Noel Baba
Arif Nihat Asya
-Yılbaşı neyimiz olur? diye soruyorum. Fakat, -29 Ekim'imiz midir, 30 AÄŸustos'umuz mudur, Åžeker Bayramı'mız mı, Kandilimiz mi, Kurban Bayramı'mız mı? diye sual açmak da yersiz olmazdı. Biz muharremlerle, martlarla baÅŸlayan yıllar da biliriz... ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaÅŸlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı..
Memleketimize, herhalde, BeyoÄŸlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye ve BoÄŸaz'ı aÅŸarak önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pirimiz mi?
Ä°stanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen, her yere uÄŸrayan bu moruk kimdir, necidir? Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda nenin nesidir... bunu hiç merak ettiniz mi?
Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduÄŸunu: O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediÄŸi yerlere, ÅŸimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.
O evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir.. . Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor.
O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, ÅŸu memlekette ocağına incir dikildikten sonra, kılığını deÄŸiÅŸtirmiÅŸ... ve bizi avlamaya, kucağında getirdiÄŸi oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan baÅŸlamıştır.
Bu cömertliÄŸinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedakârlığının sebebini düÅŸünmediniz mi?
Bırakın onun hakkından ben gelirim: Ä°ÅŸte sakalını çekince gördünüz... sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı. Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlerini ekseriya böyle deÄŸiÅŸtirirler.
Bu, mezar beÄŸenmeyen hortlaÄŸa ya mezarını gösterin, yahut bırakın: Haç'ında çarmıha gereyim onu. Tehlikeyi sezer de kendiliÄŸinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir ÅŸeyimizi çalmıştır.
|
Bu da Hasan Ali Yücel'den Yazar Sanih açık 2010-01-01 06:13:34 Hemen bütün dünyanın kullandığı milâdî tarih, bundan birkaç yıl önce, tamamıyla pratik hayat bakımından kabul edildikten sonra, kânunusaninin (Ocak ayının) biri, hafızalarımızda iz tutan bir gün olmaya başladı. Şehirlerimizde birçok aileler, yeni yılı kutlamak için evlerde, dışarıda güzel toplanmalar yapıyorlar. Yiyerek, içerek, gülerek, eğlenerek hayatlarının bir senesini bitirip yeni yıla giriyorlar. Bu eğlencelerin ne Hazreti İsa ile, onun doğuşu ile, ne de Noel baba ile hiçbir alâka ve münasebeti yoktur. Bunlar, sadece yeni yıla neşeli girme arzusuyla ve eski yılın aynı şekilde geçirilmesi dolayısıyla yapılmış birer eğlenceden başka bir şey değildir. Yılbaşının Türkün layık ruhunda kendi geçirdiği bir yılın geçireceği bir yıla girişinden başka hiçbir manası olamaz. Gazetelerde bazı müesseselerimizin yaptıkları çocuk müsamerelerinde Noel babayı, başında kürklü külahı, sırtında gocuğu, elinde değneğiyle temsil ettiklerini gördüm. Bizim an'anelerimizde Noel baba diye bir şahsiyet bilmiyorum. En eski bir tarihin sahibi olmakla beraber, Türk'ün her yılı, bir evvelkinden daha genç olarak Türk yavrusunun hayaline girmelidir. Kamburu çıkmış, soğuktan donmamak için deriden elbiseler giymiş, süpürge sakallı semboller bizde yoktur. Bizim Ay dedemiz ne kadar güler yüzlüdür; neşesinden yanakları elma gibi tortop olmuş, onun kadar taze ve canlıdır. Biz böyle tanıdık çehreler isteriz ve çocuklarımızın böyle güler yüzler görmeye alıştırılmasını bekleriz. Esasen Avrupalılar, Hıristiyanların peygamberi olan Hazreti İsa'nın doğumunu, doğduğundan dört asır sonra kutlamaya başladıkları zaman, mahiyeti tamamıyla dinî olan bu törene kendi an'anelerini sokmaktan geri durmamışlardır. Noel babanın giyinişi, soğuk ülkelerin, karlı buzlu diyarların hatırasını taşır. Hıristiyanlığın çıktığı yerlerde kürke ihtiyaç olabilir miydi? Eğer dediğimiz gibi, putperest an'aneler bu işe karışmasaydı, Noel ağacı, zeytinden olmalı idi. Noel baba ve onun telli pullu ağacı, bir cenuplu (güneyli) hayalinin mahsulü değildir, ancak bir şimallinin (kuzeylinin) yarattığı sembol olabilir. Halbuki Türk muhayyilesi (hayal gücü) böyle şeylere alışık değildir. Türk gerçekçidir. Hayallerinde bile hakikat gizlenir. Uydurma şeylere inanma alışkanlığı onda yoktur. Her şeyi olduğu gibi görür ve öyle görmek ister. Onun bu alışkanlığını bozacak her şey yanlıştır, fenadır. Türk çocuğuna şeker, oyuncak ve yemiş getiren, Noel baba değil, kendi öz babasıdır. Onun doğru bildiği şeyi yanlış öğretmeye kalkamayız. Hasan Ali Yücel http://www.haber10.com/haber/13099/ |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |