HAC; HÜRMET AYI TuÄŸba AKMAZ
Aylardan zilkade, günlerden sebt… Gün bugündü, vuslatın yakınlaÅŸtığı ulvi bir zaman baÅŸlar doÄŸan güneÅŸle. Gidenlerin çırpınan kalpleri, uÄŸurlayanların buÄŸulu gözleri eÅŸliÄŸinde baÅŸlar yolculuk.
Ellerde tesbihler ve sürekli zikirle iÅŸtigal eden, kımıldamaktan yorulmayan dudaklar, Kulaklarımızda çınlayan telbiyeler… Niyet edip, insanı dünyalık gereksinim ve zevklerden men eden ihram yasaklarıyla adım atıyoruz artık hacı olmaya. Ve bu noktada artık biz, bize ait olmaktan çoktan çıkmış oluyoruz aslında. Tüm hareketlerin, yöneliÅŸlerin ve yakarışlar O’nadır. Saniyeler, dakikalar ilerledikçe, saatler tükeniyor. Åžimdi geriye elimizde yalnızca kaybettiÄŸimiz yıllar kalıyor.
Artık Cidde’nin semalarındayız. Ve iÅŸte Mekke!... Hayali bile insanı heyecanlandırmaya yeterken, inanılması güç te olsa kutsal topraklara ayak basmıştık. YaÅŸamımızın, Dinimizin, ibadetlerimizin anlam kazandığı Kabe karşımda durmakta. Rüya gibi, bir kartpostala bakar gibi. Ve gözünü yumup açtığında sanki kaybolacak bir suret gibi durmakta. Herkes sefer halindeyiz diye düÅŸünürken, kim düÅŸünmüÅŸtü acaba! asıl evimize geldiÄŸimizi. Habibullah’ın Mekke’den gittiÄŸi gece uzaktan Kabe’ye bakınca; “Mekke!.. Sen benim için bütün dünyadan daha deÄŸerlisin ama senin insanların beni rahat bırakmıyor” demiÅŸtin. Senin buruk ayrılıp, ihtiÅŸamla döndüÄŸün en deÄŸer verdiÄŸin ÅŸehrindeydik. Kelimeler bu kadar mı anlamsız kalırdı ÅŸu alemde. Bu kadar mı aciz kalırdı insanoÄŸlu. Ä°ÅŸte birkaç adım ötemde Beytullah’ın siyah örtüsü. Dilim lal, ruhum ahuzar. Bir düÅŸle, gerçeÄŸin kesiÅŸtiÄŸi ve bu etkileÅŸimin verdiÄŸi ÅŸaÅŸkınlık, sevinç, huzur, sükut ve âÅŸk. Bunca duygu karmaÅŸası nasıl dile getirilebilir ki… Ya da anlatabilmek için -ancak yaÅŸayan bilir- gibi kliÅŸe bir cümle mi kurmalıydım. Ne söz sarf etmeliydim ki gözlerinizin önüne Harem’i Åžerif’i getirebilmeliydim. Misâl, en sevdiÄŸiniz insanı anımsadığınızda bir surette mi canlanmaz gözlerinizde. Ne farkı vardır ya da neyi eksiktir ki bizi bundan mahrum bırakır.
