19-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
SOKAĞA TAŞAN PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 16
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
03-01-2006
1.
O zaman eve sığmayan yaşam sokaklara taşardı.
O zaman aÅŸkı, coÅŸkuyu, muhabbeti, sıcaklığı, duyguyu geçirmeyen beton duvarların soÄŸukluÄŸu fazla yoktu.
Sokaklar kaosa, karmaÅŸaya açılmıyordu.
SokaÄŸa açılan kapılardan güvensizlik, huzursuzluk taÅŸmıyordu dışarılara.
O zaman sokaklar olanca kalabalıklığıyla kimsizliği, kimsesizliği, yalnızlığı giyinmemişti.
Rengi solmamış, büyüsü bozulmamıştı sokakların.
Evler sokaklardan, sokaklar mahalleden, mahalle ÅŸehirlerden, ÅŸehirler insanlardan, insanlar doÄŸadan kopmuÅŸ deÄŸildi.
En önemlisi insan kendinden kopmamıştı.
Ä°nsan ile sokak, insan ile ÅŸehir, iç dünya ile dış mekân ikilemi yaÅŸanmıyordu.
Ä°nsan içinden kopmamıştı. Çevre insanı doÄŸasının çok uzağına savurmuyordu. Hayatın dengeli, orantılı,  yekpare mahiyeti zayıflamamıştı.
 
Åžehirlerin mimarisi ruhumuzun dantelasına uyumsuz deÄŸildi. Sanki iç mekânımıza, iç mimarimize uygun tasarlanmıştı dış mekânların mimarisi. Ona göre ÅŸekillenmiÅŸti ÅŸehir. Sanki en geniÅŸ anlamıyla çevre; ruh ve kültür düzenimize uygun olarak kendiliÄŸinden ÅŸekillenmiÅŸti. Ä°nsanla bütünleÅŸen, yaÅŸamı güzelleÅŸtiren çatışmasız mekânları, mahalleriyle ÅŸehirler kendi kendilerini kurmuÅŸ gibiydiler. Åžehirle insan birbirini besleyen, onaran, tezyin eden bütünlük içindeydiler. Åžehir insanı sarıp sarmalar ona bir sahici dost gibi kendinden bir ÅŸeyler katardı. Åžehirli yaÅŸadığı yerle ve yaÅŸadığı yerden kimlik kazanırdı evvela.
YaÅŸam insanı zorlayan, koÅŸturan, kıstıran, bunaltan giderek anlamsızlaÅŸtıran karakter edinmemiÅŸti. Åžehirler de insan gibiydi bir bakıma. Ä°nsan gibi uyanır, çalışmaya baÅŸlar, dinlenir, bayram eder, hüzünlenir, geceyi yorgan gibi üzerine örter dinlenmeye çekilirdi. Ä°nsanın sevincini, coÅŸkusunu, hüznünü paylaşırdı. YaÅŸama katılır, insana katılır, bazen insanı kendine katardı. Ä°nsanın ruhu sinerdi ÅŸehirlere. Sabrı, imanı, asaleti sinerdi. Bu anlamda sokakları, yolları, binaları, kemerleri, taÅŸları, sütunları, çeÅŸmeleri, çarşıları konuÅŸurdu. Åžehirlerin dili, ruhu, kültürü vardı. Her ÅŸehirli çare yok o dili, o ruhu, o kültürü edinirdi. Her etkinin, her etkinliÄŸin merkezinde insan vardı. Åžimdi öyle mi ya; sadece ‘ÅŸehirleri süsleyen yolcu’lar yitip gitmediler, yolcuları ve sakinlerini süsleyen ÅŸehirler de modern kent planlarının hışmına uÄŸrayarak ÅŸimdi çoÄŸu terkedilmiÅŸ, itibardan düÅŸmüÅŸ, ilgisizliÄŸe mahkûm edilmiÅŸ  mekânlarıyla kederli kimsesizliÄŸi yaşıyorlar. Vefasızlığın derin karanlığında kimselerin paylaÅŸmadığı unutulmaya yüz tutmuÅŸ nostaljileriyle baÅŸ baÅŸa.
O zaman evlerimizin açık kapılarından sokaÄŸa taÅŸan bir ÅŸeyler vardı. TaÅŸar ve sokağın sesine, ÅŸarkısına katılırlardı.
Sonra ne olduysa oldu, ÅŸehirler beton kentlerin soÄŸukluÄŸuna, anlayışsızlığına orantılı olarak ‘sisler bulvarı’ içinde eriye eriye küçülüp metruk köÅŸelerine büzüÅŸüp kaldılar. Eski olanın inzivaya çekilmesiydi bu. Sonra sokaklarda görgüsüz, müsamahasız edalarla salına salına gezinen alafranga anlayış, yerli deÄŸerler adına ne varsa bir bir yaÅŸamın dışına itti. Åžimdi sokaklar eski renklerini ve seslerini yitirmiÅŸ olarak korkunun, güvensizliÄŸin kol gezdiÄŸi tekin olmayan mekânlar haline geldi.
O zaman sokaklar kaosa karmaÅŸaya açılmıyordu.
O zaman eve sığmayan yaşam sokaklara taşıyordu.
 
2.
Sokaklar sadece geçilmek için midir?
Kimileri sokaklar sadece geçilmek için dese de biz sokak deyip geçmeyeceÄŸiz. Kendi payıma hayata ve insanlar arasına karışmayı deneyen ilk adımlarımı, o küçücük çocuk adımlarımı sokaklara ve sokaklarda attım. ÇocukluÄŸumun sokaklarında ne çok coÅŸkunluÄŸum, ne çok güzelliklerim, ne çok hoÅŸ anlarım kaldı. O yaÅŸanmışlıkları hatırladığımda bir cenneti yitirdiÄŸimi hissediyorum. Bir masaldı sanki. YaÅŸanmış olan. YaÅŸanmışlığı kadar gerçek bir düÅŸ seli ve yaÅŸanmamışlığı kadar düÅŸ tadında gerçek. Orada düÅŸ ve gerçeÄŸi birbirinden ayırmanın ne imkânı ne de yararı vardır. DoÄŸrusu böyle bir ayrım yapmak hakikatte gereksizdir de. Åžimdi bir masaldan, o masalın tam içinden çıkıp gelmiÅŸ biri olarak neredeyse tüm eskileri almaya talip olduÄŸumu bildirmek isterim. Eskici geldi. Ey insanlar verin bana bütün eskilerinizi. Ä°smet Özel’in dediÄŸi gibi, ‘iÅŸe yaramaz bulduÄŸunuz, artık modası geçti dediÄŸiniz neyiniz varsa verin bana.’ Eskiye ait aklınız, duygularınız, eski bakışınız, duruÅŸunuz, yürüyüÅŸünüz, eski zevkleriniz… verin bana. Karşılığında size yeni hayatlardan kuponlar, kartlar, vefasızlıklar çıkabilir. Orhan Pamuk’un ‘Yeni Hayat’ını alın isterseniz. Bahtınız açıksa size Serkisof’lar, trafik kazaları, bakarsınız reklamı bol televizyonların birinde stüdyo konukluÄŸu çıkar. Belki onbeÅŸ dakikalığına meÅŸhur olursunuz. Belki…
 
3.
Bir uygarlık pratiÄŸi olarak ev ve sokaklar; mimari ÅŸemaları, mekân özellikleri, birbirleriyle kompleksleri itibariyle çok önemlidir. Ev ve sokaklardaki yaÅŸam ÅŸehrin merkezine doÄŸru birbirini besleyerek, çoÄŸaltarak akıp gider. YaÅŸam ve insan tasavvuru her merhalede, her kademede zenginleÅŸe zenginleÅŸe ÅŸehir merkezine ulaÅŸtığında artık tüm ÅŸehir halkı adına ve herkesi etkileyen genel bir anlayış, ortak bir ruh oluÅŸmuÅŸtur. Bu ruh sadece içinde yaÅŸanılan zamanla ve mekânlarla sınırlı deÄŸildir. Ä°çinde, günümüze taşınmış, kuÅŸkusuz geleceÄŸe ulaÅŸtırılacak kültürel motifler, tutumlar içerir. Bu açılımıyla ÅŸehirler çok katmanlı, karmaşık yerleÅŸim yerleridir. Åžehirler; yönetiminde hukukun, ticaretin, kültürün, siyasetin öne çıktığı büyük ve ortak yerleÅŸim birimleridir. KuruluÅŸ, konum ve amaçlarına, yaÅŸadıkları tarihsel- kültürel serüvene göre ÅŸehirlerin öne çıkan özellikleri vardır. Bu özellikler o ÅŸehirlerin kimliÄŸini oluÅŸturan en baskın unsurlardır.
 
Bizim ÅŸehirlerimiz genellikle inanç ve ticaret ekseninde kurulmuÅŸlardır. Åžimdilik kent ve yaÅŸama dair ilmi çalışmaların geniÅŸletilerek sürdürülmesi gerektiÄŸini söylemekle yetinelim. Yapılacak çalışmalar antik kentlerden modern kentlere kadar geniÅŸ bir alanı kapsamalıdır. Åžunu da söylemeliyim ki, bu konu hiçbir surette baÄŸnazlığı kaldırmaz. Çünkü ÅŸehir uygarlık demektir. Çünkü uygarlıklar ÅŸehirlerde kurulmuÅŸtur. Åžehir ahalisi uygarlığa ÅŸehirlerinin kapısından girerler. Uygarlığa katmayan, katılmayan ÅŸehirler zaten tarihin toz duman eden savurması karşısında yok olup giderler. BaÄŸnazlığa karşı en sert cevabı tarih yani zaman vermektedir.
 
Bizim ÅŸehirlerimizin güzelliÄŸi kendine özgüdür. Sokakları kendine özgü bir dünya içinde güzeldir. Bunu ÅŸunun için söylüyorum; güzel kavramı belli bir ÅŸehrin anlayış, ölçü ve estetiÄŸine göre tanımlanırsa; deÄŸiÅŸikliÄŸe kapalı bir deÄŸerlendirme mantığı içinde baÅŸka farklı modeller iyi görülmeyebilir. Unutmayalım ki ÅŸehirler ait oldukları uygarlıkların yaÅŸam pratiÄŸiyle kimlik kazanırlar. Meselâ antik kentlerdeki tiyatro, Agora veya Roma’nın civitas’larındaki Forum yapılarını veya Stalingrat’daki insansız, uzun, geniÅŸ bulvarları bizim ÅŸehirlerimizde bulmaya çalışmak beyhude bir uÄŸraÅŸtır. Buna mukabil harem ve avlusuyla binlerce insanın toplanmasına imkân veren selatin camileri ve onların etrafında yoÄŸunlaÅŸan çarşıyı yeterince deÄŸerlendiremezseniz ne Medine’den, BaÄŸdat’tan, Semerkant’dan bir ÅŸey anlaşılır ne de Ä°stanbul’un kalp atışları dinlenebilir. Her bir kentte aynı kriterlerin tek tip estetik anlayışını aramak yerine, her bir ÅŸehrin farklı yaÅŸam telakkisini, yaÅŸam estetiÄŸini bulmak gerekir. Kültür ve medeniyet farklılıkların karşılaÅŸması, buluÅŸması, çatışması, uzlaÅŸması gibi etkileÅŸimlerle kurulur. Kökeni hangi kaygılara dayanırsa dayansın yaÅŸamın doÄŸal çeÅŸitliliÄŸini yok etmekle varlığını sürdürme yolunu seçen müdahaleci diktatör yapılar sokakların ve orada akıp giden yaÅŸamın büyülü zenginliÄŸini de bozdu. YaÅŸamın insanı anlama, anlamaya, düÅŸe, düÅŸünceye, aÅŸka kışkırtan çekiciliÄŸi de yitip gitti. Sefaleti, tükeniÅŸi, trajediyi emziren sokaklar nereye çıkar, nereye çıkmaz? Hangi sokak erdeme, hangisi iyiliÄŸe, hangisi sevgiye çıkar? Hangi sokak ahlâka çıkmaz, hangisi dostluÄŸa? Ä°nsanlık benliÄŸinin bilinçaltında çaresiz düÅŸünüyor: AÅŸkı nerde yitirdim, ruhumu hangi sokakta? Çocuklarımız hangi bulvarlarda kayboldu, yitik kuÅŸakları kaçıncı cadde kaçıncı sokakta arayacağız? Bu sokaklar nereye çıkar, bu sokaklar nereye çıkmaz? Yoksa ÅŸairin dediÄŸi gibi sonunda kabre mi çıkar bu yolun kıvrımları? Kolay mı o da çare deÄŸil, karanlığın dibi görünmüyor!..
 
Tarihe baktığımızda bizde modern anlamda ÅŸehir plancılığının olduÄŸu söylenemeyebilir. Daha doÄŸrusu caddeler, sokaklar cetvelle, gönyeyle  çizilmezler de  suyun doÄŸal akışında olduÄŸu gibi güzergâhlarını kendileri belirler. Bu yapılanmanın yeni araç gereçlerin mecbur ettiÄŸi yaÅŸam tarzını kaldıramadığı söylenebilir. DiÄŸer yandan bu kendiliÄŸinden geliÅŸen ÅŸemanın  müdahalesiz yaÅŸamın özgürce geliÅŸmesini ifade ettiÄŸi de bilinmelidir.  Åžehirler yaÅŸamın soyut niteliÄŸinin somut yansıması gibidir. Bizim sokakları ÅŸekillendirdiÄŸimizden daha fazla sokaklar bizi ÅŸekillendirir. Yollar ve sokaklar mümkün mertebe hiçbir yaÅŸamı yıkıma uÄŸratmadan, mahremiyetlere, özel yaÅŸam alanlarına müsamaha göstererek, hiçbir düÅŸü, düÅŸünceyi bozmadan kendiliÄŸinden güzergâhlarını bulmuÅŸlardır. Nereye? Evimizden, önce ev içimizden çıkmaza, oradan sokaÄŸa ve her bir kapı aralığından, her bir çıkmaz sokaktan içine taze tebessümler, yeni selâmlaÅŸmalar, yeni sabahlar, yeni günler, yeni asude duruÅŸlar, yürüyüÅŸler kata kata, çoÄŸalarak ÅŸehrin içine; hanlara, bedestenlere, arastalara, dükkânlara, mescitlere, camilere. Oradan kemer altlarından, kubbe altlarından, bir masal coÅŸkusuyla renkli yaÅŸamlar panayırı çarşıların her kıyısında, her köÅŸesinde ayrı bilmeceler olan, taÅŸ döÅŸeli sokaklarını adımlaya adımlaya yine evimize. Orada sükûn, orada hayat bulur; hayatı paylaşır.
Sofalı evlerimizin iç orta mekânları ‘hayat’ diye tabir edilir. Bu nokta ev ve yaÅŸam iliÅŸkisi bakımından çok önemlidir. Evimizin tam orta yerine hayat deyiÅŸimizin bariz anlamı hayatın orta yerine aileyi koymamızla alâkalıdır. Hayatsız ev, evsiz hayat mümkün deÄŸildir bizim kültürümüzde. Ä°lk düÅŸ, ilk düÅŸünce orada baÅŸlar. Ä°lk bilgiler orada öÄŸrenilir, ilk bilmeceler orada çözülür. O iç mekân kültürel, psikolojik boyutuyla hakikaten hayattır. Orası, geniÅŸ anlamıyla da evimiz ve ev içimiz iç dünyamızın da oluÅŸtuÄŸu yerdir. Oradan yüksek duvarlarla ya da ahÅŸap perdelerle çevrelenmiÅŸ avluya, bahçeye, sonra sokaÄŸa doÄŸru hareket alanını ve çevreyi geniÅŸlete geniÅŸlete açılan varlığımız özgürlüÄŸe ve kimliÄŸimizi edinmeye doÄŸru rahat, uyumlu bir geçiÅŸ yapar. Evimiz ne kadar iç dünyamızın mekânsal karşılığıysa sokaklar da sosyal yönümüzün ve kiÅŸiliÄŸimizin mekânsal karşılığıdır. Sokakta elbette evimizdeymiÅŸiz gibi hareket etmeyiz. Toplum orada bize farklı roller ve sorumluluklar yükler. SaÄŸlıklı toplumsal iliÅŸkiler saÄŸlıklı bireylerce kurulur. KiÅŸiliÄŸini ev ve sokak arasında çatışma yaÅŸamadan ya da pek az yaÅŸayarak kuranlar toplumsal yaÅŸama daha kolay dahil olurlar. Evlerimizle sokaklarımız arasındaki denge ve birbiriyle iliÅŸkili bütünlük bu açıdan da önemlidir. O nedenle oturmuÅŸ geleneksel iliÅŸkilerimiz ve mekânlarımız içinde kâbuslar yaÅŸanmazdı. DoÄŸal olarak herkes yerini bilirdi. Åžehirli her birey kendi havasını solurdu. Özgürce ama o sorumluluÄŸu duyarak. YozlaÅŸmadan.      
 
4.
ÅžehirleÅŸme devrimi baÅŸlayıp, Avrupa’da ilk iÅŸçi ve burjuva sınıfının ortaya çıktığı deÄŸiÅŸim dönemlerinde Almanlara atfedilen bir atasözü ‘Åžehir havası insanı özgür kılar’ diyordu. Buradaki özgürlük feodal bağımlılıktan ve sınırlamalardan biraz da deÄŸerlerden soyutlanmaya denk düÅŸüyordu kuÅŸkusuz. Aynı sözden hareketle günümüz kentlerinin de insanı özgürleÅŸtirdiÄŸi söylenebilir mi? Yoksa günümüz insanı kentsel yaÅŸama sürecinin korkunç ablukası ve baskısı içinde özgür kılacağı düÅŸlerini de mi yitirdi? Programlanmış bir kurguyla yıllar boyu her gün kendini tekrarlayan mekanik hayat, cetvelle çizilmiÅŸ dümdüz sokaklar içinde dümdüz mü oldu/oluyor? Åžu anda, (ÅŸimdi, birdenbire) Ethem’in aklıma düÅŸmesi nedensiz deÄŸil. Anlatmalıyım. Ethem, Ä°zmir’in bana armaÄŸan ettiÄŸi katıksız, nezih duyarlıkları olan bir dost. Has Karşıyaka’lı. Moskova’dan gelmiÅŸti. Gelir gelmez Hisar önünde buluÅŸtuk. Klasik Osmanlı mimarisiyle Hisar Camii izmir’in merkezdeki en otantik mekânıdır. Ä°zmir’i gezmeye buradan baÅŸlayabilirsiniz. Camiinin önünde (klasik model bozulmayarak) ulu bir çınar yükselmektedir. En az beÅŸyüz yıllık bu anıtsal, görkemli aÄŸaç yeÅŸil yeÅŸil yükselip devasa bir ÅŸemsiye gibi açılır. Caminin manevi havasına, çınarın tarihsel koyu gölgesi karışınca ruhunuza derin bir sükûnet yayılmaya baÅŸlamıştır hemen. Erken saatlerdir. Bir kaçı dışında güvercinlerin tümü Konak’taki saat kulesine ve hemen yanı başındaki mescide kanat çırpmışlardır. Åžadırvanın haznesindeki su gecenin ayazıyla buz gibidir. Demir petekli kepenkler keyifli keyifli açılmaktadır. ‘Günaydın’, ‘Hayırlı iÅŸler, bol kazançlar.’ Garsonlar esnafa sabah çaylarını soÄŸumadan yetiÅŸtirmelidir. ÇoÄŸu dükkân ve maÄŸaza açıldı bile. Hatta tabureler, hasır oturaklar çekilip baÅŸlanmıştır muhabbete. Orada neler konuÅŸulur? Sadece alış veriÅŸ mi? Hayır, siyasetten, sanata yaÅŸama ait ve yaÅŸama dair ne varsa her ÅŸey. Çarşılar sanki hür düÅŸünce mektebidir. Ekonominin, siyasetin, genel gidiÅŸatın nabzı oralarda atar. Çıraklar dükkânların kilit taÅŸlarıyla döÅŸeli önlerini tozutmadan süpürmek için yerlere su çiseliyorlar. Sükûnet ve serinlik. Ethem belli ki içi içine sığmayarak seyrediyor bütün bunları. Özlemi ne koyulaÅŸmış meÄŸer. Hiç bir ayrıntıyı kaçırmamaya, hiç bir anı telef etmemeye çalışıyor. BoÅŸuna, az sonra düÅŸ kovalamaktan yorulacak. Rüya baÅŸlamadı daha. Birazdan toptan mal almak için satıcılar ve alış veriÅŸ için hususen de ev hanımları çarşıya inince sen asıl o zaman dinle bu sokakların ÅŸarkısını. Ä°ÅŸte o zaman rüyaya uyanacaksın. Binbir gece masalının BaÄŸdat’ı. ‘Haydi yürüyelim.’ Hemen yanı başımızda KızlaraÄŸası Bedesteni’ne atıyoruz adımımızı. Ä°ç avlulu, zeminle birlikte iki katlı tarihi bir çarşı burası. TaÅŸ ve kırmızı tuÄŸla sırasıyla örülmüÅŸ duvarları, kubbeli ve tonozlu üst örtü sistemiyle günümüze iyi kalabilmiÅŸ. Ä°ç sahanlara saÄŸlı sollu açılan dükkânlarda eski halı, ipek kumaÅŸ ve hediyelik eÅŸyacılar, sahaflar, deÄŸerli taÅŸ ve gümüÅŸ iÅŸçiliÄŸi takı satıcıları her ÅŸey var burada. Çıkıp Kestane Pazarına ve oradan Åžadırvanaltı’na doÄŸru ilerliyoruz. Åžu billuriyeci tezgâhını ne güzel açmış; porselen yemek takımları, arkopel kahve fincanı takımları, kesme kristal çay seti, yaldızlı sürahiler ışıl ışıl. Boncukçunun kapısı renk cümbüÅŸünden neredeyse görülmüyor, Çiçekçi çiçeklerini tanzim ediyor; damlalı tomurcuklar, kasımpatıları, karanfiller, papatyalar. Bayanlar renk renk yünlere, dantel ipliklerine bakıyorlar. Åžu bayan’ı gözüm mahalleden ısırıyor galiba. BoÅŸnak ya da Arnavut olmalı. Makrome örneklerine bakıyor. Manav özene bezene meyvelerini diziyor tezgâha. Ä°nsanın alıp foÅŸurdatarak yiyesi geliyor ÅŸuracıkta. Åžu sokak çantacılara, bu sokak kendircilere, nalburlara çıkar. Ethem sık sık duruyor. Uzak kalınca deÄŸerini daha çok anladığı her bir ÅŸeye dikkatimi çekip ‘Biliyor musun’ diyor, ÅŸehir ve sokaklar bilmece gibi olmalı. Moskova’nın çok geniÅŸ, kilometrelerce dümdüz uzayan caddeleri, sokakları var. Ama soÄŸuk mu soÄŸuk.’ Sosyalizm ÅŸehirleri soÄŸukluktan kurtaracak sıcaklık oluÅŸturamadı. Araziyi yatay ve dikey çizgilerle bölüp betonlayarak caddeler, alanlar açıp kurduÄŸunuz ÅŸehirler insan ruhunun geometrisine ne kadar uygun ve uyumluydu? Sokaklar sadece geçilmek için miydi? Kaldı ki çoÄŸu sokak ve caddelerin geçilmek için bile olsun açıldıkları söylenemez. Otoriter kaygılarla planlanmış kentlerin insanı daha ilk adımda yutan caddeleri daha çok resmi gün ve törenlerde tahakküm edilen halklara gözdağı vermek için açılmışlardır. Moskova’nın caddeleri hangi insana, hangi yaÅŸama hizmet içindir bilmiyorum ama tankıyla, topuyla Kızılordu’nun dehÅŸet saçan geçiÅŸi için olduÄŸunu biliyorum. Sadece Moskova’nın deÄŸil hiçbir kentin düÅŸü bıçaklanmamalı. Her ÅŸehir beyaz geceleri yorgan gibi üzerine çektiÄŸinde, ÅŸefkatli bir ana gibi ayrım gözetmeksizin tüm insanını koynuna alarak renkli rüyalar görmelidir. Ä°nsanlar o düÅŸe katılmalıdır. Ä°nsanların nerdeyse rüyalarını bile denetim altında tutan tektiplikler, tekdüzelikler yaÅŸamın elbette estetik boyutunu yok edecekti. YaÅŸamak kâbusa dönecekti.
 
5.
Bir ÅŸehir sivil karakterinin bolluÄŸu oranında kimlik kazanır ve kendi insan tipini ortaya çıkarır. O ÅŸehrin sokaklarından insanlar geçer. O ÅŸehrin sokakları insana göredir, insana orantılıdır. Ä°nsanlar hayata açılan adımlarla, aÅŸkla, sevgiyle, muhabbetle elbette yer yer sıkıntıyla, husumetle, sessiz, sesli, kavgalı ama hep insani yanlarıyla, insan gerçekliÄŸiyle; yani kendilerinden kopmadan geçerler. Bu anlamda bizim sokaklarımız besler insanı, büyütür.
Bir de çıkmaz sokaklarımız vardır. Evlerimizin kapıları daha çok oralara açılır. Ben en çok çıkmaz sokakları severim. Çıkmaz sokakları bol mahalleleri, o mahallelerde yaÅŸamayı ne çok özlüyorum. O sokakları hep geniÅŸ bir ev gibi düÅŸündüm. Kenarına dizilen evlerin bir ucu sokaÄŸa, mahalleye açık avlusu gibi. Evden bir kademe daha geniÅŸ olan hususi ara mekânlar, yarı mahremiyet mekânları. Sanki evlerimizin doÄŸal uzantıları. Çıkmazda oturanlar orayı bir ortak yaÅŸama alanı, bir ortak avlu gibi kullanırlar. Çıkmazda olmak ruhsal ve düÅŸünsel anlamda çıkmazda kalmak deÄŸildir. Bilakis hayata ve insanlara daha problemsiz hazırlanmanın güvenli çevresel mekânlarıdır. O sokağı paylaÅŸan her aile birbirine akrabalık ölçüsünde yakındır. Ya akrabadırlar ya da akrabayı aratmayacak ölçüde yakındırlar. KiÅŸilikler; ev, çıkmaz sokak ve sokak süreciyle geçiÅŸlerin olabildiÄŸince problemsiz, çatışmasız inÅŸa edilir. Büyük kentlerde birden bire sokaklara savrularak ölümcül çalkantıların ve çatışmaların girdabına kapılıp, ne olduÄŸunu anlayamadan kaybolan körpe gençler düÅŸünülürse hayata hazırlanmak anlamında çıkmaz sokakların ve o eski sokakların kıymeti anlaşılacaktır. Açmadan solan, soldurulan çiçekler bizi nasıl üzmesin?
 
Ev bir yönüyle iç evrenimizi temsil eder. Orası bizim özel dünyamızdır. Ana kucağından ana ocağına giden süreçte çocuk ilk deneyimlerini, donanımlarını edinir. Sofalı, geniÅŸ avlulu ve bahçeli evler çocukluk evresinde varlığımız için daha geniÅŸ bir ortam saÄŸlar. Bu modern yaÅŸamların çocuklara öngördüÄŸü dar mekânlarla kıyaslanamayacak geniÅŸlikte bir alandır. Bu geniÅŸ mekânlarda ve bu mekânlardaki özel, naif iliÅŸkiler gergefinde dokunan kiÅŸiliÄŸimiz çıkmaz sokakta akranlarımızla daha ortak, daha paylaşımcı bir uygulamaya geçer. Orası küçük ölçekte bir toplumsal ortak yaÅŸama alanıdır. Bu kademede son derece saÄŸlıklı iÅŸleyen bir süreçle baÅŸkasına sevgi, saygı, tahammül, paylaşım ve medeni cesaret öÄŸrenilir. Burası bir çıkmazdır. Ama yaÅŸam ve var olma adına çıkmazda deÄŸilizdir. Bu sokak baÅŸkası için, yolunu ÅŸaşıran kimi yabancılar için çıkmazdır. Bir de bu kapalı sokaklar anlayışsızlığa, öfkeye, nefrete, bencilliÄŸe çıkmaz evet. Ama bu sokaklar özellikle oranın sakinleri için, sevgiye, onurlu aÅŸklara, belki kara sevdalara, kardeÅŸliÄŸe, yardımlaÅŸmaya, hoÅŸgörüye çıkar. Özümüze, özgürlüÄŸümüze, kendimize çıkar.
Yüzyıllar boyu süren akış bir medeniyeti yaÅŸatır.
Sokaklara taşan işte bu akıştır.
O zaman eve sığmayan yaşam sokağa taşardı.
Sokaklardan dönüp evlere dolan  bu ses bu nefesti.
O zaman sokaklarımız sesini, nefesini yitirmemişti daha.
O sesi o nefesi yeniden bulmak için haydi evimize gidelim.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 03-01-2006 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111278843 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net