26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow Said Çekmegil ve Cevdet Said: BÄ°LGÄ°NÄ°N GÃœCÃœ ÃœZERÄ°NE PARALELLÄ°KLER
Said Çekmegil ve Cevdet Said: BİLGİNİN GÜCÜ ÜZERİNE PARALELLİKLER PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 3
KötüÇok iyi 
Yazar ASIM ÖZ - Nida Dergisi'nden   
10-03-2009
Öncekiler demiÅŸtir ki; olgunluÄŸun yaÅŸaması ilimle, ilmin yaÅŸaması da ancak açıklamakla (beyan) mümkün olur.” Câhız(Said; 2006)
"...DüÅŸünceler, tıpkı kelebekler gibi, yalnızca var olmakla kalmaz; geliÅŸir, baÅŸka düÅŸüncelerle iliÅŸkiye girer, etkide bulunurlar...”  Paul Feyerabend(2005)

SAÄ°D ÇEKMEGÄ°L VE CEVDET SAÄ°D:
BÄ°LGÄ°NÄ°N GÜCÜ ÜZERÄ°NE PARALELLÄ°KLER 
                                            ASIM ÖZ - Nida'dan

Bilgi edinme isteminin bir araya getirdiÄŸi tarihsel özneler, zamanla, bu bir araya geliÅŸin kendisini sorgulamaya, araÅŸtırmaya baÅŸlarlar.Bir araya gelmenin, birlikteliÄŸin ya da belli amaçlar
çerçevesinde "topluluk" oluÅŸturmanın ölçütü bilgi olduÄŸunda, oluÅŸan topluluÄŸun kalıcılığı da bir bakıma saÄŸlanmış demektir. Bu anlamda artık "kurum" adını alan topluluk, deÄŸer üreten kiÅŸilerle kurulur ve yine onlar aracılığıyla varlığını sürdürür. DeÄŸer üreten kiÅŸiler de aynı zamanda o kurumlarda, tarihsel özne oluÅŸlarını bilinçli bir biçimde yaÅŸam alanına geçirebilirler/geçirirler. Bu öznelerden bir ya da birkaçı kiÅŸi-kurum baÄŸlantısını bilinçli bir çabayla anlamaya çalışır; bunu ilkin kiÅŸi baÄŸlamında, ardından da kurum baÄŸlamında gerçekleÅŸtirir.

 Said Çekmegil ile Cevdet Said de, bir araya gelemeyen ama kendileri topluluk oluÅŸturmayı baÅŸarmış böyle iki özne: KiÅŸi-topluluk baÄŸlantısını sürekli olarak gündeminde tutan, vahyi anlama çabasını tüm yapıcı, kurucu öÄŸeleriyle bize göstermeye çalışan iki bilge. DüÅŸünme ve sürekli olarak bilgi edinme çabası içinde olmaları bilgiye iliÅŸkin sorunları ÅŸimdi ve geçmiÅŸ dolayımında bilginin/kitapların/düÅŸüncenin içinden görme olanağını vermekte; insanın bilgi ile tarihsel özne oluÅŸunu saÄŸlayan koÅŸulları anlamaya çalışmaktadırlar.

           Bilginin Gücünü KarşılaÅŸtırmak
  Vahyin temel bildirimlerinden hareketle ortaya konulan ve bir çabayı gerektiren bilgiler bireysel öznelerce üretilir; ancak tarihsel bilgilerimiz, bize, zaman zaman bu öznelerin bilgi üretmek ve üretilen bilgileri aynı zamanda öÄŸretmek, yaymak üzere bir araya gelerek, bilgiye dayalı çeÅŸitli birliktelik biçimleri oluÅŸturduklarını göstermektedir. Ortaklıkların ancak bilgiye dayalı bir biçimde kurulması durumunda, bu ortaklıklar, hem bilgi üretenleri hem de o bilgiyi kullananları güçlü kılar. Tam tersine, bilgiye dayalı olmayan ortaklıklar, birliktelikler tek tek insanların, giderek de tüm insanlığın her bakımdan çözülmesine yol açar.

Bilginin arkeolojisini yazan Foucault, "benzerliÄŸi" bir anlamda bilgi aracı olarak Batı kültüründe uzun süre yapıcı bir rol oynadığını söyler. Benzerlik, ancak iki unsur arasında geçerli bir iliÅŸki olduÄŸu için karşılaÅŸtırma insanoÄŸlunun en eski araçlarından biri sayılabilir. Bilinenle bilinmeyen eskiyle yeni, normal ile anormal vb. ikilemler karşılaÅŸtırmayla gün ışığına çıkar. Kavramların anlamı ve iÅŸlevleri ile ilgili çalışmalar da karşılaÅŸtırma imkânlarından birisidir. Bu anlamda doÄŸal bilimler için deneyin tuttuÄŸu yer ile sosyal bilimlerde karşılaÅŸtırmanın tuttuÄŸu yer aynıdır. Bu anlamda karşılaÅŸtırma benzerliklerin, farklılıkların ve özgünlüklerin belirlendiÄŸi bir deney olsa gerek.(Tepebaşılı, 2005, 61) Aynı kültür dairesinde ortaya çıkan bilgiye dair çeÅŸitli kaynaklar da karşılaÅŸtırılabilir. Karşılıklı iliÅŸkileri ve akrabalıkları gündeme getiren artzamanlı yöntem yanında eÅŸzamanlı olarak anılan ve karşılaÅŸtırılan eserler ve yazarlar arasında dolaysız benzerlik olup olmadığına bakılmaksızın, kavramsal çerçeve içinde karşılaÅŸtırma yapılabilir.

Cevdet Said’in ve Said Çekmegil'in eserleri eÅŸ zamanlı yöntem kapsamında, yani yazarların ve eserlerin birbirleriyle dolaylı ve dolaysız iliÅŸkide olup olmadığına bakılmaksızın, özellikle bilgiye dair yaptıkları vurgu çerçevesinde karşılaÅŸtırılmaya çalışılacaktır. Neden iki yazarın ve eserin karşılaÅŸtırıldığına iliÅŸkin ilk cevap yazarların, birbirlerinin bu eserlerini okuma imkânlarının olmamasıdır. Aynı nesil sayılabilecek yazarlar rahatlıkla eÅŸzamanlı bir çalışmanın konusu olabilir. Serbest yazar olan her iki yazar da daha çok düÅŸünce eserleri kaleme almışlardır.

Öne Çıkan Tematikler
 Said Çekmegil ve Cevdet Said’in Kur'an temelinde geliÅŸtirdiÄŸi düÅŸünce sistemi, kendi bütünlüÄŸü içinde deÄŸerlendirilmekten ve sosyal bilimler açısından analitik biçimde ele alınmaktan ziyade, belirli ana temalar etrafında iÅŸlenmiÅŸtir. Bu ana temalardan biri de bilginin gücüne, önemine, tarihi süreçte algılanma biçimlerine ve bilgi mükellefiyet iliÅŸkisine deÄŸinen bir boyuta sahiptir. Genel olarak bakıldığında, iki düÅŸünürün de bilgi odaklı yaklaşımları farklı kitaplarına yansımış olsa da esas olarak iki düÅŸünür, bilginin gücüne iÅŸaret eden müstakil birer kitap kaleme almış olmasından dolayı, üzerinde durulmayı hak ediyor.
  Mantık kuralları içinde verili koÅŸullarda dile getirilen bilinç içeriÄŸi olarak tanımlanan bilginin mahiyeti, kaynakları, gücü, bilginin var oluÅŸ süreçleri çeÅŸitli akımlarla iliÅŸkileri bilgiye iliÅŸkin farklı yaklaşımların dile getirilmesini de beraberinde getirmiÅŸtir. Bu çerçeve de idealist, realist ve diyalektik akımlarla Ä°slami bilgi kuramının farklı bilgi tasavvurları vardır.(Atalar, 1996, 13) Ä°slami bilgi anlayışı hakkında yazılmış olan literatürü taradığımız zaman bu kavramı bazı Müslüman düÅŸünürler ve sosyal bilimciler, Ä°slami bilgi anlayışı kavramını hem vahyi bildirimler dışında bilgi edinemeyeceÄŸimiz gaybi alana, hem de sosyal vakıalara ışık tutan bir perspektif ya da bu vakıaları anlamanın yolunu ve yöntemini bize öÄŸreten metodolojik bir ilke olarak kullanmaktadır. Batı'da doÄŸmuÅŸ ve geliÅŸmiÅŸ olan, temelde üç anlayışa dayanan yaklaşımlara yeni bir ÅŸekil vermek ya da yeni bir bilgi anlayışı kurmak üzere ortaya atılmış alternatif bir bilim arayışı olarak da görülebilir bu yaklaşım. Burada esas olan Ä°slami bilgi anlayışını kendine özgü kavram, perspektif ve yöntemlerle bilgi ve güç iliÅŸkisini tarihi süreç içinde anlamaktır. DiÄŸer bilgi anlayışlarıyla ortak olan ÅŸey, "olanı" anlamak, betimlemek ve açıklamaktır. Fakat bilgisel gerçeklik, farklı paradigmalardan hareketle algılanmaktadır. Tam da bu noktada Ä°slami bilgi anlayışı, Batıl/ı bilgi anlayışlarına alternatif bir bilgidir.
  Ä°slam'ı hem tarihsel ve toplumsal bir gerçeklik, hem de ideolojik (yani idealler sistemi anlamında) bir çerçeve olarak gören iki Müslüman düÅŸünür, Ä°slami bilgi anlayışını "olan" ile "olması gereken" arasındaki iliÅŸkiyi tespit etmeye yönelik düÅŸünsel bir çaba olarak görmektedirler. Burada düÅŸünce adamı, hem Ä°slam toplumlarının mevcut gerçekliÄŸini anlamaya çalışan bir sosyal bilimci, hem de Ä°slam'a uygun ideal bir Ä°slami bilgi tasvirini yapan düÅŸünür rolündedir. Bu durumda Müslüman düÅŸünürün temel görevi, var olan Ä°slam toplumları ile ideal Ä°slami anlayış arasındaki uçurumu tespit etmek ve toplumu sapmalardan kurtararak, özlenen ideal Ä°slami bilgi düzenine kavuÅŸturmaktır. Dikkatle bakılırsa bu yaklaşımda Ä°slam, sadece gerçekliÄŸi anlamanın bir yolu ve yöntemi deÄŸil, aynı zamanda toplumun kendisine göre ÅŸekillendirilmesi gereken bir ideoloji olarak algılanmaktadır. Buna göre düÅŸünürün görevi, sosyal gerçekliÄŸin oluÅŸumunda etkili olan yanılgıları normatif bir çerçeveden hareketle yargılamak ve bu yargılamadan sonra, idealleri doÄŸrultusunda dönüÅŸtürmektir.
Bilginin Gücü ve Oku!
Ä°nsan, okumayı arttırdıkça olumlu bir durum kazanır, kitabı uygun olduÄŸu yere koyar ve onun üstün olduÄŸu yönü kabul eder. Çünkü kitap, kısa sürede, insanın binlerce yılda zorlukla elde ettiÄŸi tecrübeleri insanlığa sunmuÅŸtur. Adeta sonradan gelenler önceden gelenlerle beraber yaÅŸamış gibi olmuÅŸlardır. Okuyan/düÅŸünen bir öncü olarak M. Said Çekmegil, Ä°slami bilgi anlayışı hakkındaki görüÅŸlerini, Bilginin Gücü(1996) adlı eserinde açıklamıştır. Konferanslardan oluÅŸan bu kitapta o, Ä°slam ve bilgi hakkında görüÅŸlerini bildirmekle kalmamış; insanın doÄŸru bilgiye nasıl ulaÅŸacağı, tarih felsefesi, bilim tarihi, teknoloji, akıl ve vahiy gibi birçok konuda Kur'an'a dayalı görüÅŸler geliÅŸtirmiÅŸtir. Bu kitabın özellikle Müslümanlığın Ä°lmiliÄŸi baÅŸlığını taşıyan üçüncü bölümünde yazar, bilgi anlayışına daha sistematik bir yapı kazandırmıştır. O, bu eserinde insanın neyi bileceÄŸinin, neleri bilemeyeceÄŸinin çatısını kurmuÅŸtur. Her ne kadar Çekmegil, Ä°slami (b)ilim konusundaki görüÅŸlerini bu kitapta toplamışsa da bir Müslüman düÅŸünür olarak diÄŸer kitaplarında da insan, kültür, bilgi, din ve medeniyet gibi sosyal bilimin en temel kavram ve meselelerine orijinal yaklaşımlar getirmiÅŸ ve Ä°slami bilgi anlayışını söz konusu alanlarda uygulamaya koymuÅŸtur. Bu bakımdan onun eserlerinin çoÄŸu çaÄŸdaÅŸ Ä°slami düÅŸünce literatüründe müstesna bir yer edinmiÅŸtir.
 Her ÅŸeyden önce Çekmegil, bilgiye; Temel Kitab’a göre ilk insanla baÅŸlayarak medeniyeti yoÄŸuran, her tebliÄŸcide yenilene yenilene gelen temel bilgiler meselesi olarak yaklaÅŸmaktadır. Çalışma alanı olarak bilgi konusuna eÄŸilen Çekmegil, Ä°slam'a dayanan bir bilgi anlayışı geliÅŸtirmeye çalışmış ve ilk önce, bilginin dilini Ä°slamileÅŸtirmekle iÅŸe baÅŸlamıştır. Ona göre; "Ä°nsanlar bilgi edinme yolunda giderken, onlara ya ilmin kaynağından uzakta bulunan felsefe, ya da ilmin kökenine baÄŸlı bilgi rehberlik eder. Yani bir bölümün hocaları, bitmez tükenmez arzularla tefrika saçıp durmakta olan filozoflar, diÄŸerinkini ise ilmin kesin verilerinde, beraberliÄŸi öneren âlimlerdir. (…)Biz(…) fıtratına müdrik her insan gibi mes’elelere koyun gözleriyle(tarafsız) deÄŸil, yüce umdeler(ilke-Prensip-Sünnet-i Seniye) ışığında bakıyoruz. Ä°lme bakış açımız da bu perspektiften olacaktır.”(Çekmegil, 1996, s.10–11)
Kur'ani verilerden hareketle Çekmegil, eski ve yeni felsefi görüÅŸleri kıyaslar ve bu konuda Ä°slam'ın özgün bir kavramsal çerçeve sunduÄŸunda ısrar eder.  "PutçuluÄŸun her türlüsüne karşı olan Müslümanlık, tekniÄŸin ve emrinde olduÄŸu maddenin putlaÅŸtırılmasına da savaÅŸ açar; ama onu yok etmez. TekniÄŸi de ilim gibi insanlığın mutlak saadeti için seferber eder. Bütün konforu, bugünün materyalistleri gibi, insanın insanı sömürmesini saÄŸlayan sapma zihniyetin emrine vermez.”(Çekmegil, 1996, s.73) Bütün din, bilim ve felsefe kitapları içinde, tabiattaki nesneleri, olayları ve süreçleri ayetler olarak adlandıran, sadece Kur'an'dır. Kur'an, ayetler üzerinde düÅŸünerek ilim edinmeyi farz bir ibadet olarak görürken ilimsizliÄŸin bir zulüm, bir ölüm bir karanlık olduÄŸunu vurgular. Onu kuruntular veya gerçeÄŸin üstünü örten perdelerden ayırarak, insanı ilmi olmayan ÅŸeylerin ardına düÅŸmekten meneder.(Çekmegil, 1996, 87–107) Varlık dünyasını tevhid gözüyle, holistik bir yaklaşımla ele alan Çekmegil, bilimin iÅŸaret ve belirtilerle uÄŸraÅŸtığını söyler, ancak Müslüman bir düÅŸünür olarak da bunları gaybi olanı kavramanın bir yöntemi olarak görür.
Cevdet Said, bireysel ve toplumsal deÄŸiÅŸimden hukuka deÄŸin farklı konuların tarihi üzerinde yoÄŸunlaÅŸan bir Müslüman düÅŸünür olarak, pek çok eserinde "geleneksel Ä°slami anlayışın taklitçi dünyasını" ve bu dünyadan çıkış yollarını ele almaktadır. Siyasal konularda bireye aşırı vurgu yaparak sosyal gerçekliÄŸin ÅŸartlarını ihmal eden bir yönü de vardır Said’in. Ele aldığı konular ve meseleler deÄŸiÅŸse bile, onda deÄŸiÅŸmeyen ana mesele bilgilenme meselesidir. Oku! Kerem Sahibi Rabbinin Adıyla(2006) kitabının konusunun, uzun zamandan beri zihninde olduÄŸunu, senelerce bilginin gücünü zihninde evirip çevirdiÄŸini ifade eden Said: "Aramızda yaygınlaÅŸan kültür sonucunda aklıma iyice yattı ki, ilmin (bilgi) açık prensiplere sahip olması için araÅŸtırmaya konu edinilmesi gerekir. DüÅŸündüm ki, bu bilgiyi ellerinde bulunduranların çoÄŸu, derinden kavrama ve inceden inceye tahlil etmekten daha çok, inanca (ideolojiye), teslim almaya (boyun eÄŸdirmeye), korkutmaya ve sakındırmaya baÅŸvurmaktadırlar. Öyle ki, buna bakılınca ÅŸunu iddia etmek mümkündür; ilim, ilmî olmaktan çok efsanevî bir rol yerine getirmektedir. Ä°smi ilimdir ama rolü ve görevi, efsanevidir. Bu efsane de bir sürü hurafeyi ve bütün karışık beÅŸeri kültürleri beraberinde taşımaktadır.”(Said, 2006) Bu yaklaşımıyla bir yandan Marksizm’de karşılık bulan ilim ideoloji ayrımına iÅŸaret eder, diÄŸer yandan da hurafelerden uzaklaÅŸarak daha canlı bir düÅŸünce ikliminin gerekliliÄŸine vurgu yapar. Müslümanların en temel sorununun kompleks bir ümmilik problemi olduÄŸunu iÅŸaret eden Said, Kur’an’dan hareketle bir ümmilik tanımı ortaya atar: “Kur’an-ı Kerim sadece, okuma yazma bilmemeye “ümmilik” demez, düÅŸünce yoksunluÄŸuna, düÅŸünmemeye de “ümmîlik” der. Åžu âyet bunu ifade etmektedir: “Ä°çlerinde bir takım ümmiler vardır ki, Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma ÅŸeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar.”(Bakara: 78) Yani, -bir yoruma göre- “onlar sadece kitabın okunmasını bilirler” demektedir.(Said, 2006, 14)

Uzaktan Yakın Paralellikler
Cevdet Said’de, Said Çekmegil gibi asılsız tepkilerin aklı örterek iÅŸlevsiz bırakmasını, insanın, asılsız zanlara tabi olarak ilmi deÄŸiÅŸtirmesini, doÄŸruyu yanlıştan, bilgiyi de bilgisizlikten ayıramayacak hale gelenleri, Temel Kitab’ı arkalarına atanları, Temel Kitab’ın deyimiyle“Anlamayanlar”, “Bilmeyenler” ve “Aklını çalıştırmayanlar” olarak nitelemektedir. Asılsız düÅŸüncelere ve zanlara uyarak ilmi aÅŸağılamak ve onun güvenilirliÄŸini gölgelemenin büyük bir yanlışlık olduÄŸunu vurgulamaktadır.(Said, 2006, s.16;  Çekmegil, 1996, s.106, 146)
      Said’e göre ilim kavramı ne Müslümanlarca ne de okuduÄŸumuz gâyr-ı müslimlerce ve özellikle de batıda tatminkâr bir ÅŸekilde açıklanmıştır. Çekmegil ise bu noktada daha özgüvenlidir. DiÄŸer yandan her iki düÅŸünürde Müslümanların ilim düÅŸüncesinin, Kur’an’dan anladığımız ÅŸekilde olmadığını tespit etme noktasında ortak bir anlama ufkuna sahiptir. Kur’an’a göre ilim, hakkı (doÄŸruyu/gerçeÄŸi) ortaya çıkaran bir ÅŸeydir. Müslümanların önemli bir kısmı ilimde bazen dini/dünyevi, müspet/müspet olmayan gibi temelsiz ayrımlar yaparlar, bir diÄŸer gerçeÄŸi kendisiyle bildiÄŸimiz baÅŸka bir ÅŸeyin bulunduÄŸu görüÅŸündedirler. Batı dünyasında ise, ilmi tabiatın görünen kısımlarına veya onun da bir kısmına özel kılarlar. Ancak ilim, onların deÄŸerlerine, dinlerine veya insanlıklarına müdahale edince (onları ilim kendi süzgecinden geçirmeye baÅŸlayınca) o zaman da bu konuların ilmi olmadığını söylerler. Sanki ilim, belli konularla ilgili ve sınırlı olup hayatın bütün iÅŸlerini kapsamaz.(Çekmegil, 1996, s.55–126; Said, 2006, s.18) Ä°ÅŸte bu kısır bakışlar, ilmin deÄŸerini düÅŸürmekte, kapsamını ve iÅŸlevini sınırlamaktadır. Kur’an-î kültüre göre bu iki bakışı da kısır bulan Çekmegil ve Said’e göre, bunalımı besleyen damardan kurtulmak için Müslümanlar  tam bir ilmi güvenilirlik seviyesine ulaÅŸmalıdırlar. Çünkü böyle bir durum, daima gerçeÄŸin hizmetinde bulunur. Batılılar da anlamalıdırlar ki, ilmin tek kanatlı olması mümkün deÄŸildir.
Din ve bilim iliÅŸkisi son birkaç asırdır insanlığın gündeminden düÅŸmeyen iki kavram. Bu iki kavram arasında çatışma olup olmadığı Batıda olduÄŸu gibi Ä°slam dünyasında da hâlâ tartışılmaktadır. OrtaçaÄŸda kilisenin menfaatlerini elden kaçırmamak için ilmin geliÅŸmesine engel olması, ilim adamlarını aforoz etmesi, yakması, hapsetmesi, kilise ile bilim arasında bir çatışma olduÄŸu fikrini doÄŸurmuÅŸtur. Bu katı tutum reform hareketlerine sebep olmuÅŸtur. Reform hareketleri, bilime karşı bayrak açan katı Hıristiyanlık ideolojisinden uzaklaÅŸma anlamına gelmektedir. Bu açılım, bilimin önünü açmıştır. Batı bu yıllardan sonra Ä°slam dünyasındaki ilmî eserleri tercüme ederek bilimsel çalışmalara hız vermiÅŸtir. Müslümanlar ise zamanla büyük bir rehavete kapılmışlar, dinden uzaklaÅŸmaya baÅŸlamışlar ve gerilemiÅŸlerdir. Yani Batılılar tahrif edilmiÅŸ ve bilime savaÅŸ açan Hıristiyanlıktan uzaklaÅŸarak ilerlerken, Müslümanlar ilimle barışık olan Ä°slam'dan uzaklaÅŸarak geri kalmışlardır. Ä°slam'ın bir din olarak bilimle iliÅŸkisi noktasında çok önemli ayrımlardan biri, dini ilimler ve dünyevi ilimler olarak yapılan ayrımdır. Çekmegil, Müslümanların asırlarca insanlığa bilimde öncülük ettiÄŸi yılları göz ardı etmeksizin Müslümanların bu gibi ayrımlara itibar etmelerinin yanlışlığını vurgular. Bilimin aklı, dinin vahyi temsil ettiÄŸi kabulünün olur olmaz her yerde kullanımı, din ve akıl arasındaki bağın üstünü küllendirmiÅŸ ve entelektüel anlamada basiretsizliklerin artmasına neden olmuÅŸtur. Bu ayırım Batı/cı bilim adamları tarafından belli bir amaç güdülerek yapılan ayırımdır. Ä°slam dininin temelinde vahiy kültürü vardır. Vahiy bu evreni ve içindekileri yaratan Allah'ın ahsen-i takvim suretinde yarattığı insanla konuÅŸmasıdır. Ama Hz. Peygamber vasıtasıyla insanlara ulaÅŸan bu vahiy, aklı bir kenara itmez. Ä°slam bütün hükümlerini; düÅŸünen, akılı bir insana ulaÅŸtırmaktadır. Kur'an'da birçok ayet-i kerimede insanın düÅŸünmesi istenir.( Bakara:2/219, 266; En'am: 6/50; Rum: 30/8.) Kur'an'da kalp anlayabilen, düÅŸünebilen bir varlık olarak takdim edilir. Kur'an'da kalpten bahsedilirken bile bununla akıl kastedilir. Kur'an sadece insanlara vahyi metluvu tilavet etmelerini emretmemiÅŸtir. Bunun yanında kâinat kitabında, kâinatın küçük bir numunesi olan insanda birçok deliller sunmakta ve bunların tıpkı birer kitap gibi okunmasını istemektedir. Din, temelde akıl ve vahyi birlikte ele aldığı halde, bilimciler sadece aklı ön plana çıkarmaktadır. Geleneksel yaklaşımlar ise bunun karşısında gönle aşırı vurgu yapmakta, buradan da akıl/din çatışması gibi ne olduÄŸu tam olarak açıklanamayan eksik yaklaşımlar içinde olunmaktadır. Said ise kiÅŸilerin ve onların yazılı görüÅŸlerinin kutsallaÅŸtırılması sonucunda, onların görüÅŸlerinin doÄŸrulukları araÅŸtırılmak için dış olaylarla beraber bir deÄŸerlendirmeye tabi tutulamayışının, bilinçsizliÄŸe dönüÅŸmesi üzerinde durur. Müslüman dünyada “içtihadın durması” veya “taklit çaÄŸları” denen devre, düÅŸünce dünyasından ÅŸahıslar dünyasına, yani bilginin güçsüzleÅŸmesine; kitabın olumlu anlamından olumsuz anlamına, ayak bağı olmasına bir geçiÅŸtir.
Çekmegil, Greklerden itibaren bilim alanındaki geliÅŸmeleri özellikle Batı odaklı olarak ele almakta, tahrif edilmiÅŸ Hıristiyanlıkla bilim arasında ortaya çıkan çatışmadan bilimperestliÄŸe, oradan da bilimin eleÅŸtirisine uzanan post modern kıblesizliÄŸe ulaÅŸmış olmasını eleÅŸtirmektedir. Ä°nsanın kendini tanıyamamasının yol açtığı olumsuz geliÅŸmelerin üzerinde düÅŸünülmesi gerektiÄŸini ifade eder. Ä°slam ile ilim arasında var olduÄŸu sanılan ikili çatışma vehminin, safsata saplantısının yanlışlığını sergiledikten sonra, Ä°slamiyet'in ilimlerin pederi, mürÅŸidi, hakiki ilimlerinin reisi olduÄŸunu bildiriyor. Ona göre bu noktadaki iftiralar ya Ä°slam’ı bilmemekten kaynaklanan cahiliye kaynaklı yaklaşımlarla, Ä°slam âleminde çoÄŸunlukla görülen taklit hastalığının neticesi olan kültürsüzlüÄŸün Ä°slam’a mal edilmesinden ya da kötü bir kasta dayanmaktadır. Ä°kisinin de ortak kaynak olarak kullandığı eserler arasında Will Durant’ın Medeniyet Hikâyesi adlı kitabı ile Ä°bn Haldun’a yapılan atıflar dikkat çekicidir.
Her iki düÅŸünür de Müslümanların kendi çaÄŸlarındaki dünyaya kısa zamanda nasıl sahip olduklarına iliÅŸkin aktarımlarda bulunurlar. Onların, “Oku” sözünden yola çıkıp ve kendi çaÄŸlarında en çok okuyan, ilimle, düÅŸünmeyle, okumayla ve yazmayla en sıkı iliÅŸkisi olan insanlar olduÄŸunu, ilmi, her yerde ve her türlü kaynakta aradıklarını, böylece hem âlemdeki konumları ve hem de dünya imkânları bakımından Allah’ın lütuf ve keremine ulaÅŸmış olduklarını çeÅŸitli kaynaklardan hareketle bu günün Müslümanlarına anımsatma gereÄŸi duyarlar. (Said, 2006 s.24; Çekmegil, 1996, s.55–80) Çekmegil, Batı medeniyetinin bilgi noktasında kendi coÄŸrafyasının dışındakilerden çok ÅŸey aldığını eski çaÄŸlardan hareketle bu güne deÄŸin getirir. Said de ise daha teknik bir yaklaşım vardır. O, belli bir usul çerçevesinde farklı yazarlardan da hareketle Ä°slami bilgi anlayışını temel ilkeler çerçevesinde ele almaya çalışır.
Sosyal bilimler perspektifinden bakıldığında, Said Çekmegil’in ve Cevdet Said’in Batı-merkezli bilgi anlayışlarının yerine, Kur'an merkezli bir düÅŸünme ve bilgi biçimi önermekte olduÄŸu söylenebilir. Her iki düÅŸünür, bilgi teorileri baÄŸlamında doÄŸruluÄŸu akılla kavranabilen bir bilgi olarak vahiy bilgisini temel almalarından dolayı, Batı merkezli okuma biçimlerinden uzaklaÅŸmaksızın tam olarak anlaşılamayacaktır. Her iki düÅŸünür okuma, düÅŸünme, yazma ve bilgi ile amel arasında doÄŸrudan bir iliÅŸki kurmaktadır. Alternatif bir bilme ve anlama biçiminden; içtihadi yöntemlerle yani edinilen bilgi ile verilen vahyi bilginin iç içeliÄŸine dayanan bir bilgi kuramından yana olduÄŸunu söyleyebileceÄŸimiz yazarların birbirlerini okumamalarına raÄŸmen, farklı yollardan bilginin gücünü vurgulamaları üzerinde durulmaya deÄŸer bir konudur. Yazıyı merhum Said Çekmegil’in de çekincesiz kabul edeceÄŸini düÅŸündüÄŸüm bir alıntıyla noktalamanın yeridir. Çünkü beÅŸeri kitaplara bu esasa göre bakılırsa, insan, ÅŸahıslar dünyasından düÅŸünceler dünyasına çıkmayı baÅŸarır: “Bütün kitaplar, yazılı eserler, yazarlarının zihinsel ÅŸekilleridir. Çünkü kitap ister tabiatı, isterse insanı konu alsın dış varlığı olan belirli bir konu etrafında dönüp durur. Bundan dolayı dış gerçeklerle iliÅŸki içerisine giren kiÅŸi, onlarla ilgili anlayışını artırır ve düzeltir. Bu esasa göre, hatayı ve o hatada sürekliliÄŸi yok edebilmek için kitaba dikkatlice bakıp onunla iyi iliÅŸki içerisine girmek gerekir. Bunu iyi anlayan biri, kitapla onu kutsal görecek bir iliÅŸkiye girmez. Aksine kitaplar, günün birinde insan düÅŸüncesinin bazı gerçeklere ne derece ulaÅŸtığının bir iÅŸareti ve alametidir. Bundan dolayı olumlu bir anlam taşır, dış varlık hakkında araÅŸtırmayı durdurma rolü oynamaz.”(Said, 2006, s.74)


KAYNAKÇA
FEYERABEND Paul (2005) Bilgi Üzerine Üç SöyleÅŸi, Çeviri: Levent Kavas, Cemal Güzel, Metis Yayınları, Ä°stanbul
TEPEBAŞILI, Fatih (2005)Edebiyat Yazıları, Hece Yayınları, Ankara,
ATALAR, M. KürÅŸad(1996) DüÅŸüncede Devrim, Anlam Yayınları, Ankara
SAÄ°D, Cevdet(2006) Oku! Kerem Sahibi Rabbinin Adıyla, Çeviren: Abdullah Kahraman, Pınar Yayınları, Ä°stanbul
ÇEKMEGÄ°L, M. Said(1996) Bilginin Gücü, TimaÅŸ Yayınları, Ä°stanbul.

                                                                 (Not: Yazı Nida Dergisinden alıntıdır...)

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 26-03-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111703025 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net