19-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
SELAMİ ÇEKMEGİL'le anılarla mesajlar PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 14
KötüÇok iyi 
Yazar Mustafa BAÅžOÄžLU   
25-12-2005
Image
Selami Çekmegil'den Anılarla mesajlar:
(BaÅŸkent TV. Son Nokta Programı 31- 01- 2005)  
Mustafa BaÅŸoÄŸlu: 
Yaptığımız geçen programda çok olumlu tepkiler aldık. Bunun için ikinci kez Çekmegil'i iÅŸleyeceÄŸimiz bir program hazırladık. Bundan sonraki programlarımızda AB, dinler arası diyalog ve misyonerlik üzerine konuÅŸacağız. GeliÅŸmelere göre konuklar deÄŸiÅŸecek.
Çekmegil’i anlatacakları güncel olaylara monte edeceÄŸiz. Faydalı olacaktır. Türkiye’de sıcak sorunlar var. Mesela  ırak seçimlerini CHP’nin mitingini tartışabilirdik. Bunun gibi bir çok konu var. biraz önce arz ettiÄŸim gibi farklı konuklarla karşınıza çıkmanın daha faydalı olacağını düÅŸünüyorum.
Ancak hepsinden önce size Çekmegil’i tanıtmak istiyorum. kendisiyle 30 yıllık bir arkadaÅŸlığımız var…
Selami Çekmegil.
TeÅŸekkürler...Geçen hafta Malatya’daydım. Malatya derinlikli bir ÅŸehir. Uç fikirlerin zaman zaman sivri çıkışlar yaptığı bir ÅŸehir; Tarihte uç fikirlerin neÅŸv-ü nema bulduÄŸu bir ÅŸehir.
Bunlardan bir tanesi, rivayete göre, Batıda panteizm denen, bizde de vahdet-i vücut adını alan akım burada hız almıştır. (Hüsnü AktaÅŸ hocamızdan öÄŸrendiÄŸime göre) Muhiddin-i Arabi Kabe tarafındayken Malatyalı bir tacirle tanışmış; kendisini Malatya’ya o davet etmiÅŸ. Arabi, Vahdeti vücud üzerine üç yıl ilkin Malatya’da çalışmış. Ben tasvip etmiyorum, tabii… Bu akım Malatya’da ortaya çıktığı gibi buna karşıt akımlarda burada kuvvet kazanmış. Zıtların çarpıştığı yerdir  Malatya. Ben, Sizin demin yukarıda saydığınız konuların hepsine girebilirim; bunlar benim geçmiÅŸte yaÅŸadığım konulardır. Hadiseler tekerrür ediyor; esası deÄŸiÅŸmiyor, sadece boyutları deÄŸiÅŸiyor. Ä°nsanlar dün barınak ararlardı; bugün de aynı. Ä°ÅŸin esas   mahiyeti hiç mi hiç deÄŸiÅŸmiyor... Yani mesela barınak aramak deÄŸiÅŸmiyor. Eskiden aÄŸaçlarla yapılan evler artık 72 katlı beton yapılar ÅŸekline dönüÅŸüyor... Eskiden de Ä°nsanlar düÅŸmanlarını öldürürlerdi; ÅŸimdide öldürüyorlar... Eskiden kılıçla teker teker öldürürlerdi. Artık bir bombayla kitleleri katlediyorlar. VahÅŸetin niteliÄŸi deÄŸiÅŸmedi boyutu deÄŸiÅŸti. Hadiselerin özü hep aynı. Dün yaÅŸadığımızı yarın da yaÅŸayacağız. Kıyamete kadar da yaÅŸayacağız. Bu çizgi içerisinde bize düÅŸen doÄŸru olanı seçip insanlık onuruna yakışır ÅŸekilde yaÅŸamak olmalıdır. SavaÅŸ dışında haksız yere  insan öldürmek vahÅŸet ama bir doktorun hayat kurtarmak için operasyonu sırasında birisinin ölümüne sebep olması vahÅŸet deÄŸil hizmet  sayılan  kutsi bir hareket. Bizim için müreccah olan güzeli seçmektir. bazı insanlar kendi dışında oluÅŸmuÅŸ, tabiatta hazır buldukları güzellikleri ararlar ve bulurlar. Güzel insan modelini meydana getirecek ölçüleri arar bulurlar. Ama bazı insanlar böyle yapmazlar. Ä°nsani olan bu nitelikleri bir kenara iterek keyfi hareket ederler. Kafalarına estiÄŸi gibi hareket ederler. Biz bu çizgi içerisinde insani  vasıfları ön plana çıkaran doÄŸruları örnek alarak, aklı çalıştırarak,  doÄŸru istikamette yürümeliyiz. Yoksa dışımızdakiler gibi keyfi hareket etmek çok vahimdir. Kur’an-ı Kerim de heva ve heveslerine uyanları çok tenkit eder.
Kur’an-ı Kerim statükoda birikmiÅŸ olan hurafeleri yok etmeye davet eder insanları. Hitap ettiÄŸi insanlarda doÄŸruluk ilkelerine uyanları kutsuyor. Bunları ele almayanları çok eleÅŸtiriyor. GeçmiÅŸ olaylardan aldığımız dersleri bugüne uygularsak baÅŸarılı olabiliriz. Nitekim M. Akif Ersoy, tarihi tekerrür olarak görüyor, ve "hiç ibret alınsaydı tekerrür eder mü ederdi?" diyor.

