05-12-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
YAZMAK VE YAŞAMAK PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 18
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
10-04-2007
YAZMAK VE YAÅžAMAK

Necmettin EVCÄ° 
 

Her yaşadığımızı yazmalı mıyız?

YaÅŸanmamış olanlar gerçeklik deÄŸerini yitirirler mi?

Yoksa yazar için yaÅŸanmamış veya yaÅŸanması imkânsız olanlar, yerine göre daha mı kışkırtıcı ve gerçektir?

Yazmak yaÅŸam içinde hangi gereksinimi karşılar, hangi amacı gözetir? 

1.

Geçenlerde okuryazar çevremizde hatırı sayılır bir yer edindiÄŸi sanılan bir dostumu ziyarete gittim. Yazıdan ve yazmaktan söz etti.

“Her ÅŸeyi yazıyorum dostum” dedi, ‘Yazmadan yaÅŸayamıyorum. Yazılmamış olanları yaÅŸanmamış sayıyorum’

“Amel defterini kendin mi tutuyorsun? Ä°yi ama buna güç yetiremezsin” diye karşılık verdiÄŸim an sanat gündeminin bir dönem esaslı tartışma konusu olan yazmak ve yaÅŸamak iliÅŸkisi üzerine yoÄŸunlaÅŸmaya baÅŸlamıştım bile. Benzer anlayışı ‘YaÅŸamsız Sanat Olmaz’ baÅŸlıklı denemesinde ilk YaÅŸar Kemal dillendirmiÅŸti. (Milliyet/Sanat dergisi, S.70) Ardından Ahmet Oktay’a, Hilmi Yavuz’a, Nedim Gürsel’e kadar hemen her sanatçımız bir ÅŸekilde tartışmaya katıldılar. Gürsel’in bu konuları tartışan ‘YaÅŸadığını Yazmak’ ve ‘Yazarak YaÅŸamak’ baÅŸlıklı yazıları net bir tutumu izah etmesi yanında olgusal geliÅŸme içinde toplumcu gerçekçiliÄŸin poetik yeniden yapılanma arayışına istikamet kazandırması açısından da önemliydi. (Bkz. Nedim Gürsel, BaÅŸkaldıran Edebiyat, s.93-120, Yapı Kredi yay. Ä°st 1997) Yazar bu yazılarında yaÅŸadığını yazmanın gün geçtikçe öncülüÄŸünü yitiren bir yazarlık tutumu olduÄŸunu, yazmak için yaÅŸamak gerektiÄŸini öne sürmenin günümüzde hiçbir önem taşımadığını, çünkü yazının bilinçli üretime dayanması gerektiÄŸini, yazıda yerine göre yaÅŸamla hiçbir iliÅŸkisi kurulamayan kurmaca, soyut gerçekliÄŸin olduÄŸunu örnekler vererek ve açık bir dille vurguluyordu. Kaçınılmaz baÄŸlantılarını göz ardı etmeyerek sanat ve gerçekliÄŸe kısmen deÄŸindikten sonra farklı bir açıdan yazı ve yaÅŸam olgusuna eÄŸilmek istiyorum. 


 

2.

Hızla kentleÅŸme sürecine girdiÄŸimiz yetmiÅŸli yıllarda deÄŸiÅŸen yaÅŸam pratiÄŸine doÄŸru orantılı olarak sanat anlayışlarında köklü deÄŸiÅŸimler yaÅŸanmıştır. Köy kent ikilemi içinde toplumcu gerçekliÄŸin alanı sanatsal gerçeklik lehine daralmıştı. Varlığa etkiyen deÄŸiÅŸken dinamikler olduÄŸu sürece genelde sanat ve yaÅŸam özelde yazı ile yaÅŸam arasında ister özdeÅŸlik ister karşıtlık kurarak saÄŸlanan iliÅŸkiler hiçbir zaman gündemden düÅŸmez, düÅŸmeyecektir. Olgusal deÄŸiÅŸim içinde her birimizin düÅŸünme ve yaÅŸama biçimleri de deÄŸiÅŸir. Hangi etki ve etkinlik içinde bulunursak bulunalım son kertede hepimiz realitesinden sıyrılamadığımız bir dünyayı yaÅŸamaktayız. Bu daha çok bizi dışımızdan çevreleyen, boÅŸ bulduÄŸu aralıklardan içimize kadar sızan maddi bir dünyadır. UzlaÅŸmalarımız, anlaÅŸmalarımız çatışmalarımız, taleplerimiz sanatsal bir çaba olarak yazın ve yazma serüveninin gerekçelerini oluÅŸtururlar. Yazmak bir anlamıyla yaÅŸanan maddi hayatla içimizdeki uyumsuzluÄŸu, izah edilebilir farklı algılamalarla yeni bir deÄŸere dönüÅŸtürmek içindir. Yani biz bir anlamda dış dünyayı da iç evrenimizi destekleyen dayanaklarla yaÅŸamış oluruz. Her bir fenomenden, her bir efektten iç gerçekliÄŸimize uygun yeni imajlar, motifler, yeni anlamlar hatta deÄŸerler üretiriz. Bu yöndeki çaba elbette insanın soyut, metafizik deÄŸerler sahibi olmasıyla zorunlu bir uygunlaÅŸtırma eylemine dönüÅŸür. Bu hassasiyette bir yazarın yaÅŸam tasavvuru; beÅŸ duyuyla algılanabilir dünyanın dışında, belki ondan ilgisiz sezgiler ve düÅŸünceler çevresinde kurulur. DüÅŸüncelerle oluÅŸan tematik, algılanabilir dünyanınkinden daha gerçek olabilir. Metafizik gerçeklik hakikatini kurmak, kurgulamak için böyle bir zemine ihtiyaç duyar. Gözetilen amaç hakikatin izini sürmekse, o zaman belki yapılması gereken yaÅŸanılanı deÄŸil, düÅŸünüleni yazmaktır.  

                                               /EÄŸer hakikat eÅŸyanın yaratılış ve var oluÅŸ maksadı-ı mahiyetini ifade ediyorsa -ki öyledir- görmedikleriniz görünenlerden daha bir gerçek olabilir. GerçekliÄŸi nesnel yaÅŸam ve yaÅŸadıklarımız içinde aramak tümüyle olmasa bile kısmen materyalist bir eÄŸilim içeriyor olmalıdır. Yok, eÄŸer yaÅŸam kimi anlam deÄŸerlerini aşındırıyorsa o zaman yazı, yaÅŸama karşı bir savunma hattı oluÅŸturmak durumunda demektir. Ä°lk bakışta bu cümlelerden ideolojik bir refleks hissedilebilir. DeÄŸil, ben hakikati yaÅŸanmışlıkla ölçmem ama hakikatin de yaÅŸanması gerektiÄŸine inanırım. Bu duyarlıkla baktığımda yaÅŸam, yazım, kiÅŸilik ve kimlik ayrımı yapmayı doÄŸru bulmuyorum. Söz konusu ayrımı yapanlar basit bir çeliÅŸki yaÅŸamıyor, aynı zamanda özleri ile sözlerini buluÅŸturmadıklarından, içselleÅŸtirilmemiÅŸ anlamların doÄŸallıkla yapay, sentetik benliklerin sahibi olduklarını açığa vuruyorlar. Bu yapmacık adamlar hangi gerçek aydınlanmanın, hangi sahici entelektüel tutumun öncüsü olabilirler? Ayrıca yazı öncelikle bir dil faaliyetinin ürünü ise doÄŸallıkla düÅŸünceye aracılık etmelidir diye düÅŸünüyorum. Buna en çok da manevi deÄŸerler dizgesi olan sanatçılar dikkat etmeli deÄŸil mi? Çünkü yaÅŸanan hayatın rengi, tonu, istikameti ne olursa olsun onların ana muhtevası deÄŸiÅŸmeyen hakikatleri vardır ve onlar sadece düÅŸünce deÄŸil ondan da önce inanç sorunudur. O nedenle bu hassasiyetin, gerçekliÄŸi sanatsal dil ile kurmak yerine maddi yaÅŸama nispetle kurmaya çalışması toplumcu gerçekliÄŸe taviz deÄŸilse özünde zaaf içeren bir tutumdur. Tersten toplumcu gerçekçilerin de sanatsal gerçeklik arayışlarıyla kimi soyut imgeler ve çaÄŸrışımlar peÅŸinde olduklarını anlayamamışımdır. /  

Yazı, yaÅŸam ve gerçeklikler bir hamulenin birbirine girgin, ayrışmaz unsurları olmalıdır. Hatta biri diÄŸerinin açıklayıcı baÄŸlamını ifade etmelidir. Yani buradaki her bir kavram doÄŸallıkla diÄŸerleriyle irtibatlıdır. Aralarında geçiÅŸleri hissedecek kadar kısa aralıkların olacağı ön kabulünden hareketle yaÅŸamdan bağımsız bir gerçeklikten, gerçeklikten ayrı bir yazıdan ve yaÅŸamla iliÅŸkisiz yazıdan bahsetmek nasıl mümkün olabilir? Yazı ve yaÅŸam arasında aradığımız pratik cevaplar bu sorularda gizlidir.  
 

3.

Sözünü ettiÄŸim dostum Sait Faik örneÄŸini verdi. “Yazmasaydım delirecektim. Yazmadan yaÅŸayamıyorum” der Sait Faik. Yazın ve gayet tabii ki öykü dünyamızda; anlattıkları, üslûbu ile özgün bir tiptir Faik. Gerçekten bütün bir ömür kendini hayatın geldiÄŸi gibi götüren rüzgârına bırakarak yaÅŸamıştır. Ne bir ciddi iÅŸ, ne ciddi bir uÄŸraÅŸ. O’nun iÅŸi her ÅŸeyi öyküleyerek, öyküleÅŸtirerek yazmaktır. Bir öykücü penceresinden bakarak hayatı, bu arada gerçekliÄŸi yeniden üretmiÅŸtir. Hayata felsefi veya sanatsal duyarlıklarla bakanlar en olmaz, en basit ÅŸeylerden bile bir estetik, farklı bir gerçeklik ortaya çıkarabilirler. Sanat eserlerindeki bu estetik ve gerçekliÄŸin gerçek hayattakinden daha sahici olabileceÄŸini tekrar yineleyeyim. Mesela bir kır kahvesi, bir semaver hatta bir ‘HiÅŸÅŸt’ sesi veya rüzgârın sürüklediÄŸi yaprakların hışırtısı, sayfalar boyu ustalıkla yapılan kurgu anlam dünyanızı farklı imge ve imajlarla donatır. Siz de herkesten farklı olarak dikkatlerinizi bile yormayan adeta uçucu bir tonla akıp giden anlamın etkisiyle yaÅŸama dahil olursunuz. YaÅŸamınız diÄŸer yaÅŸamlardan farklılaÅŸmıştır.  

Sanatta estetik ve gerçeklik üzerine yoÄŸunlaÅŸacak olanlar bu çerçeveyi geniÅŸletmelidir. Ancak ben yine de yaÅŸamak ve yazmak arasında bir tercihe zorlansam hiç kuÅŸkusuz yaÅŸamayı seçerim.  

Sait Faik gibi “Yazmadan yaÅŸayamıyorum. Yazmadıklarımı yaÅŸanmamış sayıyorum” diyen dostum sanılacağı gibi pek iç açıcı bir noktada deÄŸildi bana göre. Tersine yaÅŸamın uzağına demeyelim ama kıyısına çoktan çekilmiÅŸ olmalıydı. YaÅŸamı ancak yazıldığı ölçüde anlamlı kılmaya çalışan biri olarak; yoksa ÅŸuuraltında gerçeÄŸin tadına sanallaÅŸtırarak vardığını mı söylemekteydi? Soyutlayarak kendimize ait kıldığımız gerçekler bir yönüyle de yüzleÅŸmekten kaçındığımız veya içinde yaÅŸayarak var kıldığımız gerçekler olmaktan çıkmıştır. YaÅŸamı izah ve çözümleme sadedinde olmayan bu tarz yazmalar gerçekliÄŸini yitirmiÅŸ benliÄŸimizde varoluÅŸsal etkisi kalmamış yaÅŸamlardır. Ama bir yandan da yitik yaÅŸamların, özlemi çekilen yarım, eksik duyguların ezinci dolmuÅŸtur içimize. Bu noktada yazmak bir yönüyle eksik yaÅŸamları tamamlama gayreti bir yönüyle de erimeye, ufalanmaya karşı geliÅŸtirdiÄŸimiz savunma mekanizmasının kullanışlı aracına dönüÅŸmüÅŸtür. Yani içimizde ve dışımızda en azından gözlenen ve dokunmakla hissedilen farklı dünyalar arasındaki mesafeler kısalsa, mümkünse yok olsa yazma gerekçemiz de ortadan kalkacak. Niçin? Tatmine ulaÅŸtığımızdan yarım kalmış duygular adına yaÅŸamla kovalamaç oynamaktan vazgeçeceÄŸiz veya gereksiz yaka paça olmaları bırakacağız da onun için. Uzanmak, ulaÅŸmak, elde etmek gereÄŸi ortadan kalkmış biri baÅŸka neyi elde etmek, neyi kendine mal etmek için gayret edecektir? Ä°smet Özel “YaÅŸasaydım yazar mıydım hiç ÅŸiir?” derken belki kendi özelinde belki genel bir durum olarak insan yaÅŸam iliÅŸkisinin bu pek fark edilmeyen hususiyetini ifade ediyor olmalıydı. Anlaşılan kimi yazarlar için ‘yoksunluk psikolojisi’ muharrik bir unsur olabilmektedir. Onlar için bir ÅŸeyin yaÅŸanılır olması o ÅŸeyi yazılır olmaktan çıkarmaktadır. Yazı ve yaÅŸam arasına konan mesafeyi haklı çıkaracak sebep yazılanın ÅŸiir olması halinde mümkün olmalıdır diye düÅŸünüyorum. Çünkü ÅŸiir zaten doÄŸası gereÄŸi duyuÅŸ düzleminde dimağımıza düÅŸen algılar veya imgelerdir. Åžairi nesnel hayatla arasındaki gelgitlerle anlamaya çalışırsak yazar adeta ÅŸöyle söylemektedir: “Ey hayat madem ben seni tam olarak ve doya doya yaÅŸayamadım, ruhum zevki tadılmamış anlar, yaÅŸanmamış duygularla dolu madem; o zaman ben de kendime sanal bir gerçeklik, sanal bir yaÅŸam kurarak bu eksikliÄŸi tamamlayacağım.” Burada gizli, esaslı bir çatışma hali olsa da; hiçliÄŸe, sıradanlığa teslim olmak yerine bir iç bilinç ve bir yüksek bilinç kurarak üst kata sıçramak gibi soylu, insan kimliÄŸine en yakışır gayretin olduÄŸunu tartışmaya gerek bile yok sanırım. Ancak bu sıçrayış diÄŸer bir açıdan da yazarın ÅŸuuraltının, yaÅŸama bakışının ipuçlarını verir. Yoksunluk ve yaÅŸanmışlık gündelik hayatın pratik ve maddi gereksinmeleriyle izah edilirse o zaman sıçrayış yerini açık bir düÅŸüÅŸe de bırakabilir. Sanat orada bayağılıkların hizmetine verilmiÅŸ olur. O zaman da “Al eline kalemi yaz başına geleni” tarzında istediÄŸiniz kadar yazın hakikat anlamında geçerli hiçbir karşılık oluÅŸturamazsınız. Bu uzlaÅŸma zemininde “lâf olsun torba dolsun” kabilinden yazanlar çok geçmeden torbalarını da poÅŸetlerini de dolduracak kelimeler bulamayacaklardır. Çünkü söz yere düÅŸmüÅŸ, kelimeler savrulmuÅŸtur. Anlam aşınmış, aÅŸağılanmış, tüm sesler sükûta sığınmış, yaÅŸamın yazmaya, yazmanın yaÅŸanmaya deÄŸer bir yanı kalmamıştır.  

Her ÅŸeyi yazmak!... 

Yooo, hayır. Kendi payıma böyle bir ÅŸeye benim ne gücüm, ne takatim elverir. O benim haddime de deÄŸil. Niçin? Çünkü her ÅŸeyi yazan/yazdıran biri var da onun için. Keramen Kâtibin meleklerinden baÅŸka kimse kaderin günlüÄŸünü tutamaz. Ben kendi amel defterimi yazamayacağımı veya baÅŸka bir deÄŸerlendirmeyle kaderimi yazmanın yazılmış kaderi yaÅŸamak olduÄŸunu biliyorum. Yazının dilimizde biri deÄŸiÅŸmezlik diÄŸeri açılmak, açıklamak anlamına gelen iki ana semantik versiyonu vardır. Kaderimi yazmakla yazmanın kader oluÅŸu arasındaki espriyi kavramam ilk versiyonuyla yazının deÄŸiÅŸmezlik anlamını bilmem sebebiyledir. Yazı aslında mutlak otorite olan Allah’a aittir. Yazı deÄŸiÅŸmez hakikatin ifade aracıdır. O nedenle kadere biz ‘deÄŸiÅŸmezlik’ anlamını öne çıkararak ‘alın yazısı’ demiÅŸizdir. DoÄŸrusunu isterseniz ‘yazı’ denince aklıma ilk bunlar düÅŸüyor. Bir yaÅŸamı yazmak yerine yazılmış olanı yaÅŸamak daha akıllıca bir tercih gibi görünüyor. Yazı yaÅŸanır. YaÅŸadıklarıyla kendileri için yazılanı bozduklarını sananlar bozuk yazılarla edebiyat ve sanat dünyasını da bulandıranlardır.  

                                               /Yaz(g)ımı yaÅŸadım. YaÅŸadıklarımı yazıya geçirme telaşında olmadım.  Varsa eÄŸer kayda deÄŸer bir yazarlığım sırf bundan dolayı bile bana yazıklanabilirsiniz. Yazık!.. Ä°ÅŸte düÅŸündüklerimize boyut ekleyeceÄŸini umduÄŸum muhteÅŸem bir kelime daha. Yoksa dimağıma yansıyan bu kelimenin izini sürerek de mi buralara geldim? Yazık: yazılmış, artık silinmesi imkânsız. Ama kelime yaÅŸanmış bir hadise sonrasında kullanılır. Yazı ve yazgı, bizde yaÅŸamla birebir örtüÅŸtüÄŸü için, ‘yazık’ yaÅŸanmış demektir. Yazgı ile yazık arasında zaman farkı vardır. (Bu son cümledeki düÅŸünce bana bir muhabbet esnasında deÄŸerli dost Ebubekir EroÄŸlu’ndan armaÄŸandır) Bu taraftan bakarsanız biz insanlar yazma ÅŸanında deÄŸilizdir. Belki anlamı daraltmak veya daralan zihni yapımızın kaldırma gücüne yardımcı olmak için bu yola baÅŸvuruyoruzdur. / 
         

4.

Bu düÅŸüncelerden sonra yine arada niçin ve ne amaçla yazdığıma dair sorulara cevap verirken her zaman zorlanmışımdır. Yazmasak olmaz mı? Elbette olur ve dediÄŸim gibi ben tercihimi yaÅŸamaktan yana kullanıyorum. Yazmak yaÅŸamım içinde bir önem kazandığında benim için anlamlı oluyor. YaÅŸamları yazdıkları içinde bir anlam kazanlara da elbette saygı duyuyorum. Yazmayı, okumayı, konuÅŸmayı ve dinlemeyi yaÅŸamla iliÅŸkilendirmem, bütün bunları genel ve birbirini tamamlayan diyalektik bir çerçeve içinde deÄŸerlendirmem sebebiyledir. Ben bir etkinliÄŸi diÄŸerinden kopararak bir anlam oluÅŸturulamayacağı kanaatindeyim. Her bir unsur diÄŸerini besler. Amaç varlığı ve doÄŸallıkla yaÅŸamı çoÄŸaltmak, zenginleÅŸtirmektir.

  

5.

Okumaya ayırdığım özel zamanları yazmaya ayırmadım. Okumak için kendimi mecbur hissetmediÄŸim pek enderdir ama ciddi manada kendimi yazmaya mecbur hissettiÄŸimi aynı rahatlıkla söyleyemem. Åžimdi bana iyi ama bunca yazılı ürünler nedir diye soracak olursanız, sanki onların nasıl yazıldıklarını ben de bilmiyorum. Bir ÅŸekilde yazmışım iÅŸte. Bakıyorum ki yazmışım. Bir de bakıyorum ki, bir yazının tam ortasına düÅŸüvermiÅŸim. O da hayatımın, capcanlı akıp giden hayatımın bir parçası olup çıkıvermiÅŸ. Yani tutanaklara geçmek için yaÅŸamın peÅŸinden koÅŸmadım. PeÅŸinden koÅŸtuklarım yaÅŸamın kendisi olup çıktılar. Sanki ÅŸöyle söylersem meramımı daha iyi ifade edeceÄŸim. Yazdıklarım yazgımı okuma çabasının kendiliÄŸinden sonuçları olarak deÄŸerlendirilebilir. Böylece yazmak ve yaÅŸamak arasında kurduÄŸum ilintiyi ve iliÅŸkiyi biraz çözümlemem gerekecek.  

Bir de bakıyorum ki yazıvermiÅŸim noktasında her ÅŸey son derece doÄŸal akışı içinde geliÅŸmiÅŸ demektir. Zorlamıyor, zorlanmıyorum. Yazmak, diÄŸer yaÅŸamsal fonksiyonlar gibi hayatımın doÄŸal süreci içinde bir yere sahiptir.  Böyle olunca sahici, yapmacıksız oluyorsunuz. Yazınız bir yerde siz baÅŸka yerde olmuyorsunuz. Ben neredeysem yazdıklarım veya o ifadeleri yazan kiÅŸi ve kiÅŸilik de oradadır. Bu iÅŸin artistiÄŸini kıvırma noktasında mahir olmayışım bir eksiklikse, tamamlanmadan burada, böyle kalmak istiyorum. Hep böyle ve en masum ifadeyle dolambaçsız. Belki de ÅŸöyle demek istiyorum. ‘Oturup ÅŸöyle güzel bir yazı yazayım’ diye düÅŸünmediysem yazmayı önemsiz addettiÄŸimden deÄŸil, bilakis yazmaya mecbur olduÄŸumdandır. Yalnız yazmaya mecbur olmayı da hayatımın günlüÄŸünü tutmak ÅŸeklinde anlamıyorum. ‘Al eline kalemi yaz başına geleni’ sığlığı yüzünden estetik ve düÅŸünce dünyamız çöplüÄŸe dönmüÅŸtür. Ä°yi ama kalemi ele almamızı gerektirecek ölçüde başımıza gelenlerin neler olduÄŸuna verilen cevap sıradan yaÅŸamlar(ın)dan baÅŸkası deÄŸilse, baÅŸlı başına bu fenomen bile satıhsızlığın göstergesi sayılmalıdır. Sırf bu sebeple nice hak ettiÄŸi ilgiyi bulamayan ses, nice soluk fark edilemeden güme gitmektedir.  

Her ÅŸeyi yazmak sanatı sıradanlaÅŸtırır. Yazı ıvır zıvırlar sergisi olmamalıdır. Ama diÄŸer taraftan herkes kendi sığlığı, derinliÄŸi ölçeÄŸinde tanımlar sıradanlığı. Aslına bakılırsa bir olayı ya da olguyu sıradanlıktan kurtarmak bizim algı ve deÄŸerlendirme biçimimizle ilgilidir. Basit bir olaydan derin anlamlar çıkaracak bir duyarlık sahibi olabiliriz. ÇoÄŸu zaman hakikat basit, sıradan olanların içinde gizlidir. Çünkü hakikat özle ilgili bir niteliktir, hatta doÄŸrudan öz’ün kendisidir. Fark edebildiÄŸiniz ölçüde size aÅŸikâr, gafletiniz ölçüsünde sizden uzaktır. Fark etme ustalığınız varsa en üzeri örtük gerçekleri bile yakalarsınız. Algı yeteneÄŸiniz duyarsızsa en açık gerçeklere bile bigane kalırsınız. Özetle yaÅŸanmışlıkları yaÅŸantılara dönüÅŸtürmek gerekmektedir. YaÅŸam ve yaÅŸantı. Ä°ÅŸte konumuzla dolaysız iliÅŸkileri bakımından iki anahtar kelime. Bir açıdan iki önemli kavram… Ä°lk elden aralarında nüanstan baÅŸka ayrımların olmadığı sanılabilir. DoÄŸrudur ama önemli nüans farkları var. YaÅŸam kavramı bizi de içine alan sınırsız geniÅŸlikte,  çeÅŸitlilikte canlılık dünyasını akla getirir. Buradaki hususi anlamıyla da gündelik hayata bilfiil katılarak sürdürülen çok boyutlu pratik iliÅŸkiler sürecidir. Hepimizin içinde olduÄŸu genel, özel yaÅŸama alanlarımız, yaÅŸama imkân ve biçimlerimiz vardır. Ä°ster genel ister özel olsun sonuçta herkes kendi hayatını yaÅŸar. Hiçbir hayatı diÄŸeriyle aynı kılmayan özel, öznel durumlarımız vardır. O öznel yanlarımız daha kestirme, daha temelli karşılığıyla öz yapımız, yaÅŸanılanları bize ait kılan deÄŸerlendirme cevherimizdir. Ä°ÅŸte bu deÄŸerlendirmeler sonrasında soyut ve somut olarak yaÅŸadıklarımıza dair bizde oluÅŸan iç durumların tümüne ‘yaÅŸantı’ diyebiliriz. YaÅŸamın veya yaÅŸanmışlığın somut olması gerekliliÄŸine karşılık yaÅŸantı daha çok soyut açılımı ve içeriÄŸiyle kullanılır. ‘Estetik yaÅŸantı’ ‘düÅŸsel/düÅŸünsel yaÅŸantı’ veya ‘entelektüel yaÅŸantı’ deriz mesela. YaÅŸantıya dönüÅŸmemiÅŸ bir yaÅŸam üstünkörü yaÅŸanmış sayılabilir. YaÅŸadıklarımız düÅŸüncemizde, vicdanımızda, kalbimizde olumlu ya da olumsuz izler bırakıyorsa bizde karşılığını bulmuÅŸ demektir. Fark ederek yaşıyoruz ve fark ettiklerimizi yaÅŸantıya dönüÅŸtürüyoruz. Bir yaÅŸam yaÅŸantıya dönüÅŸmeksizin yazılamaz.  Sanat ve düÅŸünce dünyasında esas olan yaÅŸantılardır. Zengin bir iç ve estetik yaÅŸantınız, felsefi yaÅŸantınız varsa; düÅŸünmeniz, kurmanız, kurgulamanız, ürün vermeniz için yaÅŸanmışlıklara ihtiyacınız olmamalıdır. Sanatsal gerçeklik pratik yaÅŸanmışlığa öykünecek, pratik yaÅŸanmışlığın izini sürecek bir gerçeklik deÄŸildir.  

ÇoÄŸu zaman yazmakla yaÅŸamak arasındaki sıkı baÄŸlantıyı ters iÅŸlemle yanlış iliÅŸkilendiririz. Benzer yanlışlık okumak söz konusu olduÄŸunda da yapılır.  

Her yaÅŸananı tutanaÄŸa geçmeye çalışanların amacı nedir, tamı tamına bilemem. Böyle bir vazifem de yoktur. Her yazarın farklı yazma gerekçeleri vardır. Yine geçenlerde sanatla yakından ilgilenen bir baÅŸka dostum niçin, yaÅŸamla yüzleÅŸmek için mi, ödeÅŸmek

Ä°çin mi yazdığımı sordu. Aynı soruyu herkesin cevaplamasını isterim. 

                       Benim ÅŸahsi cevabım beklentileri karşılamayabilir. Yazdıklarım ne benim ne baÅŸkasının beklentisi üzerine kuruldu. Konuyu dar baÄŸlamlara sokmanın bir anlamı yok. YüzleÅŸmek veya ödeÅŸmekle her ne kastediliyorsa belli ki bir indirgemecilik de içeriyor. YaÅŸamın ve kendi varlığımızın net çizgilerle ayrılmış alanları var mıdır? Bütün bu yaklaşımlarda kendimizi yaÅŸamdan soyutlamak, yaÅŸamı kendi dışımızda telakki etme yanılgısını görüyorum. Ä°yi ve kötü yanlarımızla, iyi ve kötü yanlarıyla bu hayatı bir ÅŸekilde yaşıyoruz. Ä°ster yüzleÅŸme, ister ödeÅŸme veya baÅŸka kavramlarla düÅŸünelim tek boyutlu bir tutum bizim ruh dünyamızdaki sıkıntıya iÅŸaret olabilir. EÄŸer bunun dozu kaçırılırsa ciddi psiÅŸik rahatsızlıklar yaÅŸanabilir. Biz hangi gerçekliÄŸi arıyor, hangi gerçekliÄŸin peÅŸinde oluyorsak olalım öncelikle bu hayat üzerinden, bu hayatın verili kodları üzerinden iliÅŸkilerimizi sürdürüyoruz. Bu iliÅŸkiler yerine göre dış dünyayla uyumlu, yerine göre hesaplaÅŸmaya dönük olabilir elbette. Ama sadece uyum veya sadece ödeÅŸme dendiÄŸinde orada akıl tutulması, duygu tutulması yaÅŸanır. ‘YaÅŸamla yüzleÅŸmek’ ile kast edilen anlamı seziyor olmakla beraber, onun sanılandan daha güçlü zenginlikte olduÄŸunu bilmek, anlamın bizdeki eksikliÄŸini tamamlamaya yardımcı olacaktır. YaÅŸamın herkese dönük bir yüzü vardır. DoÄŸrusu orada herkes kendini görür/ kendini bulur. Bir yönüyle yaÅŸamla yüzleÅŸmek aslında insanın kendisiyle yüzleÅŸmesidir. Kendi gerçekliÄŸini kavramaya çalışmak anlamında bu ifadeyi kullanmak daha doÄŸru, daha tutarlı olur. Yani yaÅŸam hepimize kendi yüzümüzle, kendi gözümüzle bakar. YaÅŸamı kendimizle, kendimiz kadar kavrarız. Güzel olan güzel görür. Âşık olan aÅŸkın görür. Hal böyle olunca yaÅŸamla ödeÅŸmeyi düÅŸünmeye bile gerek kalmamalı. ÖdeÅŸmek bir alışveriÅŸ sonrasında ödemenin yapılmasıdır. DoÄŸrudur yaÅŸam ve insan sürekli alışveriÅŸ içindedir. Yazmak ve yaÅŸamak arasındaki niçinselliÄŸi bu tür kelimelerle ifadelendirmek içyapımıza uygunsuz akıp giden yaÅŸamın zorlamaları sonucu olmalıdır. Bu zorlanmalar içinde varlığımızı muhkem ve direngen kılma amacıyla mı yazıyorum? Elbette. Anlam biraz da bu çabalar sonucu ortaya çıkar zaten. (Ä°nsanoÄŸlu çaÄŸlar boyu farklı zamanlarda yaÅŸamasaydı yani zaman ÅŸeridi hep aynı kalsa ve deÄŸiÅŸmeseydi o zaman anlamı kurma, bulma veya inÅŸa etme derdimiz olmayacaktı. Gerçek anlam benim için deÄŸiÅŸen dünya içinde hakikatin deÄŸiÅŸmez mahiyetinin bilincinde olarak var olmaktır.)  

                                                                      /YaÅŸamak, varlığımı besleyen damarları devamlı akışa açık tutmaktır. YaÅŸamak yaÅŸ kalma, yaÅŸ olma durumunu ifade eder. Sanılanın tersine yaÅŸamanın öncelikli karşıtlığına ‘ölmek’ deÄŸil ‘kurumak’ kavramı daha münasip düÅŸer. Yani yaÅŸamanın zıddı ölmek deÄŸildir. Ölmenin zıddı dirilmektir. YaÅŸamak ‘yaÅŸ’ kökünden türemiÅŸtir. YaÅŸ, yani sulak ve ıslak olma hali. YaÅŸ olan yaÅŸar. YaÅŸayan canlı ve diri kalır. YeÅŸil kelimesinin aslı ‘yaşıl’dır. Susuz kalan bitkinin kuruduÄŸunu ve bunun emaresi olarak yeÅŸilliÄŸini kaybettiÄŸini hepimiz biliyoruz. YaÅŸamak bitmeyen bir akışla beslenmek ile mümkündür. Burada söz konusu olan elbette bilgi, bilinç, ilim, estetik akış; her türlü duygu, sezgi, algı akışıdır. YaÅŸamını bu akışlarla beslemeyen insan ruhen ve zihnen yoksullaÅŸmış, kurumuÅŸtur. Ölüm mutlak kuruyuÅŸtur. DoÄŸumlarıyla ölümleri arasında yaÅŸamı beslemek ve yaÅŸamdan beslenmek adına kayda deÄŸer hiçbir çaba içinde olmayanlar kupkuru varlıklarını gezdirmeyi yaÅŸam sanmasınlar. Bunlar Montaigne’in ‘YaÅŸamadan ölenler’i, Dante’nin veya Platon’un ‘Gölgeler’i, Gogol’ün ‘Ölü Canlar’ıdır. Aynı ÅŸekilde bizi coÅŸkun, gür, gümrah akışlarla beslemeyen yaÅŸam kupkuru, donuk bir yaÅŸamdır./  

                       YaÅŸam ve insan iliÅŸkileri