UZLAÅžMA ![](http://tbn0.google.com/images?q=tbn:eIvY3VRKhutz9M:http://www.ntv-msnbc.com/modules/slideshow/VeInsan20061213/images/01.jpg) -Uz görüÅŸlü olmak- Necmettin EVCÄ° Siyasal, kültürel etkileriyle ‘uzlaÅŸma’ kavramı, son yaÅŸananlarla iliÅŸkilendirilerek sıcak gündemin ortasına yerleÅŸti. Belki, “kimi çevrelerce gündeme yerleÅŸtirilmeye çalışıldı” dense, geliÅŸmelerin akışına daha uygun ifadelendirilmiÅŸ olacak. Kendi baÄŸlamına uygun bir çerçeve içinde kalınamadığından konuyu suhulet içinde ele alamadık. Bu yazı kitabın orta yerinden katılarak da olsa tartışmaya bir iki cümlecik katkıyı amaçlamaktadır.
Politik aktüalitenin gerçekliÄŸinden haberdar olmayanlar, tartışmanın ilk elden haklı taleplerin karşılanmadığı sebebiyle baÅŸlamış olabileceÄŸi sanısına kapılabilirler. Benzeri düÅŸünceler aklıma her düÅŸtüÄŸünde içimi burkan yalın bir tespiti paylaÅŸarak baÅŸlamak istiyorum: Toplumun kendi katları arasında deÄŸil ama devletle toplum arasında sahici, samimi açılımıyla uzlaÅŸma söz konusu edilmemiÅŸtir ne yazık ki. Bunu konu bile etmeyiÅŸ/edemeyiÅŸ her kesime, her kademeye yayılmış barış ve anlayış ortamının saÄŸlanması sebebiyle deÄŸil, uluslaÅŸma projesi kapsamında farklı içerik ve ifade biçimlerine imkân tanımayan paradigma sebebiyledir. Tek tipçi yapı, ısrarla her türlü farklılığın milli bünyeyi zaafa uÄŸratacağı yanılgısını sürdürdü. Kendi haline bırakıldığında konuÅŸarak anlaÅŸan toplum, zaman zaman güçle tedip edilerek uslandırılan kitleye dönüÅŸtürüldü. Dayatmaların baskısı altında gerilimler yaÅŸanırken görece sessizliÄŸe bakılarak uzlaÅŸma ve ortak akla gerek duyulmuyordu. Gerek duyulmuyordu çünkü toplumsal talepler peÅŸinen üstün, ayrıcalıklı sayılan egemen irade katında pek fazla da kıymete haiz bulunmuyordu.
Ve yine sanılır ki bu toplum uzun bir dönem batıdaki yüz yıl, otuz yıl savaÅŸlarına benzer çatışmalar yaÅŸamıştır da artık bu durum dayanılmaz bir sınıra gelip dayandığı için uzlaÅŸma tarihsel, yaÅŸamsal bir zaruret olarak hissedilmektedir. Bu sanı insanımızın birebir iliÅŸkisine deÄŸil ama halkla devlet arasında bir anlamda buÄŸza, mesafeli duruÅŸa bakılırsa hepten yanlış da deÄŸildir. (Bizde batıda yaÅŸandığı ÅŸekliyle ne kültürel ne sınıfsal çatışma olmuÅŸtur.) Kimi akıldışı itiliÅŸlerle, normal gidiÅŸatın dışına histerik savrulmaları saymazsak, genelde toplumsal çatışma neredeyse yok denecek oranda az görüldüÄŸünden konjonktürel uzlaÅŸmaya neredeyse gerek bile duyulmamıştır. Tabir yerindeyse resmi ilkelerle formatlanmış bir hayat içinde barış aramak yerine, hayat içinde kendiliÄŸinden formatlanmış bir barışı yaÅŸamışızdır. Bizler varlık alanımızı baÅŸkasının varlık alanını daraltarak geniÅŸletme haksız anlayışına sahip olmadığımızdan; maliye, mahkeme veya sendikacılıkta görülen biçimiyle bir uzlaÅŸma arayışı içinde olmamışızdır. Yeryüzü herkese yetecek kadar geniÅŸtir. YüreÄŸimizde her bir komÅŸumuza, yakınımıza en nihayet milletimizin bütün fertlerine; ÅŸu ya da bu düÅŸüncedendir diye ayırmadan, dışlamadan ülkemizin tek tek bütün güzel insanlarına yetecek kadar sevgi harmanlanır. Üstelik paylaÅŸtıkça çoÄŸalan bir sevgi çaÄŸlayanıdır gönlümüz. Avrupa’da hızla akan süreç sınıfsal ayrışmayı derinleÅŸtiriyor, toplumda sadece deÄŸerler deÄŸil bundan da önemlisi deÄŸer algıları deÄŸiÅŸiyordu. Bir kavram olarak bu aÅŸamaların kaçınılmaz barışcıl sonucunu ifade eden uzlaÅŸmanın bizde batıdakine benzer sosyolojik zeminini bulamayışı benzer tecrübemizin olmayışındandır. Farklı düÅŸünce, inanç ve yaÅŸama biçimlerine gelince; bu ilahi çeÅŸitlilik varlığımızı tehdit eden derin aykırılıklar olarak algılanmamalıdır. Her toplum kendi gerçekliÄŸi içinde kavranmalıdır. Kendi kültür ve medeniyet iklimimizde kimse kimliÄŸi ve kiÅŸiliÄŸi sebebiyle baskıya maruz bırakılmamıştır. Ä°nsan mozaiÄŸimiz yaÅŸamın zenginleÅŸtirici motif ve çizgileri olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir. Toplumsal yapımızı hoÅŸgörü temelinde kurduÄŸumuz, yani birimizin diÄŸerinin varlığı için teminat olduÄŸu dönemler kültür ve medeniyet katına büyük sıçrayışlar yaptık. UzlaÅŸma varoluÅŸun diyalektik gerekliliÄŸi olmalıdır. YaÅŸamak, var kalmak bir bakıma uzlaÅŸmakla mümkündür. UzlaÅŸma tarihsel, varoluÅŸsal bir zorunluluktur. “Ancak benim istediÄŸim koÅŸullarda, benim istediÄŸim ilkeleri kabul etmen halinde uzlaÅŸmamız mümkün olur, aksi durumda çatışma çıkar” diyorsanız diyalog zeminini baÅŸtan daraltıyorsunuz demektir. En temel insan haklarına ve özgürlüklere itibar etmeyen bir tavırla kendi kabullerinizi dayatmanın adına ‘uzlaÅŸma’ diyemezsiniz. Karşılıklı düÅŸünce ve yaÅŸam biçimlerinden vazgeçmek ise uzlaÅŸma deÄŸil yozlaÅŸmadır. Oysa uzlaÅŸmanın kiÅŸiliÄŸi ve kimliÄŸi bastırıcı deÄŸil tersine farklı tutumları geliÅŸtirici etkisi olmalıdır. Sonra yaÅŸam içinde zaten sürekli var olan uzlaÅŸma doÄŸru gözlenirse, doÄŸal iÅŸleyiÅŸi içinde bu olgunun kaygı ve arzularımızla örtüÅŸmeyen içerik ve alanlara tekabül ettiÄŸi kavranacaktır. UzlaÅŸma ortak akıl ve ortak yaÅŸam içinde olur. YaÅŸam ve akıl hiçbir ideolojinin keskin hatlarıyla daraltılmayacak ölçüde geniÅŸtir; herkesi sarar, içine alır. Her türlü insani etki/nlik kendini hayat içinde test eder. Farklı yaklaşımların hayatın tam orta yerinde buluÅŸurken açığa çıkan yansımaları, ister sürtüÅŸme ister uyuÅŸma ÅŸeklinde olsun, olanlar olması gerekenlerdir. Bu anlamda hep olması gerekenler olur. Hayatın içinde keÅŸfederiz kendimizi. Bu, öznelliÄŸimizi yadsımak veya önemsiz görmek anlamına gelmez. Daha ileri giderek duygu, benlik, bilinç, akıl, deÄŸerler dediÄŸimiz soyut yanlarımızla ilgili hususiyetlerimizin hemen hepsi yaÅŸadığımız hayatla doÄŸrudan iliÅŸkilerin bileÅŸenleriyle oluÅŸur, geliÅŸirler. Farklı katlardaki akıllar da, farklı algı katmanlarımız da içinde var olduÄŸumuz dünyadan etkiler taşır. Sonunda birbirimize olan benzerliklerimizi veya aykırılıklarımızı anlarız. Anlarız ve ayıklarız, ayıklanırız. Anlarız ve bütünleriz, bütünleÅŸiriz. ZenginliÄŸimizi, yoksul yanlarımızı, eksiklerimizi, fazlalıklarımızı görürüz. Demek ki hayata katarak katılmak ve hayatı kendi dünyamıza katmaktır önemli olan. UzlaÅŸma da çatışma da bu gerçeklikte ortaya çıktığı zaman sahici karşılıklarıyla vardır, anlamlıdır. Yani aslında ne kadar yapay aşırılıkların, yapay aykırılıkların insanı olursanız olun hayatla yüzleÅŸtiÄŸinizde törpüleniyorsunuz. Hayat sizi usta bir heykeltıraÅŸ gibi yontuyor; hakikatte asılsız olanı, zamanı geldiÄŸinde bir kalemde siliyor. Korkular, vehimler yaÅŸamı uzun süreli denetiminde tutamıyor. Ama yaÅŸam hissedilen - hissedilmeyen etkisiyle her ÅŸeye siniyor, sirayet ediyor. O nedenle yapay olmayan uzlaÅŸmalar ortak akılla yani yaÅŸamın önümüze koyduÄŸu karşısında seçeneksiz kaldığımız zaruretlerle oluÅŸuyor. Sözünü ettiÄŸimiz zaruret ve realiteleri göz ardı ederek insanların dünyasını biçimlendirmeye kalkışanlar sonunda fena halde yenik düÅŸüyorlar.
Ancak son zamanlarda belli bir kesimin ihtiyaca binaen(!) ısrarla gündemde tutmaya çalıştığı uzlaÅŸma kavramı bu anlam ve açılımı ile yaÅŸamın tam ortasında var olan ortak kabullere denk düÅŸmüyor. O zaman bu tartışma niçin ve nereden çıkmaktadır? DoÄŸrusu, evet bu gündem yapaydır. Stratejik bir hamle ile kimilerinin çıkarına hizmet etme amacına dönük olduÄŸu için yapaydır. Kendilerini bu toplumdan ayrı, üstün ve dokunulmaz görme azmanlığı içinde olanların ideolojik ısrarları onları tarihin, kültürün ve yaÅŸamın dışına ötelemesine raÄŸmen, efendiliklerini ne yazık ki hala millete efelenerek sürdürmek istiyorlar. Bu efendiler kimin ne düÅŸüneceÄŸini, neye ve hangi deÄŸerlere inanıp inanmayacağını hatta nasıl giyinip giyinemeyeceÄŸini belirleme hakkını kendinde bulacak ölçüsüzlükle hastalıklı kiÅŸiliÄŸin temsilcileri olmuÅŸlardır. Varsa, bu açıdan bir çatışma vardır: Bu çıkar öbeklerinin halk iradesini kuÅŸatmak maksadıyla ihdas ve iÅŸgal ettikleri kurumlar halkın temel insani hak ve tercihleriyle çatışmaktadır.
Gündeme geliÅŸ tarzı ve içeriÄŸiyle bu tartışmanın merkezinde, bilinen ortak deÄŸer ve yaÅŸam algısının olmayışı tuhaf bir çeliÅŸki deÄŸildir. Ä°ster düÅŸünsel ister duygusal olsun hemen her dönemde insanına yabancı kalmış bu kesimin ÅŸimdiye deÄŸin uzlaÅŸmayı ağızlarına almayışlarının en önemli sebebi sadece deÄŸerler çatışması da deÄŸildir. Hiçbir surette müdahale edilmeyen toplumsal iÅŸleyiÅŸ uzlaÅŸmaya gerek bırakmayacak tarzda düzgün ve uyumlu mu sürüyordu? Hayır. Ä°nsanlarıyla sorunsuz ideal bir yönetiÅŸim mi gerçekleÅŸtirdik? DeÄŸil. Öyleyse bundan önce azımsanmayacak tarihsel periyot içinde uzlaÅŸmayı göz ardı ederek veya önemsemeyerek yaÅŸadığımızı itiraf mı ediyoruz? Kendisi dışındaki söylemlere pek fırsat tanımayan yapının yoÄŸun etkisi hala sürdüÄŸüne göre son seçeneÄŸin doÄŸruluÄŸu ortadadır. Ä°nsan hakları ve daha fazla demokrasi anlayışına dayanan yeni siyasal yapılanmanın pratik etkileri kimi kiÅŸi ve kesimlerin maddeten fazlasıyla nemalandığı saltanat alanlarını daraltmakta, küçük prensliklerini sarsmaktadır. Menfaatleri ancak mevcut yapıyla iç içe girmiÅŸ devlet örgütlenmesine baÄŸlı olanlar elden kaçmak üzere olan imtiyazlarını yitirmemek için uzlaÅŸma söyleminin arkasına sığınıyorlar. Bizi bu yargıya iten açık sebep onların önerilerini halk iradesine ve halkın deÄŸerler dizgesine dayanarak yapmadıkları yüzündendir. Daha açık bir söyleyiÅŸle halka raÄŸmen, halka karşı elde ettikleri imtiyazları kaybetme açık ihtimalini rejim tehlikesine dönüÅŸtürerek sanki bir çatışma varmış gibi kurnazca bir oyun kurulmaktadır. Yoksa malum kesimin ÅŸimdiye deÄŸin akılları kıyısına bile iliÅŸtirmezken birdenbire her olur olmaz zeminde bu kavramı gündeme getirmelerinin anlamı nedir? EÄŸer bugün bir uzlaÅŸma arayışından ve gereÄŸinden bahsediliyorsa; yıllar boyu yönetsel etkisi zayıflatılmış halkın yeni(den) güç ve ağırlık merkezi olmasındandır. Millet adına hayret-i mucip imrenmeyle gözlenen bir vak’adır bu. Bu direnç hangi birikim ve donanıma dayanmaktadır; ÅŸaÅŸmamak, merak etmemek mümkün deÄŸildir.
Halkın batılı deÄŸerleri dayatıldığı biçimselliÄŸiyle benimsemiÅŸ olmaması geleneksel mirasın yenilenerek içselleÅŸtirilmesi sebebiyle deÄŸildir. Seçkinci elitin inandırıcı olamayışına ilaveten halkı küçümseyen tutumları doku uyuÅŸmazlığını artıran en önemli faktör olmuÅŸtur. Zoraki dönüÅŸtürme proÄŸramları karşısında geleneksel yapı; son derece masum ve insani varolma refleksiyle özdeÅŸince, yaptırımlar karşısında umulanın çok ötesinde dayanma gücü oluÅŸtu. Entelektüel yenilenme tatmin edici yoÄŸunlukta olmaksızın bile; insanımız gelenek damarını canlı tutmakla, empoze edilen deÄŸerler karşısında varlığını, olabildiÄŸince az hasar görerek sürdürebildi. Åžimdi iyi kötü entelektüel ve siyasal anlamda yeniden yapılanmanın baÅŸlaması ile birlikte, batılı deÄŸerleri süzekten geçirme hatta kendine ait kılarak benimseme eÄŸilimine girildiÄŸi gözlenmektedir. Sırtını kurumlara yaslayarak milletle sürtüÅŸme yolunu seçenler deÄŸer üretememekle kalmayıp, ithal deÄŸerleri bile samimi içselleÅŸtirmeyle kültürel bünyemize uyumlu bir kazanıma dönüÅŸtüremediler.
DeÄŸiÅŸim yanlısı, öngörülü bir çok insanın bile zihinsel formu yeni durumları algılamada yeterli çabukluÄŸu göstermeye hazır deÄŸildir. Anlama, kavrama düzeyinde mütereddit bir ruh ve zihin hali yaÅŸanabilir. Çokluk yeni olaylarla daha bariz fark edilen yeni olguları deÄŸiÅŸtirme gücünü kendimizde bulamadığımızdan müthiÅŸ aklileÅŸtirmelerle algı formlarımızı ve kodlarımızı deÄŸiÅŸtiririz. YaÅŸamın duruÅŸumuzu ve duyuÅŸumuzu deÄŸiÅŸtiriyor oluÅŸu en az yaÅŸamı düÅŸüncelerimizle ve duruÅŸumuzla deÄŸiÅŸtiriyor olduÄŸumuz kadar gerçektir. Belki uzlaÅŸma iÅŸte bu içli dışlı etkilenimi içinde birbirlerini var ve sürekli kılan iki realite arasında ortaya çıkar. Tüm insan etki ve edimlerini kapsayacak ton ve geniÅŸlikte yaÅŸamın tam orta yerinden çıkan; bir yönüyle yaÅŸamın zorunlu pratiklerini diÄŸer yandan bütün bir algı dünyamızı ilgilendiren, etkileyen ve deÄŸiÅŸtiren kendine özgü uzam… Aklımız, duygumuz, deÄŸerlerimiz büyük ölçüde bu uzam ikliminde biçimleniyor, geliÅŸiyor veya geriliyor. Belki baÅŸtan sorulması gereken, ama bir yönüyle de bunca laftan sonra sorulduÄŸunda verilecek cevabın anlam alanını daha belirginleÅŸtirerek geniÅŸleten o basit sorumuzu düÅŸünebiliriz. (Bundan sonrası çok önemli bir dipnot gibi de okunabilir) UzlaÅŸma nedir? Kelimenin anlamsal çözümlenmesi yapıldığında bakış açımızla birlikte aktüel hengameden ayrı bir baÄŸlamda kimi deÄŸerlendirme tarzımız da deÄŸiÅŸebilir. UzlaÅŸma kavramı isim kökü olan ‘uz’ dan türer. Buradaki ‘uz’ ‘az gittik uz gittik’ tekerlemesindeki karşılığıyla uzaklık bildirir. ‘Uzak’ ‘uzam’ ‘uzan’ gibi kelimeler aynı kökten türer ve hemen hepisi de ‘mesafe’ ile ‘uzaklık’ ile baÄŸlantılı anlamlar yüklenir. ‘UzlaÅŸma’ örneÄŸinde olduÄŸu gibi kelime siyaset, kültür, sosyoloji gibi farklı baÄŸlamlarda yeni anlamlar kazanarak kavramlaşır. Ä°lk anlamıyla irtibatlı olarak kullanımına göre derin ve geniÅŸ bakış, uzun görüÅŸ içerir. Pratik baÄŸlantılarıyla akıl, bilgi ifade eden anlamlar kazanır. Mesela son yıllarda dilimize daha çok yerleÅŸen ‘uzman’ kelimesi ile birlikte TDK’nın sözlüÄŸünde kelimeye verilen ‘iyi, güzel’ gibi sıfat anlamları yanında bilmek, derinlemesine anlamak gibi anlamlarda kullanımı gündelik konuÅŸmamıza iyice yerleÅŸmiÅŸtir. Uzman konusunu en iyi bilendir. ‘UzlaÅŸma’ da aynı kökten ‘lâ’ isimden fiil yapan ve ‘ÅŸ’ iÅŸdeÅŸlik ifade eden çatı ekiyle birlikte yakın anlamlar kazanır ve ‘duruÅŸma’ ‘yüzleÅŸme’ ‘yozlaÅŸma’ ‘anlaÅŸma’ ‘sözleÅŸme’ kelimelerinde olduÄŸu gibi, bir ÅŸeyin en az iki kiÅŸi tarafından yapıldığını bildirir. Uzman uz görülü insandır. Buradaki uz doÄŸallıkla bir devinim kazanarak düÅŸünsel ve bilgi anlamında uzak, derin görüÅŸ anlamlarını veriyor olmalıdır. Öncelikle mesafe (uzaklık) ile ilgisi bakımından ‘uzlaÅŸma’ tarafların kendilerini etkileyen koÅŸullarda uzak görüÅŸ sahibi olmaları, paradoksal bir yaklaşımla birbirlerinden uzak kalanların karşılıklı yaklaÅŸması anlamlarına gelir. Paradoksal bir metafor olarak burada adeta uzaklaÅŸtıkça yakınlaÅŸan, yakınlaÅŸtıkça uzaklaÅŸan bir durum söz konusudur. Sahici, tutarlı kavrayışlar için çoÄŸu zaman uzun metrajlı bakış yani ‘uzgörü’ gerekir. Uz görülü olmak ilk anlamıyla ufuk sahibi olmak, dar düÅŸünceli olmamaktır. UzlaÅŸmak hadiselere uzgörüyle, uzak görüÅŸlülükle bakmayı gerektirir. Bu çok önemli ayrıntıyı belki ‘basiret’ kelimesi daha iyi karşılıyordu. Ayrıca dilimizin kendine özgü tabiatında ‘leÅŸme’ ‘laÅŸma’ ekleri ‘deÄŸiÅŸim, dönüÅŸüm’ anlamları da içerir. Mesela ‘geliÅŸme’ veya ‘buzlaÅŸma’ bu tarz deÄŸiÅŸimleri ifade etmez mi? UzlaÅŸma kavramının böyle bir tarafı da olmalıdır diye düÅŸünüyorum. Bu deÄŸerlendirme yanlış deÄŸilse uza nasıl ulaÅŸacak veya uza nasıl dönüÅŸeceÄŸiz?
Sonuç itibariyle uzlaÅŸma karşılıklı uz sahibi olmaksa, bu nasıl ve neyle mümkündür? Veya nasıl ve neyle mümkün deÄŸildir? UzlaÅŸmak zamanın ve bizi çevreleyen koÅŸulların hakikatine varma imkanını geniÅŸleten ortak kavrayış saÄŸlar/saÄŸlamalıdır.
UzlaÅŸmak mecburiyetindeyiz.
UzlaÅŸmak uzgörü ile mümkün olacaktır.
Uzgörülü olmak tarihsel, kültürel derinliÄŸimize doÄŸru az gidip uz gitmekle ilgili deÄŸil midir? O birikimlere uzak düÅŸmekle uzlaÅŸma saÄŸlamanın imkanı var mıdır? Bu sorularla yoksa konu yeni bir salınım mı kazanıyor? DoÄŸrusunu isterseniz ben de tam bu salınımı saÄŸlamak istedim.
|
Yazar Fahri açık 2008-04-23 04:18:53 Yazarının çıkardığını sandığım sonuç hariç, çok ender rastlanan mükemmel bir yaklaşım ve analiz. Teşekkür etmek isterim.
| teşekkür Yazar Selami Çekmegil açık 2008-04-23 06:28:40 Yukarıki takdir ve sonuca yönelik katkının devamı niteliğinde bir değerlendirme benim özel mailime geldi, O neden buraya yazılmamış anlamadım. Ben kişisel olarak nitelikli ve yararlı bulduğum bu katkıyı aşağıya derc edeceğim. Diyor ki sayın eleştirmen: Yazarının çıkardığını sandığım sonuç hariç, çok ender rastlanan mükemmel bir yaklaşım ve analiz. Teşekkür etmek isterim. Anadolu bir harman yeridir. İstisnai iktidar ve dış müdahaleler hariç, kesin sert geniş toplumsal kırılma ve çatışmalara yataklık alışkanlığı yoktur. Bunda şüphesiz, yüzlerce yıl egemen olan Türk-Osmanlı ve devlet kültürünün de büyük payı vardır. Bu kültür, ırk-inanç-insanın insana üstünlüğünü rededer. Günümüzde, toplum katmanları arasında değil ama, devletle toplum arasında uyuşma olmadığı tespitine katılmamak mümkün değil. Bununla birlikte, Necmettin Bey'inde çok güzel ve doğru olarak ortaya koyduğu tarihsel-sosyolojik tespitler ışığında; bugün ülkemizde üstyapıda yaşanan kavganın bir tarafında itici güç gibi görünen toplumsal kesimin, geneli ne kadar temsil ettiği ve kendi içinde maddi manevi taleplerinin ne kadar örtüştüğü; üzerinde ciddi durulması gereken, araştırma ve tartışmaya muhtaç bir olgu olsa gerekir. Yanılgılarımız çoğunlukla algısal. Algısal yanılsamaya uğratılıyoruz. Örneğin, inanç ve etnik talepler somut olarak tanımlanmadan-altı doldurulmadan, herkesin istediği gibi algılaması isteniyor ve sağlanıyor. Şekli bir iki slogan ve simge etrafında, her kesim geniş sayılabilecek bir toplumsal kesimle (laik-dindar, Kürt-Türk) buluşuyor ve bu tabanı yönlendirme kabiliyetine haiz olduğunu sanıyor. Hatta, denilebilir ki, etki altına aldığı toplumsal kesimi silbaştan formatlamaya çalışıyor. Bu tür çalışmalar, toplum mühendisliği olarak adlandırılıyor. Velhasıl, tepede yaşanan çatışmanın tarihsel, sosyokültürel-ideolojik temelli olmayıp; siyasal iktidar, güç-çıkar paylaşımı kavgası olması ihtimali daha yüksek değil midir? Çatışan taraflar, ekonomik-sınıfsal farklılaşmış tabanlara oturmamaktadır. Sosyal farklılığa rağmen, ideolojik olarak hepsi batıcıdır. Elitist bir idare, bir başka elitist idare ile ikame edilmeye mi çalışılmaktadır şeklinde de sorulabilir. Bu soru, sanırım yazarın amacına da hizmet eder. * 'Kelimeler doğru değilse, kavramlar da doğru değildir! Kavramlar doğru değilse, mantık kurmak zor olur. Mantık karışırsa, uluslar huzursuz olur. Uluslar huzursuz olursa, toplum düzeni bozulur. Toplum düzeni bozulursa, devletlerin varlığı tehlikeye girer!' Konfüçyus
| müteşekkirim.. Yazar Fahri açık 2008-04-24 05:28:00 yazarın, sn. necmettin beyin, kabul buyururlarsa, bu övgüye fazlasıyla hakkı vardı. ancak, eleştiri ve sorumu tartışma ortamı görmediğimi düşündüğümden, buraya dökmek istememiştim. sn. selami bey, eklemekle büyük nezaket göstermiş. yüreğinin büyüklüğünden. sevgi ve saygılarımla. | UZLAŞMA FARKLILIKTIR Yazar samigoren açık 2008-04-26 23:27:29 esselamualeykum Necmettin Bey'in yazısı çok enfes.... Zat-ı alilerini kutlarım.... Naçizane katkıda bulunmak istiyorum.... Uzlaşma, aynileşme değildir... Uzlaşma, mota-mot aynı fikre sahip olma değildir... Uzlaşma; farklılıklara saygıdır... Uzlaşma; farklılıkların kendini özgürce ifade edebilmesidir.... Fikir ve ifade hürriyeti, sadece bir temel insan hakkı değildir... Fikir ve ifade hürriyeti "insanı insan yapan" değerlerin başında gelir... Maalesef "fikrin hapiste olduğu, heykelinin ise tımarhane önünde olduğu bir ülke"de yaşıyoruz.... | Yazar Fahri açık 2008-04-29 04:25:52 Haddimi aşarak, bende hukuki bir tanım yapmayı deneyeyim. Uzlaşma, hak-fayda-ödev veya farklılıkların karşılıklı tanınması esasında kurulmuş, bir özel ilişki-kukuk- biçimidir. İsteğe değil, şartlara veya zorunluluğa bağlı olmasıyla ortaklıktan ayrılır. Ateşkeş veya barış anlaşmasında ise, düşmanlık sona erdirilmemiştir. Sadece, silahlar susmuş, husumet ertelenmiştir. Yani, düşmanlar uzlaşamazlar. En büyük menfaatler, ne uzlaşmada, ne ateşkeste aranmamalı kanımca. Ortaklık tesis etmek, edebilmek en iyisi, en ideali olsa gerek.
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |