27-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Çeviriler arrow George Orwell arrow Yazarlar ve Leviathan
Yazarlar ve Leviathan PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 4
KötüÇok iyi 
Yazar George ORWELL'den M. Selami ÇEKMEGÄ°L   
01-01-2009
George ORWELL

      YAZARLAR VE LEVIATHAN

                                                                       Çevirip Sunan: M. Selami ÇEKMEGÄ°L(*)
   Devlet tahakkümü çağında muharririn mevki’i, her ne kadar bu konu ile ilgili delillerin çoÄŸu henüz mevcut deÄŸilse de, oldukça yaygın ÅŸekilde tartışılan bir konudur. Burada, devletin sanata tahakkümü lehinde veya aleyhinde bir fikir serdetmekten ziyade, sadece, bize hükmeden devlet ÅŸeklinin kısmen cari entelektüel atmosfere baÄŸlı olduÄŸuna iÅŸaret etmek istiyorum; yani buradaki siyak ve sibakı içinde kısmen sanatkarların ve muharrirlerin tavırlarına, onların kısmen liberalizm ruhunu yaÅŸatmak ve yaÅŸatmamak arzusuna baÄŸlıdırdemek istiyorum. EÄŸer bundan on yıl
sonra kendimizi Zhdanov gibi birine yaltaklık eder bulursak, büyük ihtimalle buna müstahak olduÄŸumuz için olacak. Ä°ngiliz, edebiyat çevreleri arasında totalitarizm’e doÄŸru kuvvetli temayüller vardır. Ama ben burada komünizm gibi bilinçli ve teÅŸkilatlanmış bir hareketle alakadar deÄŸilim. Sadece politik düÅŸüncenin iyi niyetli insanlara etkisine ve politik taraf tutmanın gereÄŸine iÅŸaret etmek istiyorum. Çağımız bir politika çağıdır. SavaÅŸ, faÅŸizm, temerküz kampları, coplar, atom bombaları vs. her gün düÅŸündüÄŸümüz ve açıkça ismini koymasak da büyük çoÄŸunlukla yazı yazdığımız konulardır. Bundan kaçınamayız. Batan bir gemide iseniz düÅŸünceleriniz batan gemiler hakkında olur. Böylece meselelerimiz daralmakla kalmaz edebiyata karşı olan tavrımız, zaman zaman edebi olmadığının farkına vardığımız alakalarımızın rengine bürünür. Bende edebi tenkidin en müsait ÅŸartlarda dahi genellikle hileli olduÄŸuna dair bir his vardır. Zira kabul edilmiÅŸ standartların yokluÄŸunda ÅŸu veya bu kitabın iyi veya kötü olduÄŸunu belirleyen bir deÄŸerlendirme, dıştan yapılmış herhangi bir edebi hüküm, içgüdüsel tercihe gerekçe olarak muayyen kaideler vazından ibarettir. KiÅŸinin bir kitaba reaksiyonu, o da böyle bir reaksiyonu varsa, genellikle “bu kitabı beÄŸendim veya beÄŸenmedim” biçimindedir ve bunun ardından bir mantık yürütmek gelir. Ancak kanaatimce “bu kitabı beÄŸendim” edebi olmayan bir reaksiyon deÄŸildir; edebi olmayan tutum, bu kitap benim tarafımı tutuyor dolayısıyla bu kitaptaki meziyetleri tespit etmeliyim”dir. Tabiatıyla bir kiÅŸi bir kitabı politik sebeplerle övüyorken his yönüyle tamamen samimi yani onun kabulü gerektiÄŸini kuvvetle hissetmiÅŸ olabilir. Fakat politik dergilerde kitap tenkidi yapanlar bunun farkındadırlar. EÄŸer mutabakat halinde olduÄŸumuz bir gazeteye yazıyorsanız, taammüd, mutabık olmadığınız birine yazıyorsanız ihmal ile suç iÅŸlersiniz. Her halükarda tartışmalı pek çok kitaplar mesela Sovyet Rusya lehinde veya aleyhinde, siyonizmin lehinde veya aleyhinde, Katolik kilisesinin lehinde veya aleyhindeki çeÅŸitli kitaplar okunmadan ve aslında yazılmadan önce hükmü verilmiÅŸ kitaplardır. Herkes bu kitapların hangi gazetede ne gibi yankı uyandıracağını önceden bilir. Buna raÄŸmen bazen çeyrek ÅŸuurdan bile yoksun bir sahtekarlıkta hakiki edebi ölçülerin tatbik edildiÄŸi izlenimi verilir.


   Tabii edebiyatın politika tarafından istilası kaçınılmazdır. Özellikle totaliterizm problemi doÄŸmamış dahi olsa bu olacaktı. Çünkü biz, dedelerimiz için varit olmayan bir çeÅŸit vicdan azabı geliÅŸtirdik : Bu dünyadaki büyük adaletsizlik ve sefaleti bilip bu hususta bir ÅŸeyler yapılması gerekirken yapamamanın tevlit ettiÄŸi bir suçluluk duygusu. Bu duygu hayata saf bedii bir bakış tavrını imkansız kılar. Åžimdilerde  hiç kimse kendini bir Joyce veya Henry James gibi tamamen edebiyata hasredemez. Fakat günümüzde siyasi mesuliyet altına girmek demek de, maalesef, insanın kendisini tam bir sünepelik ve sahtelik içinde parti ile uyum halinde tutması veya parti sadakatine teslim etmesi demektir. Viktoria devri muharrirlerine nispetle bizim, birbirinden vazıh çizgilerle ayrılmış politik ideolojiler arasında yaÅŸamak ve genellikle bir çırpıda hangi düÅŸüncelerin heretik sayıldığını bilmek gibi bir dezavantajımız var. Modern edebiyat entelektüeli, geniÅŸ anlamda bir kamuoyunun deÄŸil de, kendi grubu içinde teÅŸekkül etmiÅŸ bir kamuoyunun devamlı baskısı altında yaÅŸar ve yazar. Kaideten birden fazla grup varsa da belirli herhangi bir anda, karşı gelinmesi hayli cesaret isteyen ve yıllarca gelirin yarıya düÅŸmesi sonucunu getiren hükümran bir baÄŸnazlık da var. Açıktır ki, takriben son on beÅŸ yıldır bilhassa gençlik arasında hükümran baÄŸnazlık “Sol” olmuÅŸtur. “Ä°lerici” “Demokratik” ve “Devrimci” kelimeleri anahtar kelimeler olmuÅŸken bütün gücünüzle size layık görülmekten imtina edeceÄŸiniz etiketler “Burjuva”, “Gerici” ve “FaÅŸist” olmuÅŸtur. Bugünlerde hemen herkes, hatta Katolik ve muhafazakarların çoÄŸunluÄŸu “ilerici”dir. Veya en azından öyle düÅŸünülmeyi arzu eder. Nasıl Anti-Semitik lafını bilecek derecede tetebbu sahibi hiç kimse anti semitik suçunu yüklenmeyi kabul etmezse, bildiÄŸim kadarıyla herhangi bir kimse de kendini “burjuva” olarak nitelendirmez. Biz hepimiz anti faÅŸist, anti emperyalist, sınıf farklarını horlayan, ırk ayrımına yer vermeyen vs. iyi demokratlarız. Ve de ÅŸimdiki “sol” baÄŸnazlığının bundan yirmi yıl önce hüküm süren Criterion ve (daha alt seviyede) London Mercury mecmualarının geçerli edebi mecmualar oldukları zamanların oldukça ukala koyu muhafazakar baÄŸnazlığından daha iyi olduÄŸuna pek ÅŸüphe yok. Zira onun, en azından hedef aldığı gaye insanların çoÄŸunluÄŸunun gerçekten arzuladığı geçerli bir cemiyet ÅŸeklidir. Ancak onun da  kendi öz sahtelikleri vardır. Fakat bunların kabul edilmemesi, muayyen bazı meselelerin ciddi olarak münakaÅŸasını imkansız kılmaktadır.


Bilimsel ve Ütopik bütün sol ideolojiler yakın bir iktidar ihtimali olmayan ÅŸahıslar tarafından geliÅŸtirilmiÅŸtir. Dolayısıyla bu ideoloji kurallara, hükümetlere, kanunlara, hapishanelere, polis kuvvetlerine, ordulara, bayraklara, sınırlara, milliyetçiliÄŸe, dine, müteamil ahlaka, velhasıl mevcut bütün her ÅŸeyin düzenine karşı aÅŸağılayıcı aşırı bir ideoloji idi.


Çok yakın tarihe kadar bütün ülkelerdeki sol güçler görünmez olan bir zulme karşı savaşıyordu. Bu zulmün, yani kapitalizmin, alaÅŸağı edilmesiyle ardından sosyalizmin otomatikman geleceÄŸini kabul etmek kolaydır, ayrıca sol, liberalizmden, “hakikatin galip geleceÄŸi ve zulmün kendi kendine maÄŸlup olacağı veya insanın fıtraten iyi olduÄŸu, ancak çevresinin etkisiyle bozulduÄŸu” gibi muayyen ÅŸüpheli inançlar tevarüs etmiÅŸti. Bu mükemmelci fikir, hemen hepimizde devam etmektedir. Bu ölçü ile hareket ederek (mesela) iÅŸçi (labour) hükümetinin, kralın kızlarına büyük iratları onaylarken, çelik endüstrisini devletleÅŸtirme hususunda tereddüt göstermesini protesto ederiz. Öte yandan da müteaddit kereler gerçeklerin yüzümüze çarpması sonucu zihnimizde kabul edemediÄŸimiz bir takım tenakuzlar biriktirmiÅŸizdir.


Ä°lk büyük çarpma Rus Devrimi oldu. Birtakım karmaşık sebeplerden, hemen bütün Ä°ngiliz solu —ruhu ve tatbikatı, Ä°ngiltere’de sosyalizmle anlatılmak istenen her ÅŸeye açıkça yabancı olduÄŸunu, gördüÄŸü halde— Rus rejimini “Sosyalist” olarak kabul etmeÄŸe yöneldi.


Böylece Åžizofrenik bir düÅŸünce tarzı ortaya çıktı. Bu tarz düÅŸüncede “demokrasi” gibi kelimeler telifi imkansız iki manaya gelmeye ve temerküz kampları ve kitle halinde sınır dışı etme fiili aynı anda doÄŸru ve yanlış olmaya baÅŸladı. Sol ideolojiye bundan sonraki darbe faÅŸizmin doÄŸuÅŸu oldu. Ve bu, kesin bir doktrin deÄŸiÅŸikliÄŸi getirmemekle beraber solun pasifizm ve enternasyonalizmini sarstı. Alman iÅŸgali Avrupalılara, müstemleke insanlarının daha evvelden bildikleri bir ÅŸeyi öÄŸretti. O da, sınıf mücadelelerinin en önemli husus olmadığı ve Milli Menfaat denen bir ÅŸeyin mevcudiyeti idi. Hitler’den sonra “düÅŸmanın kendi ülkenizde olduÄŸu” sloganı ciddi olarak sürdürmek ve milli bağımsızlığın deÄŸersiz olduÄŸunu iÅŸlemek zordu. Bunları böyle bilmemiz ve gerektiÄŸinde ona göre hareket etmemiz gerektiÄŸi zaman bile bunları açıkça söylemenin bir nev’i vatan hainliÄŸi olduÄŸunu hala hissederiz ve nihayet bütün bu zorlukların en büyüÄŸü ortaya çıkmıştır: Sol ÅŸimdi iktidardadır ve sorumluluk yüklenmek ve gerçekçi kararlar almak durumundadır.


Sol hükümetler hemen daima taraftarlarını hüsrana uÄŸrattılar. Zira taahhüt ettikleri refah eriÅŸilir olsa bile daima daha önce üze rinde pek durulmayan rahatsızlık verici bir geçiÅŸ dönemine ihtiyaç vardır. Ä°ÅŸte bu anda hükümetimizi umutsuz ekonomik dar boÄŸazlarda ve kendisinin geçmiÅŸteki propagandalarına karşı savaşır buluruz. Åžu anda içinde bulunduÄŸumuz buhran, zelzele gibi beklenmeyen ani bir felaket deÄŸildir veya buna harp de sebep olmuÅŸ deÄŸildir.

Belki hızlanmıştır ama yıllarca önce de böyle bir ÅŸey olacağı tahmin edilebiliyordu. On dokuzuncu yüzyıldan beri kısmen yabancı ülkelerdeki yatırımların faizlerine, müstemleke memleketlerindeki ucuz hammaddelere ve emin pazarlara dayalı olan milli gelirimiz son derece kararsızdı. Er veya geç iÅŸin ters gideceÄŸi ve bizim ihracatımızın ithalatımızı karşılamasına zorlanacağımız kesindi. Bu vuku bulunca Ä°ngiliz hayat standardı, iÅŸçi sınıfı standardı dahil, en azından geçici bir süre için düÅŸmeye mecburdu.Buna raÄŸmen sol partiler, son derece anti emperyalist olsalar da, bu gerçekleri asla açıklığa kavuÅŸturamadılar. Zaman zaman Ä°ngiliz iÅŸçilerinin Asya ve Afrika’nın bir ölçüde yaÄŸma edilmesinden yararlanmış olduÄŸunu kabul etmeye hazırdılar. Ama her defasında bu yaÄŸmadan vazgeçip yine de refah içinde kalabilmenin yolunu bulabileceÄŸimiz görüntüsünü vermeye çalıştılar. Genel olarak iÅŸçiler, istismar edildikleri söylenerek kendi taraflarına kazanılıyorken acı gerçek ÅŸuydu ki dünya çapında düÅŸünüldüÄŸünde onlar kendileri istismar edenler idiler.

Verilmek istenen bütün izlenimlere raÄŸmen, ÅŸimdi çalışan sınıfın hayat standardının yükseltilmesi ÅŸöyle dursun aynı seviyede tutulması bile söz konusu deÄŸildir.
Zenginleri ortadan kaldırsak dahi halkın büyük çoÄŸunluÄŸu ya daha az tüketmeli ya da daha çok üretmelidir. Yoksa içinde bulunduÄŸumuz kargaÅŸalığı mübalaÄŸa mı ediyorum? Belki de; yanılmış olmamı çok arzu ederdim. Benim ortaya getirmek istediÄŸim ÅŸudur ki, kendini sola adamış insanlar arasında bu meselenin gerçekçi bir ÅŸekilde müzakere edilmesi mümkün deÄŸildir. Yevmiyelerin azaltılması, çalışma saatlerinin uzatılması aslında anti sosyalist tedbirler olduklarından ekonomik durum ne olursa olsun baÅŸtan düÅŸünülmezler. Bunun kaçınılmaz olacağını söylemek hepimizin korktuÄŸu etiketlerle etiketlenmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmak demektir. Bu mevzudan sakınarak mevcut milli  geliri adaletli dağıtarak her ÅŸeyi yoluna koyabileceÄŸimiz rolünü oynamak çok daha emin bir dogmayı kabul etmek demek; çözüm getirilememiÅŸ tenakuzları tevarüs etmek demektir. Mesela duyarlı kimseler endüstrileÅŸme ve onun neticelerine karşı isyan ediyorlar ama aynı zamanda biliyorlar ki fukaralığın yenilmesi ve çalışan sınıfın kurtuluÅŸu daha az endüstri deÄŸil bilakis daha çok ve daha çok endüstrileÅŸmeyi talep eder. Yine mutlak surette yapılması gereken bazı iÅŸler vardır. Ama buna raÄŸmen bir zorlama olmadan bu iÅŸler yapılamamaktadır. Veya mesela kuvvetli bir ordu olmaksızın müspet bir dış politika güdülmesinin imkansızlığı meselesini alalım.


Misaller çoÄŸaltılabilir. Bu meselelerin her birinde tamamen vazıh olan bir netice vardır. Ama bu netice kiÅŸinin resmi ideolojiye vefasızlık etmesi ile ortaya çıkabilir. Normal tutum ise kiÅŸinin cevapsız kalan soruyu zihnin bir köÅŸesine itmek ve mütenakız, kliÅŸeleÅŸmiÅŸ kelimeleri tekrar etmeye devam etmektir, Böylesi düÅŸünce tarzını tesirlerini keÅŸif için dergi ve mecmualarda pek fazla araÅŸtırma yapmaya gerek yoktur.


Tabii bununla fikri sahtekarlığın sadece solculara veya sosyalistlere münhasır olduÄŸunu veya en çok onlarda rastlandığını demiÅŸ olmuyorum. Sadece herhangi bir politik disipline angaje olmanın edebi dürüstlükle baÄŸdaÅŸamadığını iÅŸaret ediyorum. Bu kural normal politik mücadele dışında olduÄŸunu iddia eden pasifizm ve ferdiyetçilik hareketleri için de geçerlidir. Gerçekten -Ä°zm- ile biten kelimelerin sedası beraberlerinde, propaganda kokusu taşırlar. Grup sadakati elzemdir ancak edebiyat fertlerin ürünü olduÄŸu sürece ona zararlıdır. Bunların, negatif de olsa, yaratıcı yazmaya herhangi bir tesirine müsaade edilirse, netice sadece tahrif olmaz aksine daha çok yaratıcı melekelerin kurutulmasına yol açar. Ama netice nedir? Bütün muharirlerin “politika dışında kalmalarının vazifeleri olduÄŸu neticesine mi vardık? Tabi ki hayır, zamanımızdaki gibi bir çaÄŸda, daha önce söylediÄŸim gibi tefekkür edebilen hiç bir kimse samimi olarak istese de politika dışında kalamaz.


Ben sadece politik ve edebi baÄŸlılıklarımız arasında ÅŸimdi yaptığımızdan daha kesin bir tefrik yapmamız gerektiÄŸini ve ama gerekli muayyen iÅŸleri yerine getirme iÅŸtiyakının genellikle beraberinde getirdiÄŸi, birtakım saplantıları yutma mecburiyetini taşımadığını söylemek istiyorum. Bir muharrir politika ile ilgilenirse, onunla bir vatandaÅŸ gibi, bir beÅŸer gibi ilgilenmeli bir muharrir sıfatıyla ilgilenmemelidir. Muharririn sadece duyarlılığını öne sürerek politikanın pis iÅŸlerini yapmaktan kaçınmaya hakkı olduÄŸunu zannetmiyorum. O da herhangi bir kimse gibi serin salonlarda konferanslar vermeli, kaldırımlara yazı yazmalı, seçmenlerle kulis yapmalı, bildiri dağıtmalı, hatta gerekirse iç harpte savaÅŸmalıdır.


Ancak partisine hizmet için, baÅŸkaca ne yaparsa yapsın ama, asla yazı yazmamalıdır. Yazılarının apayrı bir ÅŸey olduÄŸunu açıklığa kavuÅŸturmalıdır ve resmi politikayı tamamen reddetse bile, partisine yardımcı olmalıdır. Yazar partisine ters düÅŸmesine sebep olsa bile kendi düÅŸünce silsilesinden vazgeçmemeli, muhtemelen bu sadakatsizliÄŸinin farkına varılmasına da fazla aldırış etmemelidir. Belki de, yirmi yıl önce, komünist sempatizanı olmasından ÅŸüphe edilmemesi bir yazar için nasıl kötü bir iÅŸaret idi ise, bu gün de reaksiyoner temayüllerinden kuÅŸku duyulmaması aynı derecede kötü bir iÅŸarettir.


Peki ama bütün bunlar bir yazarın sadece politik liderler tarafından karşı çıkmakla kalmayıp politika hakkında yazmaktan da geri durması gerektiÄŸini ifade etmez mi? Bir kere daha “elbette hayır!” diyeceÄŸim. Arzu ediyorsa, en aşırı politik üslupla yazmaması için hiçbir sebep yok; sadece, bu iÅŸi, bir fert olarak, bir yabancı gibi, düzenli bir ordu kanadında hiç hoÅŸ karşılanmayan bir gerilla gibi yazmalıdır. Bu davranış normal politik faydalılık ile oldukça uyum halindedir. Tıpkı bir kim senin mesela bir savaÅŸta, savaşın kazanılması gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸünden savaÅŸmaya istekli olması yanında savaÅŸ propagandası yapmak için yazı yazmayı reddetmesi gibi... Bazen, eÄŸer muharrir dürüst ise yazıları siyasi faaliyetleri ile tenakuz halinde bile olabilir. Bunun açık ÅŸekilde istenmediÄŸi durumlar da vardır. Ancak bu halde çare kiÅŸinin hislerini tahrif etmesi deÄŸil, ses çıkarmamasıdır.


Yaratıcı bir yazarın, ihtilaf zamanlarında hayatını iki bölüme ayırması gerektiÄŸini ileri sürmek bozgunculuk veya saçma olarak görünebilir; ancak tatbikatta baÅŸka ne yapabileceÄŸini bilmiyorum. Kendinizi fildiÅŸi kuleye kilitlemek, ne mümkündür ne de arzu edilir. Öte yandan, bir parti mekanizmasına hatta bir grup ideolojisine teslimiyetiniz kendinizi bir yazar olarak harcamanız demektir. Bu ikilemin sana verici olduÄŸunu hissediyoruz. Zira ne kadar kirli ve terzil edici de olsa politika ile uÄŸraÅŸmanın lüzumunu da görüyoruz. ÇoÄŸumuz her tercihin, hatta her politik tercihin iyi ile kötü arasında yapılması gereÄŸine ve eÄŸer bir ÅŸey lüzumlu ise aynı zamanda da iyi olduÄŸuna dair kaybolma yan bir inanç taşıyoruz. KreÅŸlere özgü bu inancı terk etmemiz gerektiÄŸini zannediyorum. Politikada kiÅŸi, hangi ÅŸerrin daha ehven olduÄŸuna karar vermekten daha ileri gidemez. Ama kiÅŸinin bir ÅŸeytan veya deli gibi davranarak kurtulabileceÄŸi bazı durumlar da vardır. Mesela harp gerekli olabilir ama katiyetle doÄŸru yada makul bir iÅŸ deÄŸildir. Bir genel seçim bile hoÅŸ veya arzulanan bir manzara deÄŸildir. EÄŸer bu gibi iÅŸlere iÅŸtirak etmek zorunda kalırsanız —ki yaÅŸlılık, budalalık veya riyakarlık ile malul deÄŸilseniz iÅŸtirak etmeniz gerekir, zannediyorum— o zaman içinizde bozulmamış bir taraf muhafaza etmek zorundasınız.


Ä°nsanların çoÄŸu için mesele bu ÅŸekilde ortaya çıkmaz. Zira onların hayatı zaten bölünmüÅŸtür. Bunlar sadece dinlenme zamanlarında gerçekten hayattadırlar. Onların iÅŸleriyle politik faaliyetleri arasında hissi bir baÄŸ yoktur. Zaten bunlardan politik sadakat uÄŸruna gönüllü olarak kendilerini terzil etmeleri de istenmez.


Sanatçı ve bilhassa muharrirden istenen iÅŸte budur; aslında politikacıların ondan istedikleri yegane ÅŸey budur. EÄŸer reddederse, bu onun faaliyetlerine son vermeye mahkum edileceÄŸi anlamına gelmez; BenliÄŸinin yarısı, bir adamda tamamı az her hangi bir baÅŸkası kadar metanetle, hatta gerekirse ÅŸiddetle hareket edebilir. Ancak yazıları, bir deÄŸer taşıdığı sürece, daima bir tarafta duran, yapıları iÅŸleri kaydeden, onların gereÄŸini kabul eden ancak onların gerçek tabiatında aldanmayı reddeden daha makul bir nefsin ürünü olacaktır.


(*) M. Selami Çekmegil
    
George ORWELL’den Seçmeler                                                                                            
     Tercüme Eserler Dizisi: 72
     Kültür Bakanlığı Yayınları :1087,
       Ank. 1989


(Not: Bu yazı, Cüneyt Durcan tarafından tape edilerek sitemize gönderilmiÅŸtir...TeÅŸekkür ederiz. www.kriter.org)

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 02-01-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111711484 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net