Ä°srailoÄŸullarının kendilerine uyarıcı olarak gönderilen peygamberlerine bile güvenerek yanlış yola girmemelerinin istendiÄŸi bir dünyada
, kim kime güvenerek yanlışlığı ilke edinir, gününü gün ederek keyfi davranışlar içinde, iyi-kötü ayrımı yapmaksızın ilkesiz ve rasgele bir hayat sürer; hayretler ediyorum. Kur’an’ın bu açık ve bu yalın ifadesine raÄŸmen,
kim Allah’ı unutup da
kötü eylemlerinin karşılığından rehberi, ÅŸeyhi, velisi, hahamı, putu sayesinde emin olur; anlamıyorum. KimmiÅŸ o Allah’ın affetmediÄŸi liyakatsiz kiÅŸiye torpil olacak ve onu kurtaracak olan; kim, hangi yaratık?..
O halde insana düÅŸen, hiçbir yaratığa, hiçbir varlığa güvenmeksizin Allah’a yönelmek ve yalnız, ve yalnız ona sığınmak; ondan yardım ve af dilemektir. O’nun ödülüne layık olabilmek için dürüst ve ilkeli bir hayat içinde, yanlışlık ve yanılgıları için O’nun -affına ve merhametine liyakat belirtecek- namütenahi (sayısız) nimetlerine ÅŸükürle kötülüklerden kaçınan bir yaÅŸam tarzını prensip edinmektir.
Allah’ın lütuf ve nimetini saymakla bitiremeyiz. En büyük nimeti Cennettir. Cennete yönelik temiz bir hayat tarzını seçmemizi saÄŸlayacak
akıl nimeti az bir lütuf mudur? Ve yine, akla ışık tutacak
kavli ayetleri ve hele de toplumsal dayanışmayı ve tekamülü mümkün kılacak
sosyal dürüstlük ölçülerini, Allah’ın sevgisine liyakatin yöntemini belirleyen
bireysel faziletin ve ruh yüceliÄŸinin temrinlerini gösteren ÅŸu yüce Kur’an, Allah’ın ne büyük ikramıdır!..Bu azim Kur’an’ı unutup da baÅŸka mazhariyetleri onun üstünde bir kerametmiÅŸ gibi empoze edenlerin aklına ÅŸaÅŸmak lazım. Hele de cambazlıklara, hokkabazlıklara, lafazanlıklara keramet diyenlerin, Kur’an öÄŸretisine ters üstünlük tariflerine acıyarak bakıyorum.
Bir Müslüman ve fıtratını bozmamış temiz bir insan hayatı sürmekten daha üstün hangi yücelik vardır?.. Suda yürümek midir, marifet; herkes yürüyor, gemilerde, kitleler halinde... Havada uçmak mıdır? Allah’ın uçuÅŸ kanununu keÅŸfederek o kanun gereÄŸini yerine getiren herkes uçuyor!.. Yoksa yanağına boru sokan Tayland’lı gibi göbeÄŸine ÅŸiÅŸ sokup ÅŸarlatanlık yapmak mıdır keramet?..Göz boyamak marifet olsaydı, bir küçücük ÅŸapka içinden on adet tavÅŸan çıkaran Zati Sungur en büyük veli; yaktığı kağıt küllerinden fala bakıp geleceÄŸimizi okuyan Abra Kadabra en üstün keÅŸÅŸaf olurdu!..
KimmiÅŸ o evliya ki, Allah’ın bilemezsin dediÄŸi gaybı bilecek? Zavallı insanlar, ÅŸu dünyada temiz, müslümanca ve insanca hareket etmenin ne büyük bir lütuf olduÄŸunu unutuyor da böylesi zavallılıklara prim veriyor... Bana yardım et Allah’ım diyeceÄŸine, yetiÅŸ ya Abdulkadir-i Geylani diye belki o yüce insanlara da hakaret ediyor.
Allah’a yönelecek kalbine hedef saptırıyor da, kendine hiçbir faydası olmayacak ölülere tapınıyor. Oysa ki, ölüler duymazlar; türbelerin, mezarların kulağı yoktur!. .
Ä°ÅŸte bakara 48. ayetinde Ä°srailoÄŸullarına hitaben bu gerçekleri hatırlatan Allah, yine bu gerçeÄŸi vurgulamak üzere, onların bildikleri olayları refere ederek, tiranlık rejimlerinin felaketini resimlendirmek suretiyle uyarılarını sürdürüyor. Bu geçmiÅŸ tiranlık dönemine atıf yaparak Kur’an Ä°srailoÄŸullarına hitaben devamla diyor ki: “(Ey Ä°srailoÄŸulları! –ve bir manada ey insanlar!) sizi firavunun adamlarından kurtardığımızı da hatırlayın ki, o size iÅŸkencenin en kötüsünü yapıyor; erkek çocuklarınızı boÄŸazlıyor ve kızlarınızı (fenalık için) hayatta bırakıyorlardı. Bunda Rabbınızdan size büyük bir sınav vardı.”
Atıf yapılan bu olaylar, Kur’anın hitabettiÄŸi camiada bilinen bir kıssa idi. Gerçekten de Yahudi kaynaklarına göre, Firavun camiasının Ä°srailoÄŸullarına nefreti çok zalimceydi. Fakat, garip ‘sevgisi’ bundan da zalim... Bu kaynaklardaki tasvirlere göre onların hayatlarını zalim bir köle düzeni içinde zehir etmiÅŸlerdi. TuÄŸla, kireç iÅŸlerinde ve arazide her türlü tarla iÅŸinde her ne yaptırdılarsa ÅŸiddetle ve katılıkla yaptırdılar. Firavunun angaryacıları saman vermeden Ä°srailoÄŸullarına saÄŸlam kerpiçler yapmayı emrettiler. Firavun bir fermanla, doÄŸan her erkek çocuÄŸun nehre atılmasını, her kız çocuÄŸun canlı bırakılmasını emretti. Bu ferman nedeniyledir ki, Hz. Musa doÄŸumundan sonra üç ay saklanmış ve daha sonra gizlenemeyince de sazdan yapılmış küçücük bir tekne içinde Nil’e atılmış. Onu firavunun kızıyla hanımı bularak aileye evlat edinmiÅŸler. Böylece Musa kendi halkının düÅŸmanları içinde büyütülmüÅŸ, halkını kurtarmak için görevlendirilmiÅŸ ve ilahi hikmet ki, Mısırlı düÅŸmanlarının öÄŸrenim, deneyim ve hatta zulümlerini, halkının kurtuluÅŸuna katkı yapmış...
“Ve sizin için denizi yarıp sizi kurtardığımızı, ve firavunun adamlarını gözlerinizin önünde boÄŸduÄŸumuzu da hatırlayın.”
Allah denizi nasıl yarıp, Ä°srailoÄŸullarını nasıl kurtardı, Firavunun ordusunu o denizde nasıl boÄŸdu; bugün bizim için tali bir meseledir. Tıpkı “Tanrı bile batıramaz” denilerek denize indirilen ‘Titanic gemisi"nin batışı, Dünyaya hükmeden ABD yönetiminin bir hortum faciasına yenik düÅŸmesi, II. Dünya savaşında atom bombasıyla yerle bir edilen Japonya’nın ekonomik mucizesiyle insanlığı ÅŸaşırtması gibi... Ama insanoÄŸlu dizginleri kaçırınca sersemleÅŸiyor ve aklın kontrolü dışına çıkan hissilikleri, heva ve hevesleriyle densizleÅŸiyor. Bakınız Kur’an bunu nasıl resimlendiriyor ve:“Ve Musa’yı kırk gece (inzivaya) çekince (onun yokluÄŸunda) buzağıya tapındığınızı, acıklı bir yanlışa saptığınızı hatırlayın” diyor...
Yahudi kaynaklarının verdiÄŸi bilgiye göre bu olay Sina dağında ‘On Emir’in ve Musa ÅŸeriatının veriliÅŸinden sonra idi. Musa daÄŸa çağırıldı ve orada 40 gün 40 gece kaldı... Fakat ahali -gecikmesinden sabırsızlanınca- altından bir buzağı heykeli dökerek ona tapmışlar. (bkz...:) Neden ve niçin bilemiyorum. Ama Allah bu saçmalığa karşı dahi merhamet ediyor ve:
“O zaman bile belki teÅŸekkür edersiniz diye sizi affetmiÅŸtik. Ä°yiye ve güzele yol bulursunuz diye Musa’ya Kitab’ı ve (hak ile batılı ayıran) Furkan’ı (kriteri) vermiÅŸtik” diyor...
Bu furkan, bu kriter yazılı kitabın bir baÅŸka ismi midir, yoksa Allah’ın -onun dışındaki- baÅŸka bir iÅŸareti mi; çözümü zor gözüküyor. Ama Kur’anda kendisine kitap verilmeyen Hz. Harun’la ilgili olarak da Furkandan bahsedildiÄŸine göre Kur’anın sözünü ettiÄŸi bu kriter (furkan), vahyî Kitap dışındaki bir ÅŸeyi, kevnî ayetleri veya aklın ulaÅŸacağı temyiz kabiliyetini de iÅŸaret etmiÅŸ olabilir.
Ama ben Müslüman bir çobanım. Ben sadece ve sadece Rabbımı tanırım. Ona yönelir, ona ibadet ederim. Alengirli iÅŸlerden, evliyaullah’a dil uzatmaktan, onları kötü tanıtmaktan uzak kaçarım. Cambazlıklara, hokkabazlıklara kısa süre bakar gönül eÄŸlerim. Ama onlara öykünmem, onlara özenmem...
Ben Allah’ımın o ÅŸanı yüce peygamberiyle bana ulaÅŸtırdığı Åžanlı Kuran’ımı anlamaya çabalarım. Ben onun ölçülerini dikkate alan, aklını kullananlara saygı duyarım...
Ben sade bir insanım!..
M: Selami Çekmegil
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.