19-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow DÄ°N VE KÃœLTÃœR
DİN VE KÜLTÜR PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 36
KötüÇok iyi 
Yazar Halit ÖZDÃœZEN   
18-09-2009
DÄ°N VE KÜLTÜR  
                                                                                                   

                                                                                                  Halit Özdüzen
                                                                                                  AraÅŸtırmacı-Yazar   
      

        Dinini anlayıp- kavramada din kültürü ne kadar zorunluysa, özüne inip yaÅŸamada da bazen çok önemli engeller oluÅŸturabilmektedir!

       Kültür, insanın yeryüzündeki yaÅŸamını kolaylaÅŸtırmak için oluÅŸturduÄŸu sosyal yapılar topluluÄŸu olarak, çaÄŸlara göre geliÅŸerek deÄŸiÅŸebilen hayatının tamamını kuÅŸatıp, sarmalayan somut ve soyut olguları kapsamaktadır.  Ä°lahi kaynaklı olan Ä°slam Dini, Rabbimiz tarafından Levh-i Mahfuz gibi yüce bir âlemde ezel ezelde muhafaza altına alınmıştır. Hz. Âdem Peygamberle baÅŸlayarak, Hz.
Ä°brahim, Hz. Musa ve Hz. Ä°sa (A.S) ve son olarak da Hz. Muhammed’le tecdit edilerek kemâle ermiÅŸ olup,  kıyamete kadar kendi dinamikleri ve özel normlarıyla devam edecektir. Ana kaynağına “arınmışların dışında  kimse ulaÅŸamayacağından” beÅŸer veya bir baÅŸka varlık eliyle deÄŸiÅŸimi mümkün deÄŸildir.Ä°slam Kültürüne gelince, mesaj hitap ettiÄŸi çaÄŸdaki toplumun dil ve kültürü üzerine  inÅŸa edilmiÅŸ; geliÅŸen toplumların  hukuk  alanındaki problemlerini çözmek ve ihtiyaçlarını karşılamak için  bünyesine katılan kültürlerin de  katkılarıyla geliÅŸmiÅŸtir. Kur’an-ı Kerim ve Hadisi Åžeriflerdeki müteÅŸebbihat (anlaşılması zor kavramlar)  bilim ve kültürün geliÅŸimine paralel olarak yeni yorumlarla açılımlar göstermiÅŸ ve göstermektedir. 

       Din kültürü ilahi mesajın insanlara iletilmesinde önemli iÅŸlevler yüklenmiÅŸ olmakla beraber, zamanla bünyesine bulaÅŸan bazı mitoloji,  hurafe ve bilgi kirliliÄŸinden de yakasını kurtaramamıştır.  Bu nedenle gerçeÄŸe eriÅŸmek isteyen her Müslüman, Hz. Peygamberin    “Ä°limi beÅŸikten mezara kadar arayınız” tavsiyesine  uyarak, servis yapılan her bilgiyi araÅŸtırarak sorgulamak zorundadır !...

        DeÄŸiÅŸen dünyanın cazibesi ve renklerine raÄŸmen, dini bilgilerde yeterli seviyeye ulaÅŸmamış samimi inanç sahipleri,  arayışları sonucunda  Ä°slam’ı  bularak yaÅŸayabilirler; ancak kal/söz ehli saplanıp kaldığı bazı meÅŸrep, mezhep ve tasavvufun “t” sinden habersiz tarikat ve gerçek cemaat bilincinin “c” sini temsil etmeyen “cemaat” ve hizip   taassubuyla yoÄŸrulmuÅŸ “kültür Müslümanı”nın   Ä°slam Dininin özüyle irtibatı, Yüce Allah’ın hidayetine kalmaktadır!...Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, Ä°slam Dini ,Kültür ve Din Kültürü kavramlarının üzerinde  kısaca durmaya çalışacağız.   

            KÜLTÜR
          Kültür geniÅŸ tanımıyla, Yüce Allah’ın yarattıklarından yola çıkan insan- oÄŸlunun toplumsal yaÅŸamını devam ettirebilmesi için meydana getirdiÄŸi konuÅŸma dili, yazı, araç- gereç ve ürünlerin tamamını kapsamaktadır. Dar anlamda ise, birey ve toplumun uzunca bir sosyal süreçte edindiÄŸi maddi ve manevi bilgi, birikim ve uygulamalarıdır…
      Ä°slam yaratılış inancı doÄŸrultusunda bazı hikmet ehlinin yorumuna göre, Ä°nsanlığın atası Âdem ve Havva çifti cennette mutlu ve mesut yaÅŸarken, ‘cilveyi Rabbani’ gereÄŸi “yasak olan meyveden yemeleri sonucunda” cinsellik ve onun fonksiyonları meydana çıktığından, o halleriyle cennette kalamayacakları için yeryüzüne indirilmiÅŸlerdir!  Yeryüzü o dönem her türlü maddi kültür ve uy-garlıktan uzak doÄŸal  bir  yaÅŸam içerisindeydi. Âdem’le eÅŸi, baÅŸlangıçta Rabbimizin kendilerine öÄŸrettiklerinin dışında dil dahil olmak üzere hiçbir kültür üretmemiÅŸ olduklarından, gönül lisanıyla ve iÅŸaret dili ile konuÅŸup anlaÅŸmış olmalıdırlar; ancak binlerce zulmani perde arkasında bile, Rablerinin her an huzurundaymış gibi saygı göstererek, itaat etmekteydiler. Yeryüzünde ürettikleri ilk kültürel eser bugünkü Kâbe’nin yerindeki mahalli malzemeyle –belki de sadece aÄŸaç dallarından-  yaptıkları barınak olmuÅŸtur. Orasının bir köÅŸesinde Rabbimize kıyam ( saygı duruÅŸu) , rüku (eÄŸilme) ve secde ederek ibadet etmekte; Allah’ın öÄŸrettiÄŸi isimleriyle O’nu zikretmekteydiler. Bu davranışta hal lisanlarıyla “sürgünde dahi Rab’lerinden memnun olduklarını belirtip,O’na ÅŸükürlerini sunarak” Ä°slam Dininin maddi-manevi güzelliklerini yaÅŸamaktaydılar… Rabb’in  onlara cevabı gecikmedi: Önce gönüllerine, sonra da zikirleriyle nurlaÅŸan evlerine tecelli ederek, orasını yeryüzünün en kutsal mekanı yaptı !… Nuh Tufanına kadar çaÄŸlar boyu önemli bir ziyaret ve hac yeri olan Kabe,  tufanla beraber yıkılarak kayboldu;  ta ki müminlerin atası Hz.  Ä°brahim ve Ä°smail (A.S) tarafından   vahiy sonrası yeniden yapılarak, insanların ziyaretine açılana kadar…

       Söz Hz. Âdem’den açılmışken, biraz da çocuklarıyla ilgili önemli bir hikmetten bahsedelim: OÄŸullarından biri Habil, diÄŸeri Kabil’di,  Habil Âdem’in ruhaniyetine varis olurken, Kâbil nefsine varis olmuÅŸtur. Onlardan sonra gelen nesiller Habil veya Kâbil  istidatlı/eÄŸilimli olarak doÄŸdular, aile ve çevre sonunda onları ya Habil ya da Kâbil’e dönüÅŸecek ÅŸekilde yetiÅŸtirmektedir!… Kabililer maddi hırs ve egosuyla Dünyayı mamur etmeye uÄŸraÅŸarak, insan-oÄŸlunun maddi kültürünü geliÅŸtirirken, Habililer içlerinde güzellikler bulunan sanatlarla, din ve maneviyat gibi maveraya yönelik manevi kültürü yücelttiler.

       Sonunda Âdem-Havva çiftiyle bu âlemde oluÅŸmaya baÅŸlanan maddi kültürler dünyayla beraber yok olacak ve Ahiret yaÅŸamında Yüce Allah’ın Kur’an’da açıkladığı ilahi iradeye uygun yeni bir yaÅŸam ve yeni bir “kültür” baÅŸlayacaktır. Ä°ÅŸte tam bu noktada araya, Kültürün maddi-manevi öÄŸelerini bünyesinde barındıran inanç ve din kavramı girmektedir.

               Ä°SLAM DÄ°NÄ°          
           Sözlük  anlamı: Selam, selamet ve barış olup, Hz. Âdem’le baÅŸlayan özü “Yaratıcı iradeye teslimiyet” olan inanç sistemi,  Kur’an’ın  belirlemesiyle, “Allah’ın yanında din (yalnızca) Ä°slam’dır.” (Âli Ä°mrân 3/19)  Âdem’den sonra gelen peygamber ve nebiler kendi toplumlarına Ä°slam esaslarını tebliÄŸ ettiler. Ä°slam’da din  kavramı,   kiÅŸinin ilke ve amaçlarını benimseyerek, yüksek ve üstün bir iradeye  kendini teslim etmesi ile yaÅŸamını O’nun iradesine göre ÅŸekillendirmesi  yanında,  O üstün iradeyle ve yaratıklarıyla olan iliÅŸkilerini kapsamaktadır. AraÅŸtırmacıların tespitlerine göre, Kur’an’ın Arapça’da kullandığı “din” sözcüÄŸünün belirlediÄŸi mana ve içerik , ilk kullanıldığı  tarihten  önce yaÅŸayan  herhangi bir uygarlığın  dil ve kültüründe -o kapsamda-  karşılığının olmadığıdır. Kaynaklara göre en yakını Latin dilindeki “religio” terimi olarak, inanç kültürünün sadece törenler ve kurallar bütününü karşılamaktadır. Bu nedenle din kelimesinin menÅŸeinin Ä°slam olduÄŸu söylenebilir!  Ä°slam Dini, insanın dünya yaÅŸamındaki iyi-güzel davranışları,ahlak ilkelerine uyumu ve ibadetleri sonucu ahiret hayatının ÅŸekilleneceÄŸini bildirerek, ölüm sonrası ebedi yaÅŸamı içine alan, yaratıcının ona vaat ettiÄŸi güzellikleri kapsamaktadır.   Müslüman emir ve yasaklara uyarak ,dünya  yaÅŸamını  disipline ettiÄŸinde, ahirette  çok büyük  karşılıklar  göreceÄŸi müjdelenmiÅŸtir!...

         Ä°nsanın yüce yaratıcının iradesine teslim olabilmesi için, O’na inanıp, elçileri vasıtasıyla gönderdiÄŸi mesajını kabullenmesi gerekmektedir; bu kabul sonrasında görünmeyen âleme inanmak, yani iman doÄŸmaktadır. Pratikte kolaylık olması bakımından, imanın Amentüsü (olmazsa olmazı)  olarak altı umde sayılmaktaysa da, Kur’an mesajının tamamını kabullenip içine sindiremeyen Müslüman, “Mümin-i Kamil”(imanda kemale ermiÅŸ) sayılmamaktadır. Ä°manda kemale ermenin yolu, Hz. Muhammed’in ahlâkını yaÅŸam normu olarak benimseyip,  yüce Rabbi çok zikretmek ve  sürekli Kur’an okumaktan geçmektedir. ”…Haberiniz olsun kalpler  yalnızca Allah’ın zikriyle  mutmain (tatmin) olur.”(Ra’d 13/28) Çünkü Kur’an,  Nur, Zikir ve MürÅŸid-i Âzamdır…  Yüce Allah’a ve Kur’an’da  bildirdiklerine inanarak,  Elçisi Muhammedi  kabul ettiÄŸinde ilahıyla önemli bir akit yapmış olmaktadır.  “ …Seninle biatleÅŸenler ancak Allah’la biatleÅŸmiÅŸlerdir.”( Fetih 48/10) Dünya yaÅŸamı Sıddik/sadıklarla,  fasik/çürüklerin ayrımı için belirlenmiÅŸ imtihan yeridir; dünyadaki fiillerine göre herkesin artı- eksi dereceleri oluÅŸup, o  dereceler ebedi alemdeki hesap göreceÄŸi  mizanda  hangi toplulukla beraber olacağını belirleyecektir!…

       Ariflerin anlatımıyla ,  Kur’an okumayı vird edinip, mealinden ve tefsirinden yararlanmayı ödev olarak benimseyen insan, Allah’ın ilk emri olan “Ä°kra/oku”’yı da yerine getirmekte, her okuduÄŸunda kendisine ilahi mesajın yeni sırları açılıp ,Yüce Rabb’in bildirdiÄŸi isim /sıfatları ile karşılaşıp, O’nu tanımanın ÅŸerefine ermektedir. Ä°simlerini öÄŸrenip onlarla zikreden  Müslüman,  sonunda o sıfatlarının hikmetlerini tefekküre yönelince, Rabbine yaklaÅŸtığını hissedip , gönlüne alemi manadan  “Sekine” indiÄŸini fark edecektir. Bu süreçler sonrasında,  Yüce Allah’ın kendisini nuruyla çepeçevre kuÅŸattığını anlayacaktır. Kur’an okumaya devam ettiÄŸinde ÅŸu kesin hükümleri görüp, “ De ki: EÄŸer siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun,  Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”( Al-i Ä°mran 3/31)  Ä°lahi mesajı insanlığa sunan Hz. Muhammed’in Allah’ın(C.C.) indinde çok ÅŸerefli ve yüce olduÄŸunu anlayıp; O’na, Ehlibeytine ve yakın dostları sahabelere selam göndermenin ne kadar faziletli eylem olduÄŸunu öÄŸrenecektir. Hz. Resulullah’ı tanıdıkça sevgisi daha da artacak , O’na tabi olmanın çok büyük bir mutluluk olduÄŸunu anlayacaktır. (Rabbim bizlere de nasip eylesin.)

     Peygamber Efendimiz Kur’an mesajını almaya baÅŸladığından itibaren, emirlerin gereÄŸini yerine getirmiÅŸ ve onları çevresindeki Müslümanlara da  anlatıp, Ä°slam’ın nasıl yaÅŸanacağını öÄŸretmiÅŸtir. Hz. Muhammed’in uygulamaları genel olarak adet, usul anlamında sünnet olarak adlandırılmakta olup, Kur’an’da Allah’ın deÄŸiÅŸmez kanunları da “Sünnetullah” olarak geçmektedir. GeniÅŸ anlamıyla Peygamber Efendimizin Kur’an’ı yorumlayarak, hayata geçirmeye yönelik yaptığı davranış ve ortaya koyduÄŸu yaÅŸam sistemine “Sünnet-i Nebi” denmekte, bu kavram dayanağını Kur’an’dan almaktadır.“Hayır! Rabbin hakkı için onların aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiÄŸin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan teslim olmadıkça iman etmiÅŸ sayılmazlar.” (Nisa 4/ 65), yine “Peygamberin size verdiklerini  alın  ve  size  yasakladıklarından  da  sakının”  (Âl-i Ä°mrân 3/31)

       Ä°slâm Hukuk siteminin iki ana kaynağı, Kur’an ve sünnettir. Üç tür sünnet bulunmaktadır:
       1- Kavli sünnet: Hz. Peygamberin söylediÄŸi sözler bunlara genel olarak      “Hadis” denmektedir.
       2- Fiili sünnet: Hz. Peygamberin yapmış olduÄŸu fiiller ve davranışlardır.
       3-Takriri sünnet : Hz. Peygamberin huzurunda söylenen bir sözü veya yapılan bir davranışı ya da kendi huzurunda olmasa bile intikal eden bir olayı veya hareketi sükûtla geçirerek tasvip etmesidir. Sünnet, Ä°slâm hukuku ve ahkâmında “Nass” yani kesin delildir. Peygamber Efendimize aidiyeti ittifakla kabul edilen hadisler de bu hükümdedir. Çünkü yüce Kur’an’da “O ÅŸahsi arzularına göre konuÅŸmaz, o kendisine gelen bir vahiyden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. ” ( Necm 53/39)   
                       
         Tarihi süreçte geliÅŸen Ä°slami ilimler bilhassa Tefsir ve Hadiste önemli aÅŸamalar göstermiÅŸ, fakat Âlem-i gaybin  (ruh, melek, cin vb.) izahında kelam ve felsefeciler oldukça zorlanmışlardır. Bunun nedeni son semavi kitapta bazı kavramların umuma açıklanmayıp sır olarak saklanmış olmasından kaynak-lanmaktadır; “sır, mahiyeti icabı topluma açıklanamayan gerçeklerdir.”  Hikmet bilgisi olarak, vahiy süreci içinde Cebrail A.S. tarafından Hz. Muhammed’e  iletilmiÅŸ, O’da Hz.Ali ve Hz.Ebubekir gibi ileri Ashaptan bazılarıyla onları paylaÅŸmıştır!  Bilgiler Ehlibeyt,  Ashap  ve onları yakından izleyenler yoluyla nesilden- nesile aktarılarak, sözlü veya yazılı  olarak günümüze kadar gelmiÅŸtir.  Bu konudaki ilke, “sırrın ehlinden saklanmadığıdır”. (Açıklamamız bazı okuyucuda Batınilik ve HurufiliÄŸi çaÄŸrıştırabilirse de,  hikmet bilgisini o konular  dışında aramak gerekmektedir. Bkz. Tasavvuf Yolcusu isimli kitabımızın  Batınilik ve Hurufilik bölümü)  
      
    DÄ°N KÜLTÜRÜ 
      Yeryüzünde  gerçekleÅŸen her olgu kendi kültürünü de beraber  oluÅŸturmakta zamanla  olumlu-olumsuz deÄŸiÅŸimlere uÄŸrayarak geliÅŸmekte veya yok olmakta-dır. Ä°slam ilk çıktığı Arap Yarımadasında  Hz. Peygamber ve onun vefatından sonraki Hülafay-ı RaÅŸidin döneminde  kaynaÄŸa baÄŸlı uygulamalarla kendi kültürünü oluÅŸturmuÅŸ; fetihler sonrası, geliÅŸen bazı siyasi sebepler ve deÄŸiÅŸik kültürlerin katılımıyla  yeni yorum ve uygulamaları  beraberinde getirmiÅŸtir. O  döneme  kadar oluÅŸan Ä°slam Kültürü, diÄŸer kültürler karşısında baskın olsa da, kültür teorisinin kuramları paralelinde  etkilenerek, yeni bir sürece girmiÅŸtir. Sosyal bilimciler bu olguya “KültürleÅŸme” ismini vermektedir. Sosyologlara göre, “KarşılaÅŸan kültür gruplarından biri baskın kültürün temsilcisi olsa bile, her iki sisteminde bu kültür iliÅŸkisinden etkilendiÄŸi görülmektedir. KültürleÅŸme süreci içerisinde insanlar deÄŸiÅŸtiÄŸi gibi, diÄŸer kültürel öÄŸeler, araçlar ve kurumlar da deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸramaktadır.”( Güvenç, Ä°nsan ve Kültür, s.135)  
  
     Bize göre   “KültürleÅŸme ”  bu güne kadar durmamış ve durmayacaktır da. Fetihler, Endülüs Ä°slam Devleti, Haçlı  Seferleri,   Ortodoks  merkezinin Türk-lerin eline   geçmesi ,Avrupa coÄŸrafyasındaki fetihler, göçler ve son olarak dünyanın globalleÅŸmesi bu süreci devam ettiregelmiÅŸtir. Ä°slam Kültürü karşılaÅŸtığı kültürlerden etkilendiÄŸi gibi, o kültürleri de etkileyerek,  Rönesans ve aydınlanma çağının baÅŸlamasını saÄŸlamıştı; ancak evrensel kültüre onca katkısına raÄŸmen, uzun yıllar bilim ve teknikte ve dolayısıyla kültürde  duraÄŸan dönem yaÅŸamıştır!

          Günümüze gelinceye kadar, kaba hatlarıyla Ä°slam’ın dini kültürüne kısa baÅŸlıklarla göz attığımızda:  Önemli bir hizmet olarak, Peygamber Efendimizin hadisleri meÅŸakkatli çabalar sonucu  derlenerek, geniÅŸ koleksiyonlar ÅŸeklinde hizmete sunulması sonrası  hadis ilmi meydana gelmiÅŸtir.  Maalesef içlerinde bir kısmının Hz Peygambere aidiyeti tartışmalı ve bir bölümü Kur’an’ın ana ilkelerine ters düÅŸen mevzu ve zayıf metinlerden oluÅŸmaktadır; ayıklanarak, yeniden tasnifi görevi çağımızın hadis âlimlerine düÅŸmektedir. GeliÅŸen Ä°slam coÄŸrafyasında fıkhı kolaylaÅŸtırmak üzere kurulan mezhep ekolleri yanında,  bazı sapkın mezhepler de boy gösterebilmiÅŸtir.  Fıkıh âlimlerinin çoÄŸunluÄŸu, zayıf ve mevzu hadisleri, “nass” yani baÄŸlayıcı kesin delil olarak kabul etmemiÅŸlerse de, bazı âlimler en zayıf hadisi,  hatta H. II. asırda yaÅŸayan Medinelinin sözünü bile “Kıyas”a tercih ettiklerinden, kitlelerce kabul görmüÅŸ mezhepler arasında bu gün dahi ihtilaflar bulunmaktadır. Yine tarihi geliÅŸim içerisinde “züht” ekolleÅŸerek Tasavvufa yönelip, tarikatları meydana getirmiÅŸ, fakat onun yanında, bazı sapkın düÅŸünce ve ekoller de  kendini tarikat kisvesi altında gizlemiÅŸtir. Ä°slami DüÅŸünce yapısı içerisinde Âlem-i Gaybı akılla izah etmeye çalışan samimi Kelam ve Ä°slam Felsefe ekolleri yanında bünyesinde sapkınlıklar bulunan düÅŸünceler de boy göstermiÅŸtir. Son aÅŸamada Ä°slami ilimler tasnif edilerek,  medreseler ve daha sonra günümüz Ä°lahiyat Fakültelerinde okutulan  ders müfredatları oluÅŸturulup,  Ä°slami bilimler ve  Ä°slam kültürü  akademik sistemlerle öÄŸretilmeye baÅŸlanmıştır. BaÅŸlangıçtan beri Ä°slam adına kurulan müessese  kurum ve ekollerin çoÄŸu iyi niyetle meydana getirilmiÅŸ ancak  bünyelerine dünyalık kaygısı karışınca amaçtan uzaklaÅŸmışlardır. Buna raÄŸmen benimseyelim veya eleÅŸtirelim, o kuruluÅŸ ve müesseseler Müslüman kültürünün  oluÅŸturduÄŸu ortak ürünlerdir; hayatiyetini devam ettirenlerin aksayan yönleri düzeltildiÄŸinde, iyi ve güzel  hizmetler üretebileceklerdir.
                                              ****
     Yukarıdan beri  izaha çalışıldığı gibi Ä°slam Dini, anlaşılması çok kolay kuram ve kavramlar içermekteyse de  tarih içerisinde onun anlaşılmasını zorlaÅŸtıran ve adeta Kur’an mesajının  bilinmesini sırra dönüÅŸtüren bazı karmaşık öÄŸreti  sistemleri ve tarih içinde siyasallaÅŸan ekol ve kurumların doÄŸduÄŸu görülmüÅŸtür. Bunca olumsuzluÄŸa  raÄŸmen, Ä°slam dini  kendi iç ve dış dinamikleri ile bu güne kadar dimdik ayakta kalmış ve kıyamete kadar da kalacaktır!...

       Genel kanı, “Müslüman anne ve babadan doÄŸan her çocuk Ä°slam olmak-tadır. ” Oysa gerçek hiç de öyle deÄŸildir. Müslümanlık, çıkışını Ä°slam Dininden alan bir kültürün adı, Ä°slam ise Allah’a teslimiyetin adıdır. Hz. Musa ve Hz. Ä°sa kavimlerine Ä°slam dinini getirdikleri halde, kavimleri onu Yahudilik ve Hıristiyanlık kültürüne dönüÅŸtürmüÅŸlerdir. Yine bir baÅŸka yanlış kanıya göre, Ä°slam din kültürünü iyi bilen herkes “Ä°slam Âlimidir”(!) KeÅŸke öyle olabilseydi Ä°slam coÄŸrafyası ve dışında bu kültürün ilmini yapmış onbinlerce akdemiysen ve bilim insanı olduÄŸu bilinmektedir; yarısı gerçek Ä°slam olabilseydi, halkı Müslüman olan devletlerin “hal-i pürmeali” böyle olmayacaktı!

      Yüce Peygamber, “her çocuÄŸun  Ä°slam fıtratında doÄŸduÄŸunu” bildirmiÅŸtir; fakat ailesi ve toplum onu çeÅŸitli din  ve inanç kültürüyle yoÄŸurarak, sonunda  kendilerine benzetmektedir. BaÅŸtaki örnekte de belirttiÄŸimiz gibi ,çocuk ya Ha-bil’i ya Kâbil’i olmaktadır. Burada akla ÅŸu soru gelebilir, “ Kâbil’e benzeyen çocuk, daha sonra Habil’e dönüÅŸemez mi ?” Ä°rfan ehli soruyu,  “Akil- baliÄŸ ve idrak sahibi olduktan sonra Ä°slam’ı arayıp bulması ve Peygamberin dilinden iletilen ilahi mesaja yönelmesi gerekmektedir.” ÅŸeklinde cevaplamıştır!...

      Kendini Ä°slam ve  Müslüman olarak kabul eden bizler ,  içtenlikle ÅŸu soruyu sorarak, cevaplamamızda yarar var, “Acaba ben Ä°slam/Müslüman mıyım  yoksa Müslüman  kültüründe mi yaÅŸamaktayım ?” Gerçek  Müslüman Hz.Muhammed’in (S.A.S.) tamamladığı Ä°slam ahlâkıyla yaÅŸayandır!..  Ne mutlu onlara…
  
  *  Özdüzen’in  çalışmalarından AÅŸk Yolcusu, Tasavvuf Yolcusu ( Ötüken Yayınları/Ä°st.) ve Esmaü’l Hüsna ( Beyaz Kule Yayınları/Ank.) yayımlanmıştır. Ayrıca çok sayıda ÅŸiir, makale ve denemesi gazete, dergi ve Internet sitelerinde yayımlanmaktadır. Åžiirlerinden bir
bölümü çeÅŸitli formlarda bestelenmiÅŸ olan yazarın,  araÅŸtırmalarında kitaplaÅŸan  bir kısmı yayımlanmak için sıra beklemektedir

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 01-10-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111279564 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net