Åžimdi sizlere; ‘Batı uygarlığını ÅŸu dev teknolojiye dönüÅŸtüren nedir?’ diye sorsam, eÄŸer konu ile ilgili özel araÅŸtırmanız yoksa ‘müthiÅŸ mucitleridir’ dersiniz. DoÄŸrusu yakın zamana kadar ben de öyle sanıyordum. Karmaşık ve pahalı dizel motoru teknolojisinin niçin daha basit yollar varken bu yönde seyrettiÄŸini araÅŸtırıken ilginç ÅŸeylerle karşılaÅŸtım. Bulduklarıma sizlerin de ilgi duyabileceÄŸinizi düÅŸündüm: Türkiyenin en önemli projelerinden biri olan Atatürk Barajı Ä°nÅŸaatında çalışırken, iÅŸ yerinde Avrupalı ve Amerikalı bir çok yabancı personel de bulunuyordu. Türk iÅŸçi ve mühendisleri yabancılarla temaslarında ölçülü bir saygı ve nezaket gösteriyorlardı. Bunu normal karşılamak gerekirdi çünkü zaten eÄŸitim sürecinde Batı uygarlığına hayranlık duymamızı gerektiren bir çok ÅŸey kulaklarımıza doldurulmuÅŸtu. Åžimdi ise bu uygarlığın somut verileri demek olan son versiyon makinalar karşımızdaydı. Biz ise bir mühendis olarak deÄŸil bunları üretmek, teknik bakımlarını yapmak için uzun bir süre eÄŸitim almamız gerekiyordu. Bu nedenle batılılara duyulan saygıyı, zaman zaman hayranlığı, en azından yadırganacak bir durummuÅŸ gibi görmüyordum. Ülkemin insanları Batının dev teknolojisi karşısında boyunlarını bükmüÅŸlerdi.
Ne zaman ki yurt dışına çıktım, o zaman Türklerin bu ezikliÄŸinin genel bir hal olmadığını fark ettim. Yani ülkemiz vatandaÅŸları Batı karşısında duydukları ezikliÄŸi dünyanın geri kalan diÄŸer insanları karşısında mesela Libyalılar veya Çinliler karşısında hissetmiyorlardı. Bunu gördüÄŸümde oldukça ÅŸaşırmış ve hem de sevinmiÅŸtim. Sonra bunun sebeplerini aramaya koyuldum. Libya’da bulunan insanlarımız, buraya geçim temin etmeye gelmiÅŸlerdi. Ancak böyle bile olsa oranın yerli firmalarının baÅŸaramayacağı projeleri gerçekleÅŸtiren Türk ÅŸirketlerinin bir elemanı olarak bundan kendilerine üstünlük payesi çıkartıyorlardı. Çin ise Tarihte Türk akınlarını engellemek için sed inÅŸaa etmiÅŸ bir ulus olarak biliniyor.ÜretmiÅŸ olduÄŸu malların dayanıksızlığı konusunda her gün gazetelere yansıyan spekülatif haberlerle tanınıyordu. Yalnız Avrupa ve Amerika’nın yeri farklıydı. Çünkü eÄŸitim süreci boyunca Batı uygarlığı ÅŸimdiye kadar yeryüzünde yaÅŸanmış en büyük uygarlık olarak insanların zihnine adeta kazınarak öÄŸretiliyordu. Batıda yetiÅŸmiÅŸ olan bilim adamları neredeyse yarı ilahlar konumundaydı. Bu bilimi teknolojiye dönüÅŸtüren mucitleri de öyle. Çin insanlık tarihine bir Lao Tse gibi büyük filozoflar kazandırmıştı. Fakat onun fikirlerinin etkisi bir Türk insanı için her fırsatta önüne çıkan, elle tutulur somutlukta deÄŸildi. Halbuki Leonardo’nun resimlerini çizdiÄŸi basit makinalar gerçekleÅŸtirilmiÅŸ olarak önümüzdeydi. Bir teknoloji harikası gibi duran otomobil ve uçak inkar edilemez bir ÅŸekilde hayatımızın içine girmiÅŸti. Üstelik bu anlık deÄŸil, sürekli hayranlık uyandırması gereken bir yapı arzediyordu. Çünkü batı uygarlığı ürettiÄŸi bu makinaları yenilemekte, aksaklıklarını gidererek mükemmelleÅŸtirmektedir. Batıda ortaya çıkan yeni yeni aletler her gün dünyamıza girerek bizleri ÅŸaÅŸkınlığa uÄŸratmaktaydı. Bütün bu gerçeklere raÄŸmen onun bir Çinli ya da bir Arap karşısındaki dik duruÅŸu; pes etmediÄŸinin, bu eziklikten kurtulmaya bir yol aradığının iÅŸareti olarak deÄŸerlendirilmesi gerekiyor. Büyüklük duygusu içine yerleÅŸmiÅŸ ve gün gelince açmayı bekleyen güçlü bir tomucuk gibiydi.
Ülkemiz insanı Batı uygarlığının insanlığa sunmuÅŸ deÄŸerlerden manevi olanını kolaylıkla red edebilirken aynı ÅŸeyi maddi olanına yapamamaktadır. Bu konuda neredeyse tartışılmaz bir üstünlükleri söz konusu olduÄŸunu düÅŸünmektedir. Ä°nsanlığın kendisi olmadan hemen hiç bir ÅŸey yapamayacağı bu teknolojik cihazları üretenler onlardır. Üstelik bu dönem, insanlık tarihinde büyük bir kopuÅŸ, öncülü olmayan bir sıçrama olarak kabul edilmektedir. Daha önceki teknolojilerin daha ilkel prototipleri söz konusuyken batı sanki buldukları cihazları baÅŸka bir dünyadan buraya indirmiÅŸ gibidir. Ä°nsanlık dört bin sene süren bir dönemde tekerleÄŸi bulup at arabalarını geliÅŸtirmiÅŸtir. Ancak kendi kendine yürür bir buhar makinası sanki bunlarla irtibatlı olmayan yeni bir ÅŸeydir. Yine insanların kuÅŸların uçtuklarını görerek onlara özendiklerini eserlerden okumamıza raÄŸmen bunu geçmiÅŸte gerçekleÅŸtirdiklerine dair elimizde bir kanıt yoktur. Bilgisayar faks ve ses kayıt cihazları sanki hiç öncülleri olmayan dünya dışı bir teknoloji gibi durmaktadırlar. Tüm bunlar, batı uygarlığını insanlık tarihinin en üst noktasına yerleÅŸtirenleri haklı gösterecek öÄŸeler olarak sunulmaktadır. Bu icatları yapanlar tabiattaki bir organizmayı dahi taklit etmeden baÅŸararak daha hayranlık uyandırıcı bir konum kazanmaktadırlar. Üstün yetenekli mucitler ne eski bir teknolojiyi geliÅŸtirmiÅŸ, ne de tabiattaki bir canlıyı taklit etmiÅŸler, zihinlerinden insan ihtiyaçları için tamamen olmayan ÅŸeyleri projeleri canlandırıp hayata geçirmiÅŸ gibidirler. Bu nedenle hem kendileri, hemde ortaya çıkarmış oldukları uygarlık insanlığın en tepe noktasına yerleÅŸtirilmelidir.
Peki bunu kabul etmeli miyiz? Batı uygarlığı gerçekten benzersiz midir? Daha önce benzerini görmediÄŸimiz makinaları yine bu ulaşılmaz dahiler mi üretmektedir?
Bir defa ÅŸunu söylemeliyiz ki, batı uygarlığının ulaÅŸtığı teknolojik ilerleme tarihteki tek örnek deÄŸildir. Otomobil ve uçağın icadında tekerleÄŸin yerini ve konumunu görmezden gelemeyiz. Halbuki batı, sanki bu çok önemsiz bir ÅŸeymiÅŸ gibi davranmaktadır. M.Ö 4.000 yıllarında Mezopotamyada kullanılmakta olduÄŸunu bildiÄŸimiz tekerlekli ulaşım ÅŸimdiki motorize ulaşımın öncülüdür. Tekerlek icad edilmeseydi otomobil kamyon ve Treni asla düÅŸünemezdik. Çünkü tekerlek her türlü kuvveti dairesel harekete çevirerek iÅŸ elde etmenin de temel prensibini göstermektedir. Batının büyük bir hırsla günlük hayatımızın içine soktuÄŸu tekerlekli ulaşım ilk keÅŸfinde insanlığın gözünde çok büyük bir icad olarak yer bulmamıştır. Mezopotamyada ortaya çıktıktan sonra tekrar kullanımdan kalktı. Ä°nsanlar develerle yük taşımayı ve seyahat etmeyi daha rantabil buldular. Onların bıraktığı bu uygulama Romada savaÅŸ arabalarına dönüÅŸtü. Sonra posta ve yük katarlarına. Daha sonra da buharlı trene. TekerleÄŸin icadı ÅŸimdi modern motorlu ulaşımın bir öncülü olarak yadsınamaz bir konumdadır. Atlı arabalar, yel deÄŸirmenleri ve ArÅŸimedin su pompası olmasaydı, kendinden yürür bir buharlı makinanın icadı gerekmeyecekti.
DiÄŸer bir efsane ise buhar makinasıyla ilgilidir. J. Watt adlı Ä°rlandalı’nın bir kış günü sobanın başında otururken kaynayan çaydanlığın içindeki buharın kapağı tıngırdatması üzerine düÅŸünüp buhar kuvvetini dönel harekete çevirdiÄŸi söylenmektedir. Bu söylenti olayı bir efsaneye çevirmesi bakımından ilginçtir. Ancak J. Watt hiç te daha önce var olmayan bir makinayı icad etmemiÅŸtir. Çünkü ondan önce Newcomen makinası kuyulardan su çekmekte kullanılan bir araçtı. Newcomen’in bu makinayı buluÅŸ yılı 1712 dir. Avrupada yaygın olarak kullanılmaktaydı. Merak edenler ÅŸu adresten 1760 yılında kullanılmakta olan gerçek bir Nevcomen makinasının resmini görebilirler: ( http://www.technology.niagarac.on.ca/people/mcsele/newcomen.htm) J. Watt kendisine tamir edilmesi amacıyla getirilen bir Newcomen makinasını beÄŸenmeyerek geliÅŸtirmiÅŸ, bu vakumla çalışan makina yerine buharla çalışan kendi makinası yapmıştır. Åžimdi de Newcomen makinasının öncüle sahip olmadığı itirazları gelebilir. Nevcomen makinası vakum esasıyla çalışan atmosferik makinaydı. BulunuÅŸunu büyük ölçüde Fransız bilgin Papin’in labaratuvar araÅŸtırmalarına borçludur. Papin ise Çinde belki iki bin yıl önce icad olunmuÅŸ barutu bir silindir içinde patlatarak havayı boÅŸaltmayı, böylece vakum oluÅŸturmayı tasarlıyor, deneyler yapıyordu. Yani Barut icad edimeseydi Papin labaratuvarda atmosferik makinayı bulmak için deney yaparken patlayan barutun pistonu ittiÄŸini görmeyecek; böylece ne Newcomen’in vakumla çalışan makinası, oradan Watt’ın buhar makinasına ve sonrada içten yanmalı motorların icadına yol açan bir süreç tamamlanamayacaktı.
Yukarıdaki örnekler tatmin edici olmadıysa bundan daha radikal bir sıçrama olarak düÅŸünebileceÄŸiniz eletrik motorlarını inceleyerek geniÅŸletebiliriz. Orsted 1820 yılında statik elekrik yüklü bir iletkeni pusula iÄŸnesine tutuÄŸunda, iÄŸnenin etkilenip sapma gösterdiÄŸini fark etti. Bunu açıkladığında fizikçi Farday bu prensipten giderek bunun sürekli dönel bir harekkete dönüÅŸtürmek için deneyler yapmaya baÅŸladı. Bunun sonucunda ilk elekrik motoru ortaya çıkmıştır. Kaldıki Watt’ın buhar makinası olmasaydı bir elektrik motoru yapma fikri de anlamsızlaÅŸacaktı. Faraday, buhar gücüyle yapılan bir iÅŸi elekrikle yapmış oldu.
Bugün kullanmakta olduÄŸumuz akkor ampülün mucidi olarak gösterilen Edison için de benzer ÅŸeyler söyleyebiliriz. Ondan önce de ÅŸehirlerde aydınlatma vardı ve iki farklı sistemle yapılıyordu. Bir tanesi merkez bir yerde bulunan gazın ÅŸehrin çeÅŸitli yerlerine borularla dağıtımı yapıldıktan sonra onu bağımsız aydınlatma cihazlarında kullanıyor, diÄŸeri ise ark lambası kullanılarak bunu yapıyordu. Edison her iki sistemdeki eksiklikleri görerek oksijensiz ortamda düÅŸük akımla çalışacak bir ampul yapmayı planladı. Yapmak istediÄŸi ÅŸey, gazlı aydınlatmanın yerine geçecek ve onun eksikliklerini giderecekti. Yani öncülü olan gazlı aydınlatmayla arasında bir benzerlik söz konusuydu.
Radyo teknolojisinin temeli olan Transistor ise Alman fizikçi Braun’un 1870’li yıllarda belirli kristal maddelerin akımın tek yönde geçmesine izin verdiÄŸinin tespiti üzerine geliÅŸtirilmiÅŸtir. Bu kristal maddeler elekromanyetik ışımanın saptanması amacıyla redresörlerde kullanılıyordu. Kristal redresörler ilk radyo dedektörlerinin yerini alarak modern radyo alıcılarının geliÅŸmesine yol açmışlardır. Kristalli radyo alıcısı, beraberindeki radyo kulaklığıyla birlikte geniÅŸ kullanım alanaı bulan ilk güvenilir radyo alıcı olmuÅŸtur.
Örnekleri uzatmak mümkündür. Konuyla ilgili detaylı bilgi almak isteyenler George Basalla’ın Tubitak yaınları arasında çıkan ‘Teknolojinin Evrimi’ adlı eserini okumalıdırlar.
Batı niçin teknolojisinin bir süreç içinde geliÅŸtiÄŸini inkar etmektedir? Niçin kendinden önceki medeniyelere borçlu olduÄŸunu göz ardı etmektedir? Bunun bir kaç nedeni bulunmaktadır. Bir kere mucitler, yaptıkları ÅŸeyi gerçekleÅŸtirdiklerinde kendi öncüllerine olan borcu unutma eÄŸilimine girmektedirler. DiÄŸeri ise patent anlÅŸamaları yüzündendir. Tamamen yeni olmayan bir ÅŸey için patent alınıp koruma altına alınamamaktadır. Patent alımı ise bu ürünü pazarda sunup kar elde etmek amacı taşır. DiÄŸer önemli bir nokta, batı uygarlığı kendi öncüllerini red ederek insanlık tarihinde eÅŸsiz bir konum elde etmek istemektedir. Teknolojisinin bir süreç içinde deÄŸil de büyük insanlar; kahraman mucitler tarafından geliÅŸtirildiÄŸi iddiasıyla diÄŸer insanları kendisine borçlandırmakta ve aynı zamanda ilerlemek isteyen ulusların gözünü korkutmaktadır.
Teknoloji, kendisi olmadan hiç te yaÅŸayamaycağımız bir ÅŸey deÄŸildir. Yeni icad olan her ÅŸey bir öncülüne sahiptir. Åžimdi o olmadan bir hayat düÅŸünemediÄŸimiz otomobil, ilk çıktığıunda zenginlerin bir oyuncağıydı ve atlı arabalarla rekabeti mümkün deÄŸildi. Ancak otomobilin arkasındaki güç onu yaygınlaÅŸtırmayı bir ilke edindi. YaygınlaÅŸması geliÅŸmeyi de beraberinde getirdi. Ä°lk çıktığında red edilen bir ürün olsaydı ÅŸimdi kendisi olmadan bir dünya tasavvur edmediÄŸimiz otomobil yerine baÅŸka ulaşım mesela tren ve deniz yolu revaçta olacaktı.
Sonuç olarak ÅŸunu söyleyebiliriz: Batı uygarlığı tarihte örneÄŸi görülmayan bir uygarlık ve teknolojik ilerleme deÄŸildir. Bu kadar yaygınlaÅŸması ihtiyaç olmasından deÄŸil, diÄŸer insanlara bu aletlerin bir ihtiyaçmış gibi hissettirilmesine yani siyasi atraksiyonlarına borçludur. Bu medeniyet bir kopuÅŸ deÄŸil, insanlığın binlerce yıllık bir birikiminin sonucudur. Bu ilerlemenin motorları ulaşılmaz mucitleri deÄŸil, kendinden önce var olanı geliÅŸtirmeyi amaçlayan bilimsel disiplin sahibi mühendisleridir.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |