|
|
|
|
|
|
Duyurular |
AKIL IÇIN YOL BIRDIR
(THERE IS but ONE WAY for REASON) (linkleri SAG TIKLAYIN lütfen)
Sn.Soner YALÇIN'dan dikkate deÄŸer bir yazı: Edebiyatla AhmaklaÅŸtırma https://www.sozcu.com.tr/ 2021/yazarlar/soner-yalcin /edebiyatla-ahmaklastirma -6335565/
Önerdigimiz sayfalar: M. SAID ÇEKMEG?L anisina
|
|
|
|
Anasayfa
|
Yazar Raci Durcan
|
24-10-2005 |
(Nida Dergisi Ekim sayısından alıntıdır.) Benim o çok çarpıcı bulduÄŸum söz meÄŸer ünlü Alman Tarihçisi Ranke’ye aitmiÅŸ. Hani ÅŸu halkın sadece güçlü olanlara boyun eÄŸdiÄŸini kaba tabirle anlatan ve Sn. Selami Çekmegil’in Tilki Tuzağı adlı eserinde yer verdiÄŸi söz... Ranke Tarih konusuna ‘Tanrı’nın müdahelelerini’ araÅŸtırmak üzere girmiÅŸ. Her hangi bir eserini okumadığımdan bu girift konuyu ne ÅŸekilde sonuçlandırmış bilemiyorum. Ancak ilgilendiÄŸi ÅŸey, her kesimden insanın dikkatini çekecek nitelikte. Bir entellektüel açısından göz ardı edilebilecek bir mevzu olmadığı kadar, kesin kanaatlere ulaÅŸmanın çok zor olduÄŸu bir alan...
Bir defa Tanrı’nın büyük bir güç sahibi olarak Tabiat’a mudahil olup olmadığına karar vermek kolay deÄŸildir. EÄŸer her iÅŸimize müdahilse o zaman insan iradesi devre dışı kalmış oluyor. EÄŸer hiç bir ÅŸeye karışmıyorsa o zaman da müminler zor durumdadır. O’nun yoluna girmiÅŸ insanların, aciz kaldıklarında yar ve yardımcısı olmayan, esirgeyip bağışlamayan bir Ä°lah’ı ne yapsınlar?. Peki o zaman neye, ne zaman ve nasıl müdahil oluyor? Bunun bir sistematiÄŸi var mıdır? Her insanın kiÅŸisel serüveni bu konunun açılımına istifadeli olabilirdi. Ne yazık ki benim Batıda atölye tabir edilen ve sıradan bireylerin ilgili konuda görüÅŸlerinin alındığı bir salon açma imkanım yok. Bu nedenle sadece kiÅŸisel serüvenimi göz önüne alabiliyor, oradan aldığım ışıkla önümü aydınlatmaya çalışabiliyorum. Zaten kim ne derse desin, insan ancak kendi içinden gelen uyarılarla algılıyor, kavrıyor. Aynı söz dizini her insanda farklı bir netice doÄŸuruyor. Bu nedenle Hz. Ä°brahim ‘...inandım ancak mutmain olmak istiyorum’ diyor. Allah karşılaÅŸtığı bir hadisede gözlerini ÅŸahit kılarak kalbini mutmain kılıyor. Bir ÅŸeylerin ardına düÅŸtüÄŸümüzde, arada ciddi engel olmadığı halde ona ulaÅŸamadığımız anlar olmuÅŸtur. Bazan çok istediÄŸimiz bir ÅŸeyin bizden süratle uzaklaÅŸtığına, yahut en olmayacak anlarda maddi baÄŸlantılarla izah edilmesi zor kolaylıkların önümüze geldiÄŸine ÅŸahitlik etmiÅŸizdir. Ä°ÅŸte böyle bir anda karar verir insan Tanrı’nın evrenin neresinde durduÄŸuna. Tam o zaman hissedersiniz o büyük gücün varlığını, kudretini. Nerelerde müdahil olduÄŸunu. Böyle bir olayı bir baÅŸkasına ne kadar izah etmeye çalışırsak çalışalım, anlatması zordur. Bunun için yukarıdaki konu baÅŸlığına ilgi duyanlar kendi içini yoklamalı, oradan bir iÅŸaret aramalı ve yaÅŸadıklarını sorgulayarak kendi neticesine ulaÅŸmalıdır. Bizim kuÅŸağın (Cumhuriyet