Bugün sizin konuÄŸunuz olarak geçmiÅŸte yaÅŸadığım bazı olayları aktaracağım; bugüne mesajlar aktaracağım. Mesela eÄŸitim sahasında başımdan geçen bir olay.... Unutamadığım bir hatıra... Ä°ngiltere’ye gönderildim. EÄŸitim sonrası eÄŸitim için. OÄŸlum vardı bir de kızım... okula götürdüm. EÄŸitim malzemesi yığdılar hemen önüne; onu adapte etmek için yabancı olduÄŸu ÅŸartlara..eÄŸitim malzemeleriyle kızımı kısa sürede o sınıfa adapte etmiÅŸlerdi. Sadece benim kızıma bir öÄŸretmen tahsis ederek bunu baÅŸardılar, üç ayda. OÄŸlumu götürdüm.. bir okula yazdıracağım. Yakındaki bir okulu çok tavsiye ettiler. Gittim; kapıyı çalıp bir sınıfa girdim. Baktım   öÄŸrenciler karmakarışık bir ÅŸeyler yapıyor. Kimi önünde rahlemsi birÅŸey defter karalıyor, kimi yerde bir ÅŸeyler üretmeye çalışıyor, kimi de elinde boya           fırçası resim denemeleri içinde üstü başı boya olmuÅŸ halde uÄŸraşıyor; öÄŸretmen de köÅŸede bir masa önünde  oturmuÅŸ onları izliyor... Manzarayı görünce ürktüm; mahalle mektepleri zihnimde canlandı. Demek ülkemdeki eski okullar aleyhindeki propoganda çok etkilemiÅŸ ki  beni  kapıyı çektim dışarı çıktım. ÖÄŸretmen, anladığım kadarıyla çok zeki bir hanımdı, geldi kapıyı açtı ve bana: “görüntü hoÅŸunuza gitmedi galiba” dedi. “Ama burası bu yörenin en iyi okuludur, devlet okuludur.. Parasızdır.. ÇocuÄŸunuzu verin. 15 gün sonra farkı hissetmezseniz, baÅŸka okul çok, oraya götürürsünüz. " Utandım ve çocuÄŸumu oraya verdim ... 15 gün deÄŸil 10 gün sonra inanın çocuÄŸumda deÄŸiÅŸimi gördüm. Neydi yöntemleri  onu bilemem. ama çocuÄŸa papaÄŸan gibi bir ÅŸeyler ezberletmiyorlardı. ÇocuÄŸa malzemeyi verip kendi yeteneÄŸine terkediyorlardı esas olarak; öÄŸretmen de arkadan izliyordu onları. Ama çocuk.. çocuk yönünü kendisi buluyordu. Ä°ÅŸte burada, eÄŸitimde bu farkı yakalayamayan ve hala eski nakaratları çocuklara ezberletmeye çalışan ülkelere nazaran bu ülkenin fark atacağını düÅŸünmemenin   zihin tembelliÄŸi olacağını söyleyebilirim... Demek istiyorum ki, yeni problemlere eski çözüm yollarını uygulamaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Neden? Çünkü yeni problemin boyutu baÅŸka. O yüzden ona uygulayacağınız çözüm yöntem ve araçları farklı olmalıdır.  EÄŸer böyle yapmaz da günü geçmiÅŸ yöntemleri kullanmaya devam ederseniz bu sizi eskide tepinmeye, patinaj yapmaya mahkum eder. EÄŸitim alanında  hatıram ve bundan bugün için çıkardığım mesaj  bu...

BaÅŸoÄŸlu
Türk eÄŸitim sistemi ezberciliÄŸe dayanan bir sistem...Ve çocuklar da bu bilgileri mezun olduktan sonra hiç kullanmıyorlar. Kur’an araÅŸtırmayı, düÅŸünmeyi, incelemeyi esas almıştır. Dolayısıyla adamlar çocuÄŸunuzu eÄŸitim diye nakarat  ezberlemekten kurtarımışlar. Uygulamaya ve araÅŸtırmaya yönelmiÅŸler. Ama bizde bunun tam tersi yapılıyor. Bunun çeÅŸitli sebepleri var tabii...
Çekmegil
Bir gün, baÅŸkanı Sabahattin MücahitoÄŸlu’nun davetiyle, Ankara “Birlik Vakfı”nda Mehmet Akif konusunda yaptığım bir konuÅŸmadan sonra, o sıralarda parti kurmaya çalışan bir arkadaÅŸ, “Selami Bey,  M. Akif bugün saÄŸ olsaydı AB'ye nasıl bakardı?” diye sormuÅŸlardı bana... AÄŸzımdan, M.Akif aracılığıyla, AB'ye vurmayı planlayan politik bir soru idi bu. Çünkü, AB karşıtı birisi idi... “M.Akif zamanında AB diye bir konu yoktu; o
konudaki düÅŸüncelerini bilemem” dedim. Adam birden kavradı ve teÅŸekkür(!) etti. “TeÅŸekkür ederim çok güzel cevap verdiniz!..” dedi...
Olaylar, kendi ÅŸartları içerisinde deÄŸerlendirilir. Böyle yapılmayınca ortaya çıkan çözümler insanı daima yanıltır. Onun için mesela  15. asırda sosyal olaylar için çözüm olan bir hadise bu yüzyılda çözüm olamaz. Ä°ngiltere’de çok müspet bir sonuç doÄŸuran yöntem Türkiye'de olumlu sonuçlar doÄŸurmayabilir, ama  bir hadise vardır ki  bu insanlık için müÅŸterektir: tekamül... Bundan 20 sene evvel, anket yapsaydınız bu halkın yüzde 80’i hayır derdi. Ama bugün AB için bir anket yapsanız yüzde 65-70 evet diyecektir. AB’dan bazı çevreler niye korkuyor? Çünkü, mücadele ÅŸartlarımızda bir denge yok; bunun için korkuluyor... O halde ondan korkmak yerine onunla mücadele edecek ÅŸartları elde etmeye uÄŸraÅŸmak gerekir. N. Fazıl’a bir mektup yazmışlar: ”Üstad çok usturuplu yazıyorsunuz. Ä°fadeleriniz anlaşılmıyor...” diye. Okuyucu yazmış bu mektubu. Necip Fazıl da buna cevaben ÅŸunu yazıyor. “Adama bak; o benim seviyeme çıkmaya uÄŸraÅŸmıyor da benim kendi seviyesine inmemi bekliyor!” Ä°nsanların hedefi daima bir üst düzeye ulaÅŸmak olmalıdır. Bunu söylerken AB bir üst düzeydir demiyorum ha... Oradan gelerek soyut bir konuyu inceliyorum. Bazı konularda üst düzey olabilir, AB; ama insani deÄŸerler açısından önde deÄŸildir.

BaÅŸoÄŸlu
AB'ye karşı olmak... Ki ben bunlardan birisiyim... Kendime göre iddialarım var. AB’ın, Türkiye’ye samimi bir bakışı olmadığını düÅŸünüyorum. Ä°lerleme raporlarına bakıyorum. Diyorum ki, bunlardan bize hayır gelmez. Bir de geçmiÅŸe bakıyorum. Osmanlı imparatorluÄŸunu parçalayıp topraklarımızı iÅŸgal etmiÅŸ bir zihniyetin, bugünkü temsilcilerinin Türkiye’yi daha iyi noktaya getireceÄŸini tahmin etmiyorum. Yapılan anketler de suni ÅŸeyler. Çünkü medya bunu böyle gösteriyor. Ä°ÅŸsizliÄŸin, baÅŸörtüsü yasağının çözülmesi için AB’ın gerekliliÄŸi bize gösteriliyor. Dolayısıyla insanlar kurtuluÅŸu AB'de görüp anketlerde evet yanıtını iÅŸaretliyor.  Adamların niyetiyle bizim isteÄŸimizi birleÅŸtirmek gerekiyor. Kıbrıs meselesini göz önüne aldığımız zaman AB'nin ne kadar samimi olduÄŸunu görebiliriz. Bakın Rumlara hem veto yetkisi hem kırmızı kart verildi.
Böyle olunca adamların zihniyet itibariyle  bize ekmek yedirmeyeceklerini  anlayabiliriz... Fransa parlamentosunun almış olduÄŸu karar da AB'nin samimiyetsizliÄŸini ortaya koyuyor. Türk aydınları AB’yi tartışırken iki noktadan bakmaları lazım.
Çekmegil.
Bugüne kadar muasır medeniyet seviyesi diye bize  Batı gösterildi... Åžimdi size bir soru soracağım: “15 gün evveline kadar siz Kızılay meydanında Kur'an-ı Kerim dağıttınız mıydı?” “-hayır.” “Peki sizi bu noktaya ne getirdi?..”
Ben, Finlandiya, Helsinki’deyken bir gün sokakta genç bayanlar kahve dağıtıyordu. Bana da teklif ettiler. Paralı sanıp almak istemedim. Çok ısrar ettiler. “Rus iÅŸgalinden  kurtuluÅŸ günümüz nedeniyle dağıtıyoruz; lütfen..” dediler. Aldım... Çok zariftiler;ücret istemediler. Ä°nsanın bazen dış empozelerden kurtulup bizzat kendisi görmesi lazım. Bir gün yeraltı istasyonlarından birinde dolaşıyordum. O tarihlerde henüz Türkiye’de metro yoktu. Mahal bana ilgi çekici gelmiÅŸti... Bir baktım bir beyle bayan önümü kestiler. Biri omzuma diÄŸeri de başıma koydu ellerini; dua okumaya baÅŸladılar. Latince... Okudular bitti. Etrafta bir sürü insan hiç kimse bunu neden yapıyorsun; din propogandası yapamazsın demedi... Dua bitti; teÅŸekkür ettim. “Sanıyorum bana dua ettiniz” dedim; “Ä°sa'dan bana bereket istediniz, yollarımı aydınlatmasını, uÄŸrumu açmasını dilediniz.  Ben de sizler için aynı dilekleri diliyorum. Yalnız ben Müslümanım, Türkiyeden geldim.. onun için ben  bu dileklerimi sizlere Ä°sa'dan veya Muhammed’ten  deÄŸil, onlardan da bize daha yakın olan Allah'tan istiyorum...” dedim. Papaz olan “niye Ä°sa’yla Allah'ın arasını açıyorsun?” dedi. Dedim ki: “Allah'la Ä°sa'nın arasını açmıyorum, ben. Ama Ä°sa'nın da varedicisi olan Allah'a yöneliyorum...” Bunları konuÅŸurken tartışma baÅŸladı. Etrafımızda kalabalık oluÅŸtu. Ben söylüyorum papaz söylüyor; arada bir kadın da katılıyor. Tartışma biraz uzadı. Sonra etraftaki gençlerden biri papaza hitaben, “beyefendi” dedi, “bu arkadaÅŸ -beni kastederek-  çok mantıklı ÅŸeyler söylüyor, siz se ezberlenmiÅŸ ve bilinen ÅŸeyleri tekrarlıyorsunuz” dedi. Böyle der demez adamın morali bozuldu; kızarak çekip gitti. Ardından ben yoluma devam etmek istedim. Baktım bir grup benimle geliyor...   Bir ikisi: “...ÅŸurada bir kahve içip sohbet edelim” dediler, kıramadım. Girdik cafeye...kalabalığın çoÄŸu da girdi bizimle. Sorular sormaya baÅŸladılar. Ä°slam hakkında bilgiler istediler. Bildiklerimi söyledim. Kitap önermemi istediler. Ben de Kur'an-ı Kerim'in bildigim bazı Ä°ngilizce çevirilerini önerdim; Muhammed Hamidullah’ın “Ä°slama GiriÅŸ” kitabıyla Roger Garoudy’nin kitaplarından bahsettim. ...Fazla kitap ismi bilmediÄŸim için üzüldüm de. TeÅŸekkürler falan deyip  ayrıldık...
Åžimdiii... Ben Helsinki’ye gitmeseydim, o insanlarla karşılaÅŸmasaydım, böyle bir tartışma içinde olmayacaktım. Bu zevki tatmayacaktım. Ä°nsanı bu nevi zevklerden mahrum kılan toplumsal yaklaşımlar, insanı hayatın diÄŸer tabii güzelliklerinden de mahrum ederler... O güzellikleri kısıtlamamak lazım.
Ä°nsanların özgürlükleri esastır. Yasaklar  tabii kötülüklere yönelik olmalıdır... Sun’i yasaklar koyarak insanların onların önünü kesmemek gerekir... Standartlarımızı gözden geçirmemiz,  insanlığın layık olduÄŸu serbestliÄŸi ve özgürlüÄŸü biz de teneffüs etmeliyiz, diye düÅŸünüyorum.
Bugün bakıyorum  artık bazı yasakçılar da hürriyetten bahsediyorlar. Peki, bu ne sayesinde? Ne deÄŸiÅŸti ki?.. 
AB Ä°le Misyonerlik faaliyetleri de gündeme geldi, ya!.. Bunlara kızıyoruz; Siz de kızıyorsunuz... Adamlar kendilerince doÄŸru zannettikleri ÅŸeyleri bizlere aktarmak istiyorlar...Bu kötü müdür? Allah - Kitap bilmeyen insanlara misyonerler kitap bilinci veriyorlar... Bu noktada bana gelen tepkilerden biri de aç insanların karnını doyurup dinini deÄŸiÅŸtirtiriyorlar yönünde idi. fena mı, yani? Ä°yi ya iÅŸte; insanımızın karınlarını   da doyuruyorlarmış; aç mı bıraksınlar?.. Bu iÅŸin ÅŸakası; ama bir gerçeÄŸi de var... Bence, zihinlerimizi objektif olarak iyiyi ve kötüyü algılamaya ayarlamalıyız. BaÅŸka yönlendirme ve ÅŸartlandırmalarla düÅŸünmekten vazgeçmeliyiz. Ve hadiseleri pembe veya siyah gözlükten deÄŸil kendi tabii gözlerimizle  görmeye alışmalıyız...
BaÅŸoÄŸlu
Mesele ÅŸu...Misyonerler Hıristiyanlığı yaydığı için kızmıyoruz biz. Benim misyonerliÄŸi kabul etmememdeki gerekçe ÅŸu: Bunlar buraya gelip insanları HıristiyanlaÅŸtırırken doÄŸruyu bulsunlar hakka ulaÅŸsınlar diye deÄŸil; onların amacı önce HıristiyanlaÅŸsınlar sonra da bizim askerimiz olsunlar. Bu benim sözüm deÄŸil. Hulki CevizoÄŸlu’nun programında konuÅŸulmuÅŸ. Papaz olan bir adam söylemiÅŸ... Biz bunu bunun için yapıyoruz diye söylemiÅŸ...Bu, 16. yüzyıldan beri Türkiye topraklarını iÅŸgal etmek için kullanılan araçlardan bir tanesidir... Ä°kincisi de yurt dışındaki insanımıza dinlerini yaÅŸamaları noktasında izin verilmiyor... Ä°ÅŸçilerimiz çalıştıkları yerlerde fabrikaların kenarlarında tahta üzerinde namazlarını kıldılar, uzun süre. Bugün bile bunlar devam ediyor. Almanya’da minare olan yerlerde bile ezan dışarıya duyurulamıyor. Ä°çeride okunuyor. Onlar bu tepkiyi verirken neden biz vermeyelim... Benim yaptığım da bir tepkiydi. Onlar Ä°ncil dağıtırsa ben de Kur'an-ı Kerim dağıtırım...Bundan da çok memnun oldum. Ä°nsanlar adeta  susamışlar. Kur'an almak için yarıştılar, adeta...
Benim tepkim, dediÄŸim gibi yurdumuzu iÅŸgal için bunu yapmaları...Biliyorum ki yasaklamayla bir yere varamazsınız. Öyle olsaydı Ä°slam hiç yayılmazdı... Mekke’de yapılan baskılara raÄŸmen Ä°slam yayıldı... Yasaklayarak deÄŸil; onların karşısında mantıki delillerle durmak gerekir. Bugün Türkiye'de bir baÅŸka ÅŸey daha var, Siz Ä°slam’ı yayamıyorsunuz ama onlar Hıristiyanlığı yayıyor. BaÅŸörtülü kızınız okullara giremiyor mesela... Ben de bir hatıra anlatacağım...Ä°sviçre’ye   gidiyorduk. YeÅŸilköy’e indik bize yemek kartı verdiler. Kafeye oturduk. Verdik fiÅŸleri yemekler geldi. Tatlı almadık...Ä°sviçre’de de aynısını yaÅŸadık yine tatlı almadık. garson geldi bir de tatlı hakkınız var. Tatlı mı istersiniz yoksa kahve mi diye sordu. Ben istemiyorum dedim. Adam “olmaz” dedi, “hakkınız” dedi. Sonra uçaÄŸa bindik sigara içmek için ayrı bir yere geçtim ...Hostes geldi burada sigara içilmez dedi. Türkiye'ye geldim...Uçakta yaktım sigarayı kimse farketmedi bile. Demek ki bazen insanlara terbiyeyi kafalarına oturttuÄŸunuz zaman, hayatları boyunca kendilerini ona göre ÅŸekillendiriyorlar...
Çekmegil
Bu noktada bazı tuzaklara düÅŸmeme lüzumunu hatırlatıyorsunuz. Batıyı lanse ediyormuÅŸum gibi bir üsluba girdim... Bundan soyutlanmak için tersine bir hatıramı anlatacağım ÅŸimdi. Ä°ngiltere'de çok deÄŸerli arkadaÅŸlarım vardı. Onlarla sohbet ederdim. Yine böyle bir gece, sohbet dönüÅŸünde, hava da güzeldi; canım evime yürüyerek gitmek istedi. Üç dört durak... Yürüdüm... Bir kavÅŸakta karşıya geçmem gerekti.  Baktım, karşıda yayalar için kırmızı ışık yanıyor... Vasıtalar geçecek... Durdum... Gece saat 12’yi geçmiÅŸ... Birisi yanıma yaklaÅŸtı; Ä°ngilizce “hadi geçsene” dedi. Işığı gösterdim...Birden küt diye burnuma bir kafa vurdu... FeleÄŸim ÅŸaÅŸtı; sendeler gibi oldum... YeÅŸil yandı; karşıya geçtim. Baktım, adam arkamdan geliyor. Bir takım mırıldanmalarla... O sıralar Ä°ngilterede de talebe hareketleri doruktaydı. Bir hafta kadar önce Prof. Bahri Savcının da katıldığı bir Türk talebe toplantısında tartışmaya katılmıştım, onun devamı mı acaba dedim ilkin. Aksanından adamın Türk falan deÄŸil, bir Ä°ngiliz olduÄŸunu anladım, tertip deÄŸil diye biraz rahatladım...   “Ne istiyorsunuz?” dedim, “devam et; senle bir meselem yok” dedi... Devam ettim. KöÅŸeye geldim. SaÄŸa yer altı geçidi ve karşıya üst geçit vardı. Ben devamlı polis arıyorum ki adamı havale edeyim. Bir yabancı olarak hadiseye karışmış olmayayım diye.  Fakat yok... Beni yer altı geçidine zorladı. Ben de benim yolum orası deÄŸil deyince arabaların geçtiÄŸi anayoldan karşıya yöneltmek istedi, beni. Kendi kendime  bundan kurtuluÅŸ yok galiba  dedim. Elimde çanta vardı... Bir hafta öncesinden spora merak saldığım için judo öÄŸrenmeye baÅŸlamıştım... Ä°lk derste judo hocam, bir bayandı, bana bir hareket öÄŸretmiÅŸti; o hamleyi adama yapmaya karar verdim. Ä°ÅŸe yarayıp yaramadığını da öÄŸrenecektim. Bir denedim çabucak yıkıldı yere... Çantayı kaptım tekmeyle suratına indirdim... Sonra baÅŸladım koÅŸmaya. Döndüm baktım, adam arkamdan geliyor. Ben hala polis arıyorum. Adamdan kurtulmak mümkün deÄŸil... Kolay yıkıldığı için sarhoÅŸ olabileceÄŸini tahmin ettim; hızla koÅŸayım, yaklaşınca aniden  ters istikamette dönerim adam fren tutmaz yıkılır dedim. DediÄŸim gibi yaptım... Birden acı bir fren sesi, ÅŸangur ÅŸungur yoldaki tamir iÅŸaret  tabelaların devrilmesi... baktım  tabelaların üstüne  düÅŸmüÅŸ; seÄŸirttim... Baktım karşıdan iki Ä°ngiliz geliyor. Adamlara bana yardımcı olun bir polis bulalım ÅŸu adam sorun çıkarıyor dedim,  problem üretiyor... Bu arada adam yetiÅŸti, baktım elime sarıldı ellerimi öpüyor... Adamlar, bak problem üretiyormuÅŸsun, ne istiyorsun dediler... Suratını gösterdi; düÅŸünce suratı ÅŸiÅŸmiÅŸ... Onu görünce bana “sen  bu adamı dövmüÅŸsün” dediler... Hayır, dövmedim, kendisi yere kapaklandı  dedim; inandılar... Hadi biz bunu oyalayalım sen uzaklaÅŸ dediler... Sonra oradan uzaklaÅŸtım, eve gittim; sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Ä°ÅŸte böyle medeni dedikleri bir ülkede bunlar da olabiliyor...
Ertesi gün Kıbrıslı Türk bir dostum vardı: terzi; onun dükkanına gittim. Başıma böyle bir ÅŸey geldi dedim.  ArkadaÅŸ bana dedi ki, sen yine iyi olana çatmışsın. Burada öyle adamlar vardır ki, karşıdan gelirken, normal, çok iyi biri gibi durur. Sonra tam yanından geçerken aniden suratına usturayı atar ve hiçbir ÅŸey olmamış gibi gider dedi. Åžükret dedi, ucuz kurtulmuÅŸsun. Burada bize pembe ÅŸekilde tasvir edilen ÅŸeylerin o ÅŸekilde olmadığını da bizim zihnimizin bir köÅŸesine kazımamız lazım...Çok güzel iÅŸleyen bir kamu çarkı var. halkının bütün ihtiyaçlarını karşılayan bir yapı var.
Ama bütün buna raÄŸmen sosyal yapıyı oluÅŸturan insan modelinin bizdeki kadar mükemmel olduÄŸunu iddia etmek mümkün deÄŸil. Bizdeki kiÅŸisel ve toplumsal ahlaki yapı gittikçe bozulmasına raÄŸmen yine de çok güzel. Gittikçede bozulduÄŸunu ısrarla söylüyorum....Bu yapı kendisini kendisi yok ediyor. Türk filmlerini izlerseniz, sanal da olsa, toplum yaÅŸantısından örnekler sunar, size ....Batı’nın filmleri de bunu yaparlar. Onlardan bile Batı sosyal yapısının imrenilecek bir noktada olmadığını anlarsınız; ÅŸartlandırılmamışsanız. Çünkü Batı sadece bir alanda kullanıyor aklını. Teknolojide bunu yapıyor. Ä°nsani deÄŸerler noktasını göz ardı ediyor. Bir gün Ahmet Sukarno, Endonezya Devlet BaÅŸkanının enteresan beyanını okumuÅŸtum bir gazetede.. Diyordu ki: "Teknoloji ve silahlanma alanında benim kanaatim Batıyla yarışamayız. onlar belli bir ivmeyi kazanmışlar ve onları yakalamak mümkün deÄŸil; siz o alanda ilerleseniz dahi aradaki mesafeyi kapamak imkansız gözüküyor. O halde benim düÅŸündüÄŸüm yarışabileceÄŸimiz baÅŸka bir alan var: kültür, fikir ve düÅŸünce alanı... Bu noktada da onların bize ulaÅŸması mümkün deÄŸildir.  Biz bu üstünlüÄŸü onlara kabul ettirelim. Onların fikir ve düÅŸüncelerini kendi insani deÄŸerler noktamıza taşıyalım, onlar bizim gibi olsunlar..."
BaÅŸoÄŸlu
KeÅŸke öyle olsa. Üstün biziz diyorlar. Siz bize uyun diyorlar... Bizim ülkemizde onların müziÄŸi çalıyor ama ben yurt dışında hiç Türk müziÄŸine  rastlamadım...Adamlar kendi üstünlüklerini bu ÅŸekilde gösteriyorlar. AÄ°HM'de Refah Partisiyle ilgili kararında da bunu söylüyor. Hatta Ä°talya BaÅŸbakanı "bizim kültürümüz Ä°slam kültüründen üstündür." diyor. Burada aynı zamanda bir din tartışması da vardır. Hıristiyan kültürü Ä°slam kültüründen üstündür diyorlar.  Biz, benzemede onlar gibi yiyip onlar gibi giyiniyoruz; araÅŸtırma inceleme noktasında ise deÄŸil. Demokratik kuralları koyan ve uygulayan noktaya ulaÅŸamıyoruz.
Çekmegil
Ä°talya BaÅŸbakanı deyince aklıma bir baÅŸka hatıra geldi. Roma'ya indim... Ä°lk dikkatimi çeken ÅŸey baktım bütün sokaklar, caddeler tarihi seslendiriyor. Neredeyse tarihten kalan bir küçük taşı bile meydanlara çıkarmışlar,  vitrine çıkarmışlar... Modern binalar çok fazla gözünüze çarpmaz, Roma’da ama tarihten kalan küçük bir taÅŸ bile dikkatinize girer... Ama, Ä°stanbul’a döndüÄŸünüzde, bir  turist, özel bir ilgisi ve merakı yoksa, Süleymaniye’yi görmeden geçer, gider... Åžehrin ana arterleri ona götürmüyor; oradan,  yanından geçmiyor çünkü. Bu muhteÅŸem yapı arka planda kalıyor. Åžimdi bu fark beni düÅŸündürdü... Bir gün Coliseium dedikleri bir Arenayı gezdiriyorlardı bize... Sordum: Roma imparatorluÄŸu döneminde Müslümanlara burada mı iÅŸkence etmiÅŸlerdi, aslanlara burada mı atmışlardı diye... Mihmandar, ne Müslümanı; buraya Müslümanlar ayak basmadı dedi. Hani dedim, ÅŸu Bernard Shaw'ın kitabında da var ya...   Ä°nsanları, Hz. Ä°sa zamanında, aslanların aÄŸzına atmışlar falan dedim. Cevap verdi: “Müslümanlar diyorsun; onlar Müslüman deÄŸil ki, ama” dedi... “Ben sizin terminolojinizle konuÅŸmaya mecbur muyum?” dedim. “Benim terminolojimde onlar, Müslüman diye adlandırılırlar. Peygamber Ä°sa da, ona uyanlar da Kur’ana göre Müslümandılar. Ben, kendi terminolojimle konuÅŸuyorum” dedim. “Sizin onu farklı  tanımamanız bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmez ki” dedim...
Åžimdi sorun ÅŸu: Avrupa, Ä°talya, bu karanlık  tarihiyle bile iftihar ediyor da ben niye kendi ÅŸerefli tarihimle iftihar etmiyorum?..  Ä°ngiltere’de, “The Institude of World Affairs” diye tesmiye edilen siyasal bilgiler muadili bir okula gitmiÅŸtim. Ä°lk girdiÄŸim, Siyasi tarih dersinde Prof. Derse giriÅŸ yaparken dedi ki: “devletler ikiye ayrılır: devler ve cüceler... Devler, ikiye ayrılır: yaÅŸayan devler  ve ölü devler...” YaÅŸayan devleri saydı: Rusya, ABD, Ä°ngiltere, SSCB... ölü dev dedi, döndü, oradaki tek Türk bana baktı ve alaycı bir tebessümle: “ -Ottoman Empire” dedi...   üzüldüm, tabii... Bu da bir hatıram.
BaÅŸoÄŸlu
Bakın Selami Bey bu sizin hatıranız; ama Türkiye'nin bir sorunu bu. Ben SaÄŸlık Ä°ÅŸ Sendikası olarak, Haydi Türkiye ayaÄŸa kalk, kendine dön, özüne dön, diyorum... Bizim insanımız özünü kaybetmiÅŸ. Ben buna üzülüyorum. Biz öyle bir  konuma getirilmiÅŸiz ki, bunu kabul etmiÅŸiz...
Çekmegil
Bir ÅŸey daha anlatayım, “A Cross Dialoge Between Generations” (Nesillerarası Bir Çapraz Diyalog) baÅŸlıklı bir kitapta Arnold Toynbee, oÄŸlu Peter Toynbee’nin  sorularını ve iddialarını  tartışıyor... Åžöhretli Tarih felsefecisi bu yazarın oÄŸluyla tartışmalarını yansıtan bir kitap... O kitapta  bir bölüm  beni çok etkiledi... Orada Toynbee, yanlış hatırlamıyorsam: "Bir gazetenin (The Observer) muhabiri olarak Türkiye için görevlendirildim. GittiÄŸimde ilk  farkına vardığım ÅŸey, Batı medyasının beni Türkiye alyehine ÅŸartlandırdığı oldu... Orada, Türk’lerin kötü bir misyonun sahibi olduklarına dair kanaatim birden yıkıldı. Gördüm ki Türkler de, vatanlarını korumada, çok tabii bir hak mücadelesi içindeler. Ama bunu Batı entelijansiyasına anlatamadım." diyor... Hatta kitapta ÅŸöyle bir  ifade de var: "Her ne kadar Müslüman iseler de, onların da insan olduÄŸunu Batılılara anlatamadım." diyor. Burada ÅŸunu söylemek istiyorum: demek ki bizim kendimizi onlara anlatmamız lazım... Ama ne yapıyoruz biz: biz, kendi geçmiÅŸimizi  kendimize bile kapatıyoruz...
BaÅŸoÄŸlu
Bizim en üst deÄŸerimiz inancımızsa biz bunu yaÅŸamaktan kendimizi alıkoyuyoruz. Yapmıyoruz ve korkuyoruz. Bu günlerde eski   Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek bir iddia ortaya attı; Peygamberin soyu üzerine: Türk olduÄŸunu iddia etti... Oysa ki Peygamberin, soyundan çok, kendisi önemli. Neden?  Çünkü Allah'ın en çok sevdiÄŸi kulu, resulü  o....
Çekmegil
Siz bugün kü Namık Kemal'dan bahsettiniz, ben geçmiÅŸteki Namık Kemal'den anlatayım size, müsaade ederseniz. Dünkü Namık Kemal çok vatansever bir ÅŸair... Bir ÅŸiiri var...  “Maderle peder olup bahane/ Sevketti kaza beni cihane/ Hanzade idim veladetimde/ DoÄŸdum yine pek kalenderane” diye baÅŸladığı bu ÅŸiirinin nakaratlarında çok güzel bir ÅŸeyi öÄŸütlüyor... “Yüksel ki yerin bu yer deÄŸildir/ Dünyaya geliÅŸin hüner deÄŸildir” diyor... "Yüksel ki bunun da fevki vardır/ Ä°nsanlığın ayrı zevki vardır...." diyor, tekrarlanan nakaratlarda.  Anlatıyor, anlatıyor ve yine:  "Yüksel hünerinle kani olma/ ihsanı hüdaya mani olma" diyor...  Biz, aslında detayları bir kenara bırakarak, ana çizgide, insanlık idealinin en üst noktası olan hak ve adelet çizgisini yakalamada yılmaz bir koÅŸucu olmalıyız. O zaman dünyayı da belki bizimle beraber tükenmeyen bir mutluluÄŸa götürmüÅŸ oluruz.
BaÅŸoÄŸlu
Yeni bir tartışma çıktı. Fransız politikacısı “Hepimiz Bizans’ın çocuklarıyız” dedi. Bizim köÅŸe yazarı da aynı ÅŸeyi söylüyor. PadiÅŸahlarımızdan birisinin kadınlarından birinin Bizans’lı olduÄŸunu belirtti. BaÅŸka bir yazar bunu uzun uzadıya anlattı. Bir toplum ancak bu kadar yozlaÅŸabilir. Bir toplumun aydınları ancak bu kadar toplumundan uzaklaÅŸabilir. Aydınlar, toplumun önündekiler bunu insanımızın önüne koyuyorsa, vay halimize...Ä°ÅŸte bu noktada sizin gibi aydınlarımıza çok büyük görevler düÅŸüyor. Ä°çeriyi dışarıyı iyi bilen insanlar yetiÅŸmeli, din adamları ve öÄŸretmenler çok iyi yetiÅŸtirilmeli. Siz çocuklarınıza her ÅŸeyin Batıda olduÄŸunu anlatırsanız bir de bakarsınız Batılı ülkelere gitti mi kaybolup  gidiverirler.
Dolayısıyla Türkiye’nin asıl sorunu bu....Bizim kendi özümüze dönük anlatacağımız bir çok hatıra vardır. Mesala benim aklıma  gelen....Bilkent Üniversitesi’ne Ä°ngiliz bir hoca gelmiÅŸ, adam bir ÅŸeye dikkat etmiÅŸ, "ya, sizin hiç Türk büyüÄŸünüz yok mu? Neden tiÅŸörtlerinizde hep yabancı insanların ismi var?" demiÅŸ... TÅŸörtlerı icat edenler öÄŸrenim görmeyen insanlardır belki.  Ama eÄŸitimli insanların giyip toplumun her yerinde bunlarla gezmesi ilginç. Bir gün hanımla bir maÄŸazaya gittim. Tezgahtar kızın önünde I LOVE YOU yazıyordu. Ben de seni seviyorum, dedim; kız ÅŸaşırdı. Burada öyle yazıyor, dedim... Seni babana ÅŸikayet edeceÄŸim, dedim; bunu bana babam aldı dedi. Ne baba ne aldığını biliyor; ne de kız ne giydiÄŸini... Dükkanlara gittiÄŸimde de hep batı müziÄŸi çalıyor. Yahu hiç mi Türk  müziÄŸi yok diye takılıyorum.... Bu toplum her yönüyle esir edilmiÅŸ... Kültür, ekonomi, ÅŸimdi de misyonerler dini yönden harekete geçmiÅŸ durumda...
Çekmegil
Hadise ÅŸu: aslında bütün insanlık Adem'in çocukları... Bütün insanlık doÄŸruya kabiliyetli yaratılmış... Önemli olan insanın bu liyakatına riayet etmesi ve kendine ihanet etmeden doÄŸruya yönelmesidir. Biz bütün insanları Hak ve Adalet yolunda ilerleyen, dünyayı bütün güzelliÄŸiyle var etmeye çalışan bir ana çizgide görmek istiyoruz... Yoksa, elindeki bir bombayla 15 saniyede  HiroÅŸima’da 120 bin kiÅŸiyi yok eden zihniyeti kabul edemeyiz. Ama sadece bunun vahÅŸet olduÄŸunu söyleyip durmak ta hüner  deÄŸildir. Bunun yerine yapılacak olan ÅŸey, bizim de güçlü olmak için çalışmamızdır. Bütün dünyada adeta güçlü olanların haklı olduÄŸu söyleniyor sanki... Zalimin haklı gösterilmesi gücündendir. Ä°ÅŸte bunun önüne geçmek için güçlenmeliyiz. Medyanın, iyi bir misyon üstlenebilmesi için bu istikamette görev yapması gerekir. Geri kalmış ülkelerde medya, maalesef yaptığı propogandalarla, saÄŸlam kalmış aile yapımızı bile yerin dibine geçirecek bir çaba sarf ediyor. Mesela, Batı insanı çocuk sahibi olabilmek için her ÅŸeyini seferber ederken, biz de iÅŸ tam tersidir. Bu çocukların bir geleceÄŸi var. Bu gelecek çocuklarımızı  tehdit ediyor; ve toplumu da tehdit ediyor...
BaÅŸoÄŸlu
DeÄŸerli izleyiciler Çekmegil’le yaptığımız söyleÅŸi bitti. Bizim amacımız Türkiye'yi daha güçlü hale getirmektir... Bu olabilir. Tarihimize baktığımız zaman bunu görüyoruz. 700 bin Rum’un arkasına baÄŸlanacak bir millet deÄŸiliz...Türkiye gelecek nesilleri yetiÅŸtirirken bu gerçekleri gözönüne almalıdır. Örnek alan deÄŸil, örnek alınan bir toplum olmalıyız...Çünkü geçmiÅŸte bizler örnek alınıyorduk; bizi örnek alarak ilerlediler bazı alanlarda bizi geçtiler...   Yüce Allah'tan iyilikler dileyerek programı kapatıyorum...Allah milletimizi korusun....

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 07-05-2010 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111297225 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net