Osmanlılarda neden ekonomik kriz olmazdı? | Yavuz Bahadıroğlu - Vakit
| Önce Osmanlı maliyesi hakkında birkaç söz... Osmanlılardaki ilk düzenli maliye teÅŸkilâtı Murad Hüdavendigâr (I. Murad) zamanında Çandarlı (Cendereli) Kara Halil PaÅŸa ile Karamanlı Kara Rüstem PaÅŸa tarafından oluÅŸturuldu. Osmanlı maliyesinin daha kuruluÅŸ dönemlerinden itibaren titizlikle ele alındığı ve çok önem verildiÄŸi belgelerden anlaşılmaktadır. O kadar ki, Fatih’in meÅŸhur “Kanunname”sinde mali konulara da girilmiÅŸtir.
|
Fatih, “Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur” diyerek, kendisinden önceki Osmanlı padiÅŸahlarının, yazılmamış töre ve geleneklere göre devleti yönettiklerini vurguladıktan sonra, ekonomik konuların hassasiyetine temas ediyor ve ÅŸöyle diyor: “Ve yılda bir kerre rikâb-i hümâyunuma defterdarlarım (Maliye Bakanlarım) irad ve masarifim okuyalar hil'at-i fahire giyeler... “Ve hazineme dahil ve hariç olan akça, defterdarlarım emri ile dahil-hariç olsun.” Bu ifadeler, Osmanlıların maliye teÅŸkilâtına ve mali disipline ne kadar önem verdiklerini gösteriyor.
Osmanlı maliye teÅŸkilâtının başında “Defterdâr” bulunmaktadır. Defterdar, Fatih Kanunnamesi’nde de belirtildiÄŸi gibi, padiÅŸahın ekonomik alanda vekilidir. Bir bakıma, daha geniÅŸ yetkilerle, Maliye Bakanlığı görevini yürütürler. Önceleri teÅŸkilatın başında bir “BaÅŸdefterdar”la, onun maiyeti bulunurdu. Bütün malî iÅŸlerden BaÅŸdefterdar sorumlu tutulurdu.
Ancak zaman içinde devletin geniÅŸlemesi defterdar sayısını ikiye çıkarma zarureti doÄŸurdu. Defterdarlar hazineyi ve harcamaları titizlikle denetler, gerekirse padiÅŸahların bile önünü keserlerdi. Bu yüzden devlette ısraf olmaz, kriz de olmazdı.
Yıkılış sürecine kadar Osmanlılarda ekonomik krizler yaÅŸanmadı. Bunun en önemli sebeplerinden biri “kulluk ÅŸuuru”dur. Bu ÅŸuur insanı yaradılış hikmetine en uygun boyuta taşır ve orada “Mü’minler kardeÅŸtir” hükmü çerçevesinde bütünleÅŸtirip toplumsallaÅŸtırdığı kütleyi büyük bir aileye dönüÅŸtürür. “Ä°nfak”, yani yardımlaÅŸma ahlâkı; hasedi, kini, kıskançlığı en asgari düzeye indirir... Zekât, fitre, sadaka ve vakıf müesseseler yürekten yüreÄŸe köprü olup büyük aileyi bir birine baÄŸlar. YardımlaÅŸma belli bir sistem içinde toplumun tüm katmanlarını kuÅŸatıp kucaklar. “Vermek”, toplumda büyük ve önemli bir yarışa dönüÅŸür. Bu çerçevede dara düÅŸenler kayrılır, sıkıntıya düÅŸenlere el verilir. Ve toplum, “dilencisi olmayan” bir refah toplumuna dönüÅŸür. “Dilencisi olmayan toplum” ifadesi, Osmanlı Devleti’ni gezmeye gelen Fransız gezgin Du Loir’ındır. Du Loir 1654’de Paris’te yayınladığı deÄŸerli seyahatnamesinin 191. sayfasında ÅŸöyle diyor: “Türkiye’de dilenci nadir görülür. Fransa’da herkesi bunaltan tembel dilencilerin Türkiye’de kimseyi taciz etmesine imkân yoktur.” “Hayırda yarışınız” mealindeki âyetin hükmünü Osmanlı insanı derinden hissedip yaÅŸamakta, “Ä°nsanların en hayırlısı insanlara faydalı olan, malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan, Allah yolunda harcananın da en hayırlısı halkın en çok ihtiyaç duyduÄŸu ÅŸeyi karşılayandır” anlayışı çerçevesinde, hayatını yaradılış hikmetinin hizmetine vakfetmektedir.
Devlet, insanının bu ulvi çabasından öylesine etkilendi ki, bizatihi kendisi devasa bir vakfa dönüÅŸüp din, dil, renk, ırk, kıyafet farkı gözetmeksizin, tüm gücünü, yönettiÄŸi insanların hizmetine sundu. Çünkü insan hayatın merkezidir. Bediüzzaman’ın deyiÅŸiyle, “Kainat hayata, hayat insana bakar.” Vakıf müesseseler ise insana (ve tabii ki hayata) duyulan sevgi ve saygının kurumlaÅŸmış halidir. Böyle müesseseler düÅŸünebilmek için, insanın yaradılış hikmetini kavraması gerekir. Ä°nsanın yaradılış hikmetini en iyi anlatan kitap Kur’an olduÄŸuna göre, insana hizmeti pek tabii Müslümanlar kurumlaÅŸtıracaklardı. Bir kiÅŸinin malını-mülkünü hiç tanımadığı insanların hizmetine sunması, insanı tüm teferruatı ve kıymetiyle kavramakla mümkündür!..
Belli ki bu idrak Osmanlı insanında mevcuttu. Bu yüzden yirmi altı binden fazla vakıf kurdular. Bunlardan bazıları hayvanlara ve bitkilere yöneliktir ki, OrtaçaÄŸda böyle bir çevre bilincinin oluÅŸmasını takdirle anmamak imkânsızdır.
Bu yapının dayanağını, Du Loir’ın Corneille Le Bruyn isimli yurttaşı açıklıyor: “Türklerin hayrat ve hasenata çok düÅŸkün olduklarını ve hatta Hıristiyanlardan çok fazla hayrat vücuda getirdiklerini inkâra imkân yoktur. Türkiye’de pek az dilenciye tesadüf edilmesinin baÅŸlıca sebeplerinden biri de iÅŸte budur.” (Ä°. H. DaniÅŸmend, Garb Menbalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlâkı, Ä°stanbul Kitabevi, 1961).
Bütün bunların ışığında kısaca ÅŸunu söyleyebiliriz: Osmanlı asırlarında ekonomik krizlerin çıkmasını önleyen sebeplerin başında iÅŸte bu toplumsal yapı geliyor. “Sonra ne oldu?” sualine de yarın cevap arayalım.
|
Kriz Yazar girisim açık 2008-10-15 14:46:37 Yavuz bey zahmet edip uzun uzun anlatmış ama Osmanlıda kriz oplmamasının nedeni sanırım BORSA'yı icad etme akıllığını gösteremediklerindendir. Borsa olmayınca kriz çıkarmaya da gerek olmuyor. Sonra ev fiyatlarını da suni olarak bu kadar düşürüp yükseltmek mümkün değildi. Geriye birtek Yeniçerilere ödenen paranın ayarı kalıyor ki onu da yapmışlar zaten. Bütçe zora girince padişah askere ödenen altının saflık oranını azaltmış. Bu da zaman zaman isyana dönüşerek tepki bulmuş. Daha ne olsun borsanın icat edilmediği yerde ff Raci D. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |