakla deÄŸerli Åžehmuz kardeÅŸim. Ä°lhami Melitenli | HIRÇINLIK İŞİMÄ°Z DEĞİL Yazar sefmus açık 2010-09-30 19:19:19 Sayın Melitenli hırçınlığı nereden çıkardınız? Yorumumuzun “sünnet inkarcıları” ifadesine iliÅŸkin olduÄŸunu hatırlatırım..O sözden yola çıkarak ”öteki” mevhumuna hayat verilmesini eleÅŸtirdim hepsi o kadar.O ifadenin kendisi bizatihi hırçınlığın ÅŸekil bulmuÅŸ hali deÄŸil mi?Ä°slam dünyasında asırlardır süren bu iç çatışmanın Ä°slam düşüncesine ne kadar zarar verdiÄŸini görün artık sayın kardeÅŸim..Ocu,ÅŸucu,bucu,falancı,filancı yakıştırmalarından gına geldi artık.. Bırakın hırçınlığımı da Ä°slam düşüncesini kendi durduÄŸunuz yerden tek tipleÅŸtirici üslubunuz üzerine kafa yorun biraz..Siz derken yanlış anlamayın,sözüm genele ÅŸamildir.Din elbette kast-ı mütekellim açısından Allah indinde ve dahi Resulullah’ın kendi anlam dünyasında farklılık içermez ama iÅŸ metin yorumuna,rivayetlerin tahliline gelince deÄŸiÅŸir.Bu aslında sizin bilmediÄŸiniz bir mesele deÄŸildir ama neyse.. Ä°slam dinini Kur’an ve sünnet diye ikiye ayırmaktan da vazgeçin artık,Kur’an hepsini muhtevidir çünkü..Kur’an diyenlerin eline Kur’an nasıl ulaÅŸmıştır bilirler onlar..1400 yıllık zaman dilimi ve oluÅŸmuÅŸ kadim kültürü kim yadsıyabilir?Ama bunu siz kalkıp Kur’an,sünnet,icma-i ümmet,kıyas-ı fukaha vb.gibi kategorisazyonlara tabi tutarsanız anlamın anlamını zorlaÅŸtırır,ümmete haddiniz olmadan sorumluluklar yüklemiÅŸ olursunuz..Bu yazıda da iyi niyetle yola çıkılmış olmakla beraber “sünnet inkarcıları” vurgusuyla bundan baÅŸka bir ÅŸey yapılmamıştır.Yazı sizi mukni kılmıl olabilir ve bizi de ikna etmek için türlü dil dökebilirsiniz,bu hakkınız ama kusura bakmayın,sizin delil olarak süreceÄŸiniz her ÅŸey yıllardır tartışıp durduÄŸumuz meseleler.. Siz kendi düşüncenizi söyleyin Ä°slam düşüncesi nokta-i nazarında; bu bana aittir, benim kabulümdür deyin, sorumluluÄŸunuzu yerine getirin; ama kalkıp birilerini veya o birilerinden mülhem kadim geleneÄŸin içinden bazı düşünceleri ve düşünce sahiplerini inkârcı derekesine indirip “öteki”leÅŸtirirseniz, ben de o zaman bu iÅŸler sizin üzerinize elzem deÄŸildir, buna hakkınız ve yetkiniz yok demek zorunda kalırım. Åžunu ilave edeyim, maksadım hır çıkarmak deÄŸil, ne iÅŸimiz olabilir o tür zaaflarla? Müslümanız ÅŸunun ÅŸurasında.. Selam ve dua ile..
| Bahattin Hocamızdan bir cevabi not. Yazar admin açık 2010-10-15 09:43:18 GönderdiÄŸi yorumsal cevapta diyor ki muhterem Bahattin hocamız: "Yeryüzü dershanesi (Sünnetsiz namaz) Yeryüzünü bir dershane gibi düşünürsek, bu dershanenin elbette öğrencileri ve öğretmenlere de olmalıdır. Sıradan tüm insanlar bu dershanenin öğrencileriyse, Allah elçileri de öğretmenleridir. Postacılar okula mesajlar getirip iletirler, mesajların içeriÄŸi onları ilgilendirmez. Ãœst merciden gelen mesajları okumak, açıklamak, anlatmak, hatta uygulamak da öğreticiye düşer. Peygamberleri postacı gibi görmek doÄŸru olamaz, peygamberler öğretici, eÄŸitici, yol göstericidirler. Onlar, Allah’ın görev verdiÄŸi kiÅŸilerdir, yol gösterme durumunda olan rehberlerdir. Onlara rehberlik görevini veren de Allah’ın kitabı deÄŸil mi?, “Allah’a ve ahiret gününe inananların Peygamber’i örnek almalarını” söyleyen de Allah’ın Kitabı deÄŸil mi?. (Bak Ahzab: 21) “Kitabı açıklama” görevini Peygamber’e veren de yine o kitap deÄŸil mi?. (Bak Nahl: 44) Sünneti inkâr edenlerden kastim, sünneti inkâr edenlerdir. Belli bir kiÅŸi veya topluluk deÄŸildir. Kur’an mealini okuyan, ondan dinini öğrenmeye çalışan her insana imrenirim. Ben de her fırsatta meal okumaya, ondan yolumu öğrenmeye çalışırım. Ancak kitabı anlama konusunda peygamber (as)in açıklamalarına, yani sünnete ihtiyacım vardır. Tersini iddia etmeyi aklım almıyor. “Sünnete ihtiyacım yoktur” demek, “Ben Peygamber’den daha iyi anlarım veya onun kadar anlarım” demek olmaz mı? Benim tenkite, uyarıya her zaman ihtiyacım vardır. Uyarıda bulunanlara da teÅŸekkürüm vardır. Aslında her insanın uyarıya ihtiyacı olduÄŸu kanısındayım. Ancak yapılan tenkit, uyarı taşıyorsa dikkat çeker ve onur taşır ve faydalı olur, hatta ibadet olur. Ä°stihfaf edici bir edayla yapılan, özellikle uyarıcılığı olmayan tenkit ne muhatap için, ne de tenkit sahibi için faydalı olmaz. Muhataba hiçbir zararı olmasa da tenkit sahibinin zararlı çıkması (günah kazanması) kaçınılmaz olur. (Sünnetsiz Namaz) yazımı eleÅŸtirene de, savunana da teÅŸekkürlerim vardır. Ancak eleÅŸtiren kardeÅŸimin “sünneti inkâr” dan bahsetmemi yadırgadığı anlaşılıyor. Kendilerini hiç tanımam. Kendilerini veya belli bir kiÅŸiyi, suçlamam mümkün deÄŸildir. Böyle bir anlam nereden çıkarılıyor? Kaldı ki, sünnetin din konusunda bir hükme mesnet olacağını reddetmenin ne olduÄŸunu kim biliyorsa o söylesin. Ben de öğreneyim ve tashih edeyim. Namazı, hatta birçok ibadetleri sünnetten öğrendiÄŸimizi ifade etmeye çalıştım. Buna itiraz eden bir kardeÅŸim bu iddiayı yanlış buluyorsa doÄŸrusunu yazsa benim için yararlı olur. Kendilerine teÅŸekkür ederim. (Kur’an yeterlidir, sünnete ihtiyaç yoktur) diyen kardeÅŸlerimizin bu çıkışlarında bir tutarlılık göremiyorum. Böyle derler ama yaptıkları ibadeti (tabii yapıyorlarsa) hep sünnete göre yapalar. Zaman tünelinde biraz eskiye gidelim, Allah’ın Elçisi hayatta. Namaz hakkında ayeti bize tebliÄŸ etti. Namazı nasıl kılacağımızı anlattı. Bir mümin nasıl der ki: “Ey Allah’ın Elçisi! Ben senin anladığın gibi namaz kılmaya mecbur deÄŸilim. Ben baÅŸka anlıyorum, anladığım gibi kılarım, senin anlatmana gerek yoktur” inanan bir vicdan nasıl Peygamber’in öğretisini böyle karşılar? Gerçek ÅŸu ki, Allah Elçisi, bize, Allah’tan aldığı vahyi tebliÄŸ edendir, o vahyi açıklayandır. Bize, Ä°slâm’ı yaÅŸamada örnektir. Yeryüzü dershanesinin eriÅŸilmez muallimidir. Ä°rfan sahibi olduÄŸu anlaşılan bir gönül erinin ÅŸu öğüdünü her gün birkaç hatırlar, iç dünyama seslenir, derim ki: Çekinme ârif isen itirafı noksandan, Emin olan delidir, aklının kemâlinden. Böyle bir “emin olma” halim olmadığı için herkesin uyarısına ihtiyaç duyduÄŸumu rahatlıkla açıklayabilirim..." | iÅŸiniz zor üstat.. Yazar sefmus açık 2010-10-16 00:58:21 Sayın Bahattin Hocam.. Ben de sizi tanımıyorum. Hocalıktan kasıt nedir,ne iÅŸ yaparsınız,yaşınız kaçtır,öğrenim durumunuz nedir,nerede yaÅŸarsınız hiç bilmem.. Bir tevafuk eseri girdim bu siteye ve yazınızı o vesileyle okudum.. EleÅŸtirimde samimi olduÄŸunuzu da ÅŸerh olarak not düştüm.. Ve alınmanızın gereÄŸi olmadığını da.. Ama samimi olmanız,iddianızın tümünün isabetli olduÄŸu anlamına gelmez.. Åžimdi: Siz ne kadar aksini iddia etseniz de “sünnet inkarcıları” vurgusu ajite edicidir,kucaklayıcı deÄŸildir.. Provakatif bir anlam taşımaktadır.. Ne hikmetse,eleÅŸtiri notumun içeriÄŸinden ziyade yine sünnet inkarcıları söyleminize meseleyi odaklamışsınız.. “Ä°slam dinini Kur’an ve sünnet diye ikiye ayırmaktan da vazgeçin artık,Kur’an hepsini muhtevidir çünkü..Kur’an diyenlerin eline Kur’an nasıl ulaÅŸmıştır bilirler onlar..1400 yıllık zaman dilimi ve oluÅŸmuÅŸ kadim kültürü kim yadsıyabilir?” Sadece alelacele yazılmış bu paragraf bile sünnet olgusunu inkar etmediÄŸimizin bir göstergesidir.. Ama aslında sorun sünnet kavramının yorumlanmasında… EÄŸer siz elimizdeki hadis külliyatlarından yola çıkarak Hz. Resul ve ashabı Kur’an’ı böyle anlamışlardır diye önümüze koyarsanız iÅŸ zaten çığırından çıkar..Çünkü oralarda mebzul miktarda saçmalıklar var.. O zaman buyurun,hadis külliyatını Kur’an’a özgü olarak yeniden disipline etmeye çalışın.Ama emin olun ki bunu baÅŸaramazsınız;çünkü karşınıza bir baÅŸka bilenler çıkacak ve sizin sahih dediÄŸinize mevzu,mevzu dediklerinize sahih diyeceklerdir.. Sünnet dediÄŸiniz ÅŸey yaÅŸayan pratikse ki bana göre de öyledir ama bu sefer de pratikteki farklılıklar başınızı aÄŸrıtacaktır.O zaman tek yol mezhebi disiplinler kalıyor.. Ne yazık ki artık o kabuller de demode oldu(!)… Bu sözümü aşırılık olarak ele alacağınızı iyi biliyorum ama ben bizatihi yaÅŸanan pratiklerden dem vuruyorum.. Ben size Sahihayn denilen eserlerden bile bir dolu hadisi, “Hz. Peygamber böyle bir ÅŸey söylemiÅŸ, böyle ÅŸeyler yapmış olamaz! “ diye önünüze koyabilirim.. Onların dışındaki hadis derlemelerinde,siyer ve siret malzemelerinde ki gariplikler de iÅŸin cabası.. Ä°yi niyetli olduÄŸumuzdan,kendimize mahsus tevillerle(aslında gerçeÄŸi örtmelerle) durumu kurtarmaya çalışıyoruz o baÅŸka.. Åžunu siz de kabul edersiniz:Ne tarih,ne hadis külliyatları,ne siret ne de siyer malzemeleri Kur’an gibi deÄŸillerdir;ki sizin gibi üstatlar, Kur’an’ı anlamı konusunda bile konsensüs saÄŸlamış deÄŸiller.. EleÅŸtiri notumda da söyledim, ÅŸimdiki ümmeti hangi ameli ve itikadi mezheplerle; hangi tefsir ve meallerle baÄŸlayacaksınız? Hadi buyurun,baÅŸarın bu iÅŸi.. Cübbeli namıyla meÅŸhur konuÅŸuyor:”H.Karaman bidatçidir!”., E.Sifil yazıp çiziyor:” H.Karaman reformisttir,Ä°.Güler modernisttir,H.KırbaÅŸoÄŸlu,filanca böyle, falanca şöyle..” diye.. H.Karaman yazıyor,bidat şöyledir,reform böyledir gibisine.. Daha onlarca örnek var..Siz de bilirsiniz.. Hadi insanları tutun da bunlardan birine baÄŸlayın! Enformasyon almış başını gitmiÅŸ,sanal alem sınır tanımıyor;bilgi dersiniz,demezsiniz ama hepsi hap niyetine bir tık mesafesinde.. Kimi kime karşı tutacaksınız? Siz kalkmış böylesine girift bir ortamda,daha da spekülatif laflar ediyorsunuz.. Aslında eleÅŸtirim sadece size deÄŸil, dedim ya denk geldi, gözüme iliÅŸti, rahatsız oldum, yazdım bir ÅŸeyler... Yani eleÅŸtirim bu üslubu tercih eden herkese.. E.Sifil’e,Cübbeliye,H.Karaman’a,Y.N.Öztürk’e ve daha onlarcasına.. Hz. Muhammed’in vekili deÄŸil hiç kimse ve kimseye de vahiy gelmiyor.. Kur’an Arapçasının bugünün insanı tarafından hakkının verilemediÄŸi ortada.. 220 den fazla meal neyin nesi,keza her yıl bir yenisi çıkan tefsirler?.. S.AteÅŸ,B.Bayraklı,Ä°.H.Yılmaz,M.Ä°slamoÄŸlu,Ä°.Eliaçık..daha sayayım mı? Hangi birisinin mealini veya tefsirini tavsiye edersiniz? Ä°letiÅŸimin zor olduÄŸu dönemlerde Kurtubi,ZemahÅŸeri,Taberi vs.nin tefsirleri bölgeler için geçer akçe olabilirdi ama ÅŸimdi hepsi 1 GB’lık hafıza kartlarına,cd veya dvd’lere program dahilinde kopyalanmaya hazır.. Hadi buyurun ayıklayın pirincin taşını! Åžunu diyebilirsiniz,”Aklına yatan veya cumhurun(O cumhur kimlerse) kabulü olanlardan birini okuyarak idare edebilirsin”.. Bu kadar bilgi akışının olduÄŸu bir vasatta ben kalkıp M.Ä°slamoÄŸlu’nun gerekçelerine tabi olacağım öyle mi? Ya da bir diÄŸerinin sözlerine itibar edip sefil olacağım, ister misiniz? Çılgınlık deÄŸil mi, bu dediklerim? Siz bu sorunları halledemediÄŸiniz müddetçe,sünnet inkarcılığı iddianız havada kalacaktır ve sadece sizi baÄŸlayacaktır.. Kızmayın,gücenmeyin,darılmayın..Mesele ÅŸahsi deÄŸildir,mesele asırlarca ayakta tutulmaya çalışılan “öteki” söylemi üzerinde ısrar edilmesidir.. Allah’a emanet olun..
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |