24-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow ÖLÃœMÃœYLE DÄ°RÄ°LEN ULUS
ÖLÜMÜYLE DİRİLEN ULUS PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 5
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
30-04-2009
ÖLÜMÜYLE DÄ°RÄ°LEN ULUS                                        

                                      Necmettin Evci
1.
Ä°stiklâl harbi bizim için tam anlamıyla ölüm kalım mücadelesiydi. Milli Mücadele moral desteÄŸini kesinlikle milletin durmak, yılmak, yorulmak bilmeyen, hür olarak var olma ve yaÅŸama kararlılığından, bu kararlılığı besleyen sarsılmaz aÅŸk ve imanından almıştır. Müslüman kimliÄŸimizle var olmak esaret altında mümkün deÄŸildir. Emperyalizmin egemenliÄŸinde belki refah içinde ama zillet içinde yaÅŸamaktansa izzet içinde ölümü seçmek, bu halkın inanç ve özgürlüÄŸü birbirinden ayrılmaz nitelikleriyle nasıl kaynaÅŸtırıp temel karaktere dönüÅŸtürdüÄŸünün kanıtıdır. 
Ä°stiklal ÅŸairimiz Mehmet Âkif’in tüm Safahatı bu milli karakteri motif motif, dize dize anlatmaktadır. Aslında kitabın isminin çaÄŸrıştırmaktan öte açıkça beyan ettiÄŸi milli varoluÅŸumuzun safhalarından baÅŸkası deÄŸildir. Burada din, iman, ahlak, fazilet, tarih, vatan, birlik, milliyet, hürriyet gibi kavramlar ilmek ilmek ruhumuzun atlasını dokumaktadır. Milli mücadelenin hiçbir evresinde bu deÄŸerlere uzak düÅŸülmemiÅŸtir.(1) Çünkü dün de bugün de var olmanın ateÅŸin coÅŸkusu, insanüstü kudreti bu kavramların yaÅŸayan algılara dönüÅŸmesi ile mümkün olacağı bilinmektedir.


“Milli mücadele sürdüÄŸü esnada bu mücadeleyi örgütleyen asker- bürokrat aydınlar Anadolu nüfusuyla büyük ölçüde ittifak halinde olmuÅŸlardır. Ä°deolojik söylem olarak Ä°slâmiyet vurgulanmış, etnik Türk milliyetçiliÄŸinin güdülmemesine özen gösterilmiÅŸ, yerel eÅŸraf ve tarikat ÅŸeyhleri Ankara Meclisinde yer almışlardır. Dönemin çok zor koÅŸullarına göre oldukça demokratik bir siyasal sistemin ve meclis egemenliÄŸinin iÅŸlediÄŸi görülmektedir.” (Somel; 1997, s.79)  Amasya, Sivas ve Erzurum kongreleri üzerine çözümlemeyi de içeren bir yazısında Özbudun ÅŸöyle der: “Bu temel belgelerde ilk dikkati çeken husus; Türklük, Türk Milleti, Türk milliyetçiliÄŸi gibi deyimlerin bir kere bile olsun kullanılmamış, milli topluluÄŸun Osmanlılık ve Müslümanlık gibi geleneksel kriterlerle tanımlanmış olmasıdır. Daha da önemlisi bu topluluk, monolitik (yekpare) bir kütle olarak algılanmamakta, onun çeÅŸitli unsurlardan oluÅŸtuÄŸu kabul edilmektedir. Bu çeÅŸit unsurları birbirine baÄŸlayan baÄŸlar, ‘öz kardeÅŸlik’, ‘karşılıklı saygı ve fedakârlık duygusu’; ‘saadet ve felakette tam ortaklık’ ve ‘aynı mukadderatı paylaÅŸma’ arzusudur. Belki daha da ilginci, her üç belgede de hemen hemen aynı ifadelerle, bu unsurların ‘hukuk- u ırkiye ve ictimaiye’lerine ve ‘ÅŸeriat-ı muhitiyeleri’ne tamamıyla riayetkâr olunacağından söz edilmiÅŸ olmasıdır.”(2) Biz bu mücadeleyi topyekun bir millet bütünlüÄŸü içinde yaptık ve baÅŸardık. Milli iradenin temsilcisi olarak Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’in riyasetinde toplandı. “Meclis’in 22 Nisan PerÅŸembe günü açılmasının kararı deÄŸiÅŸtirilerek 23 Nisan Cuma’ya alınmıştır. DeÄŸiÅŸikliÄŸin nedenini Mustafa Kemal PaÅŸa “Heyet-i Temsiliye Reisi” sıfatiyle kolordulara, 61. Fırka Komutanlığına, tüm vilayetlere, müstakil Livalara, Müdafaa-i Hukuk heyet-i merkeziyetlerine ve belediye reislerine gönderdiÄŸi 21 Nisan 1920 tarihli tamiminde ‘Cuma gününün kutsallığından yararlanmak’ olarak açıklar.”(3) “Anadolu’da Mustafa Kemal PaÅŸa’nın baÅŸkanlığında baÅŸlayan Türk milli hareketi, milli bir Türk devletini meydana getirmeyi amaçlıyordu.”(4)


Osmanlı, acı ve hicran dolu dönemlerden sonra, yeri bugün bile doldurulamayan büyük bir boÅŸluk bırakarak tarih sahnesini terk etti. Evet belki çöktü. Ama kabul edilsin ki kendisiyle birlikte baÅŸta Çarlık Rusyası, etkileri sonradan daha iyi anlaşılacağı üzere Fransa ve hatta Ä°ngiltere’yi de çökerterek gitti. Bugün karmaşık sorunlarla cayır cayır yanan bütün coÄŸrafyalar Osmanlı’nın çekildiÄŸi alanlardır. Türk varlığı, bir ulusun göz kırpmadan ölümlerle inÅŸa ettiÄŸi yaÅŸama kararlılığının adı olan Cumhuriyette tecelli etti. Yeni Devletin kurucu askeri ve bürokratik potansiyeline bakıldığında bu yeni yapılanmanın bir kopuÅŸ deÄŸil, diri bir ruh ve formasyonla yenileniÅŸ olduÄŸu, olması gerektiÄŸi söylenebilir.(5) Hatta tüm mahrumiyetlere raÄŸmen idrakleri anlamakta takatsiz bırakan milli iradenin çelikten dirayeti ve ÅŸahlanışı, yeni devlet ve ulus için müthiÅŸ bir motivasyon olmalıydı, olabilirdi. Çünkü bir millet sinesinde çelikten güçleri parçalayacak imkânsızlıkta aÅŸk, sabır ve ÅŸecaat göstermiÅŸti. Bu ne muazzam, ne göz kamaÅŸtırıcı bir tablodur. Böylesine yeni, canlı bir ulusal ruhun oluÅŸturduÄŸu zemin, halkıyla yüksek iliÅŸkiler baÄŸlamında hiçbir devlete nasip olmaz, olamazdı. VaroluÅŸ ve istiklal savaşımızı kazanmıştık. Stresten, sıkıntıdan deliye dönen ruhumuz teskin olmalı, her evden en az bir tabut çıkmış gönlü yaslı analar, babalar, sevgililer gözyaÅŸlarını silmeliydi. Yepyeni bir atılımla ÅŸerefin, onurun, özgürlüÄŸün, inancın, güvenin, kardeÅŸliÄŸin anıtı, ulusal anıtı dikilmeliydi. Ve bu anıtı da ancak bu millet dikebilirdi. Bütün bunlar hayatın maddi ve manevi tüm alanlarında; özellikle tarım, sanayi, ticaret ve kentleÅŸme alanlarında; saÄŸlıkta, eÄŸitimde olmalıydı. Ä°nsanımızın % 75- 80’i köylerde yaÅŸamaktaydı. Köylü demek bir anlamda millet demekti. Köylü bir millettik el hasıl. Okuma yazma oranı çok düÅŸüktü. Salgın hastalıklar kol geziyordu. Ulusal kara yazgımız neredeyse bütün bir milleti verem etmiÅŸti, kan kusuyorduk!.. Paradoksal bir ÅŸekilde bir yandan da kalbimizin o en duyarlı dokusunda yaÅŸamı alevlendiren yangın vardı. Sanki damarlarımızda kan yerine ateÅŸ akıyordu alev alev. Budur iÅŸte modern ulusal devletlerin arayıp da bulamadıkları, asla bulamayacakları coÅŸku. Azmimiz, coÅŸkumuz, aÅŸkımız kalkınma yolunda bitimsiz enerjidir.
2.
Cumhuriyet asıl önemli olan yoksullukla savaÅŸta moral deÄŸerleri iyi kullanarak daha doÄŸrusu onunla bütünleÅŸerek,  yaÅŸamı kolaylaÅŸtırıcı bir program uygulasaydı, hem modernleÅŸme hem de insanımız adına daha saÄŸlıklı geliÅŸmeler olurdu. Olmak zorundaydı. Hem toplum 3. Selim’den bu yana yüz yılı aÅŸkın bir zamandır süren modernleÅŸmenin bütünüyle cahili deÄŸildi. Özellikle Abdülhamit dönemi modernleÅŸmenin en yoÄŸun yaÅŸandığı bir dönem olmuÅŸtur.(6) Ama modernizmin özellikle ‘Garbın tekniÄŸini almak’ anlamında Âkif’in ÅŸiirlerinde çoklukla dile getirdiÄŸi gibi,(7) kendi hassasiyetlerimizin seçiciliÄŸi ile süzekten geçirmenin de sakıncası olamazdı. Toplum yenileÅŸmeye zihnen de uzak deÄŸildi. Sonra teknolojik geliÅŸmeleri hayata katmak bakımından fazla geri de sayılmazdık.
Köylü bir millet olarak ister batıdaki oluÅŸum süreci bakımından ister çağın teknik geliÅŸmelerine intibakı gözeterek uluslaÅŸma sürecimiz nasıl baÅŸlatılır, baÅŸarılırdı? UluslaÅŸma, sanayileÅŸmeyle birlikte geliÅŸen ÅŸehirleÅŸme veya toplu yaÅŸam birimlerinin ortaya çıkardığı kültürle baÄŸlantılı olmuÅŸtur. Ortak yaÅŸama iradesi, en insani ve en mümkün formülleri; felsefi, hukuki, siyasi mekanizmalarla ürettiÄŸi zaman ulusal dönüÅŸüm kendiliÄŸinden baÅŸlamış demektir. Önemli olan bu mekanizmaları yaÅŸamın kendiliÄŸinden akışını kolaylaÅŸtıracak tarzda iÅŸletmektir. Çünkü asıl olan yaÅŸam ve toplumdur. Köylerde yaÅŸam neredeyse deÄŸiÅŸime imkân vermeyecek ölçüde duraÄŸan akar. Zaman alışkanlıkların ve adetlerin kalıplarında durmuÅŸ, donmuÅŸtur. Oralarda pratik yararları açısından öyle derin düÅŸüncelere gerek de yoktur imkân da. Ä°nsanların aidiyetlerini zorlayan, sorgulayan bir olgu bulunmaz. Sınıfsal, kültürel veya yönetsel uzlaÅŸmayı kaçınılmaz kılacak çatışmalar kentlerde yaÅŸanır. Çünkü kentler “deÄŸiÅŸmenin, farklılaÅŸmanın, çoÄŸulluÄŸun mekânı, o halde çoÄŸu kimsenin ütopik veya gerçekçi özlemlerini oluÅŸturan bir çok maddi veya manevi deÄŸerin de ortaya çıkma ve yoÄŸrulma yeri, yeni uygarlığın beÅŸiÄŸi, potasıdır(8) Åžehirler tarım dışı üretimin yapıldığı, ekonomik faaliyetlerin düzenlenip denetlendiÄŸi fiziki mekânlar olmasıyla iliÅŸkili olarak iÅŸ bölümünün ihtisaslaÅŸmayı mecbur kıldığı, nüfus yoÄŸunluÄŸu fazla, zamanın yüksek tempoda yaÅŸandığı yerleÅŸim birimleridir. DoÄŸası gereÄŸi “toplumsal heterojenlik ve entegrasyon düzeyi yükselmiÅŸ karmaşık ve dinamik bir mekanizmanın sürekli olarak iÅŸlediÄŸi insan yerleÅŸmesidir.”(9)  Kültür ve düÅŸünce büyük ölçüde kentlerdeki bu farklılıkların özgün talepleri neticesinde ortaya çıkar. Her bir unsur kendisini bir diÄŸerine bağımlı görür. Ama aynı zamanda her farklılık kendi ayrımımıza varmamıza da yol açar.
Devlet bu gelgitler bu çekiÅŸmeler veya salınımlar içinde herkesin üzerinde durduÄŸu zemini korumak, düzenlemek durumundadır. Devlet bu çekiÅŸmede hangi tarafı temsil eder? Hiçbir tarafı. Çünkü devlet anayasal sınırlar içinde herkesin olmak, herkese eÅŸit uzaklık veya yakınlıkta olmak durumundadır. EÄŸer devlet veya devlet kademelerini elinde bulunduran kadrolar, taraflardan birinin safında yer alması durumunda orada toplumsal zemin, sosyal barış bozulur. Devlet belli gruplara hizmet eden yasal baskı aracına dönüÅŸür. Daha doÄŸrusu baskı yasallaÅŸtırılmış olur. Belki ortada yasal bir durum vardır ama meÅŸru ve ahlaki seviye düÅŸmüÅŸtür. Devletin toplumda deÄŸiÅŸimi düzenleme yetki ve etkinliÄŸini kendi ideolojik maksatları için kullananlar ideolojik diktatörlükler kurdular. Ä°talya ve Alman FaÅŸizmi, Sovyet Sosyalizmi gibi birçok örnek hâlâ hafızalarda canlılığını yitirmemiÅŸtir. Bu örneklerde olduÄŸu gibi devlet hayatın akışına göre reorganize olarak deÄŸiÅŸmek yerine, doÄŸmaya dönüÅŸtürdükleri ideolojik paradigmalarına göre toplumu biçimlendirmek istemiÅŸlerdir. Devlet erkini ellerinde tutanlar sözde hukuki güvencelerle özgürleÅŸtirdikleri, çaÄŸdaÅŸlaÅŸtırdıkları vatandaÅŸlarına aynı ölçüde ÅŸapka takmayı emretmiÅŸler, kafa çapı ÅŸapka ölçüsüne uymayanların ya kellesini uçurmuÅŸlar ya da yontarak veya mengenelerde sıkarak o kafaları daraltmışlardır. Ä°nsana dair her ÅŸeyi belirleme hakkını ve yetkisini devlete veren anlayışa göre bu istenmeyen durumlar ulusallaÅŸmanın kaçınılmaz süreçleridir. Ne yapalım; insanlar istemiyor veya canları acıyor diye uluslaÅŸma projesinden vaz mı geçilmeli? Sonra bireysel haklar ve düÅŸünce özgürlüÄŸü adına her kafadan bir ses mi çıkmalı çocuksu savunmalarla toplumu tek tipleÅŸtirmenin sözde haklı gerekçeleri üretilmeye çalışılmaktadır.  Bütün bir toplum baÅŸka yolu yok, ya deÄŸiÅŸecek ya deÄŸiÅŸecektir. Anlaşılır gibi deÄŸil. Bütün bir millete üstelik deÄŸerleri uÄŸrunda savaşıp zafer kazanan topyekûn bir millete nasıl karşı durulur. Savunulan düÅŸüncenin yanlışlığı doÄŸruluÄŸu bir yana, bu karşı duruÅŸun dahası bundan da ayrıca zevk alışın insani temellerini anlamaya çalışıyorum. Nasıl bir psikolojidir bu? Bütün bir halkın uÄŸrunda ölümlere gittiÄŸi deÄŸerleri onların gözüne baka baka inkâr etmek, hakaret etmek, bir de reddetmeyi halka dayatmak, üstelik bütün bunları yine o halkın verdiÄŸi paralarla yapmak ve bütün bunları da tarihle, insanlıkla alay edercesine halkçılık adına yapmak nasıl bir ruh halidir anlamıyorum. Aklımda yanlış kalmadıysa “Beni öldürdüler kendi ölümle” diyen yazar sanırım çok farklı bir duyarlıkta deÄŸildi. Ä°deoloji böyle bir ucubedir; yaÅŸam geçekliÄŸinden ve maddi ortamdan kopuk pembe rüyalar karmaÅŸası.(10) Ä°deoloji, insanda varolan tanrısal tarafın, kendisi gibi baÅŸkalarına egemen olma sadist sapıncıyla açığa çıkıp tatmine yönelmesiyle varlık kazanıyor olmalıdır. Ä°deolojik saplantının devletlerin politik programı ve söylemine dönüÅŸmesi eÅŸsiz kitlesel zulümler doÄŸurmuÅŸtur. Ä°ki yüz yıl bile sürmeden miadını tamamlayan ulusal devletler maddi ve manevi varlığımızda hesapsız tahribatlardan sonra belki de ÅŸimdi yerlerini baÅŸka kitlesel zulümlere bırakarak çekip gidecekler, gidiyorlar.


UlusallaÅŸma serüvenimiz içinde maalesef itidal üzre bir sınav verdiÄŸimiz söylenemez. Sözün özü KurtuluÅŸ savaşından sonra topyekûn kalkınma ve ÅŸehirleÅŸme hamlesi baÅŸlatılsaydı, sosyo ekonomik modernleÅŸme ile siyasal katılımların geniÅŸlemesi, birbirine paralel geliÅŸebilirdi.(11) Ama öyle olmadı. Birdenbire ne olduysa Ä°stiklâl harbindeki ruh ve kazanımlarımız bir yana ötelenmiÅŸ pozitivist, batıcı bir anlayış benimsenmiÅŸtir. Devlet maddi refahı artırmak yönünde hayatı deÄŸiÅŸtirmek yerine milletin uÄŸrunda savaÅŸtığı deÄŸerleri deÄŸiÅŸtirmeye; üstelik ÅŸu tarihsel ironiye bakınız ki savaÅŸtığı ulusların deÄŸerlerini alıp resmi ideolojiye dönüÅŸtürmekle iÅŸe baÅŸlamıştır. Bir süre sonra Ankara’da milli ÅŸuuru oluÅŸturan ruh yerine Fransız devrimi ruhu dalgalanmaya baÅŸlamıştır. O zamana kadar dini mahiyeti olan millet kavramı; dil, kültür ve ülkü birliÄŸi terimleri ile tanımlanır olmuÅŸtur. (Sevil;1999, s.112, 113) Bundan böyle bilinen ve yaÅŸanan ÅŸekliyle din ve tarih millet anlayışının referansı olmayacaktır. Her bakımdan güçsüz, takatsiz, mecalsiz insanlar ister istemez ve gizli gizli kendilerine “Madem sonunda onların deÄŸerlerini kabul edecektik, öyleyse niçin savaÅŸtık. Bu bir anlamda bir zihni teslimiyet, bir zihni yenilgi psikolojisi deÄŸil midir?” diye sormaktan ve sorgulamaktan edememiÅŸlerdir. Gizli gizli sorgulamışlardır çünkü takrir-i sükûn kanunu vardır. Neredeyse konuÅŸmak yasaktır. Uzun sürmeyecek bir zaman sonra da neredeyse dudak kıpırtısından hareketle niyetlerin sorgulanacağı bir dönem gelecektir.(12)
____________________________
(1) -GeniÅŸ bilgi için: bkz. Osman Özsoy, KurtuluÅŸ Savaşının Perde Arkası, Aksa yay. Ä°st. 1999.
(2) -Ergun Özbudun, “Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in Resmi Belgelerinde YurttaÅŸlık ve Kimlik Sorunu”, Cumhuriyet, Demokrasi ve Kimlik Sorunu; 1997, s.64.
(3) -Ahmet Cemil Ertunç, Cumhuriyrtin Tarihi, s.12,13; 3. Bas. Pınar Yay. Ä°st. 2005.
(4) -Yusuf Akçura, TürkçülüÄŸün Tarihi, s. 180, Kaynak yay. Ä°st. 1998.
 
(5) -Fatih Duman, “Siyasetin Güç Merkezleri”, Siyaset, 5. Bas. Ed. Mümtaz’er Türköne, s. 372, 373, Lotus yay, Ank. 2006.
(6) -Harun Özdemir, Ä°ki Kader Ä°ki Lider, s.123-125, Zvi-Geyik yay. 2.bas, Ä°st. 2003.
(7)-   “Alınız ilmini garbın, alınız sanatını,
            Veriniz hem de mesainize son sür’atını.
           Çünkü kabil deÄŸil artık yaÅŸamak bunlarsız;
           Çünkü mülkiyeti yok san’atın, ilmin; yalnız”
(8) -Mehmet Ali Kılıçbay, Åžehirler ve Kentler, -önsözden- Gece yay. Ank. 1993
(9) -Kemal Görmez, Åžehir ve Ä°nsan, s. 1, MEB yay. Ä°st. 1991
(10) -Åžerif Mardin, Ä°deoloji, s.66, Ä°letiÅŸim, Ä°st. 1992
(11) -Muharrem Sevil, Türkiye’de ModernleÅŸme ve ModernleÅŸtiriciler, s. 53, Vadi yay. Ank. 1999
(12) -Ezan ve kametin Türkçe okunmasına muhalif davranışların ağır cezalık bir suç oluÅŸturacağına dair 1941 yılında Meclis Genel Kurulunda yapılan konuÅŸmalar ilginç örneklerden sadece biridir. Antalya mebusu Rasih kaplan’ın naklettiÄŸi olay, Türkçe okunan kametten sonra bir süre bekleyen ve bu arada dudaklarının kıpırdadığı müÅŸahedesiyle anılan kanuna muhalefet ettiÄŸi iddiasıyla ÅŸikayet konusu olan Antalya Müftüsü’nün savcılıkta sorgulanışı hakkındadır. Üstelik bu müftü Ä°stiklâl harbine katılmış biridir. Bkz: TBMM EllibeÅŸinci inikat, 23. 5. 1941 Cuma, Devte: 6, C. 18, Ä°ctima: 2.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 30-04-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111571105 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net