DÄ°LÄ°N BAÄžIMSIZLIÄžI KENDÄ°SÄ°NDEN MÄ°DÄ°R? Ercan ARSLANER Dilimizin kaderi diÄŸer dünya dillerinden farklılık gösterir; çünkü yapılan müdahaleler yabancıları bile bezdirmiÅŸtir. Avusturyalı Türkolog yazarı Barbara Frischmuth önceleri hevesle öÄŸrenmeye baÅŸladığı Türkçeyi öÄŸrenmekten vazgeçer. Sebebini soranlar “YetiÅŸemiyorum, her gün yeni kelimelerle pösteki saymak zorunda kalıyorum.” diye cevap verir. (1) Çünkü dünün “muvaffakiyeti “baÅŸarı” ile deÄŸiÅŸtirildi. BaÅŸarı da yetmemiÅŸ, o da kenarda bırakılarak bir çeviride onun yerine “eriÅŸi” yazılmış. Bunun çok örneklerini görüyoruz. “SavaÅŸ” kelimesini bilmeyenimiz yok ama “savaşım” ne oluyor? Kelimenin sonundaki ek, iyelik ekinden nasıl ayrılacaktır?“ Dilbilimin bulduÄŸu temel ilkelerden biri sözcükler arasındaki söyleyiÅŸ benzemezliÄŸidir. “Yazım, savaşım vb.” kelimelerinin sonundaki –ım bu benzemezlik ilkesine yeterli derecede aykırıdır.
Dilde yenileÅŸme veya kelimeleri deÄŸiÅŸtirme ihtiyacı hiçbir zaman milletin kendisinden gelmediÄŸi gibi ona sorulmamış bile. DeÄŸiÅŸimi yapaylaÅŸtıranların amaçlarına objektif bir bakış yapılırsa, karşımıza tarihimizle aramıza bir duvar örülmek isteÄŸi çıkabilir. Bu ÅŸahıslar, resmi yetkilerini de kullanarak çoÄŸu yerde, çoÄŸu zaman tarihimize yön veren etkenlerden koparak kendi anlamlarını belirlemek için yeni kelimeler bulmaya yönelmiÅŸlerdir.
Kelime icat edenler bilim ve teknoloji alanlarındaki icatlarla pek ilgilenmemiÅŸlerdir. Dil kurultaylarında bir kaşık suda fırtınalar kopartılırken batılılarla endüstriyel alanlarda saÄŸlanacak iletiÅŸimler söz konusu olmamış ki makine deyince hep onlar akla gelmiÅŸtir.Bir zamanlar ÅŸehirlerde akÅŸama doÄŸru dumanlarını savurarak tak tak çalışmaya baÅŸlayan elektrik santralleri vardı. Bu makine olayları saymakla bitmez. En kötüsü galiba batılıların milletimizin gözünde eriÅŸilmez bir düzeyde görülmeye baÅŸlanması olmuÅŸtur.”Çulha, masura, ilmek, mekik, öncek vb.” sözcükleri halkımızın giyim ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı kelimelerden bazılarıydı.
Bazen TV’ lerde vatandaşımızın daÄŸ eteklerinde akan sulardan yararlanarak yaptığı minik elektrik santrallerini görürüz.
Yakın bir zamanda iletiÅŸim organları sonsuz enerji kaynağı veren makinenin bulunuÅŸundan bahsettiyse de haber hemen kayboldu. Hatta bazıları “Artık dünya sanayi tarihinde bizim de yerimiz var!” diye bağırsa bile her ÅŸey bir süre sonra unutuldu gitti.
Bir zamanların gözde yazarlarından Hamdullah Suphi Tanrıöver Kızılay,daki evi için “Kitabımın içinde oturuyorum. “ dermiÅŸ. DoÄŸrudan veya dolaylı olarak milletten gelen paralarla bir binaya sahip olunmuÅŸsa , bunun ne kadarının millete döndüÄŸü akla gelmektedir. Bu ve benzeri yazarların makine ve endüstri iÅŸini ne kadar gündeme getirdikleri düÅŸünülmeli ve geleceÄŸe yönelik düÅŸüncelerimize belli bir yön vermeliyiz. Daha dün denecek bir zamanda meslek okullarının ne hale düÅŸürüldüÄŸünü burada anmadan geçemeyiz.
Yazımızın konusu “Türk Endüstri Tarihi” deÄŸildir.Kullandığımız ve ihraç edeceÄŸimi sanayi ürünleri elimizi emeÄŸi,alnımızın teri olsaydı, bu geliÅŸim ÅŸüphesiz dilimize yansırdı.Sanayi ve bayındırlıkla ülkemizin geliÅŸimine Avrupai veya daha ileri anlamda giriÅŸilseymiÅŸ, dildeki yansımalar Türkçenin geliÅŸimine hizmet eder, çevremizi yabancı kelimelerle kuÅŸatılmış görmezdik.
Her alandaki geliÅŸmelerde bilimsellik ölçü olması gerekirken dil, yönlendirmelere terk edilmemeliydi. Bu doÄŸrultuya girenlere ilk önemli tepki Y. Kemal’den gelmiÅŸti. “Ben dil bilgini deÄŸilim ama bu kelime uydurma iÅŸi çıkmaz bir yoldur.” demiÅŸti.
Kelimeleri kendi uydurdukları ile deÄŸiÅŸtiren Nurullah Ataç, Yahya Kemal’den ÅŸu sözleri duymuÅŸtur: “Sen bir ÅŸey bilmezsin, bir ÅŸey anlamazsın.”( )Nurullah Ataç tilcik (kelime), yımızık (çirkin), yin (beden), tin (ruh), çıkla (aynı), ep(sebep) vb. uydurmalarını yapmıtır; fakat dilbilim üzerine tek kelime yazmamıştır.
emiÅŸti. Uydurmacılar birbirleriyle anlaÅŸamayınca hareketlerinden vazgeçtiler. “Peter Buchsel’in bir hikayesinde evindeki eÅŸyaların adlarını deÄŸiÅŸtirerek, diÄŸer insanlarla kendi uydurukçasına göre konuÅŸan insana herkes bön bön bakınca o bu cehaletinden vazgeçer. Fakat bizim toplumumuzda uydurukça ile konuÅŸanlar çok kez karşılığını görmüÅŸlerdir. ,
Ragıp Hulusi uydurmacanın ikinci büyük dalgası “ve” baÄŸlacına bile düÅŸman olan U. Ataç’la baÅŸladı. Onun karşısında ise gerçek bir edip olan Safa vardı. Çok derin kültürlerine ve Fransızca bilginlerine raÄŸmen bu üç ÅŸahıs da F.’de Sauszure’den bahsetmezler. Saussure ise Yy. asrın baÅŸlarında dillerin ortak yönlerini ele alarak DÄ°LBÄ°LÄ°MÄ° ortaya çıkarır ve bu alanda gerçek bir geliÅŸme baÅŸlatır.
Y. Kemal de “mutlu” yerine “mesut oldum”u tercih ederdi. “Milliyet” gazetesinin ünlü yazarı Refat Cevat Ulunay da bir toplantıda “Mutlu oldum.” Diyenlere “Ben mut’lu deÄŸil, Ä°stanbulluyum” diyordu ama bugün bizler her ikisinin de kullanıyoruz.
Prof. Dr. Mehmet Kaplan ise, “Dil ve kültür” yazısında dilleri ırmaklara benzetir. “Her ırmak geçtiÄŸi yerlerden aşındırdıklarına nasıl içine alıyorsa, diller de aynı iÅŸi yapar.” Diyerek olayı nesnel açında deÄŸerlendirir.
Åžu günlerdeyse TDK’nın çıkardığı bir sözlükte dilimize geçen sayısız yabancı sözcüÄŸe yer verilmiÅŸtir. Bu alanda çalışan insanların yargılarına, onların doÄŸru mu, yanlış mı hareket ettiklerini söylemelerine ihtiyacımız vardır.
Bana sorulursa bu kurum sözlüÄŸün adını “Dilimizdeki yabancı kelimelerle Türkçe Sözlük” adlandırılmalı veya Türkçe kelimelerle onları karıştırmayarak I. Ciltte Türkçe sözlükler toplanarak adı “Türkçe Sözlük”, II. Cilt ise “Dilimizde Kullanılan Yabancı Kelimeler SözlüÄŸü” adıyla onu yayınlamalıydı. Çünkü Türkçe kendi doÄŸrultusunda ve gereksiz sözcüklere yer vermeden geliÅŸirse, bağımsızlığını daha iyi koruyacaktır.
Dilimizde en çok iÅŸlenmesi gerekli konulardan birisi imladır. Virgülün kullanımında birlik saÄŸlanmış deÄŸildir. ÖSYM’nin ÖSS sorularındaki virgül ve cümle yanlışlarını ÅŸahsen üç kez TDK’ya gönderdimse de son baÅŸvuruya aradan 1.5 yıl geçtiÄŸi halde cevap alamadım.
Y. Yücel bir eserinde “düÅŸüngü, çizgel, çizge, gibi kimin anlayacağı belli olmayan kelimeler kullanır(2). Fakat hemen sonra ÅŸu önemli bilgi verilir: ”........ .....”
Dilcilerin buluÅŸlarına hayran olduÄŸu bu sahsın uydurmacılığa karşı görüÅŸleri ve dilin millete ait olduÄŸunu bildirmesi belki ilk defa gün ışığına çıkıyor.
Saussure’ye göre kelimeden de önce gösterge gelir. Onun iki boyutundan biri söylenen kısmı (lafız), veya gösteren deÄŸeri ise gösterilen bolümüdür (kavram). Zaten kelime icadı dil geliÅŸiminde turfanda sebze ötesinde onları kimyasal maddelerle olgunlaÅŸtırmaya benzetilebilir Tarık BuÄŸra ise, “Hakikat” yerine gerçeÄŸi kullansak ne olur? diyenlere ÅŸu cevabı vermiÅŸtir: “Hakikati” öldürürsünüz.” Hakikati öldürmek ise anlamıyla, kavramıyla öldürülemez. Hz. Ali’den nakledilen “hayatta hakiki mürÅŸit ilimdir.” Söz deyiÅŸindeki ilim öldürülebilirse, hakikat de öldürülür. Bunu bilmek ancak doÄŸru çalışan akılla mümkündür.
Bunları söylerken Eflatun’un “Dil ergen deÄŸil, anertgeiadır.” Sözündeki dil kanununu unutamayız. Bunun içinde duygusallıktan uzak ve alan bilgisizce dayanan görüÅŸlere ihtiyaç vardır . Rafi C. Ulunay “Mutlu deÄŸil Ä°stanbulluyum.” Dediyse de bugün insanlar mesut yerine mutluyu kullanıyor.
Ayrıca aidiyet i’si yerine konulan –sel, sal ekleri her zaman geçerliliÄŸini koruyamıyor. “Kısmi, ticari, ekonomik vb.’ kelimeler bunun örnekleridir. Fakat son yıllarda bir kavram olarak çıkan “Evsel atık” tamlamasında –i eki uygun düÅŸmemektedir. Åžair Åžinasi bir mısrasında “Kumandayı verdi misat-i Bonapart.” Sözleriyle bir paÅŸanın Girit harbinde yaptığını tasvir eder. Çünkü hem savaÅŸ hem dil bilimler kumandayı Bonapart gibi vermekle olmaz. Hatta “Sala bindi, sele gitti.” Ä°le aidiyet î’si veya sel-sal’ı hiçbir ÅŸekilde çözüme kavuÅŸmaz.
EK: Bugünlerde ise, seller her yeri basıyor ve insanlar ölüyor. Bizim bu eklere üstün körü bakışımız günlük, hayatta da beceriksizliÄŸimizi gösteriyor. Büyük iÅŸlerini küçük olarak gösterilen doku iÅŸlemesi (alt yapı) ile saÄŸlamlaÅŸacağına bir gerçek olarak bakılmalıdır. Önemsiz bir iÅŸ olmayacağından hareketle küçük veya büyük iÅŸin birbirinden ayrılmazlığını bilmek gerekir. Bu itibarla aydınların dil iÅŸi ile ilgilendikleri kadar olur ve yol iÅŸlerindeki problem ve geliÅŸmeleri yazıp çizmeyi görev bilmesi gerekir. 65 yıllık hayatı olanlar Anadolu’daki yol macerasını iyi bilirler. Öyleyse son beÅŸ yıldaki bölmeli yol” yapımındaki AKP baÅŸarısını bir Anadolu ihtilali olarak görmekte büyük yarar vardır. Dil ile uÄŸraÅŸarak, büyük adam olma hevesine kapılanlar biraz da meslek eÄŸitimi, yol ve eÄŸitim konularında yazsalardı.
Bir büyük ÅŸairimiz Mehmet Akif Ersoy yıllar öncesinde “Bize iki ÅŸey lazım: Biri mektep, biri yol” demiÅŸtir ama halkına hayat iksirini gösteren bu yüce insan yurdundan uzakta yaÅŸamaÄŸa mecbur kalmış ve sadece ölmek için yurduna gelebilmiÅŸler.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |