20-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow M. Said Çekmegil arrow TAKLÄ°T MARAZI
TAKLİT MARAZI PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 6
KötüÇok iyi 
Yazar M. Said ÇEKMEGÄ°L   
14-02-2010
 TAKLÄ°T MARAZI(*)

                                             M. Said ÇEKMEGÄ°L
Ä°lmin insanlık için öneminde ittifak etmeyen akıl ve baliÄŸ bir kimse görülmüyor. Fakat ilmin tarifinde ise bu birlik yok. Biz burada Ä°slam dışı kaynakların da, nihayet “akıl için (yol) tarik birdir” özlü sözünü doÄŸrular ÅŸekilde gerçeÄŸe yanaÅŸtıkları bir tarifle konumuza giriyoruz. Ancak aynı manayı birisi ebedi, diÄŸeri geçici hayatı göz önüne alarak verirler. Ä°ki zıt yönden aynı çizgiye yaklaÅŸmayı birkaç cümle ile ifade etmek istersek, ilim (fıkıh), hayatı zorlamadan kolaylaÅŸtırmak; eÅŸyadan faydalanmanın çarelerini ararken “Ä°nsanın lehine ve aleyhine olan”ı öÄŸreten kaynak mektebe giden yolu bilmek, bilmeÄŸe çalışmak ilmin temeli bulunuyor.

Ä°ÅŸte söz konusu bu ilim, benibeÅŸerle o kadar iç içe bulunuyor ki hiçbir insanın kendisini ondan muaf görmesi tabii olamaz. Her insanın fert fert bilmeye çalışmakla mükellef olduÄŸu ve bilmeye talip olmayışın ağır vebalini kaldıracak hiçbir mazeretin kabul görmediÄŸi ilim nasıl elde edilir? Ä°nsanlığın haysiyetini koruyan bu bilgiye nereden varılır; onun kaynağına götüren yola nasıl girilir? Bu zaruri sorular ilmin vecibelerini gösterir, malayaniyi deÄŸil, ilmi geliÅŸtiren bu çeÅŸit soru müessesesi bizzat yaratıcının teklifidir.

Sualler tefekkürü, tefekkür araÅŸtırmayı, araÅŸtırmak ise insanı kaynaÄŸa giden (Åžer'i) yola; Türkçesiyle (pınar başına), yani ilmin çıkış noktasına götürür.

Ä°nsanı tanımaya çalışırsak, ondaki fıtri niteliklerden birisinin, neden ve niçinleri merak etmeden duramadığıdır. Bozulmamış bir fıtratın tezahürü olarak merak etmek, düÅŸünmek, aramak ve bu yolda isabet etmek kadar olmasa bile yanılmalara düÅŸmek, sadece insana has bir keyfiyet olarak görülür. Onu yaratan Fatır’ı Azam, ondaki bu eÅŸsiz seciyeyi beraberinde halk etmiÅŸ ve hilkatinin gereÄŸinin yapılıp yapılmadığını otokritik edebilecek güçteki aklı da lütfetmiÅŸtir. Ä°hsan edilen bütün bu nimete karşı ÅŸükran olarak beklediÄŸi ise aklın güzel çalıştırılmasıdır. Bu güzel çalışma tarzı, tefekkür ve taharri yollarından geçmeye baÄŸlı olduÄŸu için de düÅŸünüp ibret alsınlar diye kitaplar vahyetmiÅŸtir. Ayrıca Müslüman olanları “doÄŸru düÅŸünmek,” “hayra isabet etmek” manasında verilen “RüÅŸt” ü arayanlar olarak tanıtmıştır. Yani doÄŸruyu, doÄŸru düÅŸünmeyi; “en layık ve en uygun olanı talep” etmeyi; “taharri”yi, araÅŸtırıcılığı Ä°slam’ın kendisinden koparılamaz bir vasfı olarak göstermiÅŸtir.

DoÄŸru düÅŸünmesini bilenlerce, ilmin en yüce kaynağı olarak iman edilen temel kitaptan anladığımıza göre insanoÄŸlu, eÄŸer hayra eriÅŸmek için yapmakla mükellef olduÄŸu arayıcılığı, gücü varken, tahkik ve tetkik vazifesini terk ederek taklide razı olmuÅŸsa, gayri Ä°slami tutumlara rıza göstermiÅŸ (peki) demiÅŸ bulunur. Åžüphesiz ki insanın bizzat kendi öz eliyle, Müslümanlığını iÅŸlemez hale getirmesi büyük bir felakettir. Bu akıbete razı olmuÅŸ bir kimse bizzat kendi nefsine yazık etmiÅŸ olur ki tebliÄŸdeki zulüm ve cefa (cevr) manasında kullanılan “kasitun”un da manası böyle verilmiÅŸtir.

Ä°nsanı zulümden kurtararak Müslümanlığında temadi ettiren iÅŸbu ferdi araÅŸtırma mükellefiyeti o kadar ÅŸahsidir ki yaratıcısı bile onun kendi öz yoluna bu mükellefiyetten soyunmuÅŸ olarak davet edilmesini istemiyor; körü körüne deÄŸil, ilerliyi görmeye çalışan “bir basiret üzere” El-Âlim’in ilim yoluna çağırmak emrini bizzat kendisi veriyor.

Bu esaslara dayanarak Ä°slami çizgide kalabilen müminlerin hiçbiri, güçsüz biçarelerin dışında, hiçbir insanın bu konuda mukallit olabileceÄŸine, ÅŸayet fıtratını iptal etmekten mahcubiyet duymayarak taklide razı olanlar varsa, onların tövbesiz affedileceÄŸine kani olmamışlardır. Çünkü insan, kendi meselesi üzerinde samimi olarak tatmin oluncaya kadar araÅŸtırma yapmakla vazifelidir. Öyle ki konusunda itminana eriÅŸmemiÅŸse Müslüman, ilmi otorite kabul edilenler de önerse yine de zaruretlerin naçarlığı dışında taklide razı olamaz. Taklide razı olanların yapmakla mükellef oldukları iÅŸlerde makbuliyet görülmez; isterse bilmeyerek doÄŸru hareket etmiÅŸ olunsun. Gücünce araÅŸtırmayı terk edenlerin ibadetlerini iade gerektiÄŸi kaydedilmiÅŸtir. Fakat gücü yettiÄŸi kadar, gerektiÄŸi gibi araÅŸtırma yapanların iÅŸlerinde sonradan yanlışlık da görülse yine de ecirlidir, makbuliyet arz eder. Bu hususu “müftüler sana fetva verseler de bir kere de (yüce fikirlerin hareket merkezi olan) kalbine danış” mealindeki nebevi tavsiye tekid eder. Bilhassa konu beÅŸer ilmine bırakılmamış ise; insanın asli vazifeleriyle ilgili deÄŸilse “…Müslüman saÄŸlam bilgiye dayanmayan hiçbir noktada fazla durmaz.” Gereksiz tartışmalarla asli vazifelerine yarayacak enerjisini israf etmez. Emri Ä°lahi mealen ÅŸöyledir: “Bunlara dair içlerinde hiçbir kimseden fetva da isteme.”(bkz.Kehf:22)

Bu konudaki fıkha bir daha bakacak olursak, yine görürüz ki, gerekiyorsa araÅŸtırma ibadeti yapılmadan iÅŸlenen diÄŸer amellerin deÄŸeri olmayacağı bellidir. Öyle ki araÅŸtırmadan yapılan ibadet ÅŸeklinde görülen iÅŸlerde isabet dahi olsa, bu iÅŸler makbuliyet arz etmezler. Hâlbuki bütün gücünü sarf ederek araÅŸtırmakla Müslümanlığını idrak etmiÅŸse bir kimse, yaptığı ibadetler hatalı da çıksa, yanlış da bulunsa kabule ÅŸayan görülmüÅŸtür. Çünkü iÅŸin doÄŸrusunu henüz bilmiyorsa, aramak için mevcut bütün gücünü sarf etmek ibadetini eda etmiÅŸtir. Ä°mam Åžafi  demiÅŸ ki: “Müslüman’ın karşılaÅŸtığı her mesele için ya apaçık bir hüküm veya hakikate uygun ÅŸekilde bir delalet mevcuttur. EÄŸer meseleyle ilgili dorudan doÄŸruya bir hüküm varsa Müslüman’ın ona uyması gerekir. EÄŸer doÄŸrudan doÄŸruya bir hüküm yoksa içtihat yapmak suretiyle hakikate uygun olan delaleti araması icap eder.” Ä°mam Gazali ’ın tespitiyle de: Her insan bir baÅŸkasının görüÅŸüne göre deÄŸil, bizzat kendi araÅŸtırmasıyla meydana gelen galip “zannına uymakla memurdur.” Mevlana ’ya göre de bir memuriyeti; bu sünneti mubarekeyi ihmal ederek araÅŸtırmayı terk etmek öldürücü bir bidattir.

DoÄŸruyu arayıcılıkla “kiÅŸi henüz ilim isteÄŸindeyken ecel ona gelirse, Allah’a kavuÅŸur; onunla peygamberler arasında nübüvvet derecesinden baÅŸka hiçbir derece yoktur” haberi ve Gazali’nin: “…kusursuz bir araÅŸtırma ve inceleme esnasında tahkikatını bitirmeden ölürse” bir kimsenin maÄŸfur olunacağının görüÅŸü düÅŸünen beyinleri yeteri kadar aydınlatamaz mı?

Bütün bu gerçekleri, sünnet ailesinden çoklarınca tespit edilerek ÅŸöylece özetlemiÅŸ olarak buluruz: “Kalbine gelen ÅŸüpheyi kaldırıp atmak ve hakikate vasıl olmak için bütün gayretini sarf ettiÄŸi halde meramına nail olmadan ölen, fakat ÅŸüphe ve tereddüt içinde durmayarak hakkı bulmak yolunda çalışmış olan adam felah ve selameti bulmuÅŸtur. Çünkü bu adam ÅŸüphe ettiÄŸi noktada kalmayarak hakikati aramaya koyulmuÅŸ ve aklını durmadan kullanmıştır.” Yine bu yüce ailenin büyük müçtehidi Ebu Hanife’nın “Fıkhi Ekber”’inde bu hususta hükme baÄŸladığı bir re’yi ÅŸöyle gösterilebilir: Bir insanın, bizzat kendi meselesi olan bir konuda müÅŸkülata uÄŸrayınca, kaynağından veya onu delilleriyle bilenlerden sorup öÄŸreninceye kadar ÅŸüphesiz yüce Allah doÄŸru söyler; O ne demiÅŸse sadıktır, diye bir itikadı mahfuz tutması kendisine o anlık yeterli bir görev olursa da… Ancak yaÅŸayan insanoÄŸlunda bu yeterlilik ona, deÄŸil sorup araÅŸtırmayı terk etmesini, aksatmasını bile gerektirmez. Yani kendi asli meselesi konusunda bir kiÅŸiye deÄŸil aramayı terk etme, “aramayı geciktirme (dahi) caiz olmaz. Bu hususta duraklaması ile o (insan) mazur tanınmaz. Duraklarsa (duraklamayı zararsız görürse belki) küfre girer. Åžafii ekolünde eserler vermiÅŸ olduÄŸu kaydedilen diÄŸer büyük bir âlimin görüÅŸü ise ÅŸöyle veriliyor: Ä°lmi tebliÄŸleri tümünden veya bir kısmından uzaktaysa kiÅŸi, “araÅŸtırma isteÄŸini uyandırması” gerekir. “Böyle bir arzu uyandıktan sonra hakikat araÅŸtırılmazsa veya araÅŸtırmada kusur edilirse bu da küfür olur.”

Müslüman içtimaiyatçısı Ä°bni Haldun’nun dediÄŸi gibi: “Bundan dolayı biz sebepleri nispetsiz bir surette araÅŸtırmaktan vazgeçerek, bütün sebeplerin hakiki sebebi olan yüce (Allah’a) yönelmekle memuruz. Bütün bu sebepleri yaratan ve icat eden Odur… Bir kimse bu sebeplerden birinde tevakkuf eder (durursa, yani anladığımıza göre araÅŸtırmamayı meslek haline getirip aklın bütün gücünü sarf ederek doÄŸruyu (RüÅŸtü) aramaktan vazgeçerse) o kimse küfür içine dalmış olur.”

Åžimdi konumuzu özetlersek rahatlıkla anlarız ki ilmi yola girmek çabası insanın en ÅŸerefli iÅŸlerinden birisidir; hatta birincisidir. Öyle izzetli bir ameldir ki bu doÄŸruyu arama iÅŸi, gerçeÄŸi öÄŸrenip en uygun olanı yaÅŸamaya çalışmak ibadeti, aynı zmaanda mümin insana güzel bir sıfat olmuÅŸtur: MÜSLÜMAN. “Müslüman olanlar rüÅŸtü (kemale isabet etmek için dosdoÄŸru gitmeyi) aramış olanlardır.”

Bir örnek olarak Allah Resulü Ä°brahim'in (A) onunla ÅŸereflenmiÅŸ olduÄŸu bildiriliyor. Ve yine Resulullah Musa (A) onu aramak için yola çıkmıştır. Mütefekkir, sanatkâr Celaleddin-i Rumi’nin mısralaÅŸtırdığı gibi: “…Aramak yok mu (aramak! O ne) kutlu bir iÅŸtir…” Çünkü insanın gerçek istikbaliyle ilgili öz meselesini halletmek için araÅŸtırıp hakka nasıl hizmet edeceÄŸini “… düÅŸünmek farzdır…”

Ä°nsanlar üzerlerine lazım olan meselelerde, mevcut gücünü sarf ederek araÅŸtırmalarda bulunurken vermeye mecbur olduÄŸu hükümlerde hataya da düÅŸse, yanılsa da bu büyük ibadetinden dolayı ecrini yine de alacağını haber veren, Allah’ın son nebisi ve mükmül Resulü Muhammed (Aleyhisselam) dır.

Böyleyken; bu vahyi haberler gayet vazıh bulunmuÅŸken, “RüÅŸtü - taharri”yi yani, doÄŸru yolu araÅŸtırmak ibadetini hatırlamamak, daha acısı onu unutturmaya çalışmak, bilerek veya bilmeyerek Ä°slami hayattan uzaklaÅŸmak deÄŸil de ne olur? Günümüzde ve tarihte araÅŸtırıcılık gibi Salih bir ameli iptal edenlere acımak gerek. Bütün gücüyle doÄŸruya isabet için, fikri ve fiili cehtler sarf etme; çalışmalar yapma camilerinin kapılarını kapatırken, tembelhanelere açılan taklit kapılarını ardına kadar açanların "din günü"nde hesaplarının çok çetin olacağını anlamış bulunuyoruz. Ve anlatmak istiyoruz ki: “Hüküm Allah’tan baÅŸkasının deÄŸildir. O, kendinden gayriye; (indi olarak helal ve haram koyucularını ilmi bir kaynak olarak kabullenmememizi, yani onlara böylece) ibadet etmememizi emreylemiÅŸtir. DOSDOÄžRU DÄ°N Ä°ÅžTE BUDUR. Fakat insanların çoÄŸu” bu hususu bilmiyorlar. Ä°ÅŸte bu nevi bilgisizlik “dosdoÄŸru dine tabi olmayı engelliyor” ya.

Yegane yanılmaz olan Allah’ın, seçtiÄŸi Resulleriyle yolladığı muhkem tebliÄŸleri bir tarafa itip de kendileri gibi az veya çok yanılma niteliÄŸi bulunan insanları taklit etmeyi doktrin sanmışlara söylenecek söz bulamıyoruz. Ne diyelim; “onlar ilmini kavrayamadıkları ÅŸeyi yalan saydılar. (Oysa) kendilerine (vahiyle bu ana meselelerin) tevili gelmedi. Onlardan evvelki (ler) de böyle (ce vahyin ilme kaynak oluÅŸunu) tekzip etmiÅŸlerdi. (Ama iyice bak (ve gör ki), o zalimlerin sonu nice oldu?”; ve nice olmaktadır.

Kötü akıbetten sakınmak isteyen insanlara hatırlatılacak çok önemli güzel amel: RüÅŸtü taharridir; temel meselelerde en doÄŸruyu aramaya çağırmaktır. Bu Salih iÅŸ üzerindeyken bazı bazı hatalara da düÅŸse, imtihanı bitmiÅŸ insanın, ebediyeti için kazandığı ecrinden bir ÅŸeyi kaybolmaz. DiÄŸer endiÅŸeler dünya ve dünyacılar içindir.

Not:
1-
Dip notlara (37 adet) Said Çekmegil’in Ä°nsanın Yolu Ä°slam adlı kitabından (veya kriter dergisi'nden) bakılabilir.
2-
(*) YAZISelma ARSLANER tarafından sitemize iletilmiÅŸtir;  teÅŸekkür ederiz...                                                                              kriter

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 14-02-2010 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111405083 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net