Günümüz terminolojisinde ruh : ” Bir kimsenin zihinsel, ruhsal etkinliÄŸinin ve bilinç hallerinin merkezi, o kimsenin gerçek benliÄŸini oluÅŸturan, zihinsel, ahlaksal ve duygusal yetilerin tümü” olarak tanımlanmaktadır.(1) Materyalist düÅŸünceden esinlenerek geliÅŸtirilen bu betimleme ile, beyin ve onun bazı fonksiyon ve türevleri tanımlanmış olup, öÄŸretinin semavi dinlerin ruh kavramı ile ilgisi yoktur.
Vücudu yöneten beynin iÅŸlevini devam ettirebilmesi için zengin mineral, protein gibi yüksek besin deÄŸerleri içeren bol oksijenli kan ve yaÅŸam enerjisi olan “Can”a ihtiyaç vardır. Beyne yaÅŸam saÄŸlayan can, beynin ürettiÄŸi enerjiyle beslendiÄŸi gibi, ruhtan aldığı enerjiyi de beyne ileterek, zekâyı olgunlaÅŸtırıp insanı hayvandan ayıran fonksiyonel yapıya eriÅŸmesini saÄŸlamaktadır. Ruh ve can, enerji boyutunda beyinle iliÅŸki ve etkileÅŸim içerisindedir; fakat ruh ve onun türevi olan nefis, can ve bedenden bağımsız bir fonksiyonel yapıya sahiptir.
Ä°nsan madde ve mana sentezinden meydana gelmiÅŸ özgün bir varlık olarak, can, ruh/nefis, akıl ve sezgileri ile yaÅŸamını sürdürmektedir. Akıl bir yandan dünyayı algılayıp, maddi çevreye uyum saÄŸlamaya yönelik imkânları hazırlarken, diÄŸer yandan, eÅŸyanın asli cevherini ve Rabbinin varlıkları yaratış hikmetini düÅŸünerek, O’na ÅŸükrünü sergilemeye çalışmaktadır! Sezgi, sevgi, merhamet gibi ulvi ve erdemli duygular ruhu güçlendirirken; kin-nefret, kıskançlık, haset, cimrilik gibi süfli (çirkin) arzular da, nefsanî yapıyı oluÅŸturmaktadır. Ulvi duygularında insani yön ağır basarken, biyolojik fonksiyon ve süfli duygularda hayvani yapı hâkimdir. Bir baÅŸka deyiÅŸle, insan varlığının bir bölümü hayvani dürtüler, diÄŸer bölümü insani deÄŸerlerle bezenmiÅŸtir. Ruh ve ondan etkilenen rahmani akıl, merhamet, özveri, cömertlik gibi ulvi ve erdemli duygulardan kaynaklanan eylemleriyle maveraya (uzaklara) yönelirken, nefis ve onu yansıtan akıl ise dünyevi kuÅŸkularıyla, dünya ortamının ÅŸartlarına uyum saÄŸlayacak ÅŸekilde pozisyon almaktadır. Kur’an’da nefis hakkında ÅŸöyle denilmektedir: “
Nefse ve onu düzgün bir biçimde ÅŸekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneÄŸini)
ilham edene and olsun ki, nefsini arındıran kurtuluÅŸa ermiÅŸtir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uÄŸramıştır.”
(Åžems 91/7-10)
Can, varlıklara bilinç ve ÅŸuur vererek, onları yönlendiren çevre ortamına göre hayatta kalma ve nesillerini devam ettirme mekanizmaları geliÅŸtirerek, yaÅŸamsal iÅŸlevlerini gerçekleÅŸtiren enerji ( nur) olarak tanımlanabilir. Can, beynin ölümü sonrasında bedenden ayrılarak, varlıklara hayat veren sonsuz Hay/Can Enerjisine katılmaktadır. Ruh ve nefis “can”dan çok daha özgün bir varlık olduÄŸundan, etkisini enerji boyutunda beyin ve akıl yoluyla vücudun tamamında göstermekte ve bedene ihtiyaç duymadan bağımsız olarak da yaÅŸamını sürdürebilmektedir. Derin uyku ve narkoz altındaki ameliyat sırasında ruh bedenden ayrılıp çıkarken, can yaÅŸam görevini devam ettirmektedir. Genel anesteziyle ameliyat geçiren bir çok hasta operasyon sonrasında, doktoruna ve çevresine kendi ameliyatını seyrettiÄŸini anlattığı bilinen ve yaÅŸanan gerçeklerdendir. Kur’an’da “insanların ruhunun uykularında alındığı ölümlerine hükmedilenlerin alıkonularak diÄŸerlerinin ecellerinin sonuna kadar bırakıldığı” bildirilmektedir. (Bk. Zümer 39/42) Hz. Muhammed(S.A.S.) bir Hadisi Åžerifinde uyku sırasındaki yaÅŸamı anlatırken ÅŸöyle buyurmaktadır: ”Ben Rabbimin katında gecelerim, O bana yedirir içirir.” (2)
Aslında tüm varlıklarda kendine özgün can/enerji bulunduÄŸu günümüz bilim ve tekniÄŸiyle anlaşılmış olmasına raÄŸmen, öÄŸretide varlıklar canlı ve cansız olarak iki bölüme ayrılarak incelenmektedir; klasik eÄŸitimde bir varlığın canlı sayılabilmesi için doÄŸum, geliÅŸme ve ölümü ölçüt alınmaktadır. Bitki, hayvan ve onların yapı taÅŸları olan hücrelerde can olduÄŸu halde, ruh / nefis bulunmamaktadır. Ruh ve onun maddi aleme yakın olan boyutundaki nefis ,sadece insana özgüdür. Cenin ana rahminde teÅŸekküle baÅŸladığından itibaren canlıdır; ancak ruh belirli bir süre sonunda Allah’ın izniyle ona iletilmektedir. Bu nedenle taşıdığı ulvi varlık sebebiyle hayvandan ayrılmaktadır. EÄŸer ruh iletilmemiÅŸ olsaydı o da hayvan olarak doÄŸup-yaÅŸayıp, ölecekti!….
YaÅŸam süresi dolan insanın canını ölüm meleÄŸi alıp ruhunu Rabbine yönlendirmektedir.
De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleÄŸi canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” ( Secde 32/9) Böylece canı maddi alemin melekutundaki Yüce Allah’ın Hayy isminin mazharı olan can enerjisi ile birleÅŸirken ,ruhu ya da nefsi, fizik ötesi yaÅŸama doÄŸru ilk adımlarını atmaktadır.(3)
RUHLARIN YARATILIÅžI Ä°slami terminolojide ruh ve nefis kavramının Kur’anda ve Peygamber Efendimizin ha-dislerinde yer aldığı gibi, geçmiÅŸ peygamberlere inen semavi kitaplarda geçtiÄŸi de bilinmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ruh hakkında ayrıntılı bilgi verilmemiÅŸ olduÄŸundan, kelam alimleri ve felsefeciler mahiyeti konusunda akıl yürütürken, gönlü ilhama açık ve hikmet bilgisine sahip zatların bir kısmı bu konuyu sır olarak saklayıp, çok yakın gördükleri hikmet ehliyle paylaÅŸmışlardır.
