Bu genç adamdan sıkılmıştım artık. Alışık olunmadık tarzda sabah erken saatte iÅŸ yerine geldiÄŸimde onu da kapıda görmüÅŸtüm. Henüz saat sekizdi ve normal olarak yarım saat sonra açılması gerekti iÅŸyerinin. Fakat o da, ben de bu sabah erken gelmiÅŸtik. Bu kadar erken saatte bile, daha iÅŸ yerinin eÅŸiÄŸinde cep telefonu kulağındaydı. Kışın ve henüz mesai baÅŸlamamışken müÅŸteri aramayacağına göre kiminle konuÅŸuyor olabilirdi?
-NiÅŸanlım, dedi bana. Kaç tane niÅŸanlısı vardı? Çünkü geçen gün duyduÄŸum isimle ÅŸimdiki farklıydı.Bundan sonra artık ona tahammül etmem zordu. Bir an önce baÅŸka birini bulup bir türlü kendini iÅŸine veremeyen, iÅŸ yerinde bir istikbal düÅŸünmeyen bu genç adamı uzaklaÅŸtırmalıydım. Haksızlık edip etmediÄŸimi düÅŸündüm; deÄŸildi. Yapması gerekenleri defalarca kendisine söylemiÅŸtim. Bir de frekanslarımız uymamıştı her nedense. Ä°yice anlaşılmıştı ki genç insanları burada tutmamız, istikbal için umutlandırmamız mümkün deÄŸil. Bu nedenle bir emekli bulmaya karar verdim yeni yardımcım olarak. Hemen bitiÅŸiÄŸimizdeki iÅŸyerinde iki emekli ne güzel uyum içinde çalışıyorlardı. Belki onların bir tanıdığı olabilirdi. Önce onlara söyledim bu ihtiyacımı. Devlet dairesinden teknisyen olarak emekli olmuÅŸ Muharrem usta bir müddet düÅŸündükten sonra ‘
-AraÅŸtıralım, ÅŸimdi aklıma gelen bir isim yok, dedi. Bekleyebilirdim. Bekledim de... Bir gün iÅŸyerime geldi Mehdi. Sıradan bir ziyaret sanıyordum fakat:
-Ben çalışayım yanında? Yüz ifadesi umutluydu. Bunu beklemiyordum. Çünkü Mehdi bu iki emeklinin iÅŸ ortağıydı. Ä°ÅŸ yerinin üç kiÅŸiye geçim saÄŸlamayacağını düÅŸündükleri için ÅŸimdilik baÅŸka bir yerde çalışıyordu ücretli olarak. Mehdi gelip giderdi buralara ve selamlaşırdık. Ancak nasıl bir insan olduÄŸunu bilemiyordum. ‘DüÅŸüneyim’ dedim. Hem yanımda çalışan ÅŸu genci uzaklaÅŸtırmak gerekti önce. Onu kırmadan ve düÅŸmanlık hisleriyle doldurmadan uzaklaÅŸtırmanın bir yolunu bulmalıydım. Belki kendi gitmek isterdi bu arada. Böylece bir insanı iÅŸten çıkarmanın manevi ağırlığından kurtulabilirdim. Bunun için müsaade istedim Mehdiden. Hem Mehdi hakkında olumsuz bir bilgi edinirsem ret etmem kolaylaÅŸacaktı talebini, hem de ÅŸimdi çalışanı iÅŸini kaybetme riski hissettirerek daha düzgün çalışmasını saÄŸlayabilecektim. Ancak Mehdi rahat bırakmadı beni. Gözümün önünde dolaÅŸarak ‘ne oldu bizim iÅŸ’ demeye getirdi. Ä°ÅŸin tuhafı genç adam iÅŸten ayrılmaya hiç niyetli deÄŸilmiÅŸ gibi görünüyordu. Aksine eski taleplerini hiç gündeme getirmiyor, bir ÅŸey söylendiÄŸinde hemen koÅŸturuyordu. Ä°ÅŸi çok sevdiÄŸinden olmasa gerekti bunlar. Çünkü ÅŸimdiye kadar sorumlu bir davranış içerinde görmemiÅŸtim onu. Aksine umursamaz bir hava içindeydi ve istikballe ilgili düÅŸünceleri varsa bile bu davranışlarına, tutumuna yansımamıştı. Åžimdiki tavrı olsa olsa ret edilmiÅŸ olmakla karşılaÅŸmak istememek olabilirdi. Ret edilmek insanı derinden yaralayan ve gerçek acı veren bir duygu. BaÅŸtan ret edeceÄŸiniz bir öneri için bile, kabul etmeyiÅŸ karşı taraftan gelmiÅŸse acı hissediyorsunuz. Kendimi bu konuda diÄŸer insanlardan daha hassas hissediyordum. Bunu bildiÄŸimden baÅŸkasının benim kabul etmeyeceÄŸim bir ÅŸeyi benden istemesine önceden engel olamaya çalışıyordum. Sonra aynı acıyı karşı tarafa hissettirmemek için dikkatli davranıyor, makul bir yol arıyordum. Bunu prensip haline getirmiÅŸtim. Ä°ÅŸte böyle ÅŸeyler belki karşı taraftan çok bana acı veriyordu. Ve ben olayı anlamazlığa vuran bu delikanlıyı buradan uzaklaÅŸtırmalıydım. Kendisinin anlayıp gideceÄŸi yoktu. Davranışlarını toparlasa onun çalışması benim açımdan problem deÄŸildi fakat görülen düzelmenin geçici olduÄŸunu anlayabiliyordum. Tehlike geçer geçmez o eski kabul edilmesi zor ve konumuyla paralellik taşımayan taleplerini yeniden gündeme getireceÄŸini adım gibi biliyordum.
Ä°nsan sinirlendiÄŸinde kabalaşıyor. Nezaketi bir kenara bırakıp acımasızlaşıyor. Ä°ÅŸte böyle bir anımı kollayıp konuÅŸmalıydım bu delikanlıyla. Yoksa bunu normal halimle yapamayacağımı anlamıştım. Nasılsa bir hata yapacaktı. Ben de oradan hareketle yollarımızı artık ayırmamız gerektiÄŸini söyleyebilirdim. Nitekim öyle de oldu. Önemli ve acil olarak beklenen bir kargoyu o kadar izah etmeme raÄŸmen yanlış bir yere göndermiÅŸ, firmanın itibarını zedelemiÅŸti. Karşıdaki müÅŸteri bir kargoyu bile doÄŸru adrese göndermeyi becerememizi mazur görmez tavırla sesini yükseltmiÅŸti. Zamanı gelmiÅŸti artık. Bütün sinirim üzerimdeydi. Ve o da pısmıştı yaptığı hatadan. Bundan daha müsait bir zaman bulamazdım. Durumu açıkladım. Kabullenmez görünmedi. Anahtarları teslim edip ayrıldı. Büyük bir yükü atmıştım üzerimden.
Ä°ÅŸte Mehdi böyle baÅŸladı çalışmaya bizde. Emekliydi Mehdi ama dinçti. Benden yaÅŸlıydı. Adıyla kendisine hitap etmemi hiç yadırgamadı. Mütevaziydi. En iyi yanı yapılacak ÅŸeyleri kendisinin görüp yapmasıydı. DiÄŸer türlüsü zor. Her yapılacak ÅŸeyi göstermek ayrı bir sorumluluk ve zorluk getiriyor. Kısa boyluydu. Kilosu boyuna göre biraz fazlaydı ancak bu hantallığa neden olmuyordu. Bir yere gitmek gerektiÄŸinde hemen koÅŸturup gidiyordu. Vazife ayrımı yapmıyordu. Öyle ya iÅŸ beÄŸenmese bir de onunla uÄŸraÅŸmak gerekecekti. Çay yapmaya ayrı, kargo paketlemeye ayrı, ÅŸoförlük için ayrı adam mı tutacaktık?. Bunun daha müÅŸteri iliÅŸkileri, satış ve pazarlamacılığı vardı. Bir çalışan bir yönde yeteneÄŸini keÅŸfettiÄŸinde hemen onun üzerine gitmeyi ve diÄŸer görevleri aksatmayı alışkanlık haline getiriyor. Tam bu noktada neyin görevi olduÄŸunu neyin olmadığı konusunu tartışmayla ve talimatla çözmeniz mümkün deÄŸil. KiÅŸinin ortama bakıp durumu kavraması ve ona uygun hareket etmesi daha uygun. Mehdi bunu çok iyi kavramıştı. Bir ÅŸeye yok demez, bulup buluÅŸturur hallederdi. Ne zaman çay istediÄŸimi bile kestirebiliyordu artık. Tam canımın istediÄŸi saatte ve söylemeden önüme geliyordu çayım. Ä°nsan çalıştırmaktan çok bunalmış ancak sonunda istediÄŸim gibi birini bulmuÅŸtum. Bu mutluluÄŸumu kendisine de belli oranda göstermiÅŸtim. Ä°ÅŸçinin fazla şımartılmasının, çok iÅŸe yaradığının kendisine fark ettirilmesin zararlarını çoktan tecrübe etmiÅŸtim. Bunun için bu noktada ihtiyatlıydım. Ä°ÅŸçiler öyle ki sevildiklerini anladıklarında ve sizden zarar gelmeyeceÄŸine emin olduklarında rahatlıkla pervasızlaşıp iÅŸin dışında ÅŸeyler yapmaya kalkışıyorlar. Bu da sanıyorum modern kapitalist-sosyalist yaklaşımın eseri. Çünkü dinimiz iÅŸçiye iÅŸine sadık olmasını, iÅŸverene ise iÅŸçinin hakkını yememesini öÄŸütlemektedir. Ancak kapitalist mantık her kesin kendi çıkarını ön planda tutup onun için mücadele etmesini öneriyor. Böylece bu sonuçların ortaya çıkması kaçınılmaz oluyor. Ä°ÅŸçinin menfaati az çalışıp çok kazanmakta. Ä°ÅŸ veren ise az verip çok almak istiyor. Ä°ki aykırı ÅŸeyin çatışmasında ise güçlü olan kazanıyor. Sermaye sahibi, iÅŸveren her zaman güçlü. O zaman iÅŸçi elindeki tek kozu kullanıyor ve iÅŸe kendini vermeyerek, az çalışarak, çalışıyor gibi yaparak durumu dengelemek istiyor. Bunu tersi olduÄŸunda yani sadakatle iÅŸe yaklaÅŸtığında ise emeÄŸinin karşılığı olarak düÅŸündüÄŸünü patronun kendi rızasıyla vermesini diliyor. Bu çoÄŸu zaman gerçekleÅŸmiyor. Çünkü onun düÅŸündüÄŸü karşılık hiç yok belki de.
Mehdi para konusunu hiç dert etmedi. Ya da bana aksettirmedi bunu. Ancak ileriye dönük beklentileri olduÄŸunu hissedebiliyordum. Bunun bir sakıncası yoktu benim için. Öyle ya Allah verirse ben niye baÅŸkalarına vermeyeyim?. Ancak öyle olmuyor genellikle. Allah veriyor fakat sınırsız olmuyor bu. Böylece eldekinden verip vermemek konusunda insan mutlaka ikileme düÅŸüyor, karar vermekte zorlanıyor. Bu aslında bir tarz meselesi de. ÇoÄŸu insan elindekini yeterli görmeyip kendine göre bir hedef belirliyor. O hedefe varıncaya kadar da yaÅŸamı erteliyor. Halbuki oraya vardığında hedef zaten deÄŸiÅŸmiÅŸ ve daha ileri bir noktaya taşınmış oluyor. Böylece ertelenmiÅŸ, yeterince yaÅŸanmamış ne kadar çok hayat vardır!.
Mehdi’yi bankaya ya da böyle kuyruk olabilecek yerlere gönderdiÄŸimde çar çabuk iÅŸini bitirip geri geldiÄŸini gördüÄŸümde ÅŸaşırıyordum. Önceleri bunu insanlarla iyi diyalog kurabilmesine baÄŸlamıştım. Sıcak kanlı insanlar hemen tanıştıklarıyla dostluk kurabiliyorlar. Ancak sonradan bunun sırrını açıkladı bana. Ben dedi DivriÄŸiliyim. ‘E ne var bunda’ dedim. Çünkü ben de nadir olsa bile bir hemÅŸehrimle karşılaÅŸtığımda iÅŸimi kolaylaÅŸtırdığına hiç ÅŸahit olmamıştım. Belki biraz daha yakın alaka ve sohbet o kadar. Halbuki Mehdi belki yüz kiÅŸilik bir kuyruktan sıyrılıp olmaza giden iÅŸi hallediyordu. Anlamadığımı görünce ‘ben aleviyim’ dedi. Åžimdi anlaşılmıştı mesele. Çünkü onların birbirini tanıdıklarında her hususta yardımlaÅŸtıklarını duymuÅŸtum. GittiÄŸi her yerde karşılaÅŸtığı bir hemÅŸehrisi kendisine yardımcı oluyordu. Bu sonuçta benim de iÅŸime yaradığından pek memnun kalmıştım.
Ä°yi insandı Mehdi. O haliyle yoksulları gördüÄŸünde onlara kayıtsız kalmazdı. Ä°ran’dan Türkiye’ye kaçmış ve burada parasız kalmış bir gençle ne kadar yakından ilgilendiÄŸini görmüÅŸ ve kendisini bir defa daha takdir etmiÅŸtim. Bunu niçin yaptığını da anlamak istemiÅŸtim. Çünkü insanların bir beklentisi olmadan iyilik yapmadıklarını görmüÅŸtüm. Bunu dini kaygıyla yapmadığı kesindi. Bizdeki her alevinin potansiyel solcu olmasından kaynaklı olarak o tarafa ilgi duymuÅŸ, o kültürden etkilenmiÅŸti. Belki bunun etkisi vardı böyle sosyal davranmasının arkasında. Ancak bu rahatsız edici tarzda ideolojik bir davranış olarak görünmüyor, bana da sıcak geliyordu.
Mehdi artık tam olarak güvenebileceÄŸim bir insandı. Onun hiç kimse hakkında kötülük düÅŸünmüyor olduÄŸunu görmem beni kendisine yakın hissetmeme neden olmuÅŸtu. Almaya deÄŸil vermeye yatkın bir insandı. Bunun asil bir davranış olduÄŸunu çoktan biliyordum. Bir seferinde Şırnak’ta aÄŸanın evinde misafir olmuÅŸ ve yanımıza aÄŸanın küçük oÄŸlu gelmiÅŸti. Babasından para istemiÅŸ ve o da yüksek sayılacak bir meblağı oÄŸlana vermiÅŸti tereddütsüz. Bunu niçin yaptığını, çocuÄŸun ileride her istediÄŸini kolay bulması dolayıyla şımaracağını söyledim. ‘Bu parayı kendisine deÄŸil, arkadaÅŸlarına harcıyor’ dedi. AÄŸanın çocuÄŸu daha küçükten çevresine vermeyi, dağıtmayı öÄŸreniyor, böylece aÄŸalığa hazırlanıyordu. Bizde aÄŸaların halkı sömürdüÄŸünden ve hep onlardan aldıklarından dem vuran bir söylem vardır. AraÅŸtırmaya dayanmayan ve muhtemelen tercüme bir tarzda dilimize girmiÅŸ olan bu söylemin yanlışlığını burada görmüÅŸtüm. Bizim Mehdi de aÄŸa gibiydi. Kendi köylüleri geldiÄŸinde hemen onu ararlar, o ise hiç oflayıp puflamadan koÅŸtururdu onların iÅŸlerine. Evinde yatırır ve yedirip içirirdi. Bunca ÅŸeye nasıl ve neden katlandığını anlamakta zorluk çeker ve hep altında bir ÅŸey arardım. Ancak her seferinde iyi niyetten baÅŸak bir ÅŸey göremezdim.
Mehdi bir gün babasıyla tanıştırdı beni. Bana gösterdiÄŸi saygıdan aralarında hakkımda olumlu ÅŸeyler konuÅŸtuklarını anlamıştım. Bu saygı basitçe oÄŸlunun patronuna duyulan saygının ötesindeydi. Memleketten gönderdiÄŸi ceviz, kuÅŸ burnu gibi ÅŸeyler için teÅŸekkür ettim Her sene babasının yanına çalışmaya giderdi Mehdi. Hem tatilini yapar hem de çalışıp ev iÅŸlerine yardımcı olurdu. Gelirken de hasadını yaptığı ÅŸeylerden bir miktar getirirdi. Son iki yıldır bu gidiÅŸlerini Ramazan ayına denk getiriyordu. Anladım ki oruç tutmadığını bana belli etmek istemiyor fakat bunu gizlemeyi de yanlış buluyor olmalıydı. Böyle bir çözüm bulmuÅŸtu kendince. Mehdinin inceliÄŸi zaten bu noktada ortaya çıkıyor. Neden hoÅŸlanmadığımı önceden fark ederek buna kendince makul bir çözüm buluyordu. Bütün bunları bir iÅŸ kaybetme kaygısıyla deÄŸil insani bir davranış olarak yapması yaptıklarını daha deÄŸerli kılıyordu.
Günlerden bir gün, soÄŸuk bir kış günü rahatsızlandım. SoÄŸuk almıştım ve gripi zaman zaman ÅŸiddetli geçiriyordum. Åžimdiki de öyleydi. Hemen geçeceÄŸe benzemiyordu. Mehdi bana limon yaptı, ıhlamur kaynattıysa da rahatsızlığım devam ediyordu. Eve gidip dinlenmem gerekiyordu. Gittim. Ä°ki yada üç gün gelmeden evde yattım. Zaten havalar soÄŸuduÄŸunda, yere kar yaÄŸdığında bizim iÅŸler de duruyordu. Dinlenmek için fena fırsat sayılmazdı. Ancak grip basit görülmesine raÄŸmen benim nefret ettiÄŸim bir hastalıktı. Ä°nsanda yaÅŸama sevinci diye bir ÅŸey kalmadan sürekli aksırıp öksürmek hiç hoÅŸ deÄŸildi. Bu duygularla geçirdiÄŸim günlerden sonra iÅŸe dönmüÅŸtüm. ‘Ben de hastalandım’ dedi Mehdi. ‘Geçen cumartesi çok soÄŸuktu, kaloriferleri de yakmadılar’ diye ÅŸikayet etti. Baktım gripe benzer bir ÅŸey görünmüyordu fakat o kendinde oluÅŸan aÄŸrıları buna baÄŸlıyordu. PolikliniÄŸe gitmek için izin istedi. ‘Bir iÄŸne yaptırırsam rahatlarım’ dedi. Yarım saat sonra geldiÄŸinde daha rahat hissettiÄŸini söyledi. Ne iÄŸnesi yaptırdığını sormadım. SaÄŸlık iÅŸlerini iyi bildiÄŸi kanaati oluÅŸmuÅŸtu bende. EÅŸinin bir süre saÄŸlık bakanlığının bir biriminde çalıştığını biliyordum. Herhalde oradan geliyor saÄŸlıkla ilgili bilgisi diye düÅŸündüm.
Mehdi kendisini çok iyi hissetmiyor fakat ben de tam iyileÅŸemediÄŸim için izin alıp gitmiyordu evine. ‘Sen benden daha kötüsün, git dinlen’ dedi. Hakikaten üzerimde bir bitkinlik vardı. Bunu da duyunca gittim. Zaten akÅŸam olmasına da çok kalmamıştı. Bir kaybımız olmazdı. Dinlenmek iyi geldi. Ertesi gün iÅŸe döndüÄŸümde daha dinç hissediyordum. Artık Mehdi’yi göndermeliydim. Birkaç gün dinlenirse kendine gelirdi. Telefon çaldı, bir müÅŸteri arıyordu. Allah’tan arayan numaraları görüyor, telefonu ona göre açıyorduk. O an konuÅŸmak istemediÄŸim biri arayınca Mehdi çıkardı telefona. Bu arayan da bizden teklif almış fakat pazarlık yapmak isteyen biriydi. Onun için ben çıkmamıştım. KonuÅŸurken izledim, tıkanıyordu.. Bitkin olduÄŸunu fark ettim. Kendisine bir ÅŸey söylemedim. Bunu soÄŸuk algınlığının ÅŸiddetine baÄŸlıyordu. Aksini düÅŸünmedim. Çünkü bende de böyle oluyordu. Canı sıkkın bir halde pazarlığı bitirip kapattı. Aslında içinden adamı haÅŸlamayı ve terslemeyi düÅŸündüÄŸünü fakat bana karşı kaba davranmamak için sabır gösterip bundan geri durduÄŸunu fark edebiliyordum. Sonra sandalyeye oturdu. Elini göÄŸsüne bastırdı. AÄŸrısını dindirmek ister gibi yapıyordu. Ne olduÄŸunu tekrar anlamaya çalıştım. Ciddi ve hemen müdahaleyi gerektirir bir ÅŸey yokmuÅŸ gibi geldi bana. Vücud bitkinleÅŸtiÄŸinde hakikaten insan ayakta durmakta ve nefes almakta bile zorlanıyor. Sonra kendine geldi. Seni ben götüreyim evine? Diye teklifte bulundum. ‘Gerek yok ben giderim’ dedi. Israrlı davranmadım. Giderken arkasından baktım, müdahale etmemi gerektirir bir ÅŸey yoktu. Åžimdi yalnızdım. Yalnız olduÄŸumda iyice tembelleÅŸiyordum. Masama yerleÅŸtim. Bilgisayarla yapılması gereken birkaç teklif hazırladım. Dışarı çıkmayı gerektirir bir iÅŸ gelmezse sorun yoktu. Mehdi gelene kadar yürütebilirdim iÅŸleri. Zaten en çok ne kadar kalırdı evinde? Bir- iki gün sonra döner gelirdi. Åžimdiye kadar hep öyle olmuÅŸtu. GeldiÄŸinde de ertelenmiÅŸ olan iÅŸleri halledebilirdik rahatlıkla.
O gün sakin geçti. Sıcak odada arayan da olmayınca rahat bir gün geçirmiÅŸtim. Ertesi gün erken kalkmalıydı. Sabah iÅŸyerini o açıyordu ancak muhtemelen gelemezdi. Gelip gelmeyeceÄŸini sormak ‘hadi gel’ diye anlaşılabilirdi. Böyle yanlış bir mesaj iletmiÅŸ olmaktan kaçınmalıydım. Soramazdım. Sabah erken gidip iÅŸ yerini açmak üzere hazırlandım. Telefon çaldı. Ä°ki defa çaldı, yetiÅŸemedim. Bu saatte kim olabileceÄŸine iliÅŸkin bir kanaatim yoktu. Aradan beÅŸ dakika geçtikten sonra bir daha çaldı. Kaldırdım, Mehdinin eÅŸiydi. ‘Bu gün iÅŸe gelemeyecek’ dedi. Heyecanlıydı. Bunu evi arıyor olmaktan duyduÄŸu rahatsızlığa baÄŸladım. Erken diye düÅŸünebilecek saatte ve evden aramış olmasından dolayı üzüntü duymuÅŸ olmalıydı. Önceki yetiÅŸemediÄŸim telefon da o olmalıydı. Aramasının uygun olup olmadığı konusunda tereddüt etmiÅŸ, sonra telefonu kapatmıştı. Fakat benim durumu bilmememden dolayı gecikerek iÅŸ yerinin kapalı kalmasından çekinmiÅŸ olmalıydı. Bunları düÅŸünerek eÅŸinin bu heyecanını Mehdinin saÄŸlık durumuna baÄŸlamaya gerek duymadım.EÅŸim yolcu ederken ‘Mehdiye telefon aç, durumunu öÄŸren’ dedi. Ä°ÅŸ yerinden ararım diye cevapladım Ben konuÅŸurken paralelden tesadüfen o da kaldırmıştı telefonu ve konuÅŸtuklarımıza ÅŸahid olmuÅŸtu. ‘Kadının sesi üzüntülüydü muhakkak ara’ diye tembihte bulundu.
Ä°ÅŸ yerini açtığımda hemen Mehdiyi arayamadım. Çünkü birisi gelmiÅŸ ve bazı ÅŸeyler satın almak istiyordu. Onu cevaplandırırken bir ara fırsat bulup aradım, babası çıktı. ‘Åžimdi yatıyor, dün hastaneye götürdük tetkik yaptırdık’ dedi. Babasının başında olduÄŸunu öÄŸrenince rahatlamıştım. UyuduÄŸu için telefona isteyemedim Mehdi’yi. Bu gün yine sakindi. Sabahki müÅŸteri gittikten sonra pek iÅŸ yoktu. Böylesi daha iyi diye düÅŸündüm. Zaten uzun bir zamandır bir elin iÅŸlerimi aksatmayacak ÅŸekilde bazı ÅŸeyleri düzene koyduÄŸu gibi bir hisse kapılmıştım. Mesela para gerektiÄŸinde son anda çıkıp geliyordu. Ancak hep ihtiyaçlarıma yetecek kadar oluyordu bu. Bir ÅŸikayetim yoktu. Ä°ÅŸte ÅŸimdi de Mehdi yoktu ama beni bunaltacak iÅŸ te yoktu.
Saat öÄŸleden sonra üç civarıydı. Telefon çaldı. Baktım, Mehdi’nin numarasıydı ekranda görünen. Sanırım iyileÅŸti, iÅŸlerin nasıl gittiÄŸini soracak diye düÅŸünerek kaldırdım ahizeyi. ‘Hasan amca, Mehdi dayım öldü’ dedi karşımdaki ses. Bir an ne olduÄŸunu ne yapmakta olduÄŸumu karıştırdım. Ne duyduÄŸumu anlamaya çalıştım. ‘Sen kimsin’ sözleri çıktı aÄŸzımdan. ‘Ben yeÄŸeniyim, dayımı kaybettik’ dedi yeniden. Åžimdi anlamıştım ne olduÄŸunu. YüreÄŸimde tarifsiz bir acı hissettim. Ä°nanmak için zamana ihtiyacım vardı. Bilincim yerindeydi fakat bu anlaşılmaz bir ÅŸeydi. Çünkü böyle bir ÅŸeyi hiç düÅŸünmemiÅŸtik. Ne kendisi, ne de ben onun için böyle bir son düÅŸünmemiÅŸtik. Uzun yıllar daha beraber çalışacaktık. ÇocuÄŸunun biri üniversitede okuyordu. Bitirmesine çok az kalmıştı. DiÄŸer oÄŸlu da imtihanlara hazırlanıyordu. Mehdi çok memnundu ve kazanacağına inanıyordu. Çocuk ta bu inancı görünce iyice vermiÅŸti kendisini derslere. Sonra Mehdiye çocuklarıyla birlikte çalışacakları bir iÅŸ açacaktık. Yahut bizim iÅŸletme o kadar büyüyecekti onlar ailece burada çalışabileceklerdi.
Büyük bir acıyla telefonu kapattım. Ölüm çok ani gelmiÅŸti. Haberi de. Karşımdakinin beni hazırlaması söz konusu olmamıştı. Belki de kendi dayısına da bu kadar ani gelen bir ölümü aynı ÅŸekilde yansıtmayı uygun bulmuÅŸtu. Böylece bir nevi intikam alıyordu. Kimden? Ölümden mi intikam alıyordu? Biraz kendime gelir gibi oldum. Derhal evine gidip yakınlarına baÅŸ saÄŸlığı dilemeliydi. Önce eÅŸimi aradım. Bir türlü kaldırmıyordu telefonu. Nihayet açtı. ‘Mehdi öldü’ dedim hemen. Buz gibi bir hava esti. Sanki Mehdi bir defa daha ve ÅŸimdi, tam söylerken bir daha ölmüÅŸtü. Sessizlikten sonra ‘Ah yazık’ diye bir inleme duydum. ‘Sabah eÅŸi aradığında hissetmiÅŸtim’ dedi. Kadınca sezgilerin gücüne bir defa daha ÅŸahitlik yapmaktaydım. Telefonu kapattım. Evini bulmalıydım. Evlerine hiç gitmemiÅŸtim. Åžimdi adres arayarak vakit kaybedemezdim. Hemen Mehdi’yi bana tavsiye eden Muharrem ustanın yanına vardım. Ä°çerisi kalabalıktı. NeÅŸeli bir ortam vardı, gülüÅŸüyorlardı. Gülün, ÅŸimdi görürsünüz diye geçirdim içimden. Hepsine birden söylemek istemedim, dışarı çağırdım Muharrem ustayı. Meraklandı. Çıktığında yüz ifademi mümkün olduÄŸu kadar üzüntülü yaparak ‘Mehdi öldü dedim’. Birden ÅŸaşırıp kekelemeye baÅŸladı. Yüzü solgunlaÅŸtı. Beni incelmeye baÅŸladı. Åžaka yapar bir halim yoktu. Yüz ifademi o yüzden olabildiÄŸince ciddileÅŸtirmiÅŸ, ortama hazırlamıştım. Heyecanlanmıştı. Ä°çerdekilere söyleyip söylememe sorumluluÄŸunu ona bırakmak istemiÅŸtim. Duyduklarında onlar da ÅŸoke oldular.
Evde matem vardı. EÅŸi kendinde deÄŸildi. Hatta oÄŸulları ve kardeÅŸi bile. Bir tek babası biraz metanet taşıyordu. Sabah ben telefonu kapattıktan kısa bir süre sonra iyice rahatsızlanmış, ter boÅŸaltmaya baÅŸlamış Mehdi. Kusma da görülünce hastaneye, tanıdık bir doktorun yanına götürmeye karar vermiÅŸler. Yolda kendinden geçmiÅŸ ve kısa bir süre sonra da ölmüÅŸ. MeÄŸer kalp krizi geçiriyormuÅŸ. SoÄŸuk algınlığından kaynaklandığını düÅŸündüÄŸümüz ÅŸey meÄŸer kalp kriziymiÅŸ. Sonra morga teslim edip gelmiÅŸler. Åžimdi morgdaymış cesedi. Yanımdakiler teselli mahiyetinde ÅŸeyler söylüyorlardı. Ben suskunlaÅŸmıştım. Canım bir ÅŸey söylemek, konuÅŸmak istemiyordu. Burada daha uzun kalmak anlamsızdı. Geri döndüm. Ä°ÅŸ yerine girmek istemedi canım. O kadar uzak hissettiÄŸim, hiç düÅŸünmediÄŸim ölüm yanıma çok yakınıma kadar gelmiÅŸti. BaÅŸka bir arkadaşını daha gördüm Mehdi’nin Yanına gittim. ‘Mehdi öldü’ dedim. Rengi sarardı. Ayaktaydı ve adeta düÅŸecek hale geldi. Bu ÅŸekilde söylediÄŸimde artık kimse söylediÄŸime inanmazlık edemiyordu. Kendine gelmesini bekledim. Sonra acıma hisleri belirtir sözlerini dinlemek zorunda kaldım. ‘Mekanı cennet olur inÅŸallah’ dedi. Çok cömertti. Sanırım bu cömertliÄŸi kendisaÄŸ olsaydı bu cömertliÄŸi göremezdi Mehdi bu arkadaÅŸtan.
Mehdiyi ertesi gün götürdük mezarlığa. Ne kadar çok seveni varmış! Duyanlar dolmuÅŸtu cami avlusuna. Ailesindekiler ÅŸoku hala atlatamamışlardı. Buna biraz içerledim. Ä°nsan ne olursa olsun biraz metanetli olmalı bir musibette. Ben bir yakınımı biliyorum, aÄŸabeyini kendi elleriyle koymuÅŸtu mezara. BaÅŸ saÄŸlığı dileyenleri de metanetle kabul ediyordu. Bunlar ise hadiseyi kabullenmez bir edayla sanki bilinçlerini kaybetmiÅŸlerdi. Bunun biraz da alevi kültüründen kaynaklandığını düÅŸündüm. Kerbela’nın her yıl dönümünde matem tutmayı adet edindiklerinden aÄŸlamak hayatın vaz geçilmez bir parçası haline gelmiÅŸti. Namaza durduk. Ä°mam mevtayı nasıl bildiÄŸimize dair ÅŸahitlik etmemizi isteyince ta yüreÄŸimden ‘iyi biliriz’ diye cevapladım. Hakkımı helal ettim. Acaba o da bana etmiÅŸ midir?
Mehdiyi toprağın altına bırakıp geldik. Hayat devam ediyordu. Lakin kaldığı yerden baÅŸlamak zordu. Telefon edenler Mehdiyi soruyorlardı. Ben de ‘Mehdi öldü’ diyordum hemen. Kimisi baÅŸka bir yerden duymuÅŸ teyit ettirmek için arıyordu. Onlar da ‘evet doÄŸru duymuÅŸsunuz öldü’ diyordum. Halbuki onların ‘hayır yanlış duymuÅŸsunuz iÅŸte burada, telefona ister misiniz?’ dememi beklediklerini biliyordum. Åžok olmayan yok gibiydi. Ölümü kimse yakıştırmıyordu ona. Ama ölmüÅŸtü. Bu sefer hiç haber vermeden, hiç yoklamadan apansız gelmiÅŸti. Bundan dolayı dehÅŸete düÅŸüyordu insanlar. Ben de hiç hazırlık yapmadan söylüyordum bu gerçeÄŸi. Ölüm madem apansızdı, haberi de öyle olmalıydı. Ölüm yalındı. Haberi de öyle olmalıydı. Ölüm katıydı. Haberi de katı olmalıydı. Ölüm sarsıcıydı. Haberi de sarsmalıydı.
Size de haber veriyorum iÅŸte buradan ve hiç uzatmadan: Mehdi öldü.
Bunu beklemiyordunuz deÄŸil mi? Bu iÅŸe sizleri karıştırmayacağımı düÅŸünüyordunuz besbelli. Öyle ya aramızda konuÅŸulmadık bir anlaÅŸma var. Ben sizlere baÅŸkalarının sevinçlerini, acılarını anlatacağım, siz dinleyecek beni iyi hikayeci olarak tanıyacaksınız. Siz bu zevkle köÅŸenizde mesrur olurken ben de bundan pay çıkartacağım kendime. Belki baÅŸkalarına bahsedeceksiniz benden. Bunun için ayırmalıydım sizi. Bir kenara koymalı, böyle bir acıya ortak etmemeliydim. Bu iyiliÄŸinize böyle karşılık vermemeliydim. Ama söyledim iÅŸte.
Ä°sterseniz intikam alıyor diye düÅŸünün benim için. Ä°sterseniz kendisine apansız ve acımasız gelen ÅŸeye bizi de ortak etmek istiyor deyiniz. Ne düÅŸündüÄŸünüz umurumda bile deÄŸil.
Mehdi öldü. Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |