deyin, ‘atanmışlar’dan oluÅŸan bu güç, seçilmiÅŸler karşısında iktidarın iplerini elinden bırakmak istemiyor.
Milletin oyuyla seçim sandığından çıkan sivil güçlere karşı, özellikle çok partili demokrasiye adım atıldığından beri derin bir kuÅŸku ve güvensizlik besliyor.
Seçim sandığından çıkan gücün Türkiye’yi böleceÄŸine, Türkiye’yi irtica düzenine götüreceÄŸine inanıyor.
Kafayı buna takmış durumda.
Bu nedenle, birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletine inandığı yok.
Bu nedenle, askeri darbelerin ürünü olan ‘kırmızı çizgiler’le ulusal egemenliÄŸi temsil eden Meclisin manevra alanını sürekli kısıtlıyor; devleti güçlendirirken hükümetleri zayıflatıyor.
Fazla baÅŸarılı olamayacağını fark ettiÄŸinde de, ya askeri ‘darbe’ye, ya askeri ‘muhtıra’ya ya da ‘yargısal darbe’lere baÅŸvuruyor.
Parlamentoları, partileri kapatıyor, siyaset yasakları koyuyor, yeni anayasal ve yasal düzenlemelerle demokrasinin kolunu kanadını kırıyor.
2007’yi, 2008’i anımsayın.
Çankaya SavaÅŸları’nı herhalde unutmadınız.
Meclise cumhurbaÅŸkanı seçtirmek istemediler. Bunun için yargı 367’yi buldu; asker muhtırayı çaktı 27 Nisan’da.
Ama Çankaya yolunu kesemediler.
Bunun üzerine sandıktan yüzde 47 oyla gelen partiyi 2008’de kapatmak istediler.
Bir baÅŸka deyiÅŸle:
Açık darbe yapamayınca, yargısal darbe yoluna baÅŸvurdular.
Bu da olmadı.
Ama vazgeçmediler.
411 milletvekilinin oyuyla üniversitelerde türban yasağını kaldıran Meclis kararını iptal ettiler.
Yetmedi.
Ä°leri demokrasilerde olduÄŸu gibi, askere sivil yargı yolunu açan yasal düzenlemeye kırmızı ışık yaktılar.
Yetmedi.
Fetva verdiler, bu iktidar partisi, bu Meclis
anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi yapamaz diye...
Åžemdinli’de, ucu zamanın
Kara Kuvvetleri Komutanı’na dokunan iddianamenin sahibi savcıyı,
Ferhat Sarıkaya’yı meslekten attılar, avukatlıktan men ederek üstelik...
Åžimdi de
Erzincan’da ucu
Ergenekon’a dokunan, Üçüncü Ordu Komutanı’na dokunan soruÅŸturmanın sahibi dört savcıya da benzer bir darbe vurdular, yetkilerini kaldırarak...
Yazık!
Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın deyiÅŸiyle:
“Yargı bürokrasisi millet iradesine ağır bir darbe indirdi. Hiçbir kurum kendini Anayasa’yla yasaların üzerinde göremez. Türkiye ‘yargıçlar devleti’ deÄŸildir, olamaz.”
Artık devletin bu ‘eski yüzü’nün deÄŸiÅŸmesi gerekiyor.
Kuvvetler ayrılığı derken, yargı kendini
yasama ve yürütmenin üzerinde dokunulmaz bir güç olarak göremez. DeÄŸerli anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun’un deyiÅŸiyle, yargı bugünkü yapısı ve zihniyetiyle Türkiye’de ikinci sınıf demokrasiye razıdır.(Star, Açık GörüÅŸ eki, 13 Eylül 09)
Yargı, Türkiye’de idari yargı yoluyla yürütme gücünü ve idareyi, anayasa yargısı yoluyla yasamayı, dilediÄŸince ve keyfince -arkasına tabii askeri de alarak- kontrol altında tutmaktadır.
Yargı faaliyetinden dolayı kendinden baÅŸka kimseye hesap vermeyen bir yapı, kendi üyelerini kendi aralarından seçerek hiçbir Batı demokrasisinde bugüne kadar görülmeyen bir kapalı kast sistemi yaratılmıştır. Böyle bir yargının bulunduÄŸu rejimin adına demokrasi ve hukuk devleti denemez.
Türkiye gerçekten demokratikleÅŸmek istiyorsa, bu ülkede hukukun üstünlüÄŸünü geçerli kılmaktan baÅŸka çare yoktur.
Bu da, ‘yargı sorunu’nu çözmekten geçiyor.
‘Yargı reformu’nu gerçekleÅŸtirmekten geçiyor.
Kısacası:
Demokrasi diyorsak, hukuk devleti diyorsak, bunun yolu yargıda geçerli zihniyet yapısının deÄŸiÅŸmesinden ve bu zihniyetin ‘hukuk ve demokrasi kültürü’yle tanıştırılmasından geçiyor.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.