|
|
|
|
|
|
Duyurular |
AKIL IÇIN YOL BIRDIR
(THERE IS but ONE WAY for REASON) (linkleri SAG TIKLAYIN lütfen)
Sn.Soner YALÇIN'dan dikkate deÄŸer bir yazı: Edebiyatla AhmaklaÅŸtırma https://www.sozcu.com.tr/ 2021/yazarlar/soner-yalcin /edebiyatla-ahmaklastirma -6335565/
Önerdigimiz sayfalar: M. SAID ÇEKMEG?L anisina
|
|
|
|
Anasayfa Medyadan Seçmeler Sınavlarla boğuşan çocuklar, niçin eğitim gördüğünün bile farkında değil
|
Sınavlarla boğuşan çocuklar, niçin eğitim gördüğünün bile farkında değil |
|
|
|
Yazar Şemsinur Özdemir-ZAMAN,08 Nisan 2009, Çarşamba
|
08-04-2009 |
Sınavlarla boÄŸuÅŸan çocuklar, niçin eÄŸitim gördüÄŸünün bile farkında deÄŸil | |
| Ä°lköÄŸretim ve ortaöÄŸretimde dönem sonunda yapılacak sınavlara sayılı günler kaldı. Sınava hazırlanan öÄŸrencilerin olduÄŸu evlerin gündemi tamamen bu konuya odaklanmış durumda. Anne-babalar ve öÄŸretmenler çocukları sınava hazırlamaya çalışırken, öÄŸrenciler de korkulu bir günün gelmesini büyük bir kaygı ile bekliyor. |
6. sınıftan itibaren sınavlara hazırlanan çocukların, bir de kiÅŸiliÄŸin oluÅŸumunda en önemli zamanlar olan ergenlik dönemini yaÅŸamaya baÅŸlamaları stres oranlarını ikiye, üçe katlıyor. Hayatta her ÅŸeyi kolayca almaya alışarak büyüyen, çevreden sürekli fazla çaba harcamadan rahat yaÅŸamaya dair telkinler alan çocukların sınav baÅŸarısı için motive olmaları da zor görünüyor. Ailelerin sınavlara hazırlanan çocuklarına nasıl yardımcı olabileceÄŸine dair bilgilerine baÅŸvurduÄŸumuz psikolojik danışman Faruk ÖndaÄŸ, hayata yeterince hazırlanmayan öÄŸrencilerin, neden sınava girmesi, okuması gerektiÄŸini bile bilmediÄŸini belirtiyor.
Faruk ÖndaÄŸ, birçok ailenin her istediÄŸini yaparak çocuÄŸuna sevgi gösterdiÄŸini düÅŸünürken aslında zarar verdiÄŸine dikkat çekiyor. ÖndaÄŸ'a göre, çocuklara yapılacak en büyük iyilik küçük yaÅŸtan itibaren öÄŸrenmeyi ve çalışmayı sevdirmek olmalı. Bunun yolu da öncelikle anne-baba ve çevrenin çalışıp üretmekten, okumaktan haz alması ve bunu doÄŸal davranışlarıyla yansıtmasından geçiyor. Günümüzün çocukları ise matematikten korkarak, emek harcamadan kolay yoldan para kazanıp rahat yaÅŸamanın güzelliklerini dinleyerek büyüyor. "Anne-baba çocuÄŸa çalışmanın, çaba harcamanın, alın teri dökmenin, yeme içme gibi hayatın bir parçası olduÄŸunu öÄŸretmelidir. Ders çalışmak da, baÅŸka iÅŸi yapmak da böyledir." diyen Faruk ÖndaÄŸ, çocuklara evde en azından kendi iÅŸlerinin yaptırılmasını öneriyor: "Çocuk düÅŸünce kendisi kalkmalı, yemeÄŸini döke saça da olsa kendisi yemeli, anne-babasına yardım etmeli, önüne çıkan engelleri aÅŸmayı öÄŸrenmeli, alışveriÅŸte sıraya girip ücreti ödemeli, insanlarla muhatap olmalı ve en önemlisi de çevresinde iÅŸ yaparken mutlu olan insanlar görmeli."
Çocukların mutlu, güçlü, güzel insanlar olarak yetiÅŸmesi, niçin çalıştığını bilerek çalışmaktan ve ilim öÄŸrenmekten geçiyor. Anne-babalar ve öÄŸretmenlerin ders çalışma konusunda baskı yapmak için sebepleri olsa bile çocuklar hayatı tanımadıkları için bu sebepleri anlamıyor. Çocukları çalışmaya motive etmek için önüne somut hedefler konulmasını öneren Faruk ÖndaÄŸ ÅŸöyle konuÅŸuyor: "Çocuklarımız, para, makam nedir, güçlü olmak, ezilmek, küçümsenerek bakılmak ne demek, çocuÄŸu hastalandığında iyi hastaneye anında götürebilmek ne demek bilmiyor. O, matematiÄŸe, fene çalıştığını sanıyor ama bu yolla yarınları satın aldığının farkında deÄŸil. Sorun ders çalışmak istemeyen çocukta deÄŸil biz anne-babalarda; çünkü çocuklara hayat resmini saÄŸlıklı gösteremiyoruz. O yüzden çocuklarımız sebebini bilmediÄŸi bir yarışın içinde üzülüyor, yoruluyor."
ÇocuÄŸun çalışmasını ödüllendirin, sınav sonuçlarını deÄŸil
Sınav sonuçlarından ziyade çocuÄŸun gayretli, çalışkan olması daha önemli aslında. Çalışma disiplinine alışarak büyüyen çocuklar, hayata karşı da barışık olur. DüÅŸmenin de hayatın bir parçası olduÄŸunu bilir ve düÅŸünce kendi başına ayaÄŸa kalkar. Ailenin koruyucu fanusu içinde gerçek sorunlardan uzak suni bir ortam içinde büyüyen çocuk hayata hazırlanamıyor. Çocukları motive ederken de maddi karşılıklardan ziyade manevi ödüller verilmesini tavsiye eden ÖndaÄŸ, "Onun için en büyük ödül anne-babanın mutluluÄŸudur. Aferin oÄŸlum-kızım demek, saçını okÅŸamak, birlikte vakit geçirmek ödüldür." diyor.
Sınavlar bir yana, ergenliÄŸe geçiÅŸ zaten çocukları altüst ediyor
"Artık sınav sadece öÄŸrenme ve öÄŸrenciden çıktı. Ä°nsafsız bir süreç haline geldi. Çocukların baÅŸkalarıyla kıyaslanması, mükemmel sonuçlar bekleyen aile çevresi ve ergenlik dönemi. Sınav olmasa bile zaten başı belada bu çocuÄŸun. Her taraftan sürekli taciz ediliyor. Masum zihni, cinsel, fiziksel, psikolojik ÅŸiddet ve para ile taciz ediliyor. Hayatı düzgün yaÅŸayamıyor. Test çözen, tost yiyen, güneÅŸ ışığından, gezmeden, oynamadan habersiz, elektronik aletlere gömülmüÅŸ günümüz çocukları. Ä°ÅŸleri gerçekten çok zor. Ama aileler bunun farkında deÄŸil."
| Åžemsinur Özdemir | 08 Nisan 2009, ÇarÅŸamba
| http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=834979&title=sinavlarla-bogusan-cocuklar-nicin-egitim-gordugunun-bile-farkinda-degil|
Yazar Fahri açık 2009-04-10 20:34:32 Önce EÄŸitim Diyorlar, HAYIR! Bir ülkenin milli hedefleri olmaz ise, eÄŸitim anlayışı-politikası olabilir mi? Ulusal yani milli kimliÄŸi olmayanın, bireysel kimliÄŸi olur mu? 30 yılı aÅŸkın süredir, adında Türkiye bulunan Radyo Televizyon kurumumuz var. Televizyonun önemi, çocuklar üzerindeki iyi-kötü etkileri bilinirken, bir tane “yerli malı” çocuk proÄŸramı veya çocuk kanalı var mı? Jojo-Jetixler-Babytv ler "milli ve manevi karakterimize" çok mu uygun? Kaç tane, milli-Türkçe bilgisayar oyunu, çocuk kitabı, masal kitabı, çocuk filmi var? Ya reklamlar? Evet, reklamlar.! EÄŸitim-Öğretim denen ÅŸey, sadece okuma-yazma öğretmekten mi ibarettir? Bir ülkenin en yetkilileri, AB üyeliÄŸi milli davamızdır, en önemli hedefimizdir der ise, Oyuna gelenlerin deÄŸil, oyun düzenleyenlerin yanında yer almalıyız der ise, Yabancı sermaye gelmezse düze çıkmamız, kalkınmamız mümkün olmaz der ise, Çiftçiye anana selam söyle, fındık üreticisine o senin sorunun kardeÅŸim der ise, Devleti tüccar zihniyetiyle yöneteceÄŸiz, babalar gibi satacağız diyorlarsa, o ülkede nasıl bir eÄŸitim-öğretim anlayışı vardır? Nasıl insanlar yetiÅŸir? Hadi diyelim ki, bunlar cahil ama koskoca bir profesör*, "çocuklara yazık etmeyelim, bunların baÅŸarılı olanlarını, devlet parasıyla batıda, ABD de okutalım, geri dönmeleri de gerekmesin" diyorsa, köşesinde yazıyorsa, bu öğretim üyesi nasıl öğrenci yetiÅŸtiriyor olabilir? Bunu söyleyeni, o üniversite hala hoca olarak tutuyorsa, öğrenciler protesto etmeyip derslerine giriyorsa.. belki de boÅŸa konuÅŸuyoruz demektir. Ama, ülkemiz sadece onlardan ibaret deÄŸil. Bu ülkede, çocuklarda bizim. Yine okullar açıldı. Her sene olduÄŸu gibi, sadece Ä°stanbul’dan manzaralar izledik, ÅŸikayetler dinledik. Sanki, bu ülkede baÅŸka ÅŸehir yok, sadece Ä°stanbul var! Türkiye sadece Ä°stanbul’dan ibaret! Varsa yoksa Ä°stanbul! Eskiler derler ya, hani elinde yetki olacak, ÅŸunların her birini Anadolu’nun en ücra yerlerinde iskana tabi tutacak ve mecburi yayın yaptıracaksın! Bir de proÄŸramlar yapıyorlar, hitap ettikleri tek kesim, ülkemizin orta-üst gelir grubu gibi görünüyor, ancak öyle deÄŸil. Asortik hanımlar-beyler, çocuklara nasıl davranmamız gerektiÄŸini, kiÅŸilik geliÅŸimini, ilk günler psikolojisini, 7 yaşın geç olduÄŸunu vb. örneklerle anlatıyorlar? Belli ki, batılı eÄŸitim görmüşler, konularına teorik olarak hakimler ve büyük olasılıkla bu konuda bir AB projesinde çalışmışlar. Öte yanda, tam Ilımlı Ä°slam örneÄŸi, M. EÄŸitim Bakanlığı yetkilileri var. DuruÅŸları, konuÅŸmaları, dilleri Ä°slami ama söylemleri diÄŸerleriyle birebir aynı. Batılı-batıcı. Ä°lginç! Sorulması gerekir, bu söylemlere, politikalara kim karar verdi? Milli EÄŸitim Şürası’ nda mı, Talim Terbiye Kurulu’nda mı kararlaÅŸtırıldı? Bakanlığa çöreklenmiÅŸ AB komisyonlarının, STK ların katkısı var mı? Yoksa, kimse bir ÅŸeye karar vermedi de, herkes aÄŸzına geleni her kanalda konuÅŸuyor mu? Hiçbir proÄŸram, abisi üst sınıfa geçtiÄŸi için, onun muhtemelen solmuÅŸ-eskimiÅŸ önlüğünü giymek zorunda olan ufaklığın psikolojisini ve anne-babasının (ebeveyninin) ona nasıl yaklaÅŸması gerektiÄŸini iÅŸlemiyor! TV de öğretmeniyle dalga geçen, jeeple okula giden, anne-babasına kafa tutup, kapıyı yüzüne çarpan, partilerde uyuÅŸturucu çeken çocukları gördükçe kiÅŸilikleri-psikolojileri nasıl etkileniyor acaba, diye tartışmıyor! Ãœlke gençlerinin üçte ikisi, niçin kurtuluÅŸu yurtdışına kapağı atmakta görüyor incelemiyor? Pazarcılık, taksicilik yapan öğretmenlerini, iÅŸsiz gezen üniversite mezunu aÄŸabeylerini gördükçe geleceÄŸe dair, okumaya dair ne düşünüyorlar acaba, diye sorgulamıyor! Ãœlkemiz insanları üzerinde, psiko-sosyal çalışma yapmış da, sonuçlarını anlatan hiçbir zat yok. AB de şöyle, ABD de böyle imiÅŸ, oradaki istatistiklerden ÅŸu sonuçlar çıkıyormuÅŸ! Mafya olmak en iyi çıkış yolu mu yoksa! Madem zengin çocukları, yurtdışına kapağı atıp kendini kurtarıyor, onlara da kapağı mafyaya atmak yada yasadışı-kirli iÅŸler-kapkaç mı kalıyor? DoÄŸunun küçük çocuklarına ise, ya örgüte katılıp daÄŸa çıkmak, ya Ä°stanbul’a göç edip çetelere malzeme olmak yada güneyin turistik otellerinde modern köle olmak mı düşüyor? Bunlar, umurlarında deÄŸil, Ä°stanbul dışındaki ve düşük gelirli-yoksul-açlık sınırının altında yaÅŸayan kesim, onlar için yok sanki! Kendileri mi görmek istemiyor, bizlere mi unutturmak istiyorlar? Zenginle yoksul arasındaki gelir farkı 30 katı geçmiÅŸ, bölgeler arası eÅŸitsizlik daÄŸları aÅŸmışken, bütün millete tek bir doÄŸru önermek, akademik ünvanlarına ne kadar yakışıyor, en hafifinden ayıp deÄŸil mi? DeÄŸil, çünkü misyonları bunu gerektiriyor. Ä°nsaf yahu.! * Son 25 yılda insanlar, okumakla adam olunmuyor, okumakla kurtulunmuyor noktasına geldi. Devlet ise, yıllarca onca masraf ederek okuttuÄŸu, üniversitelerinden mezun ettiÄŸi çocuklarının yarısına yakınını iÅŸsiz gezdiriyor, faydalanmıyor. En baÅŸarılılarını yurtdışına kaçırıyor! Yurtdışında okuyan öğrencilerin yıllık maliyetinin 4.5-5 milyar dolar civarında olduÄŸu hesap ediliyor. BaşıboÅŸ, amaçsız-hedefsiz yurt dışına yollanan bu çocuklar, vatanlarına yabancılaşıyor, bir kısmı devÅŸiriliyor ve borç olarak alınmış bunca para sokaÄŸa atılıyor. 1950-60 lı yıllarda yabancılar, devÅŸirmek, batı hayranlığıyla donatıp geri göndermek için, tümü burslu öğrenci ararlarmış. Garabete bakınız, ÅŸimdilerde ise, kendi elimizle ve paramızla gönderiyoruz! Niçin-kurtulsunlar diye! Kimden ve neden kaçıp-kurtuluyorlar? Düşmandan mı? Bunların üstüne, Soktates-Erasmus ve muhtelif deÄŸiÅŸim proÄŸramları yetmemiÅŸ, MEB kalkmış 1000 üniversite mezununu, öğretim elemanı yetiÅŸtirmek maksadıyla yurtdışına yollamaya çalışıyor! * Toplumlar, çocuklarını okumuÅŸ olsunlar diye okutmazlar. Onca paralar döküp okullar yapmanın, öğretmenler yetiÅŸtirip, onlara maaÅŸ ödemenin mantığı üretimde saklıdır. Hem okutan hem okuyan için ekonomik fayda ve buna baÄŸlı sosyal-kültürel gereklerdir. Köylü toplumunda, öküzün arkasında tarla süren köylünün, okuma-yazma bilmesi gerekmiyordu ama vergi tahsildarı kayıt tutacak kadar bilmeliydi. Sanayi toplumunda, alet ve makineleri kullanacak kalifiye elemana, çok daha geliÅŸmiÅŸlerini icat edecek her türden mühendisliÄŸe ihtiyaç doÄŸdu. Sınırlar geniÅŸledi, uluslar oluÅŸtu. Dolayısıyla, ulusal devletler bu gereÄŸi, toplum adına üstlendiler ve gitmek istedikleri yöne doÄŸru yönlendirdiler, geliÅŸtirdiler. Bu günde aynı ÅŸeyi yapıyorlar. Yani, eÄŸitim -ve öğretim- öncelikle bir amacı, bir genel amacı hedeflemelidir. Bu hedef, toplumun ve ekonominin nasıl bir sisteme yöneldiÄŸi ile bire bir ilgilidir. Temelde, ekonomi-politikanız eÄŸitim politikanızı belirler demek yanlış deÄŸildir, bilakis doÄŸrudur. Nasıl bir toplumsal yaÅŸam istiyoruz, bunun için nasıl bir ekonomik sistem kurmak gerekir. Bunun gerektirdiÄŸi insanları, çocuklarımızı nasıl eÄŸitmek gerekir, hangi bilgilerle, becerilerle, ülkülerle, manevi ruhla donatmak gerekir. Ä°ÅŸte çıkış noktası budur. 10 yıl-20 yıl sonra ne kadar enerjiye ihtiyacınız olduÄŸunu hesaplar ve planlarken, ne kadar hangi meslekten elemana ihtiyacınız olacağını da planlamak gerekir. En azından hesap edip, yönlendirmek icap eder. Ãœniversiteleri bilim üreten, araÅŸtırma-geliÅŸtirme merkezlerine dönüştürmek, sanayi ile iÅŸbirliÄŸi kurarak, yeni teknolojiler geliÅŸtirmeyi amaçlamak gerekir. Teknoloji ve sanayileÅŸme, birbirinden ve bilgiden bağımsız deÄŸildir ve bütün bu iÅŸler bir disiplini -zor deÄŸil- gerekli kılar. Bizde, yoldan çıkma bu noktada baÅŸlamıştır. Sanayide, ulusal kalkınma-geliÅŸme modeli terk edilip, ithalata ve ithal ikameye dönüldüğünde, yeni yeni baÅŸlayan bilgi üretimi de terk edilmiÅŸ, hazır bilgi ithal edilmiÅŸtir. Zaten, ta Tanzimat’tan beridir aydınlarımız ve yönetici elitimiz buna oldukça teÅŸnedir. Ãœniversitelerimiz, sosyal bilimler ağırlıklı, devlet kapısına "eli götünde" üst düzey memur yetiÅŸtiren kurumlar olmaktan çok öte gidememiÅŸtir. Hele 1980 den sonra, baÅŸarının ölçütü, yurt dışında kaç makale yayınlandığından ibaret olmuÅŸtur. Ä°thalat bunlarla sınırlı kalmamış, eÄŸitim sistemi-metotları-kitapları-danışmanları da getirilmiÅŸtir. Nihayetinde, Cumhuriyetin idealist öğretmen kuÅŸağının ömrünün sonuna, 12 Eylül ve Özal isabet etmiÅŸ, akabinde bu günlere gelinmiÅŸtir: Serbest piyasa, serbest soygun, serbest eÄŸitim! Her ÅŸey serbest, yani başıboÅŸ! Bu başıboÅŸlukta, başı bozuklukta fayda gören "kökü dışarıda odaklar" ve bizatihi yabancılar! Öğretimi yani çocuklarımızı bile, kar aracı olarak gören, özelleÅŸtirmeye açan bir zihniyet! Aynı zihniyet, fakir aile çocuklarımızı da potansiyel müridi-militanı, oy deposu olarak görmektedir. SaÄŸlıklı, faydalı bir eÄŸitim-öğretim için, "vatana-millete ve kendisine faydalı evlatlar yetiÅŸtirmek" için, her ÅŸeyden önce saÄŸlıklı bir toplum, toplumsal düzen gereklidir. Bunun ilk ÅŸartı da, hukuk ve adaletin tesisi ve hükmüdür. Ä°nsanı insan olduÄŸu, vatandaÅŸ olduÄŸu için önemli bulan anlayış; devleti ÅŸirket yada tahakküm aracı olarak deÄŸil, toplumun ortak iÅŸlerini görmek için hizmet amaçlı tesis edilmiÅŸ; halkı müşteri deÄŸil, patron olarak gören anlayış hakim olmalıdır. Hukukun olmadığı, adaletsizliÄŸin kol gezdiÄŸi bir ortamda, demokrasiden, demokratik toplumdan ve dolayısıyla saÄŸlıklı bir eÄŸitimden, özgür düşünceli, bağımsız, demokrasiyi içselleÅŸtirmiÅŸ bireylerden söz edilemez. Ne idüğü belli olmayan, oradan buradan derlenmiÅŸ-ekletik, yabancı, ezberci, taklitçi bir öğretim yapabilirsiniz ama asla milli eÄŸitimden bahsedemezsiniz. GiriÅŸteki örneklerle birleÅŸtirdiÄŸimizde, geldiÄŸimiz nokta budur. Her yıl deÄŸiÅŸtirilen müfredatlar, öğretmenlerin siyasi sebeplerle kıyımları, okul içlerine kadar girmiÅŸ çeteler, uyuÅŸturucu, bir türlü karar verilemeyen not, sınav ve geçme sistemleri, dershane-kurs-özel okul saçmalıkları, lise düzeyli yüksek okullar, mühendislik bitirip pazarlamacılık yapmak durumunda kalan gençler… Camlarını açık tutmaktan, çocuklarını sokaÄŸa oyuna bırakmaktan korkan anneler.. DiÄŸer yanda, bir yanlıştan, daha büyük bir yanlışa savrulan bir kısım eÄŸitimciler-aileler! Demokrasiyi-çocuk haklarını, sınırsız özgürlük ve sorumsuzluk gibi sunan uzmanlar veya öyle algılayan öğretmenler-aileler, sonuçta evde-okulda hiçbir ÅŸekilde söz dinlemeyen, başına buyruk çocukların ortaya çıkmasına sebep oldular! Önerilerin ve söylemin aksine, kiÅŸiliÄŸi geliÅŸmemiÅŸ, TV-bilgisayar ve tüketimin malzemesi olmuÅŸ, egoist, sorumsuz, serseri, rapçı kılıklı, futbol-NBA ve müzik dışında ilgi alanı olmayan, bizlere anne-babalarına tahakküm eden, peÅŸinden koÅŸturan çocuklar oldular! Yada bir kısım tarikatların, star yarışmalarının ağına düşüp, yiten çocuklar..! Batının, 20-30 yıl önce uygulayıp, epeydir vazgeçtiÄŸi yöntemleri, hala doÄŸruymuÅŸ gibi bize sunan uzmanlar ve TV proÄŸramcıları, Onların artık, cinsel özgürlük yerine, tek eÅŸliliÄŸi önerdiÄŸini, ailenin ve hatta geniÅŸ ailenin yararlarını tartıştığını; eÄŸitim alanını, oyun alanı-serbest alan olmaktan çıkarmaya, genç kızlarını küçük yaÅŸta hamile kalmaktan, çocuklarını uyuÅŸturucunun pençesinden kurtarmaya çalıştıklarını bilmiyorlar mı acaba? Bütün bu olumsuz ortama ve gidiÅŸe raÄŸmen, biz anne-babalar, bütün bunlardan bir ders çıkarabiliriz. Hiç olmazsa onlara daha fazla özel zamanlar ayırabilir, aile içinde doÄŸru yöntemler uygulayabilir, doÄŸru bilgi ve saygıya teÅŸvik, terbiye edebiliriz. Çocuklarımızı saÄŸlıksız, tümüyle yabancı ve yanlış içerikli, TV ve bilgisayar oyunlarının bakıcılığına terk etmeyebiliriz. Cep telefonu- marka esiri, tüketimin malzemesi olmalarını elimizden geldiÄŸince engelleyebiliriz. Elbette, içinde bulunduÄŸumuz çevrede, bireysel ve ailesel çabalar yeterli olmayacaktır, olmamaktadır. O halde, onlara güvenilir ve güzel bir ortam saÄŸlamak, güvenilir ve güzel gelecek bırakmak için, elbirliÄŸi ile bir yol bulmalı ve ne gerekiyorsa yapmalıyız. Cumhuriyeti kuran, ardında bağımsız ve kalkınmakta olan bir ülke bırakan M. Kemal, kendi zamanelerine güvenememiÅŸ, vatanı yeni yetiÅŸen nesile emanet etmiÅŸti. O’nun emanete layık gördüğü gençler bizleriz. Fahri Yurtsever Ankara 19.Eylül.2006 "Bir insanı ahlaken eÄŸitmeden sadece zihnen eÄŸitmek topluma bir bela kazandırmaktır."
| Düzeltme Yazar bilal sürgeç açık 2009-04-10 21:34:02 Bilal SÃœRGEÇ'ten Yazar admin açık 2009-04-10 21:08:38 Yazdıklarım sayın yazarın görüşlerine bir itiraz yazısı deÄŸildir;yazıdan ne anladığımı ifade etmeye çalışma gayretimdir. Ãœniversitede son sınıfta iken hayatta yapmayacağım iÅŸler arasında saydığım meslekte çeyrek yüzyıldır çalışıyorum. Atalarımız boÅŸuna dememiÅŸ “Büyük lokma ye, büyük laf etme.” diye. Hayatım çocukları sınava hazırlamakla geçti. Bu konuda Elazığ,Malatya,Adıyaman,Urfa ve Ankara tecrübelerim var. Hayata bir daha dönsem ne olmak isterdin diye meÅŸhur soru var. soruya vereceÄŸim olumlu cevabı bilmiyorum ama olumsuzunu biliyorum, oda ÅŸu:”Bir daha sınavlara hazırlık eÄŸitimcisi olmam.” Ancak herÅŸey de takdir Allah’ın o ne murat ederse o olur. Bunu ifade ederken mizacımla alakalı olduÄŸu için söylüyorum. Yoksa çalıştığım sektör Türkiye’nin eÄŸitimdeki, açığı kapatan en faydalı sektörüdür. Hz Ali’ye atfedilen güzel bir söz var “Siz çocuklarınızı sizin yaÅŸadığınız çaÄŸa göre deÄŸil onların yaÅŸadığı çaÄŸa göre yetiÅŸtirin!” Yazarımız “çocuklara yapılacak en büyük iyilik küçük yaÅŸtan itibaren öğrenmeyi ve çalışmayı sevdirmek olmalı.” Diyor. Bu yerinde ancak eksik bir tespittir. Çünkü bu çocukları ileride müthiÅŸ bir rekabet ve yarış bekliyor. Yarışı ileri de kaybeden çocuÄŸu yarışa hazırlamamak ona kötülük olmaz mı? Ãœretim derken sadece okuma mı? ÇocukluÄŸum köyde geçtiÄŸi için belli bir yaÅŸa kadar tarımsal faaliyetlerde bulundum. Åžehirdeki bir çocuk nasıl bir üretimde bulunabilir? Hiç bulunamaz mı? Bulunur. Buna on yıl süre kaldığım Adıyaman’da ÅŸahit oldum. Adıyaman’da sınavlara hazırlanan çocukların büyük bir ekseriyeti kayısı toplayarak dershane ücretlerini öderlerdi. Hayatta bir kez para kazanan çocuk, al gülüm ver gülüm ÅŸeklinde yetiÅŸen çocuÄŸa göre daha fazla öz güvenli olurdu. Çocuklarının elini sıcakta soÄŸuÄŸa sokmayan ailelerde geleceÄŸe karşı büyük bir panik varken hayatta bir kez olsun elinin emeÄŸi ile para kazanan çocuklarda büyük bir özgüven olurdu. “Ãœniversiteyi kazanmasam kayısı toplayarak,fındık toplayarak hayatta kalırım” diyen çocuÄŸa karşı annesi ve babası memur olan,çocuÄŸunu hiç üretime katmamış aileler” çocuÄŸun mutlaka sınava kazanması lazım memur olması lazım yoksa biz simit satmasını bile bilmeyiz” diye panik olurdu. Yazarın üretime katılması tespitinden bunu anlıyorum. Çocukları ÅŸehirde ise yazları üç beÅŸ kuruÅŸ için ticarette sokmak çok faydalı olur. Okuyarak para kazanmak! Bu ailelerde yaygın ancak yanlış bir kanaattir. Parayı okuyanlar deÄŸil ticaret yapanlar kazanır. Dün de bugün de paranın en iyi kazanma yolu ticarettir. ÇocuÄŸun çalışmasını ödüllendirin, sınav sonuçlarını deÄŸil tesbiti de yerinde bir tesbit.Bunu her anne ve baba dikkate almalıdır. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |
Son Güncelleme ( 09-04-2009 )
|
|
|
|
|
|
Kullanıcı Girişi |
L O G I N | |
---|
|
Ziyaretçi Sayısı |
124386779 Ziyaretçi
|
|
|
|