Kur’an’da ruh hakkında , “er-rûh”, “rûhî”, “rûhenâ”, “ruhun minh”, gibi tabirler kulla-nılmaktadır. Ruhun “er-ruhu min emrina” olarak geçtiÄŸi ayetin meali ÅŸöyledir: “Sana ruh hakkında sorarlar. De ki: ”Ruh, Rabbimin emrindendir. Size onun ilminden ancak az bir bilgi verilmiÅŸtir” (Ä°sra 17/85) Ayet-i Kerimede geçen “er-ruhu min emrina” / “Ruh, Rabbimin emrindendir.” tanımlamasıyla onun emir alemine ait olduÄŸu vurgulanmaktadır. Yine Kur’an’da yaratılış evrelerinin anlatıldığı (Araf 7/54 ) ayette ise “ Haberiniz olsun halk da emir de O’nundur. (Allah’ındır)” denilerek, Halk ve Emir Alemi ayrı ayrı zikredilmektedir. Halk Alemi kozmik varlıklar olarak cinler ve maddi bedenden meydana gelen insanlar ve onların yaÅŸadığı alemler olup, emir alemi ise melek ve ruhların yaÅŸadığı alemler olarak bilinmektedir. Kadir Gecesinin anlatıldığı ”( O gece ) Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle her türlü iÅŸ için iner de iner.” (Kadir 97/4) ayetinde, melekler ve ruhun yaÅŸadığı emir aleminden halk alemine –yeryüzüne- iniÅŸi anlatılmaktadır. Bazı alim ve yorumcular, ayette geçen “Ruh” sözcüÄŸü ile Cebrail ( A.S.)’ın kastedildiÄŸini belirtmektedir. Bir baÅŸka ayette ise Cebrail’in bin yıllık yoldan geldiÄŸi bildirilerek o mesafenin bize göre ne kadar uzakta olduÄŸu vurgulanmıştır.
Ruhlar aleminde Ruhlar Yüce Allah (C.C.)’la kullar arasında geçen ve genel ismiyle “ Elestü biatı” olarak adlandırılan akit, Kur’an-ı Kerimde ÅŸöyle anlatılır : ”
Hani (ezelde
) Rabbin Adem oÄŸullarının, bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine ÅŸahitler tutarak sormuÅŸtu ‘ Rabbiniz deÄŸil miyim ?’ Onlar: Rabbimizsin buna tanıklık ederiz’ demiÅŸlerdi. Kıyamet günü biz bundan habersizdik dememeniz içindir.” (Â’raf 7/ 172) Bir diÄŸer ayette de peygamberlerin ruhundan diÄŸer peygamberler için alınan sözden bahsedilmektedir. “
Allah peygamberlerden ÅŸöyle söz almıştı. ‘Bakın size kitap ve hikmet verdim. Ä°mdi yanınızda bulunanı doÄŸrulayıcı bir peygamber geldiÄŸinde ona muhakkak inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz demiÅŸtik. ‘Kabul ettik’ dediler. O halde ÅŸahit olun, ben de sizinle beraber ÅŸahit olanlardanım.’ dedi. Artık kim biatından sonra dönerse, onlar fasıklardır.” (Âl-i Ä°mrân 3/ 8l, 82)
Ä°nsanın yaradılışını Kur’an’da anlatılırken:
“ Ki O, yarattığı her ÅŸeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan baÅŸlayandır. Sonra onun soyunu bir öz sudan, deÄŸersiz bir sudan yarattı. Sonra onu, düzeltip bir biçime soktu ve ona ruhundan üfledi” (Secde 32/7-8-9)
Hani Rabbin meleklere demiÅŸti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım." "Onu tesviye edip, düzeltip de ona ruhumdan üfledim mi derhal ona secdeye kapanın." (Sad 38/71-72) Ayette geçen
“ Ruhundan üfledi” sözüyle Rebbü’l Aleminin, Adem’e ve onun soyuna iletilen ruhun kendi ruhu olduÄŸu belirtilmektedir.Nitekim melekler, kendisine iletilen ulvi ruhu taşıyan Adem’e tazim secdesi yaparak onun yüceliÄŸini kabul etmiÅŸlerdir. Çünkü Adem’in Ruhu, Rebbü’l Aleminin zat ve sıfatlarının tümünden yaratılırken, melekler bir veya birkaç sıfatının nurundan yaratılmışlardır. Ademin soyundan gelenler Yüce Allah’ın Ruhunu taşımaktadır!... O nedenle Adem (A.S.) Rabbinin öÄŸretisiyle isimlerinin tamamını sayabilmiÅŸtir. Yine insanın ana rahminde yaratılışının ayrıntılı olarak anlatıldığı Mümin’un Suresinin 14. Ayetinde biyolojik yaratışı takiben“
Sonra bir baÅŸka yaratılışla onu inÅŸa ettik.” denilerek, insanın ruhi yaratılışına deÄŸinilmiÅŸtir.
Sır, iÅŸte bu noktada baÅŸlamaktadır: “ Allah’ın ruhu varsa, bedeninin de olacağı, böyle bir konuyu düÅŸünmenin bile ÅŸirk olduÄŸu” ortaya atılmıştır. Bu nedenle,” ayeti mecaz olarak ele almanın daha doÄŸru olacağı” fikrini savunanlar olduÄŸu gibi, batini yorumlar getirip yanlışa saparak,“ Hüvve ,Hüvve” (O, O’dur) diyecek kadar ileri gidenler de olmuÅŸtur!...
Ä°ÅŸin doÄŸrusu yüce Kur’an’ın Ä°hlas suresinde bildirilmektedir.
“De ki : O, Allah (eÅŸsiz
) birdir. Allah, Samed’dir. ( her ÅŸey O’na muhtaç olduÄŸu halde O hiç kimseye ve herhangi bir ÅŸeye ihtiyacı olmayandır.)
O, doÄŸurmamıştır ve doÄŸrulmamıştır. Ve hiçbir ÅŸey O’nun dengi deÄŸildir.” ( 112/1-4)
Hz. Adem ( A.S.) ve O’nun soyundan gelenlerin Adem’liÄŸi hak edebilmeleri, nefislerden arınarak “Adem” gibi saflaÅŸması sonrasında, ruhuna Yüce Allah’ın (C.C.) zati ve sıfatlarıyla tecelli etmesine baÄŸlıdır!...
NEFSÄ°N MAHÄ°YETÄ°
Yüce Allah Kur’an’da (C.C.) “ Biz Ä°nsanı en güzel biçimde yarattık. Sonra aÅŸağıların aÅŸağısına çevirdik. Ancak iman edip iyi iÅŸler yapanlar bunun dışındadır.. Onlar için kesintisi olmayan bir ecir (mükafat)vardır.”( Tin 95/ 4-6) derken, Ä°nsanı bütünleÅŸtiren fiziki ve ruhsal yaradılışından bahsetmektedir. Ä°nsanın aÅŸağılık duruma düÅŸmemesi için kendini yaratan Rabbine inanması ve iyi iÅŸler (amel-i salihat) yaparak yaÅŸaması gerekmektedir.
Nefis, insanın dünya ÅŸartlarına uyum saÄŸlaması için, Allah ( C.C) tarafından ruha giydirilen koruyucu elbise,bir nevi zırhtır. Ruh nasıl can yoluyla beyinle irtibatlıysa, aynı ÅŸekilde nefis de can ve beyin yoluyla bedenle irtibatlıdır.”Nefis” kavramı Kur’an-ı Kerim’de, kiÅŸinin benliÄŸi ,özü, iç yapısı olarak yer almaktadır. Tasavvufi hikmet terminolojisinde,insanın beden ve dünya ile alakalı kötü arzularını, ve hayvani yönlerini ifade eder; ulvileÅŸince, zırha ihtiyacı kalmadığından “Ruh” olarak adlandırılır. Bundan dolayı çoÄŸu zaman ruh ve nefis karıştırılmıştır; tıpkı altınla ,bakırın; Ä°nsanla, “Ä°nsan-ı Hayvan” ın karıştırıldığı gibi !…
Ruhu 24 ayar altın, Nefsi Emmare 24 ayar bakır olarak düÅŸünülürse, 24 ayar saf altın, kuyumculuk dilinde 999 milyem, , bakır ise, tamamen saf olduÄŸunda 999 milyem bakır olarak adlandırılmaktadır. Ä°nsan yeryüzü ruhani yaÅŸamını 999 milyem Ruh altınıyla, 999 milyem nefis bakırının çeÅŸitli terkiplerle birbirine karışımından meydana gelen bir alaşım olarak düÅŸünülebilir. Altın oranı 916 milyem, bakır 0,83 olduÄŸunda, alaşıma 22 ayar altın denilmektedir. Ancak alaşımda bakır 666, altın 333 milyeme düÅŸtüÄŸü halde, ona 16 ayar bakır deÄŸil, yanlış tanımlamayla, 8 ayar altın denilmektedir ki, tıpkı insan-ı hayvana da ,toplumda “insan “ denildiÄŸi gibi !... Ruh- nefis dengesi kıyaslandığında,ulvi deÄŸerler çoÄŸaldıkça has ruha yaklaşılmakta, süfli kirler arttıkça ruh-nefse, yani insan, “insan-ı hayvan”a dönüÅŸmektedir.
Yirmi dört ayar altın gibi ulvi ruh taşıyarak yeryüzüne gelen bebeÄŸin topluma intibak edebilmesi için, kalıtım yoluyla gelen genleri aile ve sosyal çevre tarafından uyarılır. Çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren eÄŸitim/öÄŸretimle “sosyal kültür” aşılanıp ayarı düÅŸürülerek, yaÅŸadığı toplumun bireyi olarak yetiÅŸtirilir; bu olay hikmet terminolojisinde nefsin çeÅŸitli gömleklerini giymek olarak adlandırılır. Bünyesine süfli/erdemsiz bilgi ve beceri yüklenerek, kötü alışkanlıklar, kazanırken, ulvi/erdemli bilgi ve beceriler yüklenerek iyi alışkanlıklar kazanır. Yüklenen ulvi duygular ruha destek saÄŸlarken, süfli duygular nefsi güçlendirmektedir. O nedenle çocuÄŸun yetiÅŸtiÄŸi sosyo-kültürel ve ekonomik çevre yanında aile de oldukça önemlidir. Bu nedenle ebeveynlere ve kamu otoritesine önemli yükümlülükler düÅŸtüÄŸü gibi, öÄŸretim ve eÄŸitimle ilgili hizmetlerde çalışan görevlilere de özverili gayretler düÅŸmektedir.
YetiÅŸme akil-baliÄŸ(sorumlu) oluncaya kadar devam eder,”Akil BaliÄŸ” olduktan itibaren, bireyde her türlü ilahi ve sosyal yükümlülük baÅŸlamaktadır. Bundan sonra edinilen süfli duygular ulviyete ,ya da kalan ulvi duygular süfliyete kendisi tarafından dönüÅŸtürülecektir. Altın örneÄŸinde olduÄŸu gibi ya altını bakıra, ya da bakırını altına dönüÅŸecektir. Ä°nsanın yeryüzündeki yaÅŸam sınavı, bu alçalma ve yükselme gelgitlerden ibarettir. Ruh cevheriyle kanat açıp cennetlere uçmak isterken, nefsin emrine girerek “Esfele safilin”e( Cehenneme ) yönelebilmektedir!...
Bakır, bakırcılar çarşısında tozlu raflarda sergilenirken, altın kuyumcular çarşısındaki mücevherler arasında ışıltılı vitrinlerde sergilenmektedir… Bakır oksitlenip, çürüyerek yok olurken, altın her ortamda yapısını muhafaza edebilmektedir. Ne mutlu, nefis bakırını, ruh altınına dönüÅŸtürenlere…
NEFÄ°SLERÄ°N TASNÄ°FÄ°
Kur’an-ı Kerim’de nefis anlatılırken” Nefis ve ona bir düzen içinde biçim verene andolsun.” (Åžems 91/7) denilerek, nefsin yapısının bir sistem ve düzen içerisinde olduÄŸu vurgulanmaktadır. Ä°nsanda nefis: Kötü düÅŸünceleri, kötü huyları,vehim, korku ve süfli arzuları da belirler.Maddi bedenimiz yerçekimi kurallarına baÄŸlı olarak, saÄŸa sola savrulmadan nasıl bizi yerde tutmaktaysa, ruhumuz kanat takıp uçmak isterken, giydirilen nefis gömleÄŸi de bizi “aÅŸağılık iÅŸlere” yöneltme çabası içerisindedir…
Arifler nefsi,süfliden- ulviye doÄŸru, etvar’ı seb’a- yedi tavır( yedi nefis) olarak tasnif etmiÅŸ-lerdir. “Hak Yolcusu’nun” kemale ermek için bu merhaleleri teker teker aÅŸması gerekmektedir.
1- Nefs-i Emmare: Her türlü kötülüÄŸü yapan ve bunlara gerektiÄŸinde kılıf uydurarak kendisini savunan,her halukârda, kendi yapısı dışındakileri hor gören, onları kendince kaale almayan, çıkarı için tereddütsüz kan dökebilen,hak hukuk tanımayan, en yırtıcı hayvan, hatta ondan daha aÅŸağıda olan nefistir ! Bu nefis Allah’a inkarcı olduÄŸu gibi toplumsal örf ve hukuki kurallara da asidir; baskı,zorlama ve korku karşısında ortama göre pozisyon alıp,gerekirse münafık dahi olabilir.“…Onlar hayvan gibidirler,hatta yolca daha da sapıktırlar.”(Furkan 25/44)
Melekler Adem projesini Allah’tan dinleyip ”Yeryüzünde kan dökücü birini mi yara-tacaksın !” dediklerinde, bu nefsin konumundan bahsetmiÅŸlerdi! Emmare Nefis Kur’an’da Hz. Yusuf’un dilinden anlatılırken: “Ben nefsimi temize çıkaramamam, çünkü nefis kötülüÄŸü ÅŸiddetle emreder(inne-nefse leemaretün bi’s-sûi) “(Yusuf 12/53)
Emmare nefsi taşıyan “insanın” iç yapısının kasveti yüzüne de yansımaktadır; bundan dolayı çevresinde bulunan, hatta yüzüne bakanların dahi içi kararır!…Allahtan ümit kesilmez ama bu nefsin kurtulma ihtimali azdır. Emmare nefis, renkle tarif edilirken, siyah ve tonları, uygun düÅŸmektedir!
2-Nefs-i Levvame: Bu nefis de kötülük yapmaya meyillidir;ancak arada bir nefis muhasebesi yapıp,yaptığı hata ve kusurlardan dolayı üzülerek içinden kendine veya açıktan çevresine özeleÅŸtiride bulunabilmektedir .Ortam ve fırsat bulduÄŸunda suç ve günaha meyilli olmakla beraber, günah iÅŸlediÄŸinde piÅŸmanlık duyabilmektedir. Bazen de günahkârlığını içinden kabul ederek, tövbeye de yönelmektedir. Genellikle dünya menfaati ve ÅŸahsi çıkarı ön plandadır. “O, iÅŸini bilir” sözcüÄŸü bu nefsin yapısına uymaktadır. Levvame Nefis, renkle tarif edilecek olursa, siyahı fazla gri ton uygun düÅŸmektedir.(4)
Yüce Allah Kur’an’da bir çok varlık üzerine yemin ettiÄŸi gibi, Levvame Nefis üzerine de yemin etmiÅŸtir; bu nefisin kurtuluÅŸ ümidi fazladır.”…Kendini kınayıp duran nefse de and ederim” (Kıyamet 75/2)
3- Nefs-i Mülhime: Bu nefis az da olsa, ruhi ilhama mahzar olabilmektedir. Vicdanının (kalbinin) sesi iyi ve kötüyü kendine haber vermektedir. Bazen iyiye çağıran sese uyduÄŸu gibi, bazen de aldırış dahi etmemektedir. Beyninde iyilikle kötülük arasında fırtınalar esip durmakta ,hatalı iÅŸ yaptığında kendi bedenine ceza verdiÄŸi de olmaktadır; hatta bazen kötülükler yapmaktan da geri kalmamaktadır.
Kur’an-ı Kerimde bu nefis anlatılırken: “Nefse ve bir düzen içinde ona biçim verene,sonra ona fücurunu (günah ve kötülüÄŸü) ve ondan sakınmayı ilham edene (and olsun) onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuÅŸtur ve onu( isyanla,günahla,bozgunculukla) örtüp saran elbette yıkıma uÄŸramıştır.”(Åžems 91/ 7-10) Bu Ayet-i Celile’ler yapılan her kötülüÄŸün insan derisini kaplayan kir gibi nefsi örtüp sarmalamakta olduÄŸunu haber vermektedir. Ä°badet ve yapılan iyilikler, kirleri temizlemektedir.Deride nasıl vücudun nefes almasını saÄŸlayan gözenekler varsa, Mülhime Nefiste de ruhun nefes almasını saÄŸlayan gözenekler bulunmaktadır. Mülhime Nefsin kurtuluÅŸ ümidi oldukça yüksektir. Rengi “Gri” olarak nitelenebilir.
4- Nefs-i Mutmainne: Tatmin olup,huzur bulmuÅŸ nefis,kötülüklerden uzaklaşıp iyiliklere yönelip, günah kirinden temizlenmiÅŸ;artık Hakkın hitabına muhatap olmaya liyakat kazanmıştır. “ Ey mutmain(tatmin) olmuÅŸ nefis,Rabbine hoÅŸnut edilmiÅŸ olarak dön. Artık kullarımın arasına ve Cennete gir.”(Fecr 89/27-30) Bu nefse Peygamber Efendimizden ÅŸefaat müjdesi gelmektedir. “Benim ÅŸefaatim Ümmetimden büyük günah iÅŸlemiÅŸ olanlaradır.”(5)
Nefsi Mutmainne’ye Cennetten sürekli çaÄŸrı yapılmaktadır. Bu nefsin sahipleri nefs-i müdafaa ve kaza hali hariç, kimseye kötülük yapamayacakları gibi, kalplerinde sürekli kin ve düÅŸmanlık da taşıyamazlar. Kalpleri ibadet, güzel ameller ve Allah’ı zikretmekle tatmin olmuÅŸtur. ”Onlar iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun kalpler yalnızca Allah’ın zikri ile mutmain olur.”(Rad 13/28) Nefs-i Mutmaine’nin rengi süt beyazıdır.
5- Nefs-i Raziye/ Radiye: Allah’ın iradesine teslim olmuÅŸ, Rabbinden ne gelirse gönül hoÅŸluÄŸu ile karşılayan ve ilahi her konuma boyun eÄŸip, rıza gösteren nefistir.Artık onun için büyük günah iÅŸleme meyli geride kalmış, sürekli hayır yapmak için vesile aramaktadır. Kalbi ilahi tecelliye mahzar olmaya adaydır. “ Onlar Allah’ın ahdini yerine getirir ve verdikleri sözü bozmazlar ve onlar Allah’ın (kendisine) ulaÅŸtırılmasını emrettiÄŸi ÅŸeyi ulaÅŸtırırlar, Rablerine karşı kalpleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Onlar Rablerinin yüzünü isteyerek, sabrederler…” (Rad 13/20-22) Bu nefsin rengi Adem’in rengi olan sarıyla temsil edilir, çünkü bu nefsi taşıyan kul, Hz. Adem (A.S.) gibi saf olmuÅŸtur.
6-Nefs-i Marziye/Merdiye: Allah’ın kendisinden razı olduÄŸu nefis, “ Allah Onlardan razı olmuÅŸtur, onlar da Allah’tan razı kalmışlardır.Ä°ÅŸte bu Rablerinden içi titreyerek korku duyan(sakınan) kimse içindir.” (Beyine 98/8) ve“ Onlar Adn Cennetlerine girerler…” (Rad 13/23) Bir baÅŸka ayette, “ Ä°man edip salih amellerde bulunanlara ne mutlu onlara, varılacak yerin en güzeli onlarındır.”( Rad 13/29) Temsili rengi ,açık yeÅŸildir.
7-Nefs-i Kâmile:Bu nefse,Nefs-i Safiye, Nefs-i Zekiye, Nefs-i Natıka ve Åžah Nefis de denir. Saf tertemiz süzülmüÅŸ ruhtur, zaten Mutmainne’den sonra kirlerden arınarak, ruhlaşıp nefis elbisesi yerine takva elbisesi giymiÅŸtir. ”Allah Takva sahibi olanlarla beraberdir.”(Nahl 16/128)
O artık kemâle ermiÅŸ, 24 ayar ruhi altına tekrar kavuÅŸarak olgun/erdemli insan olmuÅŸtur; kalbi saf, duru ve berraktır. ”Haberiniz olsun Allah’ın velileri, onlar için korku yoktur. Mahzun da olmazlar” (Yunus10/62) Bu nefis Muhammed’i renge büründüÄŸünden, yeÅŸille temsil edilir.
Onlar itaat ve ibadetleri sonucunda, Hz. Peygamberin ahlâkıyla ahlâklanmış, Yüce Allah’ın Veli isminin tecellisine mazhar olarak, yeryüzünde barış ve esenliÄŸin temsilcisi olmuÅŸlardır. Ä°ÅŸlerini müminlerin “veli” si olan Rabbül Alemin idare etmektedir. “ Salih kullarının iÅŸlerini O, deruhte eder”( Araf 7/196) Allah onların koruyucusudur ve her iÅŸleri O’nunladır.(6) ** Ne mutlu onlara…
____________
* Özdüzen’in çalışmalarından AÅŸk Yolcusu, Tasavvuf Yolcusu ( Ötüken Yayınları/Ä°st.) ve Esmaü’l Hüsna ( Beyaz Kule Yayınları/Ank.) yayımlanmıştır. Ayrıca çok sayıda ÅŸiir, makale ve denemesi gazete, dergi ve Internet sitelerinde yayımlanmaktadır. Åžiirlerinden bir bölümü çeÅŸitli formlarda bestelenmiÅŸ olan yazarın, araÅŸtırmalarında kitaplaÅŸanlardan bir kaçı yayımlanmak için yayınevinde sıra beklemektedir.
REFERANS ve DÄ°PNOTLAR
1- Büyük Larousse .C. 19 , Ruh Maddesi
2- el Hayy, (hayatın kaynağı, canlılara hayat veren , ezeli ve ebedi ölümsüz diri olarak) birçok ayette geçmektedir.“O hiç ölmeyecek diriye, O Hay olana dayanıp güven, O’nu överek tespih et.”( Furkan 25/58)
3-Buhari ,Savm 20, Müslüm, Siyam 57,Malik, Siyam58 ,Ahmed bin Hanbel, Müsned,III S.8
4 - Ebu Davut, Sünen 21
5- Nefsin renkleri konusunda, eldeki çeviri kaynaklarda deÄŸiÅŸik yorumlar bulunmaktadır. Bu kaynakların orijinalerine ulaÅŸmak mümkün olmadığı için baÅŸvuru ve alıntı yapılmamıştır. Nefsin hayvani simgeler ve renklerle gösterilmesi anlatım ve anlaşılabilme kolaylığı için kullanılmaktadır.
6—Nefislerin tasnifi bölümü için Bkz. Hayrani AltıntaÅŸ,TASAVVUF TARÄ°HÄ° S.76, AkçaÄŸ Yay. tarihsiz K. Yardımcı VARLIK S.68-72 Bilmen Basımevi 1974., MEZHEPLER VE TARÄ°KATLAR ANS. Nefis mad S.158 ( M.Kara), Åž. Gündüz DÄ°N VE Ä°NANÇ SÖZLÜÄžÜ S.281
** Ruh ve nefisler konusunda daha ayrıntılı bilgi, yayına hazırlamakta olduÄŸumuz “ Ä°NSAN-I KAMÄ°L” isimli çalışmamızda yer alacaktır.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.