dönemi) en iyi psikolojik tahlilini Romancı Kemal Tahir yapmıştır. ‘Osmanlı bozgunu içimizde sürüyor’ diyerek sarf etttiÄŸi laf, gazeteci Engin Ardıç’ı o kadar etkilemiÅŸ ki; bu sözün bütün düÅŸüncesine yön verdiÄŸini itiraf ediyor gazetedeki köÅŸesinde. Bu sözü daha önce duysaydım, bilmeden girdiÄŸimiz o haleti ruhiyyeden erken kurtulabilirmiydim? Bir savaÅŸ görmemiÅŸ bizim kuÅŸak, buna raÄŸmen aydınların içlerinde hissetikleri bu bozgunla, vermiÅŸ oldukları eserlerinde tanışmış ve tesirinde kalmıştır. Bu ruh halinin en önemli göstergesi an’ı yaÅŸamayıp tarihin bir döneminde kalmaktır. YaÅŸanması gereken iyi günleri hep tarihte aramaktır. Nitekim, benim kadar dini duyguları ağır basmayan, hatta solcu bile olan çocukluk arkadaşım, merak sardığı o tarih sayfalarını okuyup geride kalmış olan muhteÅŸem dönemlerde yaÅŸamış olmayı çok arzuluyordu. Bozgun’un etkisinin saÄŸcı-solcu-kemalist demeden tüm toplumu sardığı, hiç kimseyi ayırt etmediÄŸi o kadar açıktır ki... Kimi, emniyette hissetmek için din çatısı altına kaçarken, diÄŸerleri galiplere benzeyerek tehditten uzak kalmak istemiÅŸlerdir. Dindarlar, en güçlü Ä°lah’ın çaÄŸrısına sığınmış, orada yeniden toparlanıp tarihin parlak dönemlerine dönmeyi arzulamışlardır. Bunun etksiyle halk, savaÅŸtan sonra ve onca modernist propogandaya raÄŸmen Osmanlı’da bile olmadığı kadar dindarlaÅŸmıştır. DiÄŸerleri ise bilinç altında hissettikleri bozgun etkisinden kurtulmak amacıyla galip guruba katılmıştır. Galiplerle benzeÅŸerek bozgun duygusunun yıkıcı; çökertici etkilerinden kendilerini kurtarmayı denemiÅŸlerdir. Tarihi bir çizgi roman heyacanıyla okuduÄŸum öÄŸrenim dönemimde, küçük Türk-Müslüman birlikleri sürekli galip geliyor ve geliÅŸiyorlardı. Hemen her maceranın sonu, baÅŸta biraz zorlukla karşılaşılmış olsalar bile, bir çocuk psikolojisiyle kendimizi özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸimiz kahramanların baÅŸarılarıyla sona eriyordu. Öylesine ki bir zaman geldi, ‘peki biz ne zaman kaybettik?’ diye sormaya baÅŸlamıştım. Türklerin bütün Avrupaya siyasi nüfuz edip onları Ä°spanya kıyılarına sıkıştırdıkları ve dünyadan tecrit ettikleri dönem hafızamda özel yer iÅŸgal etmiÅŸ. Bu noktada artık düÅŸmanlarınızın mecalsiz kaldıklarını ve kesin bir ÅŸekilde yenilgiye uÄŸrayacaklarını; çizgi romanın da bu mutlu sonla bitecegi duygusuna kapılıyorsunuz. Ä°çinizde öyle bir arzu uyanıyor. Böylece binlerce yıldır kötülerle süren savaÅŸ sona erecek, yer yüzü esenliÄŸe kavuÅŸacaktır. Fakat hadisenin sonu arzuladığınız ÅŸekilde gelmiyor. Macera bu ÅŸekilde sonuçlanmıyor. Ä°spanya yarımadasına sıkışanların çaresizce açıldıkları Okyanus, onları yeni bir kıtaya ve oranın zenginliklerine ulaÅŸtırıyor. Müslümanların hakim oldukları coÄŸrafi bölgeleri devre dışı bırakarak gittikleri Japonyadan yeni icat otomatik tüfekleri ve tüfek ustalarını getiriyorlar. Sonra Çin’de binlerce yıldır var olan barut’u ülkelerine bol ve ucuza getirerek top tesir menzilini büyütüyorlar. Ticaret yolları tekrar ellerine geçmiÅŸ olduÄŸundan iyice zenginleÅŸiyorlar. Bunun ardından geliyor Sanayi Devrimi. Öylesine güçlenip zenginleÅŸiyorlar ki; 19. yüz yıla gelindiÄŸinde hem kendi içlerinde bir biriyle, hemde dünyanın geri kalan kısmıyla savaÅŸacak konuma eriÅŸiyorlar. Böylece Dünya kan ve ateÅŸ tarlasına dönüÅŸüyor yeniden. Ardından dev kapitalist ÅŸirketler eliyle her yer bir tüketim çılgınlığına bürünüyor. Tüm bu deÄŸiÅŸmelere neden olan ÅŸey; sıkıştıkları Ä°spanya kıyılarından çıktıkları maceracı gemilerle Amerika kıtasını keÅŸf edebilmeleri oluyor. Yani, Macellan, America Vaspuci gibi gemicilerin bin bir zorlukla hazırlandıkları seferlerde, gemileri bir kasırgaya tutulup batsa tarihin çizgisi bu ÅŸekilde kırılmayacaktır. Hiç kimse bu insanları ÅŸimdi hatırlamayacağı gibi günümüz dünyası çok farklı ÅŸekillenmiÅŸ olacaktı. Zorla yagınlaÅŸtırmaya çalıştıkları otomobil, kamyon gibi vasıtaları hayal bile etmeyecektik. Dünya hala bir tarım ve hayvancılık çağı yaşıyor olacaktı. Okyanusta gemicilerin maruz kaldıkları bir fırtınada batması durumunda; yani basit ve sıradan görünen bir müdahaleyle, Tarih’in çizgisi kırılmadan devam edebilecekti. Müslüman dünyası batı karşısında maÄŸlup konuma düÅŸmeyecek, milyonlarca insan emperyalizm maÄŸduru olmayacaktı. Tarihi tek olaylarla açıklama taraflısı deÄŸilim elbette. Fakat tarih araÅŸtırmalarında hep böyle son anda çıkagelmiÅŸ ÅŸeyler vardır. Hatta bu konuda meÅŸhur yazar Stefan Zweig ‘Tarihte Yıldızın parladığı Anlar’ adı altında bazı önemli bulduÄŸu olayları hikayeleÅŸtirmiÅŸtir. Ä°ÅŸlemiÅŸ olduÄŸu konularda sanki görünmez bir el son anda devreye girer. Bu müdahale her seferinde Tarihin çizgisini baÅŸka bir yöne doÄŸru kırıp büker. Tarihin en önemli dönümlerinden birini teÅŸkil eden Ä°stanbul’un fethinde olduÄŸu gibi. Yazara göre Ä°stanbul, açık unutulmuÅŸ bir kapının tesadüfen bir yeniçeri grubu tarafından bulunmasıyla gerçekleÅŸmiÅŸtir. Bu ÅŸu anlama geleceÄŸinden hemen itirazların yükseleceÄŸini biliyorum: ‘Ä°lah, kendine inananların yenilgisini mi istemiÅŸtir?’ Ä°lk bakışta olay böyle görünmektedir. Bu; filmin bir sahnesine bakıp, tüm film hakkında kanaat belirtmek anlamına geliyor. Baktığınız sahnede filmin kahramanı dayak yiyorsa ve geri kalan kısmı seyretmezseniz böyle düÅŸünebilirsiniz. Fakat film o tek sahneden ibaret deÄŸildir. Tarih de bizim içinde yaÅŸadığımız an deÄŸildir. Çok yukarıdan, uzayın derinliklerinden bakabildiÄŸinizde Tarih’in tek bir çizgisi olduÄŸunu, ve iÅŸleyiÅŸinde Ä°lahi yasalarının hüküm sürmekte olduÄŸunu kavramak mümkündür. Tarihte yoldan çıkmış olanlar belki kısa dönemlerde baÅŸarılı olmuÅŸlardır, öyle görülmüÅŸlerdir. Fakat geniÅŸ perspektiften bakınca bu yasalara uymayanların yok olduklarını, silindiklerini açıkça görebiliyoruz. Bir sel, deprem ve savaÅŸ felaketinde olayın bir karesine bakarsanız yukarıda izah etmeye çalıştığım ÅŸeylerin anlaşılması zorlaşır. Çünkü o karede, bahse konu kötü eylemi iÅŸlemekle hiç bir ilintisi olmayan kiÅŸi cezalandırılmış gibi görünmektedir. Fakat perspektifi geniÅŸletirseniz, durumun böyle olmadığını anlayacaksınız. Türklerin Orta Asya’dan çıkıp kendilerine yeni yurtlar aramalarına neden olan kuraklığı ele alalım. Böyle bir kuraklık olmuÅŸsa bundan hiç ÅŸühhesiz toplumun en zayıfları; kadınlar ve çocuklar en çok etkilenmiÅŸtir. Yola düÅŸtüklerinde masum nice çocuÄŸun telef olduÄŸunu tahmin etmek zor deÄŸildir. Yeni yurt edinene kadar yaptıkları savaÅŸlarda sayısız erkeÄŸin öldüÄŸünü ve geride kalanların acı çektiklerini tahmin etmek zor deÄŸildir. Ancak bütün bunlardan insanlığın hafızasında tek kalan ÅŸey; Türklerin tarih sahnesinde aldıkları önemli roldür. Bu doÄŸal afet; kuraklık olmasaydı onlar eski yurtlarında kalacak ve insanlığa pek bir ÅŸey vermemiÅŸ olacaklardı. Åžimdi ileriyi görmeden böyle bir göç hadisesinde yer alan kiÅŸinin yaÅŸadıklarını deÄŸerlendirmesi ne kadar doÄŸru olabilir? Tarihi doÄŸru okumak için doÄŸru yerde olmalıyız. Filmdeki bir kareye deÄŸil, filmin tamamına odaklanmalıyız. Tarihe kendimizi ne kadar müdahil kabul edersek edelim, onun bir yörüngesi vardır. O bir yerden baÅŸlayıp, diÄŸer bir noktaya doÄŸru akar kendi yolunca. Bundan belki 100 yıl sonra iyiki Hristiyanlar Ä°spanyada kıstırıldıkları köÅŸeden kurtulup yeni Kıtayı keÅŸfetmiÅŸler diyebileceÄŸimizi unutmayalım. Çünkü, mümkün deÄŸil müslümanların hükümranlığı devam etseydi dünyayı kapitalist bir ruh saramaz, ardından sanayileÅŸme gelemez, dünyaya fizik anlamda insan bugünkü gibi egemen olamazdı. ‘Bu ÅŸart mıdır?’ diyebilirsiniz. Bunun bir gereklilik olup olmadığını ancak zaman gösterebilir bize. Rabbimiz boÅŸ iÅŸ yapmaktan müstaÄŸnidir. Bunun ne yararı olduÄŸunu belki yakında biz dahi görürüz. Ä°nsanlık ilimde büyük bir inkiÅŸaf gerçekleÅŸtirdi. Bununla uzayın derinliklerine gidebilecek konuma geldik. Daha yolun çok başında olduÄŸumuzu söyleyebiliriz. Bütün alemi insanlar için yaratan Allah, oralara ulaÅŸabilelim diye tarihi bu ÅŸekilde kırmış olamaz mı? Tarih’i okurken kendimizi meselenin odak noktasına yerleÅŸtiriyor ve oradan bakıyoruz. Acaba bulunduÄŸumuz yer, olayın tümünü görmeye müsait mi? BunuTarih kabul ediyor mu? Devasa bir makinanın milyonlarca ve bir biriyle eÅŸ güdümlü olarak çalışan parçalarından biriyiz. Bir parça olmasa o büyük makina çalışamaz. Fakat bütün parçalar da bu büyük makinayı bir yere ulaÅŸtırmak için deÄŸil midir? Unutmayalım ki Tarih bir insan, bir kavim ve bir din için yazılmıyor. Tarih, tüm insanlığı alıyor içine.Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |
Son Güncelleme ( 24-10-2005 )
|
|
|
|
|
|
Kullanıcı Girişi |
L O G I N | |
---|
|
Ziyaretçi Sayısı |
123131045 Ziyaretçi
|
|
|
|