AKILLA KADER EKSENÄ°NDEKÄ° Ä°NSAN Halit Özdüzen* AraÅŸtırmacı-Yazar Ä°slam düÅŸünce tarihi boyunca, Kader, Ruh, Nefis, Akıl(cüzi irade) ve Levh-i Mahfuz kavramları, birçok düÅŸünürün kafa patlatarak, üzerinde çalıştığı önemli konular olmuÅŸ; binlerce cilt kitap yazılıp, yorumlar yapılarak, çeÅŸitli ekol ve “ Ä°tikat Mezhepleri” oluÅŸturulmuÅŸtur!
Yükümlülüklerden kaçmak isteyen aklı yönlendiren nefse , bazen bilinçli-bilinçsiz ÅŸöyle sorular takılmaktadır: “Bizim kaderimiz önceden belirlenmiÅŸ olarak, Levh-i Mahfuz’da yazılı olduÄŸuna göre, öyleyse biz senaryoya sadık aktör veya yazılımı uygulayan robotlar mıyız; verilen rolü veya yüklenen programı her halükârda yapmak zorundaysak, neden fiillerimizden sorumluyuz ? Madem “Alın Yazımız” böyle, o kötü eylemleri yerine getirmemiz mukadderse, Kıyamette neyle suçlanacağız? Cehennemliksem niye boÅŸuna çabalayayım! Cennete gideceÄŸim yazılıysa, niçin endiÅŸe taşıyacağım? Bazılarına saÄŸlanan imtiyaz ve üstünlük nedir? Külli iradenin yazgısı karşısında, cüz-i irade sahibi aklın, nasıl bir fonksiyonu bulunmaktadır ? Levh: Arapça kelime olarak, üzerine yazı yazılan levha demektir. Levh-i Mahfuz, hıfzedilip korunan yazılı levhaları anlamınadır. Hikmet açısından : Evrendeki Ruh, Melek,Cin, hasılı bütün canlı-cansız, ulvi-sufli nesne, varlık ve insanların, yaratılış öncesi evrelerinden baÅŸlayarak sonlarına kadar, bütün safhalarının yazıldığı Ä°lahi Ana Kitap(kaynak)tır. “Toprağın karanlıklarındaki bir dane, yaÅŸ-kuru her ÅŸey apaçık bir kitabın içindedir.” (En’am 6/59) YaÅŸ-kuru, Arapça deyim olarak, “her ÅŸeyi” kapsamaktadır. Ä°lk algılamada, bu kadar ayrıntılı ve geniÅŸ kapsamlı kitabın mahiyeti ile, bulunduÄŸu mekânın büyüklüÄŸünü kavramada akıl zorlanmaktadır! Kitaplar topluluÄŸunun nur bir mekânda, nurdan levhalar üzerine, yine nurdan bir kalemle yazıldığı - arif zatlardan- gelen rivayetler arasındadır! (Günümüzdeki dijital teknolojisindeki geliÅŸmeler göz önüne alındığında, levhaları anlamak biraz daha kolaylaÅŸmaktadır.) Kur’an-ı Kerim, o makamdan inzal olmuÅŸtur. Ä°nkârcılar Resulullah Efendimize yönelttikleri iftirayla, “Okudukları kendi uydurmasıdır!” dediklerinde, Allah, “Ä°ÅŸ onların iddialarının aksinedir! O, Yüce bir Kur’an’dır. KorunmuÅŸ bir Levhada/ Levh-i Mahfûz’dadır.(Bürûc 85/21,22) ayetlerini indirerek onları yalanlamıştır! Kur’an-ı Kerim’de o makam için, Kitab-ı Hafiz(Korunan Kitap), Kitab-ı Malum( Bilinen Kitap), Ümm‘ül Kitap(Kitapların Anası) ve Kitab-ı Meknun (Saklı/Gizli Kitap) deyimleri de kullanılmıştır. Levh-i Mahfuz, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi Rebb’ül Alemin’in yapacaklarının planı olduÄŸu gibi, âlemlere deklare ettiÄŸi bir nevi de “Ä°lahi Anayasa” konumundadır! Yüce Rabbimiz, o kitapta yazılı olanlara harfiyen uymayı kendisine ÅŸiar edinmiÅŸtir; zalimlerin rızkını göndermesi ve suçluları en kötü filleri karşısında bile hemen cezalandırmamasının hikmeti bundandır !... Allah’u Teala, Ana Kitapta insan için bazıları kesin, bazıları da yaÅŸam iradesine baÄŸlı olarak, genel ve özel yazgılar belirlemiÅŸtir. (Bkz. Kur’an, Ra’d 13/22) Bunlardan kesin olanlarına alın yazısı denilmektedir ki,bunlar asla deÄŸiÅŸ-memektedir! Allah bizim için hiçbir kötülüÄŸü takdir etmemiÅŸ, fakat dünyevi zorunluluklar gereÄŸi, kötülüklerin kaynağı Nefs-i Emmareyi yüklemiÅŸtir; onunla mücadele ederek kontrol altına alanları, temiz akıl (Akl-ı selim) sahibi olarak nitelemektedir. (Bkz. Bakara 2/197) DoÄŸru ve yanlışı ayırma yeteneÄŸini yüklediÄŸi akıl sahibi Ä°nsanı, son nefesine kadar özgür bırakıp, daha sonra da yargılayacağını bildirmektedir.(Bkz. Ra’d 13/21) Ä°nsan, aklının yanında sezgi, duygu ve nefsani arzularıyla yaÅŸayan varlıktır. EÅŸref-i Mahlukat ( ÅŸerefli varlık ) olmanın en önemli özelliÄŸi, Allah’u Teala’nın yazdığı nurani akla eriÅŸip, nefsani arzulara gem vurmaktan geçmektedir. Bellek, ÅŸuur, hafıza ve zekâ olarak tanımlanan akıl, geniÅŸ anlamıyla, “Bilip, tanıma, araÅŸtırma ve yargılamaya yarayan yetidir.” Beynin fonksiyonu olarak akıl, doÄŸuÅŸtan itibaren oluÅŸmaya baÅŸlayıp, gençlik yıllarında ÅŸekillenip olgunluÄŸa eriÅŸip , 30’ lu yaÅŸlara kadar geliÅŸme göstermekteyse de ondan sonra yavaÅŸlamakta; orta yaÅŸ döneminin sonunda -hücre ölümlerine baÄŸlı olarak- durgunluk ve gerileme baÅŸlamaktadır. Zihinsel geliÅŸmeleri, kiÅŸinin karakterini belirlediÄŸi gibi, karakteri de bir bakıma kaderini belirlemektedir. Aklın geliÅŸimi için, saÄŸlıklı beyine ihtiyacı olduÄŸundan, çocuÄŸun ana rahminden itibaren, toksinlerden uzak gıdalara ihtiyacı olduÄŸu gibi, yetiÅŸme döneminde de nefsani toksinden arınmış, fikri gıdalara ihtiyacı bulunmaktadır… Akil-BaliÄŸ (olgunluk)’den itibaren her insana boÅŸ bir defter( Amel Defteri) verilmekte; iyi veya kötü fiilleri bu deftere yazılmaktadır! ( Bkz. En’am 6 /61-62) Cenab-ı Hak bilgi anlamında, doÄŸumdan vefata kadar hangi eylemleri yapacağımızı “Alim” sıfatıyla bilmektedir; bu gerçek Ä°lah olmasının gereÄŸidir. Fakat hiç kimsenin insanlık vasfını kaybederek, Nefsi Emmaresinin kölesi olarak insan-ı hayvana dönüÅŸmesini arzu etmemektedir. (Bkz. A’raf 7/17) Aksi takdirde, yeryüzüne kitap, peygamber ve veliler göndererek, insanlara rehberler kılmazdı! Buna baÄŸlı olarak Rahman, Rahim ve Adil-i mutlak olan Rabb, kulunun kötülükler yaparak, cehenneme gitmesini de arzu etmemektedir. (Bkz. Nisa 4/110) Bununla beraber zaruret sonucu, Cehennem, insan ve cinlere takdir edilmiÅŸtir. Bir baÅŸka ifadeyle, insan, kendi ayaklarıyla Cennet ya da Cehenneme yönelmektedir. Cehennem, yeryüzünde nefis kirinden temizlenerek, ıslah olamayan Müslümanlar için rehabilitasyon merkezi olurken, inançsız ve zalimler için tecrit edilmiÅŸ mekan olarak, zindan veya varlığın “çöplük alanı” olarak nitelenebilir! Yargıya gelince: Rebbü’l Aleminin, mazlumların huzurunda zalimlerden haklarını alarak, onlara teslim etmesi ve herkesin hakkına razı olması sonucunda, Ä°lahi Adaletin en küçük bir kuÅŸkuya mahal kalmadan tescilidir. (Bkz. Nisa 4/168)
KADER Kader, Hadis kaynaklarında Cibril Hadisinde geçen “Ä°manın altı hükmünden biri olarak, Ä°slami literatüre girmiÅŸ bulunan inanç ilkesi olup, inanmak zorun-ludur. Åžartlar Arapça orijiniyle, “Amentü billahi ve Melaketihi ve Kütübihi ve Resulıhi ve Yövmil ahiri ve Kaderi”dir. ( Allah’ın BirliÄŸine, Meleklere, Kitap-lara, Resullere, Ahirete ve Kadere imandır.) Bundan sonraki kısmı ÅŸerh ve yorum alanına girmektedir. Müslümanlar arasında ilk beÅŸ ilkede görüÅŸ birliÄŸi saÄŸlandığı halde, kader’in yorumunda Ä°slam Tarihinin ilk yüzyılın sonlarından itibaren ihtilaflar bulunduÄŸundan, çeÅŸitli itikat mezhepleri oluÅŸturulmuÅŸtur. Allah Kadir-i Mutlak olarak, varlıktaki bütün güç kuvvet ve iktidarı elinde bulundurmaktadır; Kadir, “ KDR” kökünden gelmektedir. Aynı kök, Rebbü’l Alemin’in el- Kadir isminin de mazharıdır. Kudret, takdir ve muktedir gibi türevleri Allah’ın güç, kuvvet ve iktidarıyla, tercihini belirlemek için kullanılmış olup, Kur’an’da on yedi ayette geçmektedir. Varlıkta baÅŸka bir yaratıcı olmayıp, her ÅŸeyi yaratıcısı olarak, ne varsa onu ve fiillerini de yaratan Allah’tır. “Allahu Hâliki külli ÅŸeyin” “Allah her ÅŸeyin yaratıcısıdır.” (Zümer 39/62) Hâlik olarak, insanın bütün fiillerini yaratmakta olup; yukarıda da deÄŸinildiÄŸi gibi o’na, kötülüÄŸe yönlendiren nefsi, iyiliÄŸe yönelten ruhu, doÄŸru-yanlışı fark eden akıl ve ÅŸuuru, eylemleri için ise hür iradeyi vermiÅŸtir. Ä°yi ve kötüyü takdir etmiÅŸ, içlerinden birini tercih edip seçerek, uygulamamıza izin vermiÅŸtir. Yüce Allah yeryüzünde, insana sunduÄŸu seçeneklerden en iyisini tercih etmesini istemektedir; gönderdiÄŸi peygamberler, kitaplar ve nebiler vasıtasıyla, iyiyi tercihinde mükâfat, kötüyü tercihinde ise ceza alacağını bildirmiÅŸtir. Yanlış tercihi, kendi bünyesine zararlı olduÄŸu gibi, sonuçlarıyla topluma, diÄŸer varlıklara ve doÄŸaya da zarar verdiÄŸinden, sorumluluÄŸu bundandır!... Dini ve akli sorumluluk taşıyan insanın yaÅŸamının her safhasında, çoktan seçimle yaratılmış seçenekler bulunmaktadır, kiÅŸi hür iradesiyle bunlardan birini tercih ederek uygulamaktadır. Böylece karşılaÅŸtığı her olayda, akli ve bedeni imkânlarıyla oluÅŸturabileceÄŸi birkaç eylemden, birini tercih etmektedir. Bazen de istisnai olarak, önüne tek seçenek de çıkabilmektedir; bu konum, yaÅŸam safhasında Rabbin özel sınavı olarak, genellikle kiÅŸinin hayatının da dönüm noktasını oluÅŸturabilmektedir! O durumda da fiildeki niyet ve iÅŸleme ÅŸekli önemlidir. Peygamber Efendimiz ÅŸöyle buyurmaktadır. “ Ameller(fiiller) niyete göredir” Yeryüzüne göndermeden önce, Ä°nsandan “Åžeytanın ve nefsinin arkasından gitmeyeceÄŸine dair” Rabbimiz bütün insanlardan söz almıştır. (Elestü biatı , Bkz. A/raf 7/172) Fakat binlerce zulmani perde arkasındaki bu aleme gelen insan, Rabbine verdiÄŸi sözü unutmuÅŸtur. Kitap ve peygamberler gönderil-mesinin en önemli amaçlarından biri, o sözleÅŸmeyi hatırlatmak içindir!... Yüce Allah, yarattığı her insana ana rahminde kendi ruhundan ileterek, yeryüzüne Halife olarak gönderirken, ona hiç bir varlığa vermediÄŸi üstün erkler vermiÅŸtir; diÄŸer varlıklara göre bu kadar yetkiler verilince, sorumluluk da yüklemiÅŸtir. Çünkü lutfedilen her yetkinin bir sorumluluÄŸu bulunmaktadır; sorumluluk, akil baliÄŸ ve idrakle baÅŸlamaktadır. Ä°nsana anne ve babasını seçme imkânı verilmemiÅŸ, ancak arkadaşını seçme özgürlüÄŸü verilmiÅŸtir. Ä°yi ya da kötü arkadaÅŸ-eÅŸ seçiminden, yetiÅŸtirdiÄŸi çocuklarının eÄŸitiminden, yönettiklerinden, kendini, ikinci ÅŸahısları, toplumu ve çevreyi ilgilendiren tercihlerinden, hasılı kullandığı tüm yetkilerden Allah ve yarattıklarına karşı sorumludur. Ä°lk bakışta Peygamberlere ve onların yakın çevresinde bulunan insanlara ve daha sonra gelen velilere imtiyaz tanıdığı zannedilmektedir; ancak bu insanların yaÅŸam hikâyesi yakından incelendiÄŸinde, ne çileler çekip, hangi imbiklerden geçtikten sonra, o sıfatlara liyakat saÄŸladıkları görülecektir. Çok aykırı bir çevrede doÄŸduÄŸu halde, hidayete eren tarihte birçok insan görüldüÄŸü gibi, Peygamberlerin evlerinde yaÅŸadığı, hatta onların kanını taşıdığı halde, hür iradesiyle batılı, hakka tercih etmiÅŸ -maalesef- sayısız insanlar bulunmaktadır. Hz. Adem’in oÄŸlu Kabil , Hz. Lut’un eÅŸi ve Hz Nuh’un oÄŸlu somut örnekler-den birkaçı olarak gösterilebilir. Tersi olarak, hakkı batıla tercih edenlere de putperest Azer’in oÄŸlu Hz. Ä°brahim, Firavunun hanımı, Hz. Ömer ve binlerce deÄŸerli Sahabe örnek gösterilebilir. Ä°yi ya da kötü fiili seçimde Allah’u Teala’nın veya görevli meleklerin herhangi bir zorlaması yoktur. Ancak düzgün veya bozuk bir çevre, aklı kullanmada etkili olmaktadır. Bundan dolayı fertle beraber toplumun düzel-tilmesi de önemlidir. Bunda: Elinde imkânlar bulunan Müslüman zenginler, ebeveynler, eÄŸitimciler, sosyal bilimciler, kamu görevlileri ve siyasal erk sa-hiplerinin sorumlulukları bulunmaktadır. Bu nedenle adil yönetici, “Fırat kenarında bir kurt kapsa bir koyunu, gelir de adli ilahi, Ömer’den sorar onu” demiÅŸtir!.. Mümin, Rabbinin kendine tevdi ettiÄŸi maddi ve manevi zenginlik ve varlıklardan bir bölümünü çeÅŸitli nedenlerle kendisine ulaÅŸmamış olanlarla paylaÅŸmak konumundadır. Bu husus Ä°nsan ve Müslüman olmanın ÅŸartı olduÄŸu gibi, Rebbü’l Âlemine ÅŸükrün de gereÄŸidir.
ALIN YAZISI VE KAZA ÇoÄŸu zaman Alın Yazısı, kaza ve kaderle karıştırılmaktadır. Alın Yazısı, kiÅŸinin tercihi ve sorumluluÄŸu bulunmayan konumlardır. Bunlar: DoÄŸum yeri ve yılı (ay, gün, saat, dakika), milliyet, cinsiyet anne ve babasının kimliÄŸi, öleceÄŸi yer, ölüm tarihi ve anı v.b. tamamen Allah’ın takdirindedir. Kaza ise, bireyin yaÅŸamında oluÅŸan bazen mani olunamayan olgulardır. Toplum ve sosyo-ekonomik çevre çeÅŸitli tehlikelerle doludur. Allah Kur’an’da “Elinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” buyurmaktadır. Sosyal tehlikelerin yanında zelzele, hortum, fırtına, yıldırım, heyelan gibi doÄŸal felaketleri yaratan Allah’tır. Ancak bunlara karşı bilim ve aklın önerdiÄŸi tedbirler bulunmakta olup, aslında bunların yaratıcısı da Allah’tır, “Tedbir kuldan, takdir Allah’tandır.” Gerekli tedbirleri uygulamayan birey ve gereken düzenlemeleri yapmayan yöneticilerin cezai ve mahÅŸeri sorumluluÄŸu bulunmaktadır. Örnek olarak, aracında hayati tedbirleri almadan yola çıkan ve yolda ağır kusur iÅŸleyen sürücü, eliyle kendini ve baÅŸkalarını tehlikeye atmaktadır ki, bu cinayete teÅŸebbüs olup kazayla ilgisi yoktur. Fakat olaylarda alınan tedbirlere raÄŸmen, ilahi hikmet gereÄŸi bir fiil gerçekleÅŸirse, o kazadır. Kazalarda bireylerin sorumluluÄŸu, kusurları oranındadır; ortada kusur yoksa sorumluluk da oluÅŸmamaktadır. Zel-zele ve heyelan bölgesini iskâna açıp, orada depreme dayanıklı evler yapılmasını saÄŸlamayan yöneticiler de, insanların katlinden sorumludur. **** Sonuç olarak, yaratma konusunda her ÅŸeyin takdiri Allah’a aittir; iyiyi de kötüyü de yaratan O’dur. Yaratılan fillerden birini tercih edip, uygulamak insanın kendi iradesindedir. Bazı insanlar sorumluluktan kurtulmak için, kendi suçlarını hep birilerine yüklemeyi yeÄŸlemiÅŸ, bulamayınca da suçlu olarak kaderi göstermiÅŸtir! Ne hikmettense, iyi iÅŸlerde kader devre dışı bırakılıp “ben yaptım, ben baÅŸardım“ denilip, nefse övgüler yaÄŸdırılırken; kötü fiillerin sorumluluÄŸu, sürekli kadere yüklenmiÅŸtir! Altı çizilerek, belirtmek gerekirse hayrı ve ÅŸerri yaratan Allah’tır; hayır fiili Allah’tan, ÅŸer ise nefislerimizdendir; “Sana iyilikten her ne gelirse Allah’tandır. Kötülüklerden de sana ne gelirse o da kendi nefsindendir.” (Nisa 4/79 ) Somut anlatım bakımından Kadere ÅŸöyle örnek verilmektedir: “Çok katlı devasa bir gökdelenin, her katında iyi ve kötü iÅŸleri yapan insanların bölüm ve reyonları bulunduÄŸunu; bizim de binanın asansöründe olduÄŸumuzu düÅŸünelim. Ä°stediÄŸimiz katta inme ve istediÄŸimiz kata çıkma özgürlüÄŸümüz elimizde ve irademizdedir.” ÇeÅŸitli amaçlarla kötüler ve kötülükler katlarında inip, oralarda eÄŸlendiÄŸimiz taktirde, acaba suçlu biz mi, yoksa kader mi olmaktadır? Nefsini ıslah etmek isteyenler iyilerin, başını boÅŸ bırakanlar da kötülükler katında ineceÄŸini söylemek için, ermiÅŸ olmak ya da gaybi bilmeye ihtiyaç yoktur!… Buna raÄŸmen nefis: ”O kata çıkmaya niyetim olmadığı halde, iradem dışında beni bazı ÅŸeyler zorlayarak, istemediÄŸim yere yönlendirdi” diyerek, mazeret üretmeye çalıştığı da görülmektedir! Bazen sınav, bazen de zayıf irade sonucu nefisten gelen dürtülerle -bilhassa yetiÅŸme döneminde -böyle olgularla karşılaÅŸa- bilmektedir. O zaman yapılması gereken, bir an önce o ortamdan ve ortama sürükleyen faktörlerden uzaklaÅŸarak, tövbe etmek ve Rabbimizden doÄŸru yola yöneltmesini istemektir. Rabbü’l Âlemin kendisine uzanan hiçbir eli geri çevirmeyeceÄŸine ve günahları affedeceÄŸine dair söz vermiÅŸtir… Tarihte Hz. Yusuf (A.S.) örneÄŸinde olduÄŸu gibi, ilerde çok büyük mükâfat ve göreve hazırlananların, iradeleri dışında, geçici olarak hak etmedikleri yerde bulunarak, çileler çektikleri de görülmüÅŸtür. O zor imtihandan geçiÅŸ için aklı kullanma yanında, sabretmek ve Cenabı Allah’ın maÄŸfiretine sığınmaktan baÅŸka yapılacak bir ÅŸey yoktur. Böyle bir sınavı yaÅŸayanların akıbetleri, sabır sonucu maddi ve manevi aydınlık olmuÅŸtur! Rabbim bizleri Hakkı hak olarak bilerek ona uyan, batılı batıl olarak bilip, ondan uzaklaÅŸan akıl, ÅŸuur ve irade sahiplerinin mertebesine yükseltsin. O ye-gane kuvvet, kudret ve eÅŸsiz merhamet sahibidir.
|
Haşiye... Yazar admin açık 2009-05-07 09:15:43 Bu konuda bir başka yazı: KADER M. Selami ÇEKMEGİL http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=381&Itemid=52
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |