Yazar Etyen Mahçupyan - Taraf, 31.10.2008
|
03-11-2008 |
Mahkemenin zihniyeti (2)
Etyen Mahçupyan - 31.10.2008 Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan ufak eklemeler gerçekte son derece utangaç bir çabanın ifadesiydi. Bu ilaveler sayesinde Türkiye’de kamu hizmetlerinden ve özellikle yüksek öÄŸrenim haklarından yararlanma açısından ‘eÅŸitlik’ olduÄŸunun daha net bir biçimde vurgulanmasıydı amaç... Aslında söz konusu maddeler zaten böyle bir eÅŸitliÄŸi içermekte, ne var ki yargı bu içeriÄŸi görmezden gelmekteydi. Dolayısıyla Meclis bu yasa maddelerine son derece genel ve kapsayıcı birer cümle eklemekle yetindi. Ama Anayasa Mahkemesi böyle genel bir eÅŸitliÄŸin Cumhuriyet’in temel anlayışına aykırı olduÄŸunu, diÄŸer bir deyiÅŸle bizdeki rejimin temelinin eÅŸitsizlik olduÄŸunu söyledi ve nitekim bu bakışını da karar gerekçesinde savundu.
Söz konusu akıl yürütmeyi adım adım takip edebilmek üzere, gerekçeye bakalım... Öncelikle anlamak gerek ki Anayasa Mahkemesi hukuki olmayan bir biçimde, yani böyle bir yetkiye sahip olmadığı halde iki yasa deÄŸiÅŸikliÄŸini iptal etmekte olduÄŸunun bilincindedir. Bu nedenle de yaptığı hukuk dışı iÅŸleme bir meÅŸruiyet zemini bulmak zorunda. Bunun Meclis olmadığı açık... Yani Meclis iradesinin dışında ve üzerinde bir baÅŸka irade gerekiyor. Öyle bir irade ki Anayasa Mahkemesi doÄŸrudan onunla iliÅŸki kurabilsin, onu dolayımsız olarak temsil edebilsin...
Gerekçede ÅŸöyle deniyor: “(1)Asli kurucu iktidar ülkenin siyasal rejiminde çeÅŸitli etkenlere dayalı olarak ortaya çıkan kesintilerin ürettiÄŸi ve ortaya çıkış biçimi itibarıyla hukuksal çerçeve dışında yer alan, yeni hukuksal düzenin ne olacağını belirleyen anayasa koyucu iradedir. (2)Asli kurucu iktidarın önceki Anayasa’lara baÄŸlı olmaksızın yarattığı yeni Anayasa, temel düzen normu haline geldiÄŸi andan itibaren, tüm anayasal kurum ve kuruluÅŸların dayanağı haline gelir. (3)Anayasa’nın öngördüÄŸü ve öÄŸretide kurulu iktidar olarak tanımlanan yasama, yürütme, yargı organları ile bunların alt birimlerinin asli kurucu iktidarın yarattığı ‘hukuksal otorite’ sınırları içinde hareket etmeleri, iÅŸlem ve eylemlerinin hukuksal geçerlilik kazanabilmesinin önkoÅŸuludur.” (Rakamları kolaylık amacıyla ben ekledim...)
Birinci cümle bizlerin hâlâ bir türlü idrak edemediÄŸi ve itiraz ettiÄŸi bir ‘gerçeÄŸi’ vurgulamakta. Anayasa Mahkemesi’ne göre bu ülkede siyasi iktidar sanıldığı gibi Meclis’te cisimleÅŸmez! Onun dışında ve üstünde baÅŸka bir iktidar vardır ve buna ‘kurucu iktidar’ denir. Bu esas iktidarı “ülkenin siyasal rejiminde çeÅŸitli etkenlerle ortaya çıkan kesintiler” yani darbeler biçimlendirir. Darbeler hukukla baÄŸlı olmadıkları gibi, hukuku da belirlerler. Anlaşılan Anayasa Mahkemesi açısından darbelerin hukuk dışı hiçbir niteliklerinin olmaması bir yana, bizzat hukukun oluÅŸması için bile darbeye ihtiyaç bulunmaktadır. Geçenlerde bir yüksek yargı mensubunun (belki aileden de gelen bir temayülle) darbeyi savunmasını herhalde artık yadırgamıyoruz... Çünkü ülkenin en üst yargı organına göre, hukuk toplumsal bir uzlaÅŸmanın deÄŸil, ayrıcalıklı bir grup insanın yasa dışı iradesinin sonucu olarak ortaya çıkabiliyor.
Ä°kinci cümle söz konusu darbecilerin eski anayasalara baÄŸlı olmadan hukuk oluÅŸturma haklarının olduÄŸunu ifade etmekte. DiÄŸer bir deyiÅŸle Anayasa Mahkemesi’ne göre darbe yapmak bir suç deÄŸil, çünkü baÅŸarılı darbeciler eski anayasa ile baÄŸlı olmaktan çıkıyorlar. Bilemiyoruz baÅŸka ülkelerde böylesine açıkça darbe destekçiliÄŸini ima eden cümleler bir yargı kararı gerekçesi olarak yazılmış mıdır... Ama Türkiye’de bu pek de ÅŸaşırtıcı bir durum deÄŸil. Nitekim aynı cümlenin geri kalan kısmı, darbe hukukunun ‘doÄŸallaÅŸma’ hakkını pek de gocunmadan savunuyor ve bu yeni hukukun “temel düzen normu” olarak alınarak tüm anayasal kuruluÅŸların dayanağı haline gelmesi gerektiÄŸini söylüyor.
Nihayet üçüncü cümlede ise kuvvetler ayrılığı çerçevesinde tanımlanan yasama, yürütme ve yargının, yukarıda söylenen “temel düzen normu”nun parçası olarak, bu düzeni mümkün kılan hukuka, yani darbe hukukuna tâbi oldukları vurgulanıyor. Anayasa Mahkemesi’ne göre artık karşımızda darbenin yerleÅŸtirdiÄŸi bir “hukuksal otorite” var ve her kurum ancak bu ‘otoriteye’ uyumlu davrandığı takdirde hukuksal geçerliliÄŸe sahip iÅŸlemler yapabilir. DiÄŸer bir deyiÅŸle ‘evrensel hukuk’ vs. bizi hiçbir biçimde baÄŸlamaz! Bir iÅŸlemin ‘hukuksal’ olup olmadığı, darbenin yerleÅŸtirdiÄŸi düzene ne denli uygun olduÄŸuyla baÄŸlantılıdır. Kısacası hukukun menÅŸei bizzat darbenin kendisidir...
Bu hukukun kollanması ve savunulması ise doÄŸal olarak yargı kurumlarına ve en baÅŸta da Anayasa Mahkemesi’ne düÅŸecektir. Söylenen ÅŸey, nasıl elimizde bir darbe anayasası varsa, aynı ÅŸekilde karşımızda da bir darbe yargısının olduÄŸudur. Hukuk ise, bu dünyada henüz kendine yer açamamış romantik bir kavram gibi duruyor... Anayasa Mahkemesi ise kendisine atfettiÄŸi “asli kurucu”nun vekili rolünden çok memnun olmak bir yana, bunu ‘hukuk’ sanıyor...Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |