TEVHÄ°D Ä°SLAMIN GEOMETRÄ°SÄ°DÄ°R Ercan Arslaner(*)
Bazı bilimlerde konunun açıklanması ve sonuca varmada farklı yollar izlenebilir. Geometri problemleri genellikle tek yoldan çözüme ulaşır. Çünkü bir dik açı daima 90 derecedir. Tevhid konusunda da varılacak sonuç daima deÄŸiÅŸmezliÄŸini korur.
Sayın Bahattin Bilhan Hoca’ya geometri açıklığındaki “Tevhid” adlı eseri sebebiyle önce sonsuz teÅŸekkür ederim. Bu teÅŸekkürlerden ikisi benim için çok önemliydi:
1.1985 yılında hac görevi için gittiÄŸimiz Mekke’de Rabıtat il Âlemi Ä°slami bir konferans yapmıştı. KonuÅŸmacılardan biri Suudi müftüsü Åžeyh bin Baz idi. KonuÅŸması diÄŸerlerine göre kısa oldu.”GittiÄŸiniz yerlere tevhidi götürün.” dedi. Tanıtmaya çalıştığım bu kitap hakkında söyleyeceÄŸim birkaç mütevazı söz belki bu hizmetin ifası anlamına gelir. Ayrıca orada gördüÄŸüm Afganistanlı genç Müslümanların durumu Rus savaşı sebebiyle oldukça korkunçtu. ÇoÄŸunda bacak veya kollar bazen simetrik bazen çaprazvari kesilmiÅŸti. DiÄŸer organları tabii saymaya gerek yok. Fakat bu kahraman millet vatanlarından ÅŸimdi ikinci süper güç ABD’yi kovmaya hazırlanıyor.”ABD ve Rusya için süper güç” dedim ama onlar yanında Afganistan’ın nüfus ve gücü bellidir. Önce Rusların onları hırpalamasından sonra sanki iki güç sözleÅŸip “Birimiz halledemezsek sıra ötekine gelsin.” Dercesine ÅŸimdi ABD tüm gücüyle Afgan’lara yükleniyor. Öyle ya küfür bir millet deÄŸil miydi? Burada süper güç adlandırması yanlış olsa gerektir. Asıl süper güç 1988 yılında Münih’te Bayern eyalet hükümetince yayınlanan “Süper Güç Ä°slam” kavramı için doÄŸrudur. Yalnız ÅŸu nokta çok önemlidir: Åžimdiki Müslümanlar ne kadar süperdir. Sahabe dediÄŸimiz insanlar asıl süper Müslümanlardı. Onların ne kadar süper olduÄŸunu anlamak için o altın devri bilmemiz gerekiyordu. Onlara göre her Müslüman zekâtını vermeliydi; fakat onlar herhalde güçleri yetiyorsa zekâttan fazlasını veriyordu. SavaÅŸlardaki davranışlarına gelince mutlaka onların her birisi bir menkıbe teÅŸkil ederdi.
2. Tevhid gibi dinin ilk meselesi olan bir konuda okuyucu ile sohbet etmek için bu kitabı (Bahattin Hoca’nın elimizdeki kitabını) dikkatle okumak gerekiyordu. Bu sebeple ÅŸahsen yeni bilgiler öÄŸrendim. Sayın Bilhan Hoca’ya yürekten minnettarım. Kitabın konuları 96.sayfada yeniden bir açılım kazanmaktadır. Orada kimilerinin evreni doÄŸa ile eÅŸ deÄŸerde tuttuklarını anlıyoruz. Hâlbuki Allah’ın yaratma esasları ve diÄŸer esaslar Kuran’da ve yüce peygamberin sünnetinde belirlenmiÅŸtir.
Bu kanunları belirleyen doÄŸa olsaydı karşımıza Allah’ın yarattığından farklı bir kanunlar dizisi çıkacaktı. Hâlbuki biz farklı yaratılışın izine bile rastlamıyoruz. Dünyada insan belirlendiÄŸinden beri “DoÄŸa sözcüÄŸü” deÄŸil, yaratıcı olarak Allah anıldı. Bunun için tevhidin temeli Allah Teâlâ’dır. Onun emirlerini yerine getirmedeki örnekleriyle de Hz. Muhammet’tir.
DoÄŸayı yaratıcı olarak öne sürenler onun insanlar arası konularda ne öne sürdüÄŸünü ÅŸimdiye kadar söyleyememiÅŸlerdir. Ayrıca tabiatı doÄŸa yaratmışsa, doÄŸayı kim yaratmıştır? Türkçede de doÄŸa “yaratılmış” olanlar olarak kullanılmaktadır.
Tam bu noktada Ä°slam dini ile karşılaşırız. Kuran ve sünnetten gelen kanunların diÄŸer adı mecelle olmuÅŸtur. Anlaşılan odur ki doÄŸayı (tabiatı) ve insanlar arası iliÅŸkileri vaaz eden Allah Teâlâ’dır. Peygamberimizin her sünneti Allah’ın emirlerine elbette uygundur. Bunların öteki adı tevhittir.
DiÄŸer taraftan modern jeolojinin kurucusu Ä°skoçyalı James Hutton dünyayı(evrendeki oluÅŸumu) canlı bir makine olarak izah ediyordu. Aslında ise canlı makine olan yalnız dünya deÄŸil, bütün evrendi. Evrende ise galaksiler vardı ve onların dışında düÅŸünce gücümüzün kavrayamadığı sınırsız boÅŸluk bulunuyordu. Ä°skoçyalı bilginin benzetmesi olan makineyi iki kiÅŸinin imal ettiÄŸi ve yöneteceÄŸi hiçbir ÅŸekilde tasavvur edilemez. Bu ikilinin hayal edilemeyiÅŸinin adı elbette tevhittir. Bir eserin ortaya çıkmasında iki müessir rol alabilir mi? Elbette hayır. Dokuzuncu gezegen, yıldızlar dâhil güneÅŸin yapısındaki atom ve elementler aynı kaynaktan geldiklerini gösterirler. (Bu bilginin kaynağı önce Ä°ngilizce yazılmışken sonra Almancaya çevrilen “Planet Erde” adlı eserdir. Onu ÅŸimdi sayfasıyla veremediÄŸim için üzgünüm.) Bu âlemde nereye baksak vahdetle karşılaşırız. Bu makineyi James Hutton Allah’ın kurduÄŸunu söylemiyor. Ama bu iÅŸin baÅŸka bir izahı da yoktur. Sayın Bilhan kitabına “Eser- müessir; fiil- fail meselesini almıştır. Burada makine onu yapan yani Allah (c.c.) müessirdir (Faildir)(Bu terimleri eseri dikkatle okuyanlar lütfen yazsınlar.).
Eserde tevhidi bulandırmak giriÅŸiminde olanlar açık ve anlaşılır dille anlatılmıştır. Bu alanda bir yandan kötü niyetliler etkili olurken cehalete batanlar da uykularından uyanamamışlardır.
Eserin bir kısmı olay anlatımına baÄŸlanmıştır. Bu yüzden ilgili olaylar gerektiÄŸi yerde Hz. Ali ile örneklenmiÅŸtir. Hz. Ali ile ilgili olaylar tek bölümde anlatılmamıştır. Hz.Ebu Bekr ile ilgili olaylar da böyledir. Yüce halifenin “Yanımda en kuvvetliniz hakkı çiÄŸnenen zayıftır. Onun hakkını elbette alıp sahibine iade edeceÄŸim. Yanımda en zayıfınız baÅŸkasının hakkını gasp edendir ki ondan maÄŸdurun hakkını alırım.” (1) dünyanın hiçbir yerinde bu kadar seçkin bir devlet adamı düÅŸünülebilir mi? Aynı paragraftaki diÄŸer eÅŸsiz davranışlar onun yüce bir muvahhit oluÅŸundan deÄŸil miydi? Onun bu üne sahip olması tevhit dairesindeki imanı yüzündendi. Hz. Ali’den bahsedilirken amaçların açıklanmasında olaylar daha önce söylediÄŸimiz gibi ilkelerle birlikte örülmüÅŸ. Bunun ötesinde ise temel düÅŸünceler açıklayıcılarla birlikte verilmiÅŸ. Bu arada ELEÅžTÄ°RÄ°LER çok önemli yer tutmuÅŸtur. 20. sayfa 2. paragrafta “Biz de Müslüman’ız diye söze baÅŸlayanların aslında ne demek istedikleri en güzel biçimde ortaya konmuÅŸtur. Fakat eserin sonuna doÄŸru eleÅŸtiriler daha da artmaktadır. Tesadüfen bir sayfa açalım. 38. sayfadayız. “Hangi fakih, âlim, veli: “Ben öldükten sonra mezarıma gelin, derdinizi anlatın, size yardım ederim, sizi kurtarırım” demiÅŸ? Bütün Nebiler, Mürseller kurtarıcı olarak, Allah’ı tanıtmadılar mı?
Ä°kinci paragraf ise konuyu ÅŸöylece daha belirgin hale getirmektedir: “Yazık ki bugün ölümsüzler çoÄŸaltılmakta nice “Åžah Zindeler”(2) icat edilmektedir. Nice ölümsüz liderler, evliyalar icat edilmekte, nice putlar hayal edilmektedir. Bu varsayımlar, vehimler Allah’ın kitabına, Allah’ın hak dinine asla uymaz.”
Burada evliya icadı üzerinde biraz duralım. Bazı yörelerimizde “Satılmış” adının çokluÄŸu ile karşılaşırız. Çünkü bazı aileler çocukları olmayacak kaygısıyla çevrede “Yatır” denilen yerlere giderek orada konu komÅŸuya yemek vermiÅŸlerdir. Bunun için doÄŸan çocuÄŸun adını “Satılmış olarak seçmiÅŸlerdir. Bu konularda Batılı’ların neler yaptığını burada anlatmamalıyım.
Ä°nsanların Lenin mezarı(3) (sh.70) ile uydurdukları fetiÅŸlerle doÄŸru yoldan ayrıldıkları bir gerçektir. Hem de hakikate aykırı bir gerçektir.
Burada Lenin adı yanına kendileri için uzun yıllar mezar ayinleri yapılan Daykanos, Stalin, Mao, C. Abdunnasır gibi isimleri de ekleyebiliriz.
Sayın Bilhan cahiliye madalyonunun öte yüzünü ÅŸöyle açıklar: “Din bir kesimin elinde adeta ekmek kapısı, geçim kapısı, ÅŸöhret kapısı, hasmını yenme silahı haline gelmiÅŸtir. Ülkenin her yerinde Seydalar, babalar, Efendi hazretleri, dedeler, Seyitler, resmi olmayan bir otorite kurmuÅŸlardır.(4) (7)
Tüm bu çarpıklıkların sebebi insanların eÄŸitim ve bilimden uzakta kalmaları olmuÅŸtur. Oysa bizim ülkemizde eÄŸitim adına bir ÅŸeyler yapılsa da Almanya’daki gibi bütün öÄŸrencileri meslek eÄŸitimine yöneltmeyen bir eÄŸitim tarzı yüzünden geliÅŸen bir eÄŸitimle cehalet halen yerini bilime bırakmamıştır.
Kitabın içinde rastgele bir cümle: “Ki o, adalet ve nezahette insanlara örnekti. (5)(Sh. 73) Burada kastedilen Hz. Peygamberdir. Gerçekten onunla insanlar arasına adalet gelmiÅŸtir. Bu yüzden kısa zamanda insanlık huzura kavuÅŸmuÅŸtur. Zekât uygulamaları ekonomiyi düzeltmiÅŸ ve insanlar doÄŸru kaidelerin uygulanması ile bu yüce insanın etrafında kenetlenmiÅŸ, sadece kendileri huzur bulmamış gelecekteki insanlara da huzur örneÄŸi olmuÅŸlardır. Bir mal pazara gelmeden el deÄŸiÅŸtirirse muhtemelen satan zarar edecek, satın alan kar edecektir. Bunun için yüce Peygamber “Satılacak mal, eÅŸya pazara gelmeden el deÄŸiÅŸtirmesin.” DemiÅŸlerdir.(6 ?) Ä°slam dini kısa zamanda dünyanın önemli bir kısmına yayılmıştır. Çünkü horlanan insan tabakaları bu dinle herkese eÅŸit hale gelmiÅŸtir. Hâlbuki Hint toplumunda insanlar halen kastlarından çıkamamışlardır.
“En iyiniz hanımlarına en iyi olanınızdır, ben de hanımlarıma en iyi olanınızım.” (7)(Sh.72) O yüce insan o devrin ÅŸartlarının tam tersine bir örnekle kızı Fatma’nın geldiÄŸi yerde ayaÄŸa kalkmaktadır.(8.Sh.?)
Elimizdeki bu deÄŸerli eser dinde yapılan saptırmaların düzeltmeleriyle doludur: 1.Din ile aldatanlar(sh.71) 2.Din adamı-Dünya adamı(Sh 82) 3.Ruhbanlık-(Sh.84) 4.Kutsanan eÅŸya-(Sh.85) 5.Ä°nsan perestlik(Bizim Efendi hiç yanılmaz_Sh. 7.Türbe perestlik-(Sh.142) Onun asırlar sonrasına hitap eden bir davranışı ÅŸudur: Bir defasında Hz. Fatıma’nın elinde altın bir kolye görmüÅŸtür ve “Åžimdi elinde ateÅŸten bir zincir taşıyorsun” demiÅŸtir. O da hemen bu zinciri satarak tasadduk eder. Bu konu ekonomi alanında çok önemli bir çözüm tarzıdır. Åžahsen 1974 yılında Almanya’ya gittiÄŸimde bir ÅŸey çok dikkatimi çekmiÅŸti. Bizdeki kuyumcular onlarda yoktu. Vitrinlerinde bilezik, beÅŸibirlik dizilmiÅŸ kıymetli eÅŸyalar onlarda görülmüyordu. Buna paralel hanımların kollarında da bileziÄŸe rastlanmıyordu. Bu bir bakıma devletin kültürel geliÅŸim ifadesiydi. Bizde bayanların süs eÅŸyası taşımaları bir bakıma gelecek tehlikelere karşı idi. Onlarda ise hastalık gibi tehlikelere karşı saÄŸlık sigortası vardı. Tabi sonuçta bu süs eÅŸyası altınlar ekonomide kullanılabilirdi.
Tevhide baÄŸlı insanların bulunduÄŸu yerde adalet, eÄŸitim, ekonomi, teknoloji, bayındırlık, savunma en yüksek derecesinde olacaktı. Tabi komÅŸulukla çevreye gelecek huzur en iyisinden olacaktı. Çünkü Allah’ın peygamberi “Allah’ın komÅŸuyu komÅŸuya mirasçı edeceÄŸinden endiÅŸe ettim.” demiÅŸlerdi.
Yıllardır yaÅŸadığımız günlerde yamacın alt tarafında kuzu duruyor, üst tarafında ise kurt. Ve kurt “Suyumu bulandırma, yoksa seni yerim.” diyor. Ä°nsanların ideali adalet olmayınca karşımıza bu karanlık manzaralar çıkıyor. Bilimsellikten ayrılan insanlar birbirlerine sevgi, saygıdan kopunca bekçiler güvenlikçi oluyor ama radyolardan, televizyonlardan dökülen ihtilal haberleri içimizi karartıyor. Bunun sonu ise zulüm, gözyaşı ve fukaralığa yöneliyor.
Kristof Kolomb Amerika’yı keÅŸfetti. ABD’lilerin aya çıktığı söyleniyor. Bugün ABD, Merihten daha uzak gezegenlerde içinde hayat olanları uzay araçlarıyla bulmaya çalışıyor. Aslında insanlar önce bu sınırlı mesafeler yerine manevi sonsuzluÄŸa nasıl gidileceÄŸini düÅŸünmemeli midirler? Bunun yolu ise iman, Ä°slam ve tevhit olacaktır. Sayın Bilhan Hocanın okuyucuyu önce kavramlar üzerine düÅŸündürmesi, sonra hurafe, istismar, cehaletin insanla düÅŸünce arasına girmesiyle geriliÄŸe batışımızı açıklamasından dolayı ona teÅŸekkür az gelir.
Ä°slam dininin dış(ekleme) unsurlarından ayıklanması alanında bazı insanlar “Müceddid “ olarak adlandırılır. Åžimdiye kadar bu alanda fikirlerini açık ve seçik yazmış olanları görmedik Fakat Bilhan Hoca bu iÅŸi hiçbir iddia sahibi olmadan yapmıştır. Ä°mam Rabbani müceddid olarak tanınır ve onun Mektubat adlı eserini bir miktar okudum. DoÄŸrusu onda müceddidlik adına bir yere rastlamadım. Elbette dinin üzerinde biriken yanlış anlayış ve bilgilerin kaldırılmasıyla parlatılması bütün Müslümanların görevidir.”Ä°nsan bildiÄŸi ile amel ederse Allah ona bilmediÄŸini öÄŸretir.” Sözü aynı alanda en güzel göstergelerden biridir. Bu alanda hiç kimseye bir ayrıcalık tanımamıştır dinimiz. Kim ki bu alanda kendisinde veya belli birilerinde bir ayrıcalık görüyorsa çok cahildir. Bu itibarla her Müslüman’ın müceddid olmaya hakkı vardır.
Sayın Bilhan’a bazı hatırlatmalarda bulunursam kusura bakmasınlar: 1.Kitabın sonuna bir lügatçe konabilirdi. 2.Kitap metinlerinin anlaşılmasına yarayacak terimler, sayfa ve paragraflarıyla dizilerek okuyucunun iÅŸi kolaylaÅŸtırılabilirdi. ………………………………………… (1)Sh.17 (2)Sh.38 (3)Sh. 70 (4)Sh.70 (5) Sh.73 (6) Hadis rivayeti (7)Sh.72 (8)Hadis rivayeti (*)Ercan ARSLANER, Almanya E. EÄŸitim ateÅŸemiz
|
İrtiBat Adresi: Yazar admin açık 2010-03-10 23:07:51 İletişim: Bahaddin Bilhan Mesudiye Mah. 110. Cad. No: 99/5- Mersin Tel: o-324-336 52 82 Cep: 0-536- 644 82 69
| müceddidlik adına bir yer... Yazar asaf açık 2010-03-16 08:45:03 Müceddid: Yenileyici, kuvvetlendirici. İslâm dînini kuvvetlendiren, bid’atleri yâni İslâm dînine sokulmak istenen reformları, hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlim. Her yüz senede bir müceddîd zâhir olur (ortaya çıkar) . Ümmetimin işlerini yeniler. (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd) "İmam Rabbani müceddid olarak tanınır ve onun Mektubat adlı eserini bir miktar okudum. Doğrusu onda müceddidlik adına bir yere rastlamadım." İmam Rabbani hicrî 10. asırda yaşadığı için o dönemin müceddidi olarak bilinir. Yani kendi asrında İslam'ı bid'atlar ve hurafelerden arındırmaya çalışmıştır. Siz onu kendi çağınızda yaşıyor gibi görürseniz, onu okuduğunuzda elbette bir müceddidlik göremezsiniz. İslam'ın o asırdaki durumunu ve alimlerin sıfatlarını tam manasıyla bilerek, müceddid olduğu söylenen bir kimsenin hakkında yorum yapabilirsiniz belki. Bu konuda hassas olunması gerektiği görüşündeyim. Allah'a emanet olun Ercan Abi.Müceddid:Yenileyici, kuvvetlendirici. İslâm dînini kuvvetlendiren, bid’atleri yâni İslâm dînine sokulmak istenen reformları, hurâfeleri söküp atan ve sünnetleri ortaya çıkaran âlim.null"İmam Rabbani müceddid olarak tanınır ve onun Mektubat adlı eserini bir miktar okudum. Doğrusu onda müceddidlik adına bir yere rastlamadım.""İmam Rabbani müceddid olarak tanınır ve onun Mektubat adlı eserini bir miktar okudum. Doğrusu onda müceddidlik adına bir yere rastlamadım."İslam'ın o asırdaki durumunu ve alimlerin sıfatlarını tam manasıyla bilerek, müceddid olduğu söylenen bir kimsenin hakkında yorum yapabilirsiniz belki. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |