Yazar Etyen Mahçupyan - Taraf, 02.11.2008
|
03-11-2008 |
Mahkemenin zihniyeti (3)
Etyen Mahçupyan - 02.11.2008
Kamu hizmetlerinden ve yüksek öÄŸrenimden eÅŸit bir biçimde yararlanmanın tüm vatandaÅŸlar için bir hak olduÄŸunu tekrarlayan anayasa deÄŸiÅŸikliklerini iptal eden Anayasa Mahkemesi’nin akıl yürütme biçimi, Türkiye’deki rejimin de adını koyuyor. Bizzat yüksek mahkemenin gerekçesinden anlaşılıyor ki, ‘cumhuriyet’ dediÄŸimiz rejim gerçekte meÅŸruiyetini darbeden alan bir düzen. Yargının kendisini baÄŸlı hissettiÄŸi ‘hukuk’ da aslında darbecilerin tercihlerinin oluÅŸturduÄŸu yasal çerçeveden ibaret.
Böyle bir yargı mekanizmasının aldığı her karar ister istemez darbeyi ve darbeciyi ideolojik olarak meÅŸrulaÅŸtırma gayreti içinde olacaktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesi de, darbe hukukunu ‘evrenselleÅŸtirmeye’ çalışmakta...
Metnin ‘laiklik’ ile ilgili bölümünde ÅŸöyle deniyor: “(1)Laiklik ilkesi düÅŸünsel temellerini Rönesans, Reformasyon ve Aydınlanma dönemlerinden alır. ÇaÄŸdaÅŸ demokrasilerin ortak deÄŸeri olan bu ilkeye göre, siyasal ve hukuksal yapı, dogmalardan arındırılarak akılcılığı ve bilimsel yöntemleri esas alan katılımcı demokratik süreçlerin ürünü olan ulusal tercihlere dayanır. (2)Bireylerin anayasal özgürlüklerinden inanç, din, mezhep veya felsefi tutum nedeniyle ayrımsız yararlandığı, akılcılığı esas alan bir süreç olan aydınlanma koÅŸullarının sergilendiÄŸi toplumlarda laik ve demokratik deÄŸerler özümsenir, siyasal, sosyal ve kültürel yaÅŸam da buna baÄŸlı olarak evrensel deÄŸerlerin egemen olduÄŸu çaÄŸdaÅŸ bir görünüm kazanır. (3)Bireylerin özgür vicdani tercihlerine dayanan ve sosyal bir kurum olan dinler, siyasal yapıya egemen olmaya baÅŸladıkları ve ulusal irade yerine siyasal yapının hukuksal kurallarının meÅŸruiyet temelini oluÅŸturdukları anda toplumsal ve siyasal barışın korunması olanaksızlaşır.” (Rakamları kolaylık amacıyla ben ekledim...)
Birinci önerme bu konudaki klasik kemalist sığlığı yinelemekte... Her ÅŸeyden önce, laiklik kavramının Avrupa’nın kendine özgü tarihinin içinde ÅŸekillenmesi o zaman bile tek tip bir laikliÄŸin olduÄŸunu göstermez. Nitekim diÄŸer ülkelerin uygulamada getirdikleri anlayış özelliklerini bir yana koysak bile, Fransız ve Ä°ngiliz örnekleri yeterince farklı laiklik algılarının olduÄŸunu gösteriyor. Öte yandan günümüzdeki laikliÄŸin tarihsel bir belirlenme altında olduÄŸunu söylemek de zor, çünkü bugün her toplum artık olası bir laiklik yelpazesinin içinden zihniyetine göre tercihte bulunuyor. Dolayısıyla Mahkeme’nin sandığı üzere ‘laiklik’ diye herkesin kabullendiÄŸi bir evrensel gerçeklik yok... Yani Türkiye’deki laiklik, tamamen Türkiye’nin tercihi. Öte yandan eÄŸer laiklik ilkesine göre siyasal ve hukuksal yapı “akılcılığı ve bilimsel yöntemleri esas alan katılımcı demokratik süreçlerin ürünü olan ulusal tercihlere” dayanmakta ise, bu tam da Türkiye’de olan ÅŸey! Çünkü söz konusu anayasa deÄŸiÅŸiklikleri ulusal iradeyi taşımakta olan Meclis tarafından önerildi ve Meclis de ‘bilimsel yöntemleri esas alan katılımcı demokratik süreçlerin’ sonucu olarak oluÅŸtu.
Ä°kinci önerme Mahkeme’nin içine düÅŸmüÅŸ olduÄŸu bu çeliÅŸkinin nasıl bir mantıksızlık yarattığını açıkça ortaya koyuyor... SöylendiÄŸine göre eÄŸer anayasal özgürlüklerden ayrımsız yararlanılırsa, laik ve demokratik deÄŸerler özümsenir ve nihayette “çaÄŸdaÅŸ bir görünüm” kazanılırmış. ÇaÄŸdaÅŸ görünümün laik ve demokratik deÄŸerlerin ölçüsü olarak sunulmasının ardındaki yüzeyselliÄŸi bir yana bırakalım... DüÅŸünün ki burada amaç görünümün çaÄŸdaÅŸ olmadığından hareketle, düzenin de laik olmadığını kanıtlamak. Ne var ki laik olabilmek, yine Mahkeme’ye göre, ancak anayasal özgürlüklerden “ayrımsız” yararlanılırsa mümkün... Gerçekten de öyle! Nitekim baÅŸörtülü kadınlar bu özgürlüklerden yararlanmadıkları için Türkiye laik deÄŸil! Bunun da sorumlusu Meclis deÄŸil, ayrımcılığın bizzat sorumlusu olan darbe rejimi ve darbe hukuku.
Üçüncü önerme ise dinlerin siyasal yapının hukuksal kurallarını koymaya baÅŸladığı takdirde toplumsal barışın korunmasının zorlaÅŸacağını söylüyor. Bu genellemenin altında dindarların inanç özgürlüÄŸü ve eÅŸitlik talebinin ‘din devletini’ ima ettiÄŸi ve bunun ‘doÄŸal’ olarak ulusal iradeye karşı olduÄŸu kabulü var. Oysa söz konusu anayasa deÄŸiÅŸiklikleri ulusal iradeye uygun olarak Meclis’te tasarlanmıştı ve üstelik de laikliÄŸi dinselleÅŸtiren bir rejim nedeniyle maÄŸdur olan bir kesimin diÄŸerleri ile eÅŸit koÅŸullara gelmesini hedefliyordu...
Gerekçenin laiklik üzerinden darbe hukukunu ‘evrenselleÅŸtirerek’ meÅŸrulaÅŸtırma gayreti ne yazık ki mantıksal tutarlılığa bile sahip olmayan bir akıl yürütme ile sonuçlanmış. Öyle ki Mahkeme Türkiye’nin laik olmadığını, iki anayasa maddesindeki deÄŸiÅŸimde ima edilen eÅŸitlik talebinin ise ulusal iradeyi yansıttığını ve bunun da temelinde rejimin ayrımcılığının yattığını bir paragrafta bir güzel kanıtlamışSadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |