20-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
ÇİLLİ HOROZUN VERDİĞİ DERS PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 50
KötüÇok iyi 
Yazar Raci Durcan   
03-01-2006
                                         
Image

  Sıradan bir günün sabahıydı. O günün okula gidilmeyen Cumartesi-Pazar olmasının bile fazla önemi yoktu benim için. Sadece tek bir ÅŸey önemliydi ve onu da ÅŸimdi söyleyeceÄŸim. Sabah uyanmış, yüzümü evde sıcak su bulunmasına raÄŸmen soÄŸuk suyla yıkamayı tercih etmiÅŸ; buna raÄŸmen uyanamamış, yarı uyuÅŸuk bir vaziyetteydim. Durumumu, hepimizin başından geçmiÅŸ biri olarak tahmin edebiliyorsunuzdur.
Kahvaltı sofrasına oturduÄŸumda gözlerim otomatik olarak araÅŸtırmaya geçmiÅŸti. Bu sandığınız gibi, neler yiyebileceÄŸime, kahvaltıda beni nelerin beklediÄŸine iliÅŸkin bir araÅŸtırma deÄŸildi. Yemek yemeyi seviyordum ve iÅŸtahı açık bir çocuk olmakla ün yapmış sayılırdım. Fakat 1970’li yılların mütevazi bir ailesinin sofrasında fazladan, klasik zeytin ve peynirin yanında ne bulunabilirdi? Bu, bizde haÅŸlanmış yumurta yahut annemizin ekmekler bayatladığında onları kurtarmak için yaptığı yumurtayla kızarmış ekmek demekdi. Fakat ben, uyuÅŸukluk üzerimdeyken bir ÅŸey yiyebileceÄŸimden bile emin deÄŸildim. Benimki daha çok okula gittiÄŸimde yahut sokaÄŸa çıktığımda acıkıp iÅŸlerim bölünmesin diye yasak savmak kabilinden bir ÅŸeydi. KorktuÄŸum başıma gelmiÅŸti, sofrada ekmek yoktu. PaniÄŸe kapılmış gibi hızla ve takrar bakındım ve emin oldum: evet yoktu. Fakat niçin kahvaltıya oturmadan söylenmemiÅŸti bana? Anneme baktım, pek oralı görünmüyordu. Belli ki her gün ekmek aldırmak için yapmış olduÄŸu onca mücadeleden yılmış, bu iÅŸi kendiliÄŸinden halletmemi istiyordu. KardeÅŸime baktım, umursamaz görünüyordu. Evde ekmeÄŸin olup olmadığının kendisini ilgilendirmediÄŸi belliydi. Ona gidip ekmek almasını söylemenin bir yararı yoktu. Gönülsüzce giyindim; ekmek parasını ve çantasını istedim. Annemin yüzünde gizlemeye çalıştığı bir memnuniyet ifadesi vardı. Yönteminin zaferini kendi içinde sessizce kutlamayı tercih etmiÅŸti. Fakat yüzümdeki yılgınlığı görünce sıkıntılı bir ifade takınmaktan geri durmadı. Kendisinin gün boyunca  çocuklarının onca iÅŸini sessizce hallederken bizim bir ekmek alma iÅŸini problem haline getirmemizi ve iki kardeÅŸin birbiriyle amansız kavgasıyla karşılaÅŸmayı anlayamıyor, bunu emeklerine bir nakörlük olarak görüyordu. Fakat bunu üzerimizde baskı kurmadan tatlı dille çözmeye de özen gösteriyordu. Bazan onca ÅŸeye nasıl sabır gösterdiÄŸne ben bile ÅŸaÅŸar, kendi kendime yaptığım bunca eziyeti haketmediÄŸini düÅŸünürdüm.

Dışarıda ılık bir bahar havası vardı. Kiraz aÄŸaçları çicek açmış, hafif esen rüzgarda ortalıkta kar gibi savruluyorlardı. Ä°nsana yaÅŸama sevinci aşılaması gereken bu ılık beyazlık bile sıkıntımı haifletmedi. Beni bekleyen 15-20 dakikalık bir yol vardı. Patikadan merdivenleri ikiÅŸer-üçer atlayarak hızla aÅŸağı doÄŸru koÅŸacak ve bakkala ulaÅŸacak; sonra onca merdiveni tekrar tırmanacaktım. Eve döndüÄŸümde annem ‘ne çabuk geldin?’ diyerek beni şımartacak, yapılması güç bir iÅŸ yapmışım havasına sokacaktı. Sıkıntım, yoluma çıkacak yabancı çocuklarla kavga etmek zorunda kalmaktan da kaynaklanmıyordu. Bununla baÅŸ etmeyi az-çok öÄŸrenmiÅŸtim. Bazan dayak yiyordum ancak korkup tırsmadığımı görmüÅŸler, bunun için her zaman sataÅŸamıyorlardı. Benim derdim bunlardan baÅŸkaydı.

 Ä°lk köÅŸeye yaklaÅŸtığımda yavaÅŸladım. Yolu kaplayan dikenlerin ucundan kendimi göstermeden ilerideki açıklığa baktım. Birden kanın beynime sıçradığını hissettim.Nihayet uyanmıştım. Åžimdi üzerimde uyuÅŸukluktan eser kalmamıştı. Evet oradaydı. Üstelik benim geçeceÄŸim yere çok yakındı. Bahçenin yola uzak köÅŸesinde durduÄŸunda koÅŸarak ve bana yetiÅŸinceye kadar geçebiliyordum. Fakat ÅŸimdi bu imkansızdı. Ne yapmam gerektiÄŸini düÅŸünmeye baÅŸladım. Belki biraz beklersem uzaklaşır, bu arada ben de geçmiÅŸ olurdum. BaÅŸka bir yol daha vardı geçip gitmek için, ancak çok uzatıyordu mesafeyi. O kadar zaman harcayamazdım.

 Nereden bulaÅŸmıştı bu horoz bana! Aslında mahallenin diÄŸer çocuklarına böyle davranmıyordu. Onları ne kovalıyor, ne de onlardan kaçıyordu. Hatta karşılarına geçip meydan okuyor, kasıntılı kasıntılı bakıyor fakat saldırmıyordu. Benden hoÅŸlanmamıştı. Beni nerede yakalarsa üzerime saldırıyor, ısırmaya çalışıyordu. Bir seferinde dalgınlığımdan yararlanıp gagasıyla ayağıma vurmuÅŸ ve kızartıp acıtmıştı. Bu kızarıklık günlerce geçmemiÅŸti. Mahallenin diÄŸer çocukları görüp gülüÅŸmüÅŸlerdi. Bu saldırının insanı aÅŸağılayıcı bir yanı vardı. Ve ben, horozdan korku duymama raÄŸmen, bunu diÄŸer çocuklara belli etmek istemiyordum. Onlar arasında eÄŸlence konusu olmak demekti bu. Anneme söylemek de komik olurdu. Annem bir köpekten korkmayı anlayabilirdi, ancak bir horozdan korkup kaçmak, böyle bir olayla anılmak hiç iyi bir ÅŸey deÄŸildi benim için.

 Çilli Horoz’u aslında ilk gördüÄŸümde sevmiÅŸtim. Dikkatimi çektiÄŸinde kenarda durup uzun uzun hareketlerini izlemiÅŸtim. Zaten ilk saldırısı da o zaman olmuÅŸtu. Ä°ri, kırmızı bir vücudu vardı. Yanındaki tavuklarla bahçeye yayılır, onların yanında kral gibi dolaşırdı. Tavuklar yem bulmak için saÄŸa-sola saldırır, küçük ÅŸeyler için birbiriyle kavga ederken o etrafı gözler, herbir hareketi dikkatle izlerdi. Bazan çıkardığı seslerle yanındaki tavuklara mesaj verdiÄŸi açıktı. Yem hırsıyla fazla açılanları çağırır dağılmalarının ve gözden kaybolmalarının önüne geçerdi. Tavukların ne kadar aç gözlü ve doymaz olduÄŸuna dair atasözlerini duymuÅŸtum. Fakat çilli horoz sanki bunları hiç bilmezmiÅŸ gibi, gözü hiç yemde olmazdı. O kadar az yemesine raÄŸmen bu kadar iri bir vücuda sahip olması ÅŸaşırtıcıydı. Tavuklar arasında yem yüzünden meydana gelen münakaÅŸaları da o çözerdi. Kimsenin ona itiraz ettiÄŸine rastlamamıştım. Haksız bulduÄŸu tarafa gagasıyla vurur gibi yapması yetiyor, yanından süratle uzaklaşınca kavga da bitiyordu. Bende hayranlık uyandıran yönü buydu iÅŸte. Kimseden korkmuyor ve saygın konumunu sürdürüyordu. Çok guruluydu da...Yem için çıktığı bahçede aÄŸzını bir kere bile yere vurmuyor, kazara bir ÅŸey bulsa bile onu da diÄŸer tavuklara, çağırarak ikram ediyordu. BaÅŸkalarına dağıtmanın, verici olmanın üstün ve saygın kılan yanını o zaman görmüÅŸtüm. O da diÄŸer tavuklarla yem kavgasına girse, aç gözlülükle saldırsa sanırım sürü üzerinde hiç bir otoritesi kalmazdı. Bunun dışında sürekli çevreyi kolaçan etmekle meÅŸguldü. Bunu yaparken öyle bir edası vardı ki, sanki bütün dünyaya meydan okuyordu. Bir ayağını kaldırıp yere koyana kadar saniyeler geçiyor, sonra diÄŸer ayağını kaldırıp yaylanarak yürüyordu. Bir kabadayının yürüyüÅŸünü andırıyor, adeta her bir adımıyla bir kıtayı fethediyordu. Ara sıra uzun bağırması da iÅŸin cabasıydı. Bazan tüylerini kabartıyor ve kavga etmeye hazır bir hal alıyordu. O zaman zaten iri olan gövdesi daha korkunç görünüyordu. Mahallede baÅŸka horozlar da vardı fakat çilli horoz bambaÅŸkaydı. Çünkü ÅŸimdiye kadar ona kafa tutan, onunla döÄŸüÅŸmeyi göze alan olmamıştı. Kendini tanımayan yeni bir horozla karşılaÅŸtığınmda ok gibi yerinden fırlayıp kovalıyordu onu. DüÅŸünmesine, ne oluyor demesine bile fırsat vermiyordu. Ondan sonra da diÄŸer horoz asla oraya yaklaÅŸmaya cesaret edemiyor, onun hakimiyetini kabullenmiÅŸ oluyordu. Bu öldüresiye bir düÅŸmanlık deÄŸildi. Sadece kendi sınırlarının dışına atıp burası benim bölgem demek içindi sanırım. Ben çilli horoz’u dikkatle izliyor, bu kadar kasılmasına bir anlam veremiyordum. Bu havayı kime yapıyordu acaba? Yanında duran tavuklar bir ÅŸeyin farkında deÄŸilmiÅŸler gibiydi. EÄŸer bize yapıyorsa bu da pek anlamlı deÄŸildi. Evet davranışları bana korku veriyordı  ancak ben onun düÅŸmanı deÄŸildim ki! Beni niçin korkutmaya çalışsın?

 Bu arada küçük bir civciv yanıma kadar yaklaÅŸtı. Annesi yavrunun uzaklaÅŸtığını fark etmemiÅŸti. Ben fırsatttan istifade yavruyu yakalayıp sevmek için hamle yaptım. Annelerinin tehlikeli olduÄŸunu biliyordum fakat nasıl olsa beni görmezdi. Tam elimi atıp yavruyu yakaladım fakat avazı çıktığı kadar bağırmaya baÅŸlamıştı. Sevmeye fırsat bulamadan durumu fark eden horozun üzerime doÄŸru koÅŸtuÄŸunu gördüm. Bunun bir saldırı anlamına geldiÄŸini daha önce seyrettiÄŸim horoz kavgalarından biliyordum. Yavruyu bırakıp can havliyle koÅŸmaya baÅŸladım. Horoz yavrunun yanına geldiÄŸinde beni takip etmeyi bıraktı. Onu alıp annesinin yanına götürdü.

 Fakat hadise burada kapanmamış meÄŸer. Bundan sonra Çilli Horoz nerede benimle karşılaÅŸsa düÅŸmanca bakıyor, saldırı pozisyonu alıp saldırıyordu. Ben özür dilemek ve dost olduÄŸumu göstermek maksadıyla en sevdiÄŸi yemek olan mısır taneleri götürüp sundum kendisine. Fakat bunları kendisine doÄŸru yemesi için atmamı bile düÅŸmanca bir tavır olarak deÄŸerlendirip, taÅŸ atıyormuÅŸum gibi kaçtı ve sonra üzerime saldırdı. Önce ‘taÅŸ atıyorum zannediyor galiba’ diye düÅŸündüm. Mısırları dikkatlice yere koyuyor ve geri çekiliyordum. Fakat o yine de bıraktığım bu mısırlardan bir tane bile almadı. DiÄŸer tavukları çağırıp onların yemesine müsaade ediyor, fakat kendisi yemiyordu. Beni düÅŸman bellemiÅŸti ve bu düÅŸmanlığını bitirmeye hiç niyetli görünmüyordu. Ondan özür dileyecek, yaptığım hatayı affettirecek ve düÅŸmanı olmadığımı bildirecek baÅŸka bir yöntem aklıma gelmiyordu.

 Bir horozun düÅŸmanı olmuÅŸtum. Ve ÅŸimdi o tam yolun yanında sanki benim geçeceÄŸimi haber almış gibi bekliyordu. Dakikalar geçmesine raÄŸmen hala oradaydı. Umutsuzca bakındım, yukarıdan yaÅŸlı bir amca geliyordu. Onun yanına saklanarak geçme ihtimalim vardı. Adam yaklaÅŸtı, ben de yanına sığındım. ‘Saldırıyor mu sana?’ dedi. Durumun anlaşılmasından mahçup bir edayla ‘evet’ dedim. Bak dedi sen ona saldırırsan , sana bir daha iliÅŸemez. Ä°ÅŸin sırrı burada dedi. Ben ÅŸaşırmış bir ÅŸekilde ‘gerçekten mi?’ dedim. ‘Evet’ dedi. Horozlar böyledir. Ä°ÅŸin bütün tılsımı budur. Horoz bütün kasılmalarını, o sana anlamsız gelen büyüklenmeleri bunun için yapar. Böylece tehlikeyi üzerine davet etmez. Tehlike oluÅŸmadan önlemek ister. Tehlike geldiÄŸinde gücü yetmeyeceÄŸini bilir. Onun için, onu gelmeden bertaraf etmeye çalışır. Åžimdi eline ÅŸu çubuÄŸu al ve üzerine doÄŸru koÅŸ, kaçtığını göreceksin.

 Ben karasızdım. Fakat adam kendinden çok emin görünüyordu. Horozların insanların üzerine ve gözlerine atladığını biliyordum. Beni en çok korkutan ÅŸey buydu. Bir horozun aptalca düÅŸmanlığından ömür boyu kör olarak yaÅŸamak gerçekten acı ve anlamsız olurdu. Ancak bu kan davasını da bitirmek gerekiyordu. Ömrümü bu horozla savaÅŸa harcayacak deÄŸildim. Adam beni tekrar cesaretlendirdi. ‘Hadi!’ dedi, ‘bak korktuÄŸun gibi olmayacak. Ä°ÅŸ tılsımı bozmakta. Saldırıyı sen yapıp bozmalısın onun havasını, gerisi kendiliÄŸinden gelecek!’.

 Elime verdiÄŸi deÄŸnekle hızla horoza doÄŸru koÅŸtum. Aradan çok uzunmuÅŸ geçen kısa bir sürede horozla gözgöze geldik. Ne olduÄŸunu anlamaya çalıştı. Kaçıp-saldırmak arasında ikircikli kaldığı belliydi. Bu sürede ben de ‘ya kaçmaz, saldırısa’ diye tereddüde düÅŸmüÅŸtüm. Her ikimiz de bir birimizin zaafını yakalamıştık. Fakat özellikle bu yabancının yanında benim geri çekilmem mümkün deÄŸildi artık. Bu alay konusu olacak meseleden kurtulmalıydım. Horoz da tehlikenin boyutunu fark etmiÅŸ, pek isteksizce kaçmıştı. Fakat hala kesin bir maÄŸlubiyet edasında deÄŸildi kaçışı. Ben durunca o da durdu. Yani meydan okuması devam ediyordu. Fakat saldırmadı da. Demk tılsımını bozmuÅŸtum.

 Çilli Horoz bir daha bana saldırmadı. Bu olay da çocukluÄŸumda tatlı bir anı olarak zihnimin derinliklerine yuvarlanmıştı. Bir horozu yenmiÅŸ olmakla öÄŸünecek, saÄŸda solda anlatacak deÄŸildim ya! Ta ki büyüyüp, çoluk çocuÄŸa karıştıktan sonra karışılaÅŸtığım ciddi bir tehlikeye kadar.

 EvlenmiÅŸ, çoluk çocuÄŸa karışmış ve esnaflık yapıyordum. Ailede esnaf-tüccar kimse olmayınca bütün tecrübeyi kendiniz ediniyorsunuz. Tecrübe denilen ÅŸey de bu zaten. Yapılan yanlışlıklar sonucu elde ettiÄŸiniz zararlar.

 Bütün dikkatimi iÅŸimi geliÅŸtirmeye vermiÅŸtim. Belki bu nedenle ve ÅŸimdi burada anlatmanın uzun süreceÄŸi baÅŸka ÅŸeylerden dolayı dışa kapanmış, kendi iç dünyama çekilmiÅŸtim. Çevremden çeÅŸitli eleÅŸtiriler almama raÄŸmen bu içe kapanma uzun süre devam etti. Bu esnada tanıştığım ve iÅŸ yaptığım birisine, iyi niyetli gördüÄŸümden dolayı yardımcı oluyor, kendi çevremden iÅŸ veriyordum. Yani adama iyilikten baÅŸka bir ÅŸeyim dokunmamıştı. Günün birinde müÅŸterek yapabileceÄŸimiz bir iÅŸ çıktı. Bunun için benim maddi duruma kefaletim gerekiyordu. Yani sermaye benden olacak, emeÄŸi o verecekti. Nihayet iÅŸe baÅŸladığımızda bunun yanlış bir yatırım olduÄŸu kısa zamanda anladım. Ben vaz geçmiÅŸtim. Henüz fazla yol alınmadığından, vaz geçmek daha az zarar anlamına geliyordu. Buna karşılık kefalet senedini getirmesini istedim. GetireceÄŸini, ÅŸu anda yanında olmadığını söyleyerek gitti. Ben de neredeyse olayı unutmuÅŸtum. MeÄŸer senedi icraya vermiÅŸ. Tebligat için gelecek postacıyla aralarında nasıl bir anlaÅŸma olmuÅŸsa, tebligat bana itiraz süresi geçtikten sonra ulaÅŸtı. Böylece borç kesinleÅŸmiÅŸ ve kaçınılmaz hale gelmiÅŸti. Yaptığı hareket anlamsız ve çok düÅŸmancaydı. Üstelik bunu ÅŸimdiye kadar kendisine iyilikten baÅŸka bir ÅŸey dokunmamış olan birine yapıyor, intikam duygularını iyice depreÅŸtiriyordu. Bir kaç kez konuÅŸup, kendisine bunları anlatmayı denedim; her seferinde kaçtı. Sonunda alacak için icra memurlarıyla karşılaÅŸtığımda olayın ciddiyetine vakıf oldum.. Neticede istenen miktarı ödemeye mecbur kaldım. Can evimden vurulmuÅŸtum.

 Bunun niçin olduÄŸu üzerine düÅŸünmeye baÅŸladım. Belli ki insanları fazla tanımıyordum. Her insanın iyi niyetli olmayacağını anlamıştım. Fakat bu ders bana pahalıya malolmuÅŸtu. Aklıma çocukluÄŸumun Çilli Horoz’u geldi. O, etrafını sürekli kolaçan ediyor, daima kavgaya hazır bir tarz sergiliyor; poz yapıyordu. Çevresinde o anda düÅŸmanın olup olmaması önemli deÄŸildi. Belli ki sürekli izlendiÄŸini, takip edildiÄŸini düÅŸünüyor, bu nedenle her zaman güçlü ve atik olduÄŸu mesajını veriyordu. Bir horoz olmasına raÄŸmen görünmez tehlikelere karşı bile hazırlıklıydı.

 Adam haksız ve kötüydü. Tavrı da düÅŸmancaydı. Aslında hiç te öyle kötülük yapmaya muktedir bir insan tavrı taşımıyordu. Olayın bu hale gelmesinin önemli bir nedeni de bendim. Benim sessiz ve zayıf görünümüm tehlikeyi davet etmiÅŸti. Toplumda her zaman böyle insan avcıları vardır. Gözüne kestirdiklerine güçlerini denemekten geri durmazlar.

 Çilli Horozdan bunu öÄŸrendim iÅŸte: Ä°nsan tutum ve davranışıyla silik bir kiÅŸilik sergileyerek görünmez düÅŸmanlarının iÅŸtahını çekmemeli üzerine.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 26-01-2006 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111419092 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net