Dünyanın her bir ülkesinde gece yıldızlarını serperken göÄŸe, buralarda tek bir yıldız görülmezken, yapılan ibadetlere tek “ay” ÅŸahit olurdu. Yarab! Tüm yıldızlar Peygamberimizle Medine’ye mi kayıvermiÅŸti. Ya da “Yaradan bir peygamber gönderecekse yıldızlarla müjdelermiÅŸ” denildiÄŸinden miydi; sitarelerin yokluÄŸu? Belki de; günahkar ve aciz de olsak, tavaf yapan kullarının her biri senin için birer parlayan “yıldız”dılar. Åžavtları hakkıyla yerine getirmeye çabalarken, gözler Hacer-i Esved, Makam-ı Ä°brahim ve simsiyah Kabe örtüsünde gezinir. Bedenle, ruhun uyumu had safhada. Yapılacak ne çok dua, tövbe istenecek ne çok günah varmış meÄŸer. Bunları anlamak ve tüm bunların mükerrer olmaması için bu havayı solumak kafi miydi acaba... Artık kimin umurundaydı üretmek ve tüketmek… Ne önemi kalmıştı artık; zenginliÄŸinin, sevdiklerinin ve vazgeçemediklerinin… Göze alabilmiÅŸ miydin dönmemeyi…
Aylardan Zilhicce, günlerden Arafat… Haccın olmazsa olmaz mekânı. Bunun idrakine varmış milyonlarca insanın vakfeye durduÄŸu yer. Bir toprak parçası ve adı Cebel-i Rahme olan meydandaki tepe. Hz. Adem ile Hz. Havva’nın dünyada kavuÅŸtukları yer diye anıp, irkilmemize sebep olan büyüleyici yer. Allah’ın isimlendirdiÄŸi üç aÅŸama;
Arafat ; “bilgi” – tanıyış
MeÅŸar; “ÅŸuur” – anlayış
Mina ; “âÅŸk” - iman‘ı ifade eder diyordu Ali Åžeriati’nin kitabı. Åžimdi bu ifadeler nasılda anlam kazanmıştı gözümde. Bilindik tanımlarından, nasıl da farklı ve belleÄŸimize iz bırakarak öÄŸreniyorduk.
Ey hacı! Artık sahne senin… Åžimdi hangi role bürüneceksin. Hz.Ä°brahim mi? , Hz.Ä°smail belki de, ya da benim gibi Hacer olmaya gönüllüsündür. Çokluk simgesi yedi taÅŸ mıydı; elinde sımsıkı tuttuÄŸun? Ne düÅŸünmüÅŸtün kimbilir onları tüm gücünle fırlatırken… Belki de attığın her taÅŸ kendi günahlarına olan kızgınlığındandı!, Ya da sana vesvese veren ÅŸeytandan aldığın ufak bir intikamdı.
Ve artık son vazife. Ve yine Kabe’nin eteÄŸindeyiz. Adı Veda Tavafı olsa da, her hac’ının “Tekrar tekrar gelmeyi nasip et diye Allah’a sessizce yakardığı” tavaf. Evinde edeple misafir olduÄŸumuz ve artık edeple ayrılma vaktiydi. Son bakış, kimseye görünmemek için çaba sarf eden gözyaÅŸları ve tekrardan vuslatı arzulayan gönüller.
Rolünü tamamlayan hacı, buraya ilk geldiÄŸin günkü kiÅŸi misin halen ? Çok ÅŸey görmüÅŸ, öÄŸrenmiÅŸ olmalısın. Kıblede Kabe’yi görebilmeyi, edeple konuÅŸup edeple susmayı, nefsinle hesaplaÅŸabilmeyi ve daha bir çok görev. Allah yardımcımız olsun ki, üstesinden gelebilelim, Hakkını layıkıyla, ÅŸuurlu bir ÅŸekilde verelim. Biz de, gücümüz yettiÄŸince ÅŸükranlarımızı sunabilelim.
Ne ÅŸanslıyım ki dünya gözüyle gören bir kulum. Hz. Ä°brahim’in inÅŸasına tanık olan, nice peygamberlerin ziyaret ettiÄŸi, meleklerin her daim tavaf yaptığı bu muhteÅŸem atmosferi solumakla ÅŸereflendim. Dilerim, yerine getirdiÄŸimiz rolümüz sahnede bitmiÅŸ olmaz, perde arkasına geçtiÄŸimizde unutuvermeyiz…âmin. Mamafih; artık noktayı koydum ve mürekkebi kurudu… Åžimdi susma vakti…
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |