feodaliteden moderniteye ÅŸehirleÅŸmeyle dönüÅŸen:
Necmettin EVCÄ°
Kilisenin egemenliÄŸindeki feodal Avrupa’da uzun süre ÅŸehirleÅŸme istenilen düzeyde olmadı. 11 ve 12. yüzyıllarda gerçek anlamda ÅŸehirleÅŸme devrimi diyebileceÄŸimiz bir dönem baÅŸladı. Elbette bu kendiliÄŸinden ve birdenbire vuku bulan bir geliÅŸme deÄŸildi. Tarihsel olguların tek sebebi yoktur. Burg’lar dönemi diye tanımladığımız bu dönemi hazırlayan birçok farklı sebeplerin uygun ÅŸartlarda birleÅŸmesi söz konusudur elbette. Bu olguyu hazırlayan öncelikli sebeplerin başında belli toprak politikasıyla insanların diÄŸer hareketlerini kısıtlayan Roma’nın ve çok kısa süren Karolanj imparatorluÄŸunun dağılmasıyla birlikte kendi nüfuz bölgelerinde derebeylerinin, güçleri ve toprakları sınırlı kral, kont ve ÅŸövalyelerin etkisi çok olmuÅŸtur. BilindiÄŸi gibi bu kiÅŸiler
feodal dönemde tüm toplumsal hareketlerin belirleyici aktörleriydi. Ayrıca Hıristiyanlık topluma yeni bir ruh kazandırmıştı. Kiliselerin yanında ve yakınında yükselen kont ÅŸatoları, dük saraylarının yanında yükselen kiliseler halk için bir cazibe merkezi oluÅŸturmuÅŸtu. Feodal yapı sadece toprak ve kiliseyle izah edilirse eksik kalır. Belli kiÅŸilere baÄŸlılıkta toprak ve kilise kuÅŸkusuz inkâr edilmez ehemmiyettedir. Feodal yapıda belirleyici olan asıl unsurlardan biri de köle ve köylülerin çeÅŸitli ara kademelerle baÄŸlı oldukları derebeyleridir. Bu yapı içinde insanlar kendilerini ancak o aidiyetle ifade ederler. Yani bugün anladığımız anlama yakın içerikte birey anlayışı oluÅŸmuÅŸ deÄŸildi. Bunu tasavvur etmek bile imkânsızdı. Her kiÅŸi kendini baÄŸlı bulunduÄŸu kontla, dükle ifade ederdi. 12. yüzyılda aile kavrayışı kesin bir ÅŸekilde hanedan kavramına dayalıydı. (47) Aile kavramını bile bu çerçevede düÅŸünmek gerekir. AÅŸiret, kavim veya kabile anlayışı sürmektedir. Yakın zamana kadar ve çoÄŸu yerlerde hâlâ sürmektedir. Hatta denebilir ki, orta zamanda bu anlayış tüm dünyada, bizde de egemendi. (Bana sorarsanız biz biraz da bu tarz aidiyet iliÅŸkilerinin ve bağının zayıflamasından, kopmasından sıkıntı çekiyoruz.) Ä°nsanlar dinlerini, düÅŸüncelerini, yaÅŸam biçimlerini kendileri seçemez; önceden belirlenmiÅŸ bir düzen içinde kaderlerini yaÅŸarlardı. Yani özgür bireyler deÄŸildiler. Onlara özgürlüÄŸün havasını solutacak ÅŸehirler de yoktu. Saray, ÅŸato ve kilise merkezlerinde yeni yeni geliÅŸen, geniÅŸleyen yerleÅŸim yeri biraz olsun coÅŸkuluydu. Orada hayat daha farklı deviniyordu. Orada farklı bir ritim farklı bir anlayış vardı. Ne vardı oralarda? Hayır hayır o bin bir gece masallarının BaÄŸdat’ı veya ışıltılı güzelliÄŸiyle Ä°stanbul, Semerkant, Buhara deÄŸildi oralar. Sadece sarayın ve konukların ihtiyaçlarını karşılamak için düÅŸünülmüÅŸ yapılar, köylülerin ürünlerini depolamak ve onlara ihtiyaçlarını vermek için ambarlar, tevzi depoları, bir iki nalbant, berber, demirci, bir dinlenme salonu, han, belki hamam, güzel bir yol, kontun ya da dükün himayesinde çalışanlar, oradan buradan gelenler, ihtiyaçlarını temin ettikten sonra rüyalarında yaÅŸayacakları bu cıvıl cıvıl anılarla dönen insanlar.. Asıl ÅŸehirleÅŸme ‘Burg’larla beraber geliÅŸti. Burg (bourg), Burgus kelimelerinin Germanik olduÄŸu söylenmektedir. Yakın bir söyleyiÅŸle dilimize ‘burç’ olarak geçtiÄŸi ÅŸeklindeki görüÅŸ yanlıştır. Çünkü daha 12. yüzyıldan en az 600 yıl önce belki daha evvel bu kelime Arapçada ‘yüksek, yükseklik, kale, sur, aÅŸamalar’ anlamında kullanılıyordu. Kur’an’da ‘Buruç’ (burçlar) suresinin olması bile baÅŸka delillere gerek bırakmayacak kanıttır. Feodal Beyler geniÅŸ olan ÅŸatolarının etrafını burçlarla çevirdiler. Ä°çinde ve çevresinde az önce anlattığımız renkli, coÅŸkulu hayatın yaÅŸandığı bu yerlere burg dendi. Burglar geliÅŸti ve ÅŸehir hüviyeti kazandı. ‘Romalılar bir surla çevrelenmiÅŸ yerleÅŸim yerine ‘burgum’ demekteydiler. 12 yüzyılın ilk yıllarında bu kelime ‘yerleÅŸim birimi’ anlamında hemen bütün Fransa’ya yayılmıştır.(48) Yanlış deÄŸildir. Çok yönlü beÅŸeri iliÅŸkilerin doÄŸal akışı içinde büyüyen yerleÅŸim yerlerinin merkezinde kalan saray ve ÅŸatolar yani burglar vardır. Ama asıl burglar ticari merkezler olarak kurulmuÅŸtur. Burg ilk anlamı itibariyle pazaryeri, panayır demektir ve kuvvetli bir ihtimalle ilk kurucularını çoÄŸunluÄŸunu Müslüman tüccarlar veya onlarla ticari iliÅŸki içinde olan kiÅŸiler oluÅŸturmuÅŸ olmalıdır. Kendi dar dünyası içinde sıkışıp kalmış Avrupa, yaÅŸam için gerekli baharat, kumaÅŸ, iplik, porselen ve cam eÅŸyalar, kokulardan kâğıt ve kaleme, halıya, diÄŸer dokuma ürünlerine hatta ayakkabıdan süs eÅŸyalarına kadar hemen her ÅŸeyi diÄŸer ülkelerden özellikle de o zamanlar yüksek bir medeniyetin temsilcisi Müslümanlardan temin ediyorlardı. Belli yerlerde ve elbette belli bir kontun veya dükün sarayına yakın yerlerde Pazar ve panayır uygulaması baÅŸladı. Kervanlar mallarını burg denen bu pazar ve panayırlara indiriyor alım satım buralardan yapılıyordu. AlışveriÅŸ organizasyonunun daha güvenli sürdürülmesi için tahsis edilmiÅŸ bu yerlerin etrafı yüksek tahta perdeyle çevrilmiÅŸtir. Müslümanlar bu faaliyetten çok para kazandılar.(49) Ama daha da önemlisi Avrupa insanının mutlu yaÅŸaması için böyle merkezlere ihtiyaç vardı. O nedenle ilk dönemde muayyen bir zamanla sınırlanan bu yerler ihtiyacın sürekliliÄŸi ve görülen fayda üzerine otoriteler tarafından sürekli yani kalıcı hale getirildi. O sebeple tahta perdeler ve ahÅŸap yapılar yörede mevcut malzeme koÅŸullarına göre kalıcı hale getirildi. Daha çok da taÅŸ, tuÄŸla ve mermerden inÅŸa edildi. Ä°nsan ihtiyaçlarının çeÅŸitlenmesi, her geçen gün piyasaya çıkan yeni mal ve ürünler burayı gittikçe artan cazibe merkezi olarak gündelik hayatın tam ortasına yerleÅŸtirmiÅŸti. Burglar hayatı ve insan iliÅŸkilerini ticaretin belirlediÄŸi zenginlik merkezleriydi. Ticaretle beraber farklı kültürler, algılar, hayatlar ortak ihtiyaçların itme ve çekmesiyle kaçınılmaz bir alanda yani yaÅŸamsal gereklilik ve gerçeklik alanında buluÅŸuyordu. Bu buluÅŸmalar birebir kültürel ve düÅŸünsel etkileÅŸimi saÄŸlıyordu. Ä°lk zamanlar bu yabancılar toplumu ifsat eder kaygısıyla biraz dışarıya ve sınırlı bir zaman için konuÅŸlandırılmışlardı. Oysa ÅŸimdi yaÅŸamın zaruretleri çekinceleri yontmuÅŸtu. Ä°nsan bilmediÄŸinden korkar, çekinir. Hatta burgların yaÅŸama eklenmesi herkes için iyi olmuÅŸtu. Yeni, renkli, esnek ve zengin boyut kazanan yaÅŸam alttan alta deÄŸerleri yerinden kımıldatmaya bile baÅŸlamıştı. Buradaki insanlar farklıydı. DoÄŸrusu pek de fena deÄŸillerdi hatta hoÅŸtular. Rahattılar, emindiler, geniÅŸtiler. O zaman için benim diyen Avrupalının düÅŸünemediÄŸi, düÅŸünmeye korktuÄŸu; yapamadığı, yapmaya çekindiÄŸi düÅŸünce ve davranışların sahibiydiler ve üstelik kötü de deÄŸillerdi hani. Batılı yüzyıllardır uzaklaÅŸtığı giderek koptuÄŸu dünyaya yavaÅŸ yavaÅŸ yaklaşırken bile heyecan duymaktaydı. Aradan geçen uzun zaman içinde burglar büyümüÅŸ ve tam anlamıyla ÅŸehre dönüÅŸmüÅŸlerdi. Avrupalılar reform devrinden önce beÅŸ asır içinde barbarlıtan zerafete geçtiler. Hiç ÅŸüphesiz, o devirlerde maddi servet bakımından büyük bir geliÅŸme olmuÅŸtu. 16. asır baÅŸlarındaki Avrupa 11. asır Avrupa’sına göre daha geliÅŸmiÅŸ bir dünya teÅŸkil edecekti. Müstakil yüzlerce ÅŸehir; beygir, rüzgar ve su gücüne dayanan sanayii mekanizmaları, katedralleri, manastırları, belediye binaları, prens sarayları, asilzade ve zengin tüccarlara ait konutlar, lüks maddeler..(50) Yeni ÅŸehirler sadece para ve zenginliklerin toplanıp taksim edildiÄŸi yerler deÄŸil ayrıca köylünün de mallarını oradaki ithalatçı ve ihracatçılar vasıtasıyla dünyaya pazarladıkları yer olmuÅŸtu. Mal hareketleri toplum ve kültür hareketini hızlandırdı. Avrupalı ÅŸehirde sadece zenginleÅŸmemiÅŸ ayrıca orada farklı esen havayla özgürlüÄŸü duymaya baÅŸlamıştı. Almanlar’a ait olduÄŸu söylenen ‘Åžehir havası insanı özgür kılar’ atasözü o zamanlardan kalmadır. Nereden gelirse gelsin orada insan kendini, özgür yanını keÅŸfediyordu. Ve nereye giderse gitsin özgürlük götürüyordu. Kilise ve kontların denetimi dışında ilk kez ticaret yoluyla zengin olan, para ve güç sahibi bir sınıf teÅŸekkül etti. Kapitalist geliÅŸmenin görünüÅŸteki kentsel öÄŸeleri olarak bunlara ‘burgda yaÅŸayan ve ticaret yapan’ anlamında ‘burguva’ (burjuva) dendi.(51) Bundan böyle baÅŸta ÅŸehir meclisleri olmak üzere burjuvalar devlet yönetiminde rol alacaklardı. VatandaÅŸ ve yurttaÅŸ kimliÄŸi öne çıkacak ‘Magna Karta’ ve benzeri düzenlemelerle vatandaÅŸ- devlet iliÅŸkisi yeniden tanımlanacaktı. Batı burjuvaziyle yeni bir yaÅŸam evresine girdi. Her türlü iliÅŸki ve geliÅŸmenin sanayi ve üretim odaklı maddi ilerlemeye ayarlı olduÄŸu modernist kapitalist aÅŸama. Modernitenin geldiÄŸi son aÅŸamada ise insan dairesel medeniyet döngüsünü neredeyse tamamlamak üzeredir. Batı kanadında geliÅŸen maddi uygarlığın en son aÅŸamasında büyümede sınır tanımayan sanal sınırları zorlayarak zamanı ve mekânı rölatif hale getiren bu aÅŸamada artık insani ölçeÄŸi çoktan aÅŸmış çoÄŸu ÅŸehirler medeniyet deÄŸil barbarlık üretir olmuÅŸlardır. Åžimdi insanlık medeniyetten barbarlığa doÄŸru ilerleyen bir yola koyulmuÅŸ veya sürüklenmiÅŸtir. ‘Medeniyetten barbarlığa’ dönüÅŸen süreç ise burada özet tarihsel geliÅŸimiyle konu etmeye çalıştığımız ‘Åžehirlerden Medeniyete’ doÄŸru seyreden süreçten çok ayrı ve baÅŸka bir yazının konusudur.
(50)-John U. Nef, SanayileÅŸmenin Kültür Temelleri, s.98, Çev. Erol Güngör, MEB. Yay. Ä°st.1970. (51)-R. J. Holton, Kentler Kapitalizm ve Uygarlık, s. 19, çev. RuÅŸen KeleÅŸ, Ä°mge yay, Ank.1999.
|
Bitmişe benziyor... Yazar Sanih açık 2009-02-21 05:49:00 teselsül eden dip notlarından ve konuların birbirini takip eden irtibatından uzun bir süredir parça parça yayınlanan bu makaleler serisi bir bütünün parçaları olarak bitmişe benziyor ve bu makale sanırım son oluyor. Sayın yazarı bu uzun, ciddi ve yararlı çalışması nedeniyle tebrik etmemek mümkün değil. Tebrikler Necmettin bey!.. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |