Ä°smini, ilk, babamdan duymuÅŸtum. Rahmetli Bahaddin
Bilhan hocanın da bulunduÄŸu bir fikir ortamında, bazı aykırı çıkışlar yapıp hazirunun canını sıkmış. Anlata anlata bitiremiyordu babam: `Öyle bir çıkış yaptı ki
Said Çekmegil` diyordu. Yalnız, mutsuz, ihtilaçlı, hep baÅŸka coÄŸrafyaları özleyen bir çocuktum. Hayatım,
Atatürk Ortaokulu, ev, babamın marangozhanesi ve
SöÄŸütlü Camii arasında geçiyordu.
Bahaddin Bilhan ve
Mehmet Alptekin hocadan Kur`an yazısını öÄŸreniyor, SöÄŸütlü
Camii`nde mukabeleye gidiyordum. Said aÄŸabeyi iÅŸte bu `sosyal çevrede` tanıdım.
Alptekin hoca bir gün
Çekmegil`in bir kitabını hediye etmiÅŸti. Elimde `
Diyalektik Anlayışımız`, öyle bakakaldığımı hatırlıyorum. Karmaşık ÅŸeyler anlatıyor, karmaşık kitaplar yazıyordu.
Ä°lkgençlik yazarlarımı,
Kerime Nadir`i,
Muazzez Tahsin Berkant`ı,
OÄŸuz ÖzdeÅŸ`i,
Bekir Büyükarkın`ı hatmettikten sonra o zor ve karmaşık kitaplara geçebilirdim. Öyle oldu. Çocuk aklımla `Kur`an`a muhatap
Ä°slam` gibi, ancak bugün anlamını çözebildiÄŸim iddialı laflar ediyor, `sünnet anlayışımızı` sorguluyordum. Bugün hepsi uzak bir anı olan kitapların çoÄŸunu, Said aÄŸabeyin de özendirmesiyle o yıllarda okudum. Liseye giderken, hem ilgilerim, hem okumalarımın yönü deÄŸiÅŸmiÅŸti.
Türk ve dünya klasiklerini okuyor, avant-garde yazarlarla düÅŸüp kalkıyordum.
Burhan Bayhan`la,
Nurettin YaÅŸar`la,
Murat Kapkıner`le,
Necmettin Evci`yle,
Taner Cömert`le,
Abdulvahid Keleşyılmaz`la tanışmıştım. Bir taraftan yazıyor, yazdıklarımı
YaÅŸar Kaplan`ın çıkardığı `
Aylık Dergi`de yayımlatıyordum. Biz de bir dergi çıkaracaktık.
Burhan`la buluşup derginin fizibilitesini yapıyorduk. Ara
Çayevi`nde baÅŸlayan dergi buluÅŸmaları önce rahmetli
Alaeddin Gürün`ün
Can Sineması pasajındaki dükkanına, sonra rahmetli
Fevzi Özer`in terzihanesine, ardından Said aÄŸabey ve arkadaÅŸlarının finanse ettiÄŸi dernek lokaline taşındı. Said aÄŸabeyle asıl halleÅŸmemiz bu dönemde oldu. 12
Eylül`ün ufunetini yaÅŸadığımız günler.
Sabah mesaiye gider gibi lokale gidiyor, mekana düÅŸecek arkadaÅŸları bekliyorduk.
Hasan Begeç,
Ömer Åževki Hotar,
Necati MengüÅŸoÄŸlu,
Alaaddin Bora müdavimdi. Arada bir C. Ü.
HasannebioÄŸlu,
Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu,
Turan Korkmaz,
Ebubekir EroÄŸlu uÄŸruyordu. Said aÄŸabey genellikle öÄŸlenden sonraları gelirdi. O gelince hava birdenbire deÄŸiÅŸirdi. Bütün hayatını, geleneksel din algısını deÄŸiÅŸtirmeye, bidat ve hurafeleri `ayıklamaya` vakfetmiÅŸti. Çok dikkatli, hatta zaman zaman çok acımasız olabilen bir tartışmacıydı. Öyle bir muhakeme tarzı vardı ki, muhatabını çürütmez, adeta parçalardı. Hayatımın en renkli, en verimli günleri o dernek lokalinde geçti. Said aÄŸabey anlatıyor, biz dinliyorduk. Kuzu kuzu dinlediÄŸimiz için de kızıyordu. `Ä°tiraz edin, irade koyun, her söyleneni hemen kabullenmeyin, araÅŸtırın` diyordu Vefat haberini aldığımda üzüldüm, içlendim. En son,
Fehmi Koru ve
Mehmet Barlas`la çaÄŸrılı olduÄŸumuz
Malatya Belediyesi`nin bir etkinliÄŸinde görüÅŸmüÅŸtük.
Hasta yatağından kalkıp ziyaretimize gelmişti.
Fehmi aÄŸabeye dönüp, `HemÅŸerime iyi bakın, o bizim için çok kıymetli` demiÅŸti. Çok duygulanmıştım! Said aÄŸabeyden aldığım en büyük hediyeydi. Fatma K. BarbarosoÄŸlu, bir yazısında, `
Sevdiklerinizin arkasından ölüm yazıları yazmak ziyadesiyle güçtür. Çünkü kolaylıkla rahmetliyi anlatıyorum derken kendinizi anlatmaya baÅŸlayıverirsiniz` diyordu.
BaÅŸtan beri kendimi, çevremi(zi) anlattığımın farkındayım. Evet, gidenin arkasından yazılanlar her zaman `bak ben buradayım` anlamına gelebilecek bir çiÄŸliÄŸe teÅŸnedir. Ama beni, bizi, çevremizi oluÅŸturan biraz da Said aÄŸabeydi. Said aÄŸabeyin anlattıklarıydı. Mekanı cennet olsun.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.