Ä°mdaaat! ÖÄŸrenciler namaz kılıyor
05/06/2007 (5670 kiÅŸi okudu)
Sevgili okuyucular, son ayların en 'korkunç' faciası, Ä°stanbul-BaÄŸcılar Lisesi'nde yaÅŸandı. Tahmin ediniz bakalım öÄŸrenciler ne yapmışlar?.. - Toplu halde esrar çekerken mi yakalanmışlar? Hayır, bu da bir ÅŸey mi? Daha korkunç... - Toplu halde uygunsuz vaziyette mi bulunmuÅŸlar? Yok canım, daha nesi? Hem onların çaÄŸdaÅŸ tercihlerine ne karışırız. - Tamam anladık; herhalde birbirlerini ya da öÄŸretmenlerini öldürmüÅŸlerdir. Yoksa okulu mu yakmışlar? Hayır, hayır, daha da kötü; âdeta bir felaket... - O halde sen söyle arkadaÅŸ, ben bilemedim. Ne yapmışlar biliyor musunuz? TOPLU HALDE NAMAZ KILMIÅžLAR. - Vay be! Desene laiklik elden gitmiÅŸ; irtica gene hortlamış. Bu yeni bir Menemen Olayı. Sehpalar kurulmalı; öÄŸrenciler ve öÄŸretmenler asılmalı!..
* * * Efendim, bendeniz çekirdekten yetiÅŸme 'irticacı'yım. 1958 yılında Malatya Lisesi'nin bodrumunda, deÄŸerli dostum Selami Çekmegil ile lise 1. sınıftayken bir mescit açmıştık. Teneffüslerde namazımızı kılmaya çalışıyorduk. Derken, o sıralarda ateÅŸli bir devrimci olan sevgili Çetin Altan, Malatya Lisesi'nde irtica, laiklik elden gidiyor mealinde bir köÅŸe yazısıyla canımıza okumuÅŸtu. Eminim ki, ÅŸimdi aynı yazıyı yazmazdı. Okulun en çalışkan öÄŸrencileri olduÄŸumuz için atılmaktan kurtulmuÅŸtuk. O günden bugüne tam 50 sene geçmiÅŸ. Lâkin heyhat! Gene aynı terane, aynı kepazelik devam ediyor... * * * Bakınız, Anayasa'nın 'Cumhuriyet'in nitelikleri'ni belirleyen 2. maddesinin gerekçesinde laiklik nasıl tarif ediliyor: 'Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediÄŸi inanca, mezhebe sahip olabilmesi, Ä°BADETÄ°NÄ° YAPABÄ°LMESÄ° ve dinî inançlarından dolayı diÄŸer vatandaÅŸlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir'. Gene Anayasa'nın 'Din ve vicdan hürriyeti' baÅŸlıklı 24. maddesinde, herkesin vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduÄŸu hükme baÄŸlandıktan sonra, 'din ve ahlâk eÄŸitim ve öÄŸretimi' ile 'Bunun dışındaki din eÄŸitim ve öÄŸretimi' düzenlenmiÅŸ ve ilki zorunlu, ikincisi isteÄŸe baÄŸlı hâle getirilmiÅŸtir. Ancak, 1982 Anayasası'ndan bu yana 25 yıl geçmesine raÄŸmen, hâlâ 'isteÄŸe baÄŸlı din eÄŸitimi'ne geçilmemiÅŸtir. Bizce, din ve ahlâk öÄŸretiminin zorunlu olmaktan çıkarılması gerekir. Buna karşılık isteÄŸe baÄŸlı din eÄŸitimine geçilmesi, yani din eÄŸitimi uygulamasına baÅŸlanması lâzımdır. Lisede namazın yasaklanması, Anayasa'nın 2. ve 24. maddelerine aykırıdır. BaÄŸcılar Savcısı, lise yöneticileri hakkında, 'Tevhidi Tedrisat Kanunu' ve '30 TeÅŸrinisâni 1341 (1925) tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve Ä°lgasına Dair Kanun'a muhalefetten soruÅŸturma açmış. Neden mi? 'Medya ilahları' kurban istedi diye... Yoksa, lisede namaz kılınmasının, 'Tevhidi Tedrisat' (ÖÄŸretimin BirliÄŸi) ile artık isminin bile devrimlere ve çaÄŸa aykırı olduÄŸu, 'kanun-u metrûke' hâline gelmiÅŸ, fiilen uygulamadan kalkmış 677 Sayılı Kanun'la bu olayın hiç ilgisinin olmadığı bilinmez mi?... Bu namaz düÅŸmanlığının laiklikle ne alakası var? Bayanlar, baylar, bir asırdır aynı saçmalıkları tekrarlayıp duruyorsunuz. Ä°badeti irtica sayan dogmatik gözlüklerinizi çıkarın artık... Bu mazlum, muti, munis, mümin milletin yakasını bırakın... Yoksa siz 'gerici' misiniz?
(5 Haziran 2007 tarihli Radikal’ gazetesinden alınmıştır)
|
Yazar Melitenli açık 2007-07-03 11:36:30 "...BaÅŸkası anlatsa inanmazdım, kendisini anlattı: Hasan Celâl, henüz ortaokul öğrencisiyken arkadaşı Selami Çekmegil’le kafa kafaya verip Malatya Lisesi’nde bir mescid açmış ve teneffüslerde namaz kalmaya baÅŸlamış; bu akıllara seza eylem bir taraftan SebilürreÅŸad’a ve Pakistan’da bir dergiye kapak olurken, diÄŸer taraftan Çetin Altan AkÅŸam’daki köşesinde “Malatya Lisesi’nde irtica!” diye yırtınıyormuÅŸ..." Devamı: http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=17888 Hasan Celâl Güzel Hasan Celâl Güzel’i 1976 yılından beri tanıyorsam da dostluÄŸumuz Milli EÄŸitim Bakanlığı sırasında öncülük ettiÄŸi ünlü Milli EÄŸitim ve Gençlik Şûraları sırasında baÅŸladı. -------------------------------------------------------------------------------- Benim neslim için Hasan Celâl adı baÅŸlıbaşına bir efsaneydi; Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Hür Düşünce Kulübü’nü kurarak verdiÄŸi mücadeleyi yakın dostlarından çok dinlemiÅŸimdir. Önceleri telefonla görüşürdük; yazılarımı okuduÄŸunu ve bu şûralara katılmamı özellikle istediÄŸini biliyordum. Ä°lk defa Taha Akyol’un Tercüman’daki odasında yüzyüze görüştük. Bu ilk görüşmedeki duygularım doÄŸrusu biraz karışıktır; ayaÄŸa kalkarken bir dağın yerinden kımıldadığı izlenimini veren iri gövdesiyle al al yanaklarının sevimlileÅŸtirdiÄŸi yüzü arasındaki tezat ilk anda insanı ÅŸaşırtıyor, fakat bu ÅŸaÅŸkınlık birkaç saniye sonra yerini “kırk yıllık ahbaplık” duygusuna bırakıyordu. Ä°ÅŸte eski dostunuz karşınızdaydı; o kadar samimi, o kadar canayakın. Bana katılır mısınız, bilmiyorum ama, Hasan Celâl’i sevimli kılan sadece yüzü deÄŸil, aynı zamanda telaffuzunda hissedilen çocuksu tınıdır. Ne var ki konuÅŸmaya baÅŸladıktan sonra, bu sevimliliÄŸin ve son derece rahat, samimi tavırların arkasında gizlenmiÅŸ, karşısındakini yakalarını iliklemeye zorlayan umur görmüş bir devlet adamının ağırlığı hissedilir. Çileli olduÄŸu söylenemezse de, uzun ve saygıya deÄŸer bir mücadelenin içinden gelmiÅŸ bir siyaset adamı, devlet dediÄŸimiz karmaşık mekanizmanın en hassas birimlerinde görev alarak herkesin kolay kolay ulaÅŸamayacağı bilgilerin, yani devlet sırlarının sahibi olmuÅŸ bir devletlu. Kısacası hem ismiyle, hem soy ismiyle müsemma bir adam; sevimliliÄŸi ve canayakınlığı Hasan ve Güzel’de, devletluluÄŸu ise Celâl’de ifadesini bulan “nev’i ÅŸahsına münhasır” bir ÅŸahsiyet. Ä°tiraf ederim, önceleri Hasan Celâl’in demokrasiyi ısrarla vurgulamasını yadırgardım. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü devlet mekanizmasının özünde antidemokratik olduÄŸunu düşünüyordum; hâlâ da aynı kanaatteyim. Özellikle bizde Tek Parti alışkanlıklarını ısrarla devam ettiren ve ne hikmetse seslerini daha çok ara dönemlerde yükselten ceberut bürokratların samimi demokrat olabileceklerine hiç bir zaman inanamamışımdır. Åžu günlerde gazetelerin birinci sayfalarında sık sık arz—ı endam ederek seçilmiÅŸlere kafa tutan kellifellileri düşünün, ne demek istediÄŸimi daha iyi anlayacaksınız! Ä°ÅŸte bu yüzden, devletin en önemli bürokratik kademelerinde görev almış Hasan Celâl’in demokratlığı hakkında bir ara ciddi şüpheler besliyordum. Ancak son yıllarda gösterdiÄŸi performans, özellikle muhtemel bir askerî darbeye ve Batı Çalışma Grubu’na karşı verdiÄŸi ‘kelle koltukta’ mücadele şüphelerimi giderdi. Neler yapabileceklerini bile bile devlet içindeki birtakım güçlere meydan okuyan bir adamın demokratlığından şüphe edilemezdi. Evet, o Tank Hasan’dı ama tanklara karşıydı; Sincan’da yürüyen tanklara ilk itiraz eden o oldu. Demokrasiyi kimselere bırakmayan, fakat ona en fazla ihtiyaç duyduÄŸumuz zamanlarda son derece kıvrak manevralarla antidemokratik güçlerin yanında mevzilenen aydın ve demokrat müsveddelerinin Hasan Celâl’i demokratlık rolüne soyunarak “en kahraman Hasan” olmaya çalışmakla suçlamaları bile, onun samimiyetine ve doÄŸru yolda olduÄŸuna inanmak için yeterlidir. Türkiye’de bugün azçok demokrasiden söz edilebiliyorsa, bunu hiç şüphesiz Hasan Celâl’in temsil ettiÄŸi zihniyetin mensuplarına borçluyuz. ÇaÄŸdaÅŸlık ve demokratlık adına baskıcı Tek Parti devrini hortlatmaya çalışanların demokrasi yolunda atılan adımları yavaÅŸlatmaktan baÅŸka hiç bir çabaları olmamıştır. Åžunu unutmamak gerekir ki, Hasan Celâl, zorba Tek Parti devri valisi Malatya’da Millî Åžef heykeli dikmek için halktan zorla para toplamaya kalkışınca karşısına dikilen Kâmil Efendi’nin oÄŸludur; onun demokratlığını ciddiye almayan demokrasi maskesi takmış cuntacıların çoÄŸu ise, o tipte valilerin malilerin oÄŸulları. Henüz beÅŸ yaşındayken babasının Malatya’da kurucusu olduÄŸu Demokrat Parti’nin zaferi için çalışmaya baÅŸlayan Hasan Celâl, Gazi Ä°lkokulu’nda okurken Halk Partili ailelerin çocukları tarafından “Ä°smet PaÅŸa çok yaÅŸa!” diye bağırmaya zorlandığını, fakat asla bağırmadığını anlatmıştı. Demokrat Parti kurucusu olarak kalmayıp Ä°mam—Hatip Okulu’nun ve birçok camiin yapılmasına ön ayak olduÄŸu için 27 Mayıs’tan sonra gözaltına alınan ve bütün Demokratlar gibi büyük acılar çeken Kâmil Efendi’nin halkın çıkarlarını ve taleplerini her zaman kendi çıkarlarından üstün tutması ve asla darbecilerin yanında yer almaması yolundaki vasiyetine harfiyyen uyan Hasan Celâl, bana sorarsanız, gerçek demokrasinin ancak Ä°ngiliz toplumu gibi muhafazakâr toplumlarda muhafazakâr fertlerle kaim olabileceÄŸini gösteren örnek bir ÅŸahsiyettir. Hem devrimci, hem demokrat olunamaz; çünkü devrimcilik, tabiatı icabı baskıcı, dayatmacı yıkıcıdır. Türkiye’de demokrasiyi adım adım gerçekleÅŸtiren liderler dizisine bakınız: Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve kadroları... Hepsi de adamakıllı muhafazakâr! BaÅŸkası anlatsa inanmazdım, kendisini anlattı: Hasan Celâl, henüz ortaokul öğrencisiyken arkadaşı Selami Çekmegil’le kafa kafaya verip Malatya Lisesi’nde bir mescid açmış ve teneffüslerde namaz kalmaya baÅŸlamış; bu akıllara seza eylem bir taraftan SebilürreÅŸad’a ve Pakistan’da bir dergiye kapak olurken, diÄŸer taraftan Çetin Altan AkÅŸam’daki köşesinde “Malatya Lisesi’nde irtica!” diye yırtınıyormuÅŸ. Demokrat Partili babanın tatlı uykularını tam ortasından bölüp sabah namazlarına kaldırdığı, SebilürreÅŸad, Büyük DoÄŸu, Yeni Ä°stiklal gibi Ä°slamcı, Orkun gibi Türkçü dergileri okuyan, Atsız’ın Bozkurtların Ölümü’nü okuduktan sonra kırk yoldaşıyla Çin sarayını basan KürÅŸad’a hayran olmuÅŸ bir genç düşünün, o Hasan Celâl’dir iÅŸte; üniversiteye aile çevresinde kazandığı bu muhafazakâr kimlikle gider. OrtadoÄŸu Teknik Ãœniversitesi’nde Malatya’dan sınıf arkadaşı Hüsnü DoÄŸan’la birlikte hazırlık okuduktan sonra, yatay geçiÅŸle soluÄŸu sol akımların cirit attığı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde alır; öylesine enerji doludur ki, birÅŸeyler yapmak için tutar, Fikir Kulübü’ne girer. Fakat kısa bir süre sonra onunla Aydın Yalçın’ı Marksist olmadıkları için atarlar. Bunun üzerine Ali Fuat BaÅŸgil’in Hür Fikir Cemiyeti’nden aldığı ilhamla Hür Düşünce Kulübü’nü kurar. Fahir ArmaoÄŸlu, Ä°smail Türk ve Aydın Yalçın gibi hocaların da üye olduÄŸu bu kulüp kısa sürede fakülte sınırlarını aÅŸarak diÄŸer fakülte ve ÅŸehirlerde de ÅŸubeler açar. BaÅŸta Hasan Celâl Güzel olmak üzere, Hür Düşünce Kulübü’nün kurucuları ve üyelerinden çoÄŸu, daha sonra, Türk ilim, fikir ve siyaset hayatında önemli roller üstlenecek, ciddi baÅŸarılara imza atacaklardır. Ãœniversitede okurken karizmatik bir öğrenci lideri olan, bir yandan kulüple uÄŸraşırken diÄŸer yandan Adalet Partisi Gençlik kollarına el atıp dinamizm kazandıran Hasan Celâl, belki inanmayacaksınız, 1967 yılında bir çeÅŸit vazife ve “dâvâ” ÅŸuuruyla, isteyerek sınıfta kalmıştır. Hasan Celâl Güzel’in bütün baÅŸarılarının ardında bilgisi, cesareti ve karizması, baÅŸarısızlıklarının ardında ise dürüstlüğü yatar. Devlet Planlama TeÅŸkilatı’ndan baÅŸlayıp BaÅŸbakanlık MüşteÅŸarlığı’na, hatta Devlet Güvenlik Koordinatörlüğü’ne kadar uzanan heyecan verici bürokrasi macerasında dürüstlüğüyle temayüz etmiÅŸ, politika macerasında ise, oyunu kurallarına göre oyna(ya)madığı için, Anavatan Partisi Genel BaÅŸkanlığı’na ve baÅŸbakanlığa en yakın yerde durduÄŸu halde, ustaca tezgâhlanmış bir komploya kurban gitmiÅŸtir. Fakat o yenilgiyi hemen kabul edip köşesine çekilenlerden deÄŸil, tek başına da kalsa mücadeleden vazgeçmeyen “deli”lerdendir. Nitekim partisinden istifa eder ve Yeniden DoÄŸuÅŸ Partisi’ni kurar. Bir süre sonra karşımıza Yeni Türkiye dergisinin editörü olarak çıkan ve her sayısını tuÄŸla kalınlığında hazırladığı dergisinde Türkiye’nin en hayatî meselelerini iÅŸleyen Hasan Celâl, asla ümidini kesmediÄŸi iktidara en üst seviyede hazırlanıyor gibidir. Yabana atılmaz bir zevk inceliÄŸini de yansıtan Yeni Türkiye dergisi, Hasan Celâl’in bir fikir ve kültür adamı olarak sahip olduÄŸu kaliteleri görünür kılması bakımından ayrıca dikkate deÄŸer. Esasen Milli EÄŸitim Bakanı olarak görev yaptığı dönemde, 1940’larda yayımlanmış klasiklerin yeniden basılmasını saÄŸlamış, ayrıca yeni diziler ihdas ederek Hasan—Âli Yücel’in gerçekleÅŸtirdiÄŸi kültür hamlesine benzer bir faaliyete imza atmak istemiÅŸtir. Bir ölçüde baÅŸarmıştır da. Ve Hasan Celâl, bütün büyük politikacıların alâmet—i fârikası olan, ancak Türkiye’de çok az politikacının sahip olduÄŸu hümor hissine ve ince bir mizah anlayışına sahiptir. Onun imzasını taşıyan Hırsızistan Anayasası’nın bir mizah ÅŸaheseri olduÄŸunu söylersem, inanın. Ele geçirebilirseniz mutlaka okumalısınız aziz okuyucularım. Benden söylemesi.
| Ek Bilgi Yazar Melitenli açık 2007-07-03 11:42:59 Yukarıdaki yazı: Beşir Ayvazoğlu imzasıyla "Aksiyon dergisinin - Sayı: 146 - 20.09.1997 tarihli nüshasından alıntılanmıştır. http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=17888 |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |