GÜNAH VE TEVBE
M. Selami ÇEKMEGÄ°L
Åžeytan insanın düÅŸmanıdır. Ä°nsanın ayağını kaydırmak, onu yanıltmak ister. Yanıltmayı kendine iÅŸ edinen bu lanetli varlığa uyan insanın da tabii karşılaÅŸacağı bir sonuç vardır: hüsran... Bu hüsran kademeli ve dereceli olarak karşımıza çıkar. Basit yanılgılar hafif hüsranlara, büyük sapkınlıklar ise büyük ıstıraplara sebep olurlar. Ama -ister yanılgı, ister ister sapma olsun- Allah, piÅŸmanolup da bundan doÄŸruya dönen insan için çok bağışlayıcı ve
çok affedicidir. Yeter ki insan Allah'a karşı yanlışını idrak etsin, hatasını kabullensin ve ondan vazgeçsin, nefret etsin, o günahı kötülesin ve yaÅŸadığı sürece, gelecekte de, ondan geri durma kararlılığına yönelebilsin. Ä°nsan bu; zaaflar içindedir; yine yanılabilir, yine sapabilir. Åžeytan bu; onu yanıltmaktan ve ona düÅŸmanlıktan vazgeçmez tabii; yine yanıltır yine saptırır. Ama, Allah da çok merhametlidir; tevbeleri çok çok, tekrar tekrar kabul edendir.
Åžeytanın çelmesiyle onur mevkiinden indirilen insan ayılınca, sarsılıp kendine gelir ve kararlılıkla Rabbine yönelirse; ondan birÅŸeyler öÄŸrenmeye, hatalarını düzeltip gidermeye niyet ederse elbetteki Allah da ona mukabele eder: onu affeder. Onun kendine dönüÅŸünü kabul eder... Çünkü Allah tevbeleri çok çok kabul edendir..
Nitekim Adem'in cennetten çıkarılışı Åžeytana uyuÅŸunun bir cezası olduÄŸu halde, yeryüzüne indiriliÅŸi, yeniden sınanarak kurtuluÅŸu için bir fırsat elde ediÅŸidir. Zira, yeryüzü, muvakkat bir sınanma yeridir. Bir zaman içindir: geçici bir ikamettir; geçilecek bir berzahtır. Bu berzahı'ın yönünü iyi tayin etmek, yaratılış olarak verilen yetenek ve idrakle iyiye yönelmek insana düÅŸer. Onun için insana düÅŸen Allah'tan gelen ışık ve rehberliÄŸi dikkate alarak iyiliÄŸi hedeflemektir. Ayakları sürçse dahi, çukur ve uçurumlara düÅŸse dahi, O'nun ışığı ve rehberliÄŸiyle yüceliklere yönelmek olmalıdır insanın hedefi. Onun için Allah, "Biz" de, "hepiniz oradan inin dedik" ÅŸeklinde makamını hatırlatan bir ihtiramla, muhteÅŸem ve muhterem emrine karşı gelen herkesi: ademi, eÅŸini ve ÅŸeytanı birlikte tecziye ederek Cennet'ten tardedince, yaptığından utanıp kendine yönelen insanı tekrar sevgiyle kucaklayıp, ona bu sefer "Ben" diyerek ÅŸahsi merhametiyle güvence veriyor ve yeniden uyarıyor: "Benden size (bir ışık) bir klavuz ulaşınca, kim bu klavuzluÄŸa uyarsa artık ona bir korku yoktur. Onlar hüsrana da uÄŸramayacak; üzülmeyeceklerdir." diyor...
Tabi bu, sınavın sonuna ve sonucuna da iÅŸaret ediyor. Bu sınav iyilik yolunda sabır istiyor, direnç istiyor; hakta doÄŸruda sabit kadem olmayı gerektiriyor. Önümüze çıkacak ve aÅŸabileceÄŸimiz engeller nedeniyle doÄŸru istikametten ters yüz geri dönmememizi de telkin ediyor.
Ama eski deneyimlerine (ve fıtri kabiliyetlerine) raÄŸmen verilen bu sınanma fırsatı içinde nankörlüÄŸe saparak Allah'ın iÅŸaretlerini, ışığını yalanlayanlar, Allah'ın affediciliÄŸini ka'le almaksızın günahta ve kötülükte ısrar edenler, kendini yanlışa ÅŸartlandıranlar, bu tavırlarının kaçınılmaz sonucunu hak etmiÅŸ olacaklar, ateÅŸin yaranı olacaklardır. Allah'ı bu reddediÅŸleri, kasıtlı ve kararlı bu kötü tavırları, onların kalıcı ve kararlı kötü akibetlerinin sebebi olacaktır., bu tavırlarının kaçınılmaz sonucunu hak etmiÅŸ olacaklar, ateÅŸin yaranı olacaklardır.
Ben Kur'anı Azim-üÅŸ-Åžan'ın II. Suresinin 37, 38 ve 39. Ayetlerinden, bir çoban mantığı ile bunları algıladım. Gerisi Allah-ü a'lem...
Allah'ın sevgisi ve selamı size (hepimize) olsun...
Bkz.: Bakara/ 37, 38, 39: M. Selami Çekmegil
Ä°t's English Version (Ä°ngilizcesi):
|
Yazar Afra açık 2009-09-01 22:31:15 Tek kelimeyle harika bir yazı. | Yazar Fahri açık 2009-09-03 22:29:23 -Hocam, durumum şöyle, oruç tutmasam olur mu.? -Hocam, ben ne kadar zekat vermeliyim.? -Ödediğim vergiyi zekattan düşebilir miyim.? -Benim kurban kesmem farz mı.? Koyun mu, deve mi düşer.? Koca bir profesör, bir din alimi zatta bu tür soruları ciddi ciddi cevaplarken, nasıl bir "suç ortaklığına" düşürüldüğünün, nasıl bir hinliğe kurban gittiğinin, şeytanlığın farkında mıdır acaba.? "Allah'ım ben orucumu tutamayacağım, beni bağışla." "Allahım bu sene kurban kesip dağıtamıyorum, beni affet" demek yada "Bu sene çok ürün kaldırdım, çok para kazandım. Senin rızan için şu kadarını bağışladım, kabul et" diye dua etmek varken, bu muhasebeyi kendi içlerinde, vicdanlarıyla başbaşa yapamadıkları için mi bu tür sorular sorulur, pek emin değilim. Yoksa, Allahın huzuruna çıktıklarında, suçu hoca efendiye yıkmak, paylaştırmak - sözümona Allah'ı aldatmak- düzenbazlığı mıdır bu.? Belkide, özden -takvadan- öte, şeklin öne çıkarılmasındandır. Herkesin günahını almamalı elbet. "Ben devede kesebilirdim ama hoca şöyle böyle dedi.." Peki, Allah sormayacak mı bu "din alimlerine", sen ne hakla karıştın.? Ben cevap veremez meydim bu kuluma.? Niye girdin arama.? Aldatmak güleryüzlü şeytanın işi, sana ne.? Ben demedim mi, ne akıttığınız kan, ne bağışladığınız mal-mülk hiçbiri bana ulaşmaz, ben kalbinizden geçeni bilirim diye.! * Niyetsiz oruç, oruç olur mu.? Öyleyse, niyet ne.?
| Samimiyetle de sorulabilir... Yazar Selami Çekmegil açık 2009-09-14 14:02:26 Fahri bey, Yorumunuz samimi olmaya davet eden bir uslup taşıyor. Ancak: İnsanlar mecburiyetlerinden sorumludurlar. Kişiler mecburiyetlerini öğrenmek için ve işin doğrusunu öğrenmek için de samimiyetle soramaz mı bu tip soruları. Bence bu açıdan da değerlendirmek lazım bu kabil soruları. Zaten müeyyidesi yok ki bu kabil görevleri aksatmanın bu ortamda; Soran adam niye illa da samimiyetsiz algılansın doğrusu bilemiyorum. Selam ve saygı size... Selami Çekmegil.
| Yazar Fahri açık 2009-09-14 22:47:47 Saygıdeğer Selami Bey, Evet, insanlar mecrubiyetlerinden sorumludurlar. Tamda bu bağlamda, bu sorumluluk hiç aracısız, sadece Allaha karşıdır. Yükümlülüklerimizi ne kadar yerine getirdiğimiz de, ölçüsü de ancak O'nun tarafından takdir edilecektir. Bir kısım insanlar tabiiki samimiyetle bu tür sorular sorabilir ve kendi aralarında fikir beyan edebilirler. Ama insanlar, son kararı kendi irade ve vicdani muhasebesiyle vermeleriyle, tam sorumluluk altına girerler. Siz bir hukukçu olarak bu hususları elbette bilirsiniz. Eğer mümeyyiz değilse, zaten yükümlülükten de, cezadan da varestedir. "Din adına" birileri sizi etkiler ve eyleme -bir biçimde- yönlendirirse, o kişi azmettirici veya iştirakçi durumuna düşmez mi.? Ve yine bu etken, hafifletici sebep olarak kabul edilmez mi.? Yetişkin, aklı başında bir kişinin, çeşitli görüşlere başvurup, okuyup öğrenip, kendi yorumuna, kendi kararına ulaşması gerekirken, iradesini kısmen ve tamamen bir başkasına, "din adına bir otoriteye" terk etmesini nasıl değerlendireceğiz, peki.? Bu durumda kabahati kimde, kimlerde arayacağız.? Bu tür soru-cevap serenomilerinin, bir nevi fetvaya dönüştüğü, samimiyetle soranlarca tereddüte yer olmaksızın doğru olarak algılandığıda gözden uzak tutulmamalıdır. Ben böyle anladım, böyle yorumladım, yanılabilirim demekle, dinimiz böyle emrediyor demek arasında uçurumlar olduğu mıukakkaktır. Öte yandan, işte yine yaklaşıyoruz, örneğin, bir kişinin kurban kesme yükümlülüğü olup olmadığını, yada aile içinde tüketip tükemeyeceğini sormasında da, bağışlayın lütfen bir samimiyet bulamıyorum. Bence, şekil ve ritüellerin, dinin adeta esası haline dönüştürülmesi, böylesi çarpık durumlara yol açıyor. Bir din alimleri sınıfı oluşuyor. Meseleye, sizin gibi iyiniyetle değilde, birde tersten yaklaşayım ve buna da dikkat çekeyim istemiştim.
| Yazar Fahri açık 2012-08-03 01:23:44 Selami Bey insana hiç tartışma tadı yaşatmıyor.. Bunca zaman sonra umarım, soruyla da olsa bir cevap verir, şahsımı onöre ederler. Sevgi ve saygılarımı iletiyorum buradan. | Onore olurum ancak Yazar Selami Çekmegil açık 2012-08-03 04:45:13 Sizinle düşünsel tartışmaya girmekten onore olurum ancak, Fahri bey... Yürekten selam sevgi ve saygı size...
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |