20-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow Kriter Dergisi ve Ä°nanç Amel Bütünlüğü Sorunu
Kriter Dergisi ve İnanç Amel Bütünlüğü Sorunu PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 8
KötüÇok iyi 
Yazar Hamza Türkmen-Haksöz Dergisi, sayı107   
09-12-2008
Kriter Dergisi ve Ä°nanç Amel BütünlüÄŸü Sorunu

                                Hamza Türkmen
                                                                               

70'li yıllar Türkiye'sinde Ä°slami uyanış çabalarına katkıda bulunan ve hafızalarda iz bırakan çalışmalardan birisi de Kriter Dergisi olmuÅŸtur. Mayıs 1976 tarihinde aylık olarak çıkmaya baÅŸlayan Kriter Dergisi daha çok doÄŸru düÅŸünme biçimi, dini algılama tarzı, gaybi ve ameli konuları delillendirme sorumluluÄŸu üzerinde durmuÅŸ, taklitçi zihniyeti eleÅŸtirmiÅŸ, batı medeniyetini kritik eden çeviri yazıları yayımlamaya özen göstermiÅŸtir. Ancak dergide modern ve ulusal tahrifata yöneltilen eleÅŸtiriler, geleneksel tahrifata ve taklitçiliÄŸe gösterilen tepkilere 
nispetle oldukça zayıf ve sınırlı kalmıştır. Ebu'l Ala Mevdudi, Muhammed ikbal, Abdulkerim Zeydan, HurÅŸit Ahmet, Said Ramazan gibi müslüman düÅŸünürlerin yazıları sık sık çevrilerek yayınlanmasına raÄŸmen bu yazılar genellikle ya akidevi ve usuli ya da kültürel konularla sınırlı kalmış; "tevhidi ameli" kapsamında deÄŸerlendirebileceÄŸimiz Ä°slami yapılanma, mücadele, ÅŸahitlik gibi konular ve egemen iktidarlarla ilgili siyasi, sosyal, ekonomik analiz ve eleÅŸtiriler hem çeviri hem de telif alanında ihmal edilmiÅŸtir.

Derginin ilk yazısı "Yeniden Ä°lme DönüÅŸ" baÅŸlığı altında yayınlanmış ve dergi kendisini "yeniden ilme dönüÅŸ potansiyelinin bir ürünü" olarak tanımlamıştır. Hizmetin "büyük milletimiz" ibaresiyle sahiplenilen "ülkemiz" insanına verileceÄŸi -ve bundan da kastedilenin ilerideki sayılarda da görüleceÄŸi üzere Türk milleti olduÄŸu- ifade edilmiÅŸtir. Ancak tarih içinde yer alan insanlar, inanç ve tutumlarına göre üç baÅŸlık altında tasnif edilmiÅŸlerdir: Birincisi, mümin ve müslüman denilen muvahhitler zümresi. Ä°kincisi, baÅŸka tanrılar tanıyan müÅŸrikler topluluÄŸu. Üçüncüsü, Allah ve Allah'ın indirdiÄŸi kitap fikrine temayül etmekle birlikte O'na yalan isnat edip dışarıdan söz katan yalancılar güruhu. Yine bu yazıda tek kurtuluÅŸ yolunun ise, daha sonraki sayılarda "vahyi" ifade ettiÄŸini anlayabileceÄŸimiz "ilme" ve "ilmi yol"a uymak olduÄŸu belirtilmiÅŸtir. Kriter, "Ä°nsanları Ä°LME dayanmadan saptırmak için yalan düzüp de Allah'ın üstüne atanlardan daha zalim kimdir?.." (En'am/144) ayetini adeta derginin yayın amacıyla bütünleÅŸtirmiÅŸ ve hatta bu çerçevede spotlaÅŸtırmıştır.

Yine Kriter'in ilk sayısında mektuplar köÅŸesinde kaleme alınan ve diÄŸer sayılarda da sürekli tekrarlanan bir vurguyla derginin "donuk beyinli yobazlar hariç herkese açık bir fikir arenası" olduÄŸu belirtilmiÅŸtir. Fakat dergide bid'at ve hurafecilere, akletmeyenlere, panteistlere gösterilen tepki ve eleÅŸtiri, ÅŸiirlerde yer alan bazı mısralar haricinde tuÄŸyanın sosyal, siyasi, ekonomik boyutuna, ulus kimliÄŸe, ulusal iktidara, emperyalizme ciddi anlamda yöneltilmemiÅŸtir. Bununla birlikte her sayıda yayınlanan mektuplar bölümü gerçekten dergide ki yazılar için sözü olanlara açık bir fikir arenası oluÅŸturmuÅŸ, okuyucular tarafından dergi yazılarında yapılan önemli hatalara dikkat çekilmiÅŸ ve bazı kere de usuli konularda dergi yazarlarıyla tartışmaya çalışılmıştır. (V6/IX-29, 30) Dergi okurlarından gelen yazıların çoÄŸu Malatya'dan yazılmıştır. Dergi tanıtımlarında da sürekli olarak "Malatya'dan Ses" gazetesinden alıntılar yapılmış, "Her Sayı Bir Dost" köÅŸesinde genellikle Malatyalı kiÅŸiler tanıtılmıştır. Derginin en önemli iki yazarı olan M. Said Çekmegil ve Bahaeddin Bilhan da uzun yıllar Malatya'da tevhidi bilgilendirme çabalarına öncü katkılar saÄŸlamıştı. Böyle olunca Türkiyeli okura hitap etmek amacındaki Kriter Dergisi, Ankara'da çıkmasına raÄŸmen Malatyalılık gibi mahalli sıfatla anılmaktan kurtulamamıştır.

Kriter, tasavvufi ve mezhepçi deÄŸerleri taassubi bir ÅŸekilde savunmak üzere o dönemde Türkiye Gazetesi ve Hüseyin Hilmi Işık taraftarlarınca çıkartılan "Fikir" adlı dergi tarafından ve benzeri çevrelerce "Kur'an ve Sünnet" merkezli düÅŸünce mensuplarına ve tahkik ehline yöneltilen saldırıları cevaplamak ve bu konularda insanları aydınlatmak çabasını önceleyen bir tutum içinde olmuÅŸtur. Ä°lginçtir ki muhafazakar ve gelenekçi kesimin taassuplarıyla uÄŸraÅŸmayı önceleyip aktüel ve siyasi sorunların gündemleÅŸtirilmesini sürekli olarak erteleyen Kriter mensupları, Türkiye bürokrasisi içinde irtibatlı oldukları kiÅŸilere zaman ayırma ve sayfalarını açma konusunda hiç de ihmalkar davranmamıştır.

Dergide yer alan en önemli ve kapsamlı siyasi ideallerin ve Ä°slami eylemlilik özleminin ifadelerini en fazla Metin MengüÅŸoÄŸlu'nun ÅŸiirleri içinde yakalamak mümkün olmuÅŸtur. Asyalı Bir Ozanın ÖÄŸütleri baÅŸlıklı ÅŸiir bu konuda ender örneklerden birisidir:
"...Ve asya ve Avrupa
ve afrika Amerika bile
her yer
Hak'kın egemenliğine girinceye dek
Ulaştırmalı tebliği
Kalemle, kılıçla ve dille
Cennete bir adım daha yaklaşmalısın
Bir adım daha şehadete.
Öyle donanmış olmalısın ki
Her an
Ä°nsana söyleyecek sözün olmalı
Ya Hak söylemeli ya susmalı." ("79/1-6)

İlmi Olmanın Boyutları
Ä°lme dönmeye öncülük etme idealindeki Kriter'in amacına uygun en önemli yazıları M. Said Çekmegil, Bahaeddin Bilhan telif olarak kaleme almışlar, derginin M. S. imzalı bazı tenkit ve deÄŸini yazılan amaçlanan fonksiyonu ifa etmeye çalışmış, özellikle de Said Ramazan, Abdülkerim Zeydan ve Eb'ul Ala Mevdudi'nin dini anlama usulü ile ilgili çeviri yazılarına önem verilmiÅŸtir.
M. Said Çekmegil ilk sayıda yer alan "Kriter" baÅŸlıklı yazısında ilmi yola yönelen bir kiÅŸinin ölçüye baÅŸvurmasının kaçınılmazlığını iÅŸlemiÅŸ ve ÅŸu tespite yer vermiÅŸtir:
"Hak olsun ya da batıllar olsun, ideolojilere göre ölçüler deÄŸiÅŸebilir. Fakat ölçüsüz ilim olmayacağı hakikati deÄŸiÅŸmez."

Bir iddianın ilmi olabilmesi için akıl, doÄŸru haber ve beÅŸ duyu ile ölçülendirilmesi gerektiÄŸini ifade eden Çekmegil, klasik akaid kitaplarında kullanılan bu kriterleri kendi yorumuyla yenilemiÅŸ ve peygamberi olmayan rüyalar ve ilhamların ilim ifade etmeyeceÄŸini belirtmiÅŸtir. Ancak beÅŸ duyu ile fiziki ilimleri irtibatlandırması, ayrıca neyin doÄŸru haber (mütevatir) olup olmadığını yeterince açmaması, yine imanı temsil eden itminana yücelmiÅŸ aklın ne ifade ettiÄŸi hususunda bulunması nedeniyle okuyucusunda neyin "Ä°lim" olduÄŸu konusunda yeni sorular oluÅŸturmuÅŸtur. Bir okuyucu mektubunda bu mevzu haklı olarak sorulmuÅŸtur: "Yeniden ilme dönüÅŸ tabirinin açıklanması mübhem, Kur'an'a mı dönüÅŸ? denilmek isteniyor. Kısa ve kesin cümlelerle açıklanması gerekir." ('76/IV-24) Derginin üçüncü sayısında cehaletten kurtuluÅŸ için kriter'le bir fikir savaşının baÅŸladığı ve bu zaferin Kriter'le kazanılacağı ilan edildikten sonra, kriterden ne anlaşıldığı ile ilgili bu sefer de Bahaeddin Bilhan'ın "Kritersiz Kalmak" baÅŸlıklı yazısı ön plana çıkartılır. Ayet ve hadislerle iÅŸlenen bu yazıda yine bir tanıma gidilmez, ancak Allah Rasulü'nün "beÅŸeri hiçbir düÅŸüncenin insan için hüccet olamayacağını dile getirdiÄŸi" belirtilir.

Metin MengüÅŸoÄŸlu ise derginin dördüncü sayısında "Dillerin Karışması" baÅŸlıklı yazısıyla kriter sahibi ve ilim merkezli olmanın ne demek olduÄŸunu nihayet açık ve ÅŸüpheye yer bırakmayacak bir ÅŸekilde ortaya koyar. Ä°slam'ın ilim anlayışının, bugün yaygın olan anlayıştan tamamen farklı olduÄŸunu ayet mealleriyle ifade eden MengüÅŸoÄŸlu, Kur'an'daki kullanımıyla "ilim ehli" ve "Ä°lim sahipleri" ifadesinin gayrimüslim bir fizikçiyi ya da astronomu ifade etmediÄŸini, teknik bilginin "ilim" olmadığını; ilim adamı olmak, bazı teknik bilgilere sahip olmakla deÄŸil, insanın bizzat kendini ve giderek yaratanını tanımasıyla ilintili olduÄŸunu belirtmiÅŸtir. Bu yazıda Hakka Süresi'ndeki "Hiç ÅŸüphesiz o (Kur'an) kat'i bilginin tam gerçeÄŸidir." ayet meali verildikten sonra, müslümanın ölçüsünün, kriterinin vahy olduÄŸu vurgulanmıştır. ('76/1V-4,5) Vahye aykırı bir dil kullanımından kaçınmamız ve kavramlarımızı vahiyle anlamlandırmamız gereÄŸi üzerinde duran MengüÅŸoÄŸlu, Ahmet Ertürk'ün Talebe Dergisi'nde yayınlanan bir yazısından da istifade ederek ÅŸu uyarıda bulunmaktadır:

"Müslüman, tanımları vahye aykırı ölçülere göre yapılmış bir dili kullanmaktan özenle sakınmalıdır. Bilim derken, bilimin kaynağı derken, teori ve pratik derken, sosyal sınıflar derken, sosyal adalet derken, ahlak, maneviyat, muhafazakarlık, demokrasi, teokrasi, ümmetçi, ÅŸeriatçı, Ä°slamcı, saÄŸcı solcu, Ä°slam kapitalizme ya da sosyalizme yakındır, Ä°slam bireyci ya da toplumcudur derken, vahyin ışığında bir deÄŸerlendirme yapmadan, vahyin bu kavramları tanımına yaklaÅŸmadan, giriÅŸeceÄŸi yorumlarda belki edebi baÅŸarılara ve alkışlara ulaÅŸacak fakat ilmen tökezleyecek, ilim sahipleri karşısında gülünç duruma düÅŸecek, Allah'a cehaletinin cevabını verecek, kısacası baÅŸkalarının diliyle konuÅŸmanın acısını tadacaktır." ('76/IV-5)
Çekmegil "Fikri Cehd" baÅŸlıklı aynı dergi sayısında aklın tabi olduÄŸu kanunu ÅŸöyle açıklar: "Güzel çalışmasıyla Allah'a iman eder, güzel çalışmıyorsa ÅŸirk pisliÄŸine düÅŸer." Bilhan ise ayetler çerçevesinde iÅŸlediÄŸi akıl kavramıyla ilgili ÅŸu son hükmünü verir:

"Aklın, her ÅŸeyi kendiliÄŸinden çözme gücü ve istidadı yoktur. Ancak yanılmaz bir kaynak olan vahye teslim olmakla akıl görevini yapmış olacak ve rüÅŸde yükselebilecektir." (77/XII-18)
Ä°nsanları ÅŸer'i delillerle düÅŸündürtmek ve dinin kaynağı olan vahiyle irtibatlandırmak konusunda yapılan bu vurgu ve çaÄŸrılar, Türkiye'de Ä°slami uyanışı alevlendiren ve gündem tutan birkaç güçlü soluktan birisidir. Ancak vahiy ile neyin kastedildiÄŸini ilk olarak MengüÅŸoÄŸlu açıklar ve vahyin, Kur'an ve sünneti ifade ettiÄŸini belirtir. ('76/VI-4) Ancak müsteÅŸriklerin Sünnet konusundaki yaklaşımlarına cevap vermek üzere Dr. Said Ramazan'ın kaleme aldığı ve sünnet mevzuunu aydınlatmaya çalıştığı çeviri bir yazının yayınlanmasına raÄŸmen ('76/II-9) vahiy olarak sünnetten ne anlaşıldığı müphem kalmıştır. Bahaeddin Bilhan selefiyye konusu ile ilgili yazısında ise "nass" olarak Kur'an ve Sünnet metinlerini göstermiÅŸ, sahabenin gerek ameli gerekse gaybi alanda bu metinlerdeki hükümlere tevilsiz olarak baÄŸlılığını ise idealleÅŸtirmiÅŸtir. Bu anlamda bazı okuyucu mektuplarında da görüldüÄŸü gibi hadislerin de Kur'an gibi vahiy kabul edilmesi durumunda din ile ilgili vahyin bu kısmının niçin koruma altında olmadığı, bu yaklaşımın hangi delile dayandığı, Allah'tan olduÄŸu iddia edilen delillerin Kur'an nassları gibi subut bakımından kesinlik taşımasının gerekip gerekmediÄŸi gibi sorular hemen akla gelmektedir. Bu soruların cevapları netleÅŸtirilmeden insanları, tarih içinde üreyen ve üretilmiÅŸ olan yanılgılardan arındırıp ne kadar kesin bir ölçü ile ve nasıl bir ilim eksenine çağıracağımız sorusu yeni bir izafilik alanı açmaktadır.
Said Çekmegil "Metluv ve gayri metluv (kitap ve sünnet) ÅŸekliyle bizlere tebliÄŸ buyrulan tek kaynak, vahyi ilahidir."('76/VI-8) derken üretilmiÅŸ olan dini deÄŸerleri kutsallaÅŸtıran kiÅŸi ve çevrelerle usuli aynılıklardan ayrışamayarak sorunu daha da anlaşılmaz hale sürüklemiÅŸtir. Ancak Çekmegil bu anlaşılmazlığa önemli bir açılım getirerek, din ile ilgili gayrı metluv bir "vahyin" ilim ifade edebilmesi için tevatüren bize ulaÅŸması gerektiÄŸi tezini iÅŸlemiÅŸtir. Dolayısıyla hadislere ilahilik atfedilmesine raÄŸmen, mütevatir (kesin/doÄŸru haber) derecesine ulaÅŸamayan hadislerin ilim ifade etmediÄŸi, ancak ahad hadislerin, içtihad (galip zan) ve icma (kollektif kanaatler) gibi temel kaynaÄŸa ulaÅŸmakta gerekli uÄŸraklar olduÄŸu belirtilmiÅŸtir. ('76/VIII-7) Ancak "mütevatiren tesbit edilen bu tür emir ve yasaklar pek az da görülseler" ('76/VIII-6) denilmiÅŸ olmasına raÄŸmen gaybi konularla ilgili kaç tane, ameli konularla ilgili kaç tane oldukları, bu hükümlerin ayetler gibi motomot bir bütünlükte mi yoksa mana üzerinden yapılan farklı rivayetler yoluyla mı bize ulaÅŸtığı, mütevatir tanımının bütün müslümanları mı yoksa herhangi bir grup veya mezhep baÄŸlılarını mı ilzam ettiÄŸi ile Ä°lgili bir açıklama Kriter Dergisi'nin yayın süresince yapılamamıştır. Tabii ki dinin aslı ile ilgili bu tür yaklaşımlar, Ä°slami Kur'an'dan ve Rasulullah(s)'a nisbet edilen haberlerden öÄŸrenmek yerine tarikat menkibelerinden, ÅŸeyhlerin yaptığı rüya ve ilham tasvirlerinden, fıkıhçılığı ilim diye sunan fetvacıların delilsiz hükümlerinden öÄŸrenen bir nesli uyandırmak; ayrıca dikkatleri tarihi ÅŸartlar içinde üretilmiÅŸ ölçülere deÄŸil, evrensel olarak iletilmiÅŸ Ä°slam'ın Rabbani ölçü ve bilgi temeline yöneltmek açısından çok önemli katkılar saÄŸlamıştır.

Ancak son nebi olan Rasulullah'a inzal olan vahyin, Kur'an mı yoksa Kur'an ile birlikte müminleri baÄŸlayan baÅŸka bir vahiy paketi de sunuldu mu gibi akidevi kesinliÄŸi ve ölçü netliÄŸini gerekli kılan bir soruyu aydınlatamamış olmak, 1970'li yıllar da tevhidi bilinçlenme çabası içinde olan birçok kiÅŸi ve çevrenin taşıdığı bir zaaftı. Aynı sorunu, o dönemlerde tesir uyandıran Hizbu't Tahrir söyleminde de, DüÅŸünce Dergisi'nde de, içtihadi düÅŸüncenin geliÅŸtirilmesini savunan Hayrettin Karaman ve arkadaÅŸlarının çıkarttığı Nesil Dergisi'nde de görmek mümkündür. Bu konudaki tespit ve tutumların netleÅŸememesini büyük ölçüde geleneksel-taklitçi düÅŸünce formundan uzaklaşılmak istenmesine raÄŸmen zihinlere kazınan etkilerden yeterince arınılamamasından veya geleneksel kesimin töhmet ve suçlamaları karşısında dindar kitlelerle bağı kopartmayacak bir dilin dengesini yitirmemek gayretinden veyahut Rasulullah'ın konumunu ve örnekliÄŸini tahfif etme yanlışına düÅŸmeme endiÅŸesinden kaynaklandığını düÅŸünebiliriz. Zira 1960'lı ve 1970'li yıllarda Türkiye'deki Ä°slami uyanışa katkıda bulunan Türkiyeli bu unsurlar genellikle bir kavramı veya meseleyi ele aldıklarında onu öncelikle Kur'an bütünlüÄŸü içinde tanımlama ve çözme çabasını önceliyorlar, hadislere Kur'an bütünlüÄŸü içinde yaklaÅŸan ve analiz eden tarihi Ä°slami ekollerin ve ÅŸahsiyetlerin görüÅŸlerine yakınlık gösteriyorlardı.

Said Çekmegil'in, MengüÅŸoÄŸlu'nun, Bilhan'ın çoÄŸu makaleleri bu yaklaşımımıza somut birer örnektirler. ÖrneÄŸin Çekmegil'in gayri metluv vahiy meselesini ele aldığı yazısında, Rasulullah'ın konumunu ve fonksiyonunu gayri metluvcu hadislerin aksine tamamen Kur'an bütünlüÄŸü içinde ayetlerle güzel bir ÅŸekilde ortaya koymuÅŸtur. (76/VIII-5) Yine Ä°slami vahdeti konu aldığı yazısında Rasulullah'ın Veda Haccı'nda ümmetine bıraktığı mirasıyla ilgili vasiyetini, Sahihi Müslim'in 1218 nolu hadisini tercih ederek belirtmiÅŸtir. Çekmegil'in yaptığı bu tercih aslında temel kaynağın hangisi olduÄŸu ve hadisleri deÄŸerlendirirken öncelikli ölçümüzün ne olduÄŸu ile ilgili olarak da yeterli bir açıklık ifade etmektedir. Çekmegil ÅŸöyle demektedir:
"Beraberlik isteyen herkes, Resulullah'ın: 'Size öyle bir ÅŸey bırakıyorum ki ona sarıldığınız müddetçe ÅŸaÅŸmazsınız, (o bir ÅŸey de) Allah'ın kitabı (Kur'an-ı Hakim)dir.'mealindeki vasiyetine sadık kalarak, kitaba inananları tekrar tekrar ve yeniden '..bir kelime' üzerinde birleÅŸmeye davet etmelidir ki, bu yoldaki çabalar arzular ilmi ve samimi görülebilsin." (78/XXIII-7)
Zaten Çekmegil hatasız yazılan kitabın sadece Kur'an olduÄŸuna vurgu yaptığı "Tetkiklerde Metod" baÅŸlıklı yazısında da okuyucusunu Sahiheyn nüshalarının farklılıkları ve içinde yer alan bazı hadislerin baÅŸkalıkları konusunda yaptığı bir alıntıyla uyarmakta, dolaylı olarak dikkatleri korunmuÅŸ olan Kur'an'ın belirleyiciliÄŸine yöneltmek durumunda kalmaktadır. (78/XIII-5,7)

Dergide ehli sünnet olduÄŸunu iddia eden geleneksel bakış açısının Kur'an karşıtı görüÅŸleri zaman zaman tenkid edilmiÅŸtir. Ancak bu tenkitlerde de yukarıda bahsettiÄŸimiz dönemin konjonktürel ÅŸartlarını gözeten bir maslahatçılıkla olsa gerek ehli sünnet adına cevap verildiÄŸi ifade edilmiÅŸtir. ÖrneÄŸin Süleyman AteÅŸ'in Sülemi Tefsiri ile ilgili kitabını tenkid eden M.S. imzalı yazıda ÅŸu vurgular yapılmıştır;
"Bu emek mahsulü eserinizde niçin 'Gaybı Allahtan baÅŸka kimsenin bilemeyeceÄŸi' ehli sünnet görüÅŸünü de vererek okuyucunuza düÅŸünme imkanı vermiyorsunuz? Buna Ä°slami bir vecibe olarak mecbursunuz da. Böyle iken bir kimsenin nasıl olur da, sadece gaybı bile deÄŸil; hem de '...Ruhlarıyla gaybın gaybına, sırrın sırrına vakıf olmuÅŸlardır.' Tarzındaki delilsiz ibareyi niçin yanlış olduÄŸunu kaydetmiyorsunuz. Gerçi Allah razı olsun karşı görüÅŸten de çok kısa bir özet vermiÅŸsiniz ama, öyle bir veriÅŸ tarzı ki "...diyenler de olmuÅŸtur' diyerek tarafsız bir eda takınmışsınız. Bu Ä°slami konularda ilim tarafsız olabilir mi?"(76/VI-20)

Dergide yayınlanan telif yazılar yanında bazı çevirilerde de, kullanılmakta olan Kur'ani kavramların tashihi konusunda katkılar saÄŸlanmıştır. ÖrneÄŸin Said Ramazan'ın teokrasi ile ilgili çeviri yazısında "halife" kavramının Allah ile irtibatlı olarak kullanılamayacağı iÅŸlenmiÅŸtir.(776/1-13).

Sünni müslümanlara da Åžiilere de arız olan, tasavvufa hicri 4. asırdan sonra Hallac-ı Mansur'un tezleriyle giren ve alemdeki iÅŸleri evirip çeviren Kutup anlayışını üreten Mehdilik kavramıyla ilgili Avni Ä°lhan'ın Fehmi Koru'nun katkılarıyla yayınladığı kitabının deÄŸerlendirmesini yapan M.S., bu tür gaybi konuların Kur'an'ı Kerim'de yer almadığı ve hakkında mütevatir derecesine varan bir hadisin de bulunmadığı ile ilgili Ä°lhan'ın tesbitlerini, Kriter'in usulüne uygun bir tarzda derleyerek özetlemiÅŸtir.('76/VII-33) M.S.'nin bu tenkid yazısında örneklerle formülleÅŸtirdiÄŸi usulü Cemil Meric'in "Bu Ülke" kitabının tenkidinde de ortaya konur.

1970'li yıllardaki sol öykünmecilik ile birlikte tevhidi uyanış potansiyeli karşısında öne çıkartılan ve kültürel etki uyandıran bir isimdir, Cemil Meriç. Osmanlı medeniyetini ve dilini övmeyi, materyalizme karşı doÄŸulu deÄŸerleri birbirine katarak veciz ifadelerle alternatifleÅŸtirmeyi ve milli kültürü kutsamayı meslek edinen Meriç, dönemin dindar genç potansiyelinin zihnini de meÅŸgul etmiÅŸ ve özellikle milliyetçi-mukaddesatçı kesim tarafından kendisine alan açılarak tevhidi bilinçleniÅŸ sürecinin kanalları bulandırılmaya ve kesilmeye çalışılmıştır. Dönemin ÅŸartları açısından bakıldığında "Bu Ülke" eleÅŸtirisinin önemi ve elde edilen Ä°slami bakış açısının idrakleri muharref deÄŸerlerden arındırmak veya uyarabilmek konusunda nasıl bir rol üslendiÄŸi açıkça görülecektir. Bu eleÅŸtiriden bir bölümü konunun önemi dolayısıyla biraz uzunca bir ÅŸekilde alıntılamak istiyoruz:
"Bu Ülke yazarı mevcut batıcı kültüre hayli aşına. Ancak ve maalesef, eserinde gördüÄŸümüz mühim aksamalar, onun Ä°slam esprisine ne kadar yabancı olduÄŸunu gösteriyor.
Mesela; Türk'ün Allah lafza-ı Celali yerine kullandığı 'Tanrı' kelimesini hiçbir fikri ızdırap duymadan, bakınız nasıl da rastgele kullanıyor. Ve Cemil Meriç diyor ki: S. 109: 'Tanrı yıldızlarla oynayan çocuk.' Bununla da yetinmiyor, doÄŸulu batılı birçok gayrı müslim gibi ilahı çoÄŸaltıyor: S. 155: 'Arya çobanları Tanrılara bu sesle yalvarmışlardı...' S. 165: 'Tanrılar bile rolünü bitiren aktörler gibi!..' S. 123: '...Büyükler de kıskanç tanrılar gibi...' Dahası var: S. 128: 'Ä°nsan, hayalleriyle tanrı...' diye sıçramalar yaparken '...Münevver Cemil Meriç...' Bu Ülkesi'nin 141. sayfasında UPANÄ°DAÅž adlı, bir nevi panteist bozmasının safsatalarını alıyor. Bu ku'dil (çetin) ve mudille (doÄŸru yoldan saptıran) ifadeler ÅŸöyle bitiyor: Tanrı nedir diye soruyorsun, Tanrı sensin.' HaÅŸa. Teberri ederiz bu münkir saptırıcı sözlerden.
Dedik ya, adam, Ä°slamı anlamaktan uzak, bu konularda kültür yetersizliÄŸine kurban edilmiÅŸ. Kitabı yayanlar da mı bunların farkında olmadı acaba?
Cemil Meriç peygamberlik müessesesi hakkında da entelektüel çalışmalarla atıp tutuyor. Bakınız müslümanların yüce peygamberlerinden biri hakkındaki ifadelerine: S. 96: 'Peki ama, çaÄŸdaÅŸ uygarlık düzeyi'nde Ä°sa efendimizin yeri ne? Tarihçilerin iddiasına göre, nerede olduÄŸu ne zaman doÄŸduÄŸu, hatta doÄŸup doÄŸmadığı meçhul olan bu insana..' derken sadece tarihçi dediklerini Kur'an'la yalanlamaz. S. 51: 'Havarilerini yaratamayan Ä°sa'nın yeri tımarhanedir tarih deÄŸil.' Diyebilen Cemil Meriç sade bu kitabında deÄŸil, diÄŸer bir eserinde de peygamberliÄŸin ne olduÄŸunu bilmez gözüküyor. Kuran kültürü de yok adamda. Allah Teala son Nebinin Muhammed (s) olduÄŸunu bildiriyor. Bu tebliÄŸi duymamış mıdır nedir? (Çünkü böyle bir ayetten haberi olsaydı ona ters düÅŸen zanlarını tesbit ederdi, diye hüsnü zan ediyoruz. Zira eser ve makalelerinde ÅŸahit olduÄŸumuz kadarıyla söyleyelim ki Cemil Meriç Bey Ä°slam'a hürmetkardır.) Fakat her nedense Kur'an'ın nüzulünden sonra yaÅŸamış bir Hint filozofuna rahatça 'Yeni bir peygamber R. M. Roy' deyip çıkıvermiÅŸ: hem de 'tek tanrılı bir din kurmuÅŸtu' diyerek.
Ä°ÅŸte, Bu Ülke, ve iÅŸte bu ülkenin, maalesef 'Sahici münevver Cemil Meriç'leri." (76/VI-14)

Kriter Dergisi'nde Kur'an'ın öncelenmesi ve temel kaynak edinilmesi konusunda ikazlarını önce okuyucu mektubu olarak bildiren A. Kadir Gültekin, daha sonra "Kur'an Ä°çin Söylenenler" baÅŸlığı ile üç bölümden oluÅŸan seri bir yazı kaleme almıştır. Kur'an ayetleriyle iÅŸlenen yazı basit bir ÅŸekilde de olsa Kur'an'ın tanıtımı ve amacı ile ilgili Kriter'deki en önemli çalışmalardan birisini oluÅŸturmuÅŸ, son yazıda ise "nesh" mevzuu ile ilgili olarak Kur'an'ın çeliÅŸkisizliÄŸi üzerinde durulmuÅŸtur. (77/XV-7)

Siyasi Sorunlara Uzak Durmanın Zaafları
Kriter Dergisi ve çevresinin ilmi olmak ve ilme dönmeye öncülük etmek ideali, okuyucusunu, tahkike ve Ä°slami ölçülere yöneltmekle birlikte, yaÅŸanan sorunları fikri ve siyasi boyutuyla bir bütün olarak görmek konusunda hak edilmemiÅŸ bir özgüvene sevk etmiÅŸtir. Malatyalı bir okurun, dönemin gündem oluÅŸturan Ä°slami dergilerini deÄŸerlendirerek bu dergiler arasında Kriter'e biçtiÄŸi rol, adeta dergi çıkartanlarının da taşıdıkları bir psikolojiyi ve tutumu yansıtmaktadır. Malatya'dan yazan Nusret Aytemiz'in mektubundan ufak bir alıntı ile konuyu somutlaÅŸtırabiliriz:
"Eshabülyemin çizgisinde sanatla fikri ve yeni dili gerçekten iyi bilen DÄ°RÄ°LÄ°Åž dergisinin son günlerde gazeteleÅŸmesi daha mahsunluk verici tarafı mistikleÅŸmesine üzülüp dururken, ard arda umut ışıklan gibi parlayan, dinamik ve saÄŸlam atılımlarıyla GÖLGE dergisi, hurafeden uzak fikri yapısıyla DÜÅžÜNCE ve TALEBE dergileri yüzümüzü ak etmektedir. KRÄ°TER ise her üç yönü yeteri kadarıyla iÅŸleyerek yeniden ilme dönüÅŸe öncülük etmektedir. Hele Türk Matbuat tarihinde, okuyucularına dış pencere açan bir ikinci dergi, saÄŸda olsun solda olsun Kriter'den baÅŸka bir dergi görülmemiÅŸtir..." ('79/III-36)

Ancak bir okuyucu da, ilk sayıda yer alan yedi yazıdan beÅŸinin tercüme olduÄŸuna dikkat çekmiÅŸtir. ('76/III-24) Dergi zaman zaman yaptığı açıklamalarla ve ilan ettiÄŸi çevirmen kadrosuyla bir çok dilden çeviri yapabilen bir donanıma sahip olmakla övünse de, müslüman düÅŸünürlerin yazıları dışındaki çevirilerin büyük bir kısmı entellektüel bir özentiden öte derginin yayın amacıyla bir paralellik oluÅŸturamamıştır. ÖrneÄŸin deÄŸiÅŸik batılı düÅŸünürlerin saÄŸ ve sol kavramlarıyla ilgili yazılarını üst üste çevirerek sanki bir dizi yazı gibi yayınlayan dergi, bu kavramlarla ilgili olarak kendisinin ne söylediÄŸini bir türlü ortaya koyamamıştır. Ancak Necati Cinai konuyla ilgili olarak yazdığı bir yazıda "saÄŸcılık" anlamına gelen kavramın Kur'an'da kullanılan "mukarrebunlar" (Öncüler) ifadesinin karşılığı olarak ahiretle ilgili kullanılabileceÄŸini ifade ederek Kriter'e yakışmayan tam bir kafa karışıklığına kapı açmıştır. (78/XXIII-14) Derginin ikinci cildinde Bahaeddin Bilhan'ın Tevhidi Sohbetler baÅŸlıklı yazılan, gaybi konulardan bir türlü siyasi ve sosyal konulara gelememiÅŸ ve bu alanda dergi çıkartanları tarafından yorum yapılmaya kalkışıldığında da dönemin milliyetçi mukaddesatçı söyleminin etkisinden çoÄŸunlukla kurtulunamamıştır. Kriter'in ön yazılarını yazan ekip, okuyucularını "milliyetçi kriter okuyucuları" olarak selamlayabilmiÅŸtir. (78/XIX-4) Yine saÄŸcılık gibi müphem ve tartışmalı olan "millet" kavramı milletin bütünlüÄŸünü savunmak adına dikkatsizce kullanılabilmiÅŸ (76/VIII-17), hatta dil meselesiyle ilgili bir makalede ise milli kültür savunusu içinde "millet" kavramıyla kastedilenin "ulus" olduÄŸu açıkça ortaya konulabilmiÅŸtir. (V7/XI-14) "Her Sayı Bir Dost" baÅŸlığı altında yer alan yazılarda daha da ileri gidilmiÅŸ ve Malatya "Türk tefekkür hayatının önemli fikir merkezlerinden biri hatta nüfuzuna oranla birinci" ilan edilirken (77/XIII-26) Ä°slami tefekkür ile ulusal kültür iç içe geçirilebilmiÅŸtir. Bu kafa karışıklığı dergide birinci sayıdan itibaren yayınlanan M.A. Lahbabi'nin "Milli Kültürler ve Ä°nsani Medeniyyetler Hakkında Yirmi Deneme" baÅŸlıklı çeviri yazılarla da adeta beslenmiÅŸtir.

Dergide C1A (77/XIII-24) ve Çin'in Arnavutluk politikası (77/XVII-15) ile ilgili baÅŸlık taşıyan yazılar ilk bakışta insanı siyasi içerikli yorum yazıları mı diye meraklandırsa da, yazıları okuduÄŸunuzda bunların bu baÅŸlıklarla ilgili baÅŸka yerlerde yayınlanan yazıların dil ve gramer açısından taşıdıkları zaafları ele alan Türkçenin kullanımıyla ilgili eleÅŸtiri yazıları olduÄŸunu görüyor ve sükutu hayale neden oluyor. Hele "Dış Silah Satışlarının ABD Dış Yardım Unsuru Haline GeliÅŸi" baÅŸlıklı Nuri Birtek'in çevirisini okuduÄŸunuzda moraliniz çok daha fazla bozuluyor. Zira bu yazıda emperyalizmin bir aracı olan silah satışlarının bir eleÅŸtirisi ile karşılaÅŸacağınızı umarken, geri kalmış ülkelere yapılan silah satışlarının silah yarışını durmak amacıyla yapıldığını ve bazı dikta rejimlerine silah satılmadığını bildiren adeta bir Pentagon raporuyla karşı karşıya kalıyorsunuz.

ABD emperyalizmine meÅŸruiyyet saÄŸlayan bu tür çevirilere yer veren dergi, Sedat rejimine karşı Mısır'da yiyecek maddeleriyle ilgili yürüyüÅŸler yapan ve eski bir bakanı öldüren Mısırlı müslüman bir çevreyi alışıldık üslubunun dışına çıkarak The Economist dergisinden yaptığı bir alıntıyla, "TedhiÅŸ TeÅŸkilatı" olarak tanımlayabilmiÅŸtir. (77/XVII-2)

Kriter'in aynı dönemde çıkan ve Türkiye'deki tevhidi uyanışa öncelikle siyasi bilinç kazandırmak konusunda önemli katkıları bulunan DüÅŸüncü Dergisi'ne yönelik tutumu da oldukça ilginçtir. Taklitçilik, bid'at ve hurafeler ve çarpıtılan dini kavramlar konusunda benzer eleÅŸtirileri dile getiren, kaynak sorunu olarak vahyi önceleyen ve hatta metluv, gayrı metluv meselesine bile genellikle benzer bir tarzda yaklaÅŸan DüÅŸünce Dergisi'ne dergi tanıtım yazılarında bir iki defa ayrılan yer adeta zorlamayla oluÅŸmuÅŸ, ama her ele alınışında aÅŸağılayıcı ve eleÅŸtirel bir üslup kullanılmıştır. Oysa en muhafazakar, taklitçi ve ulusçu dergilere bile böylesi bir soÄŸuklukla yaklaşılmamıştır. ÖrneÄŸin Hilal, Töre, Büyük Gazete, Tohum, Pınar, Türk Edebiyatı, Akevler, Nesil, Hasret, Yeniden Milli Mücadele, Akıncı, Ufuk, Yeni Ölçü, Türk Kültürü, Åžura gibi dergiler, kendilerinden yapılan olumlu alıntılarla birlikte tanıtılırken, DüÅŸünce Dergisi ya göz ardı edilmiÅŸ, ya da ele alındığında yerilmiÅŸtir. ÖrneÄŸin yapılan bir duyuru ile DüÅŸünce Dergisi'nde Kriter'den kaynak gösterilmeden alıntı yapılması kınanmış ve "saf fikir planında" kaleme alınan Kriter yazılarının DüÅŸünce gibi siyasi organların bu cepheleriyle ilgilendirilmemesi istenmiÅŸtir. (V7/XII-12)

Dergi tanıtımlarında DüÅŸünce Dergisi'ne ikinci sefer Ali Bulaç'la ilgili bir eleÅŸtiri yazısı gönderen Emin Işık'ın ifadelerinden alıntı yapılarak yer verilmiÅŸtir. (78/XXI-4) Lakin halen yaÅŸamakta olan taraflar bu konuyu ne kadar aydınlatmaya yanaÅŸabilirler merak konusudur ama, görülen o ki Kriter'in yönetici kadrosu "ilme dönüÅŸ hareketi"ne olması gereken sosyal ve siyasi boyutu da katan DüÅŸünce Dergisi'nin açılımından rahatsız olmuÅŸ ve olay husumet boyutuna kadar varmıştır.

1970'li Yıllarda Kuran Meal Çalışmalarının Mahiyeti
Kriter, "Her Sayı Bir Dost" bölümünde Isparta'lı ama Malatya Talebe Yurdu MüdürlüÄŸü yapmış bir "dava adamı"na, o dönem için artık "hem dava hem fikir adamı" olan Kemal Kelleci'ye de yer ayırmıştır. Kelleci dönemin gençlerini Kur'an ve Tefsir okumak konusunda teÅŸvik etmiÅŸ, Seyyid Kutup'un, "Fi Zilal'il Kur'an" tefsirinin ve Kur'an meallerinin okunması için önemli gayretler ve dağıtım kampanyaları düzenlemiÅŸ bir isimdir. Kendisiyle özellikle Türkiye'deki toplumsal kutuplaÅŸmalar ve gençlerin sorunları, genç gruplar arasındaki münasebetler, muvahhid gençlerin yetiÅŸtirilmesi konusunda nasıl bir yöntem izlediÄŸi ve Kriter'in yeniden ilme dönüÅŸ hedefi için neler söyleyebileceÄŸi soruları ile Sacit Duman bir röportaj yapmıştır.('78/XXII-25) Soruları toplu olarak cevaplayan Kelleci'yle yapılan röportaj, dönemin Kur'an-meal ve tefsir çalışmaları yapan müslümanlarının nasıl bir müfredat takip ettiklerini anlamak ve 1970'li yıllarda yaygınlık kazanmaya baÅŸlayan Kur'an çalışmalarının önemli bir bölümünün mahiyetini kavramak için, nadir olarak yazıya geçmiÅŸ bulunan ve önem ifade eden tespitler içermektedir. Kelleci bu çalışmaların hem mensubudur; hem koordinatörleri arasındadır. Ve röportajdaki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere bu çalışmaları anlamlandıracak bakış açısını da bir-iki sene içinde geliÅŸtirmiÅŸ ve olgunlaÅŸtırmıştır.

Kelleci öncelikle kendi yaklaşımı ile Kriter'in "ilme dönüÅŸ hareketi" arasında bir paralellik bulunduÄŸunu belirtmektedir. Ona göre ülkede Ä°slami terminoloji bilinmemekte bunun için de Ä°slami kavram anarÅŸisi yaÅŸanmaktadır. Öncelikle ÅŸartlanmış ve tembellik çökmüÅŸ beyinler aşılmalı ve peÅŸin hükümlerden kurtularak Ä°slam ve Ä°slami kavramlar doÄŸru anlaşılmaya çalışılmalıdır. Bu da aramakla, okumakla ve iyi düÅŸünmekle elde edilebilir.

Türkiye ÅŸartlarında kavramlarımızı doÄŸru öÄŸrenme konusunda temel kitabımız Kur'an dikkatlice okunmalı ve "Elmalı" tefsiri ile "Prof. Seyyid Kutub"un tefsirinden yararlanılmalıdır. Zaten Kelleciye göre bu iki tefsir kendi terminolojimizi bilmek konusunda büyük faydalar saÄŸlamıştır.

Peygamberimiz devrinde üzerinde hassasiyetle ve titizlikle durulan ve bütün bir hayatımızı etkileyen "Akaid" konusu yeterince bilinmemektedir. Bugünün insanları, "kendi yaÅŸantısından ayrı bir inanç içersindedir."
"Kendi inancını yitirenler; babadan, atadan kalma din anlayışıyla amel eden kiÅŸilerdir. Bunlar kendi dinlerini dahi öÄŸrenmediklerindendir ki inançsız bir yaÅŸayışa sürükleniyorlar. Oysa yeni baÅŸtan kendi inancımızı hurafelerden ari bir titizlikle araÅŸtırmak ve öÄŸrenmek gerekiyor." (78/XXII-25)

Tabii ki inancımızı öÄŸreneceÄŸimiz adres "temel kitabımız "Kur'an'dır." Kelleci'ye göre Kur'an'ın, "a) Nerede indiÄŸi? b) Nasıl Ä°ndiÄŸi? c) Ne Ä°çin indiÄŸi? d) Ne zaman indiÄŸi?" sorulan hem surelerin hem de ayetlerin anlaşılması için anahtar konumundadır. Ayrıca Ä°bn Mesud'dan gelen "Herhangi birimiz on tane ayet öÄŸrendik mi, bu ayetlerin manalarını iyice kavrayıp yaÅŸayışımıza tatbik etmeden diÄŸer ayetlere geçmezdik" rivayeti de önemsenmiÅŸ öÄŸrenme eyleminin yaÅŸamlaÅŸtırılarak anlam kazanacağı ihsas ettirmiÅŸtir.

Böylece Kelleci'nin içinde yer aldığı Kur'an çalışmalarının üç ilkesi belirginleÅŸmektedir. Birincisi Ä°slami kavramları doÄŸru kavramak, ikincisi Kur'an ayetlerini nüzul ortamına dikkat ederek kavramak, üçüncüsü de ayetleri yaÅŸamımıza indirgeyerek kavramak. Bu yaklaşıma sosyal gerçeklik içinde ne kadar yaÅŸam kazandırıldığı merak konusu olmakla birlikte; bu yaklaşım dönemin gerek DüÅŸünce Dergisi gerekse Kriter Dergisi'nde ortaya konan Kur'an'ın anlaşılmasıyla ilgili kaleme alınan yazılardan çok daha geliÅŸmiÅŸ bir yöntemi ifade etmektedir. Ve Kemal Kelleci devam eder:
"Bir müslüman ciddi olarak bütün enerjisini meal ve tefsir üzerinde yoÄŸunlaÅŸtırmalı. Ancak böylelikle 'icmali imandan" 'tafsili imana' geçilir. Bu da bir insanın iki veya beÅŸ yılını alabilmesi muhtemeldir. Biz hepimiz 'Ashab-ı Suffe' gibi çalışmalıyız."

Bu çalışmaların ameli ve itikadi sorunlarımızla var olan pratik iliÅŸkilerinin veya tafsili imanın kiÅŸiye yüklediÄŸi sorumlulukların ne olduÄŸu ile ortaya konan bir açıklık yoktur veya yakalanamamıştır ama, Kelleci bu çalışmalarla güçlenen potansiyelin bir gün harekete dönüÅŸebileceÄŸine inandığını ifade etmektedir. Kellecinin inanç-amel bütünlüÄŸüne dayanan geleceÄŸe dönük Ä°slami bir mücadele kurgusunu zihninde taşıdığı anlaşılmaktadır.

Bu konuda Kriter Dergisi'nde yer alan en yüreklendirici yazı da herhalde A. Kadir Gültekin'in "Sosyal Gerçeklik içinde Müslüman" baÅŸlıklı makalesi olmuÅŸtur. ('78/XXIII-16) Gültekin, müslümanın içinde yaÅŸadığı toplumun yapısı nasıl olursa olsun kesinlikle zorunlu olan ödev ve sorumluluklardan bahsetmektedir. Küfür toplumunda yaÅŸayan müslümanların sorumluluÄŸunun daha büyük olduÄŸu belirtilip, Ä°slamın egemen olmadığı toplumlarda Ä°slam'ın izzetini korumak gibi pratik bir görevin müslümanlara düÅŸtüÄŸü belirtilmektedir. Gültekin devam eder:
"Ä°slam tebliÄŸcisi doÄŸru ve açık konuÅŸmalıdır. Bu din, fiskoslarla imajlarla anlatılamaz. Ä°slam'ın adı deÄŸiÅŸtirilerek baÅŸkalarının koltuÄŸuna sığınılarak Ä°slam anlatılamaz... Kendilerine müslüman olmaktan baÅŸka ad yakıştıranlar, Ä°slam'ın yerine baÅŸka deyimler kullanarak kıvıranlar bu davanın temsilciliÄŸini yapamazlar. Ya gerçeÄŸi söylemek ya da susmak gerekir. Gerçekleri söylemeyi beceremeyenler konuÅŸmaya devam ediyorlarsa anlattıkları batıldan baÅŸkası olamaz."

MengüÅŸoÄŸlu'nun derginin ilk sayısında yaptığı çaÄŸrı nihayet son sayılarda da olsa yine Kriter içinde Gültekin'in bu yazısı ile yankı bulduÄŸunu göstermiÅŸtir. MengüÅŸoglu'nun bazı mısralarını yeniden hatırlayalım:
"...
Ulaştırmalı tebliği
Kalemle, kılıçla ve dille
Cennete bir adım daha yaklaşmalısın
Bir adım daha şehadete.
Öyle donanmış olmalısın ki
Her an
Ä°nsana söyleyecek sözün olmalı
Ya Hak söylemeli ya susmalı"

Bu mısralardaki vurgularla paralelleÅŸen Gültekin'in tespitleri, hem Kriter'e yönelik bir özeleÅŸtiriyi ihtiva etmiÅŸ hem de Kriter'de ilk defa tevhidi bilinç olarak inançla amelin, fikirle siyasi ilginin ayrıştırılamayacağını bu denli açık ve yalın bir ÅŸekilde iÅŸleyen ilk yazı konusunu oluÅŸturmuÅŸtur.

http://www.haksozhaber.net/okul_v2/article_detail.php?id=2667

Yorum
kriterin misyonu!...
Yazar admin açık 2008-12-10 06:50:35
Kriterin asıl misyonu kendi yanlışlarımızı düzeltmek, asgariye indirgemekti sanıyorum; elden bize ne? 
 
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=679&Itemid=47
Hem de övünür gibiler...
Yazar Sanih açık 2008-12-10 15:43:54
Hamza bey diyor ki: 
"...Kriter Dergisi, Ankara'da çıkmasına raÄŸmen Malatyalılık gibi mahalli sıfatla anılmaktan kurtulamamıştır..." 
O kadar olsa iyi; hem de sanki Battal Gazi memleketinden olmakla övünüyor gibiler; ÅŸiirleri bile bazen Malatya üstüne.  
 
Bu yazıyı gördünüz mü?
Yazar Sanih açık 2008-12-18 07:16:39
 
Hamza bey Umran dergisi ile yaptığı bir roportajında: 
"... 
"Umran:...80 sonrasında hangi çevreler söylediÄŸiniz anlamda Ä°slami bilinçlenme sürecini etkiledi?" sorusuna: 
 
"Türkmen: 70’li yıllarda çok cılız da olsa baÅŸlayan ama daha sonra çevre olarak, cemaat olarak deÄŸil, Ä°stanbul’da Düşlünce dergisi çevresi, Ankara’da Ercüment Özkan ve arkadaÅŸlarının Ä°slam Partisi çevresi ve etkilenen daha ufak açılımlar oldu. Talebe dergisi, Ahmet Ertürk’ün çıkarttığı Kriter dergisi,.." diye cevap veriyor.  
Bu roportaj yazıyı gördünüz mü? kriteri gerçekten TMSF bÅŸk. Ahmet bey mi çıkardı? 
 
Sanih 
 
 
 
 
 
 
Modelsiz, rehbersiz, ne yapacağını bilmeyen bir bilinçlenme süreciydi. Kontrol edilemeyen bir geliÅŸme olabilirdi. Sistemi korkutan bir potansiyeldi bu 12 Eylül’de bu potansiyel cendere altına alındı, karalandı.  
 
 
 
 
 
 
Yani Ä°slami uyanış sürecini yaÅŸayan insanlar baskı altında tutulurken, o dağınıklık içinde Allah’a hamdolsun ki yani birbirleriyle irtibatı kopmuÅŸ ama dirayetli insanlar kendi bilebildikleri, okuyabildikleri kadarıyla bir yapılanma içerisine girdiler.  
 
 
 
sorumun sonrasındaki
Yazar Sanih açık 2008-12-18 07:21:41
Hamza beyin soruma iliÅŸkin beyanı devamındaki ifadeleri sorumla ilgisiz. yanlışlıkla girmiÅŸ oldu yorumsal soruma.  
özür dilerim.  
Sanih

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 14-12-2008 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111417066 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net