Sanki sözleÅŸmiÅŸler gibi ‘büyüklerinizin kış anıları’ konulu okul ödevi için defterini kapıp her zamanki sevecen, daha doÄŸrusu ne yapıp edip zorla kendini sevdiren edalarıyla yamaçlarıma iliÅŸen kızımın isteÄŸiyle eÅŸ zamanlı olarak muhterem yönetmenimiz Åžeref Bey’den de yeni gündemin ‘kış’ olarak belirlendiÄŸi mesajını aldım. Böylece bir anda beyazın da deÄŸiÅŸik tonları olduÄŸunu; düÅŸümü çocukluÄŸumun kışlarındaki sıcaklığa bırakırken, gerçeklerimin yine o kışın soÄŸuÄŸunda kas katı kesildiÄŸini anladım. Kış. Hangi kış? Bir yanım bayram yeri bir yanım da hüzün var.
Ä°ÅŸte yine bir kış. Her birimizin mevsimlere göre deÄŸiÅŸen güzellikte eÅŸsiz anıları vardır. Birini diÄŸerine tercih etmekte zorlanırız. Yazın, güzün, kışın hepsinin yaÅŸama karşılık gelen, yaÅŸamı çoÄŸaltan, varlığa güç, coÅŸku, süreklilik katan özellikleri vardır. Bir an dünyanın mevsimsiz, dönüÅŸümsüz, deÄŸiÅŸimsiz olduÄŸunu düÅŸününüz. O zaman da Sünnetullah’ın farklı yasalarla tecelli edeceÄŸini hatırlatanlara katılmamam mümkün olmamakla beraber, bize bahÅŸedilen imkân bolluÄŸu ve güzellikler adına renksiz, soluksuz kalmak dayanılır olamazdı. Bir ressam dostum ‘Biliyor musun’ demiÅŸti, ‘yeryüzündeki bütün bu güzellikler üç ana renk ve onların karışımlarıyla saÄŸlanıyor. Cennette sayısız ana renklerle oluÅŸan sonsuz kombinezonları bir hayal et. DüÅŸlemekle duyduÄŸum hazla bile kendimden geçiyorum.’ El Hak doÄŸru. Biz esasen güzellikleri algılamak için onları sınırlamak mecburiyetinde kalıyoruz. Sınırlı duyumlar ve duyurmalarla birbirimize sadece mevsimlere iÅŸaret eder, onları hatırlatırız o kadar. Yoksa meselâ bir kış günü beyazın tüm tonlarını içeren bembeyaz gelinliÄŸini özenle giyinmiÅŸ çam ormanlı dik yamaçlardaki bir köy manzarasının ruhumuzda uyandıracağı serin, ferah, pürüzsüz geniÅŸliÄŸi hangi anlatımda hisseder, hissettirebiliriz? Empresyonist bir yaklaşımla sanatsal duyarlığın bizdeki estetik karşılıkları önemsediÄŸi olgusu, doÄŸal güzellikleri örtmenin hiç mi hiç bahanesi olamaz. Ä°ÅŸte yeni bir kış düÅŸtü düÅŸümüze. Büyük kentlerde yaÅŸayan bizlerin; dar, kapalı ufkumuzda belki bir ayrıcalık olarak bulduÄŸumuz aralıktan üzerine kar düÅŸen uzak tepeleri görme imkânımız ölçüsünde. Aaa kış gelmiÅŸ!..Onu da kitaplarda yaÅŸar olduk. Jack London’ın öykülerini biraz da böyle hazlar duyarak okumuÅŸtum. Bir dönem bizim köy eksenli edebiyatımızda ne çok kış vardı. Belki bir dostumuz Akkoyunlu’nun ‘Kar Yağıyordu Karanlıklara’ sından, Pamuk’un ‘Kar’ ına kadar bir döküm de yapabilir. (Bu arada Fatma Sabiha KutlaroÄŸlu’nun ‘Türk Edebiyatında Kış Åžiirleri’ üzerine bir çalışma yaptığının bilgisini almış bulunmaktayız.) Belki Mehmet Saim DeÄŸirmenci bir iyilik daha yapıp ‘Ä°çinden Kış Geçen Åžiirler’ derlemesi yapar. Ä°yi de olur hani. Ä°yisi mi ben kendi kış temrinime döneyim. Bir geniÅŸ zaman aralığından, kâh çocukluÄŸuma, kâh delikanlılığıma giderek topladığım kışlardan ÅŸimdi burada deÄŸinmeden edemediÄŸim üÅŸümelerin hülasasını paylaÅŸmak istiyorum. SöylediÄŸim gibi bu bir bakıma ödevim oldu.
Karlar altında kalan anıların bir kısmını olsun kardelen gibi göÄŸertebilecek miyim?
‘Hadi kalk kurban olduÄŸum. Bak dışarıya kar yaÄŸmış.’
Küçücük odamızda kapı ve pencere aralıklarından üfüren soÄŸukla üÅŸüyen çocuk bedenim mitilinde büzüÅŸmüÅŸ son düÅŸlerinde koÅŸtururken annemin ılık sesiyle canlanır. Kar mı yaÄŸmış? Bu haber benim için tam bir müjdedir. O bitmesini istemediÄŸim rüya kaldığı yerden devam edecek. Hemen fırlayıp kalkıyorum. Baba erkenden çokmıştır evden. Soba çoktan baÅŸlamış çıtırdamaya. Ä°çeri sıcakmış, dışarı soÄŸukmuÅŸ kimin umurunda. Kahvaltı hatırına hemen bir iki lokma atıştırmalı, kışlıklar bir kat fazla giyilmeli ve sokaÄŸa fırlamalıdır. Åžimdi arkadaÅŸlar sokakta mıdır acaba? Acele etmeli.
‘Acele etme. Önce karnını doyur yavrum.’
Nasıl acele etmezsin yeryüzünün bu birdenbire deÄŸiÅŸen rengi kışkırtıyor insanı. Bunu ancak ÅŸimdilerde çözümleyebiliyorum. Yani bizi karşı konulmaz dürtüyle kışkırtan deÄŸiÅŸime katılma, o deÄŸiÅŸimi doyasıya yaÅŸama coÅŸkusu hareketlendiriyordu. YaÅŸam en zor koÅŸullarda bile çocukların gözlerine sığınmakta ustadır. Demek oluyor ki, çocuk bakışlara karanlık çökmeden yaÅŸamın ışığı sönmez. Büyüklerimizin içlerine iÅŸlemeyen ayazların soÄŸuÄŸu onlara yönelen alımlı bakışlarımızın alevinde çözülüyormuÅŸ meÄŸer, ÅŸimdi anlıyorum. Åžölene geç kalmamalıyım. Ä°lk ÅŸaÅŸkınlık atlatılır. Buz tutan camlarda oluÅŸan desenlerde kendimizce bir oyun kurmuÅŸuzdur bile. SoÄŸuk; camları, beyaz dantel ipliÄŸiyle yaprak yaprak damar damar sık dokulu tül perde gibi iÅŸlemiÅŸtir. Orada ne resimler görürüm ne resimler. Daha çok da kar altında bahçeler, yollar, evler. Hepsi birbirinden güzel. Görsel daÄŸarcığımın elverdiÄŸi kadar sokak ve insan manzaraları, çeÅŸit çeÅŸit figürler, deÄŸiÅŸik yüz ifadeleriyle insan portreleri. Hepsini tanırım. Okul, mahalle arkadaÅŸlarımdır; babamın dükkânında veya iÅŸ hanında gördüÄŸüm biridir. O üzeri açık, zemini taÅŸ döÅŸeli geniÅŸ avlusu olan kagir iÅŸ hanı. Orası da ayrı bir alem. Son zamanlarda ahÅŸap sundurmalara bile hiç anlayamadığım kesif bir kasvet sinmiÅŸtir. Yokluk yılları. ‘bu böyle gitmez’ diyorlar. Böyle gitmeyen bir yaÅŸamı, böyle gitmeyen olup bitenleri anlamaya çalışıyorum, nafile.. Zorunlu itildiÄŸim gaz, ÅŸeker kuyruklarından geriye müthiÅŸ üÅŸümeler kalıyor. Artık eskisi gibi haz alamadığım oyunların yine de yarım kalmasına hayıflanıyorum. Realiteyi umursamayan düÅŸlerle baÅŸlayıp sokaÄŸa taÅŸan oyunlar ve oyunlar boyu sürüp giden dönem buraya kadar mıydı yoksa? Ä°lk ciddi düÅŸ kurmacalarım içeri ısındıkça buzlu camda eriyip gider. Åžimdi o tül perdenin ya da buÄŸulu camın gerisinden baktığımda hepten de eriyip gitmediÄŸini derinimde çok önemli motifler, birikimler bıraktığını da anlıyorum. MeÄŸer ne kışlar yaÅŸamışız daha doÄŸrusu ne kışlar atlatmışız.
Kış nedir?
Kış üÅŸümektir.
Bir serçe pencerenin kenarına konuyor. Minicik yüreÄŸim titriyor.
Sonra kumrular tünüyor balkon demirine. Dışarıda sabah kuÅŸları. Nasıl da mazlum ve fakat onurlu bakınıyorlar.
Bir avuç bulgur serpiyor Annem. Hurra, hepsi birden üÅŸüÅŸüyorlar. O gün bu gün onları iyi tanıyorum. Ä°lk önce onlar ÅŸehirli olmuÅŸlardır. Kadim uygarlığımızın dokunulmaz sakinleri. Biraz tembeldirler belki. Olsun. Tüm ulu camilere, kubbeli kemerli yapılara saplantılı bir baÄŸlılıkları vardır. Hep cami, mescit, çeÅŸme gibi mekânlarda toplanırlar. Osmanlı hayranıdırlar bir de. DerviÅŸ gibidirler. Tekkeyi beklemiÅŸlerdir, çorbayı da içeceklerdir. Onların hakkını gözetmek insani ve kültürel sorumluluÄŸumuzdur. Modernizmle beraber onların sosyal yaÅŸamları da deÄŸiÅŸti. Åžimdi daha çekirdek aileler halinde apartmanlarımızın balkonlarına sığınır oldular. Onlarla daha çok bizim bücür ilgileniyor. Åžimdi bir nostalji gibi kalsa da kuÅŸları yemlerken tattığı mutluluÄŸu bizatihi duyuyorum.
‘Bir avuç daha atalım’ dediÄŸimde,
‘Bu kadar yeter’ diyor annem, ‘bunları böyle alıştırmak da fazla iyi deÄŸil’
Her yer bembeyaz. Kar her yere un gibi elenmiÅŸ. Bütün bir yeryüzü berrak sessizlikleri içinde karları giyinip uykularına çekilmiÅŸler bile. Bahar rüyasında olmalı yeryüzü. Kar Beydağı’nın üzerine ütülü bir çarÅŸaf gibi gerilmiÅŸ. Bakınca gözleriniz kamaşır. Sonsuzluk bu kadar uÄŸultusuz, sessizlik bu kadar sonsuz. Beyazın uzak tonu mavidir. Aman ya Rabbi ne beyaz ne tenha bir sessizlik böyle. Sesler susmuÅŸ. Her ÅŸeyin bir sesi, ÅŸarkısı olduÄŸunu; varlık korosuna bu seslerle katıldıklarını anlıyorsunuz. Çıt yok. Arada bir serçenin kanatlarıyla titreyen dallardan lapa lapa kar dökülüyor. Tüm sesler, tüm sözler sessizliÄŸi yansıtarak ruhu sükûnete yükseltiyor.
Sokakta çocukların coÅŸkulu bağırışları. Katılırım. Bir grup kardan adam yapıyor. Bir iki de anne ve abla var onlara yardım eden. Sokağın meyilli tarafında kayak baÅŸlamış çoktan. Kayak güzergâhı kayıla kayıla buzlaÅŸmış, cam gibi parlıyor. Ä°ÅŸte biri düÅŸtü. DüÅŸmek bile keyifli bir ana dönüÅŸüyor hemen. Åžimdi nerdeyse bütün mahalle dışarıda. Her kesin yüzünde tebessüm. Bir oÄŸlanın tam ensesinde bir kar topu patlar. Beyaz bir kahkaha eklenir coÅŸku yumağına.
Her ÅŸey ne kadar güzel.
KeÅŸke her ÅŸey bu kadar güzel olsa.
Sonraki zamanlarda bu düÅŸ tadında yaÅŸamayı gece ocak başında anneannemin masallarına iliÅŸtiremem. Galiba biraz büyümüÅŸümdür. Rahmetli babam eve ne yapıp etse de gizleyemediÄŸi dertlerle, sıkıntılarla gelir. Babalar evlere üÅŸümüÅŸ gelir. Bir yandan sobayı kucaklayacakmışçasına ısınmaya çalışırken kendi halinde bir sohbet de baÅŸlamıştır. Transistorlu radyo ajansları verir. Babam ‘susun’ der bize. Olmadık yerde elektrik kesilir. Haberler yarım kalır. Dünyayla baÄŸlantı kopar. ‘Yine karartma baÅŸladı’ Karartma!. Ne demektir bu? Kar, kış ve karartma. ‘Gazımız da az kaldı’ der annem. Eyvah daha ödevimi yapmadım. Elektrikler de kesildi. Yarın öÄŸretmene ne derim? Zalim adam. Onun kırmızı tokadını düÅŸünmek bile ürkütüyor. Gaz lâmbasının ışığında ne yapıp edip çalışmalıyım.
‘Yarın yaÄŸla ÅŸeker dağıtılacakmış’ diyor babam, ‘para versem alır mısın?’ Alırım. Belki bu bahaneyle okulu kırarım.
Yokluk yılları. Gaz yok, yaÄŸ, ÅŸeker, çay, sigara yok. Pirinç yok, benzin yok, tüp yok..yok..yok..yok! MeÄŸer ne yokluklar yaÅŸamışız. Bu en temel ihtiyaç maddeleri yok da ne vardır? Darbeler, idamlar vardır, yaÅŸam üÅŸür; tutuklamalar, mahkumluklar vardır özgürlük üÅŸür; ÅŸiddet, kan, acı, ağıt vardır aÅŸk üÅŸür, söz üÅŸür. Gece ağır ve uzundur, ‘lâmbada titreyen alev üÅŸür.’ Türkiye kar altında bir ülkedir, üÅŸür. Çocukken girdiÄŸim kuyruklardan kaç yaşımda çıktım ÅŸimdi bilemiyorum. Ama soÄŸuktan ayağımın birini kaldırıp diÄŸerini indirerek uzun bekleyiÅŸler sonrasında kimi zaman eve zatürreeyle döndüÄŸümü biliyorum. Anladım ki hangi mevsim olursa olsun uzun, çok uzun sürmüÅŸ bir kış yaÅŸamışız. Her mevsim kış. PikniÄŸe çıktığımızda bile kar yaÄŸmış. Bütün bir memleketin aÅŸkı, hissiyatı, aklı donmuÅŸ. Anladım ki kar sadece ülkemin daÄŸlarına deÄŸil düÅŸüne, gerçeÄŸine, ufkuna, yarınlarına yaÄŸmış asıl. DüÅŸlerimiz, düÅŸüncelerimiz, ufkumuz, geleceÄŸimiz donmuÅŸ/dondurulmuÅŸ. Kaç uzun yıl var ki kar altında kalmışız. Bu uzun sürmüÅŸ kıştan çıkıp, bu kaç yıldır üzerimizi örten karların altından çıkıp baharımıza eriÅŸecek miyiz? Murat Kapkıner ‘kara göründü’ der gibi ‘iÅŸte bahar’ diyordu ‘Bu Rüzgâr’ ÅŸiirinde: ‘iÅŸte bahar/kalktı yerden/ kırk yıllık kar…ne güller ne güneÅŸler var/ bu mu beklediÄŸim bahar/ bu rüzgâr..’ Bu kış kırk yıldan da fazla sürdü. Fiziki anlamda yine bir kış yaÅŸarken, belki nicedir manevi iklimimizi soÄŸuk kuÅŸatmasına alan bir kıştan, bir kış uykusundan da çıkıyoruz. Åžimdi umulur ki umudumuzun ve yüreÄŸimizin tam orta yerini aydınlatan bir ÅŸafak söküyor. ‘KuÅŸlar muÅŸtu cıvıltısında/ umudum önlenemez/umuduma cemre düÅŸtü/ umudum çiçeklerden alınmadır/ bahar geliyor haberin olsun ihtiyar anne’
Belki de bu kış ülkeme bahar gelecek.
Umudumuza düÅŸen, umudumuza düÅŸecek olan cemreleri bir sevgili gibi bekliyoruz.
O zaman ÅŸakaklarıma kar yaÄŸsın ne çıkar.
Cemre, düÅŸümüze bir sevgili gibi düÅŸer.
Sonraki sabahın eşiğinde seni bekliyorum.
Arkamda üÅŸüyen yanlarımı bırakmadan, karların altından çıkıp da geldim.
Yerinde duramayan beyaz kısrağına binip, rüzgâr gibi koÅŸturarak gel.
Yeni baharlarla gel.
Bir yanım çocuksu, bayram yeri, bir yanım hüzün kanar.
DüÅŸüme hep kış düÅŸtü. Her mevsim payıma üÅŸümek düÅŸtü. YüreÄŸim ona yanar.
Yaz olup gel, bahar olup gel.
ÜÅŸüdük üÅŸüyeceÄŸimiz kadar.
‘Artık yeter gel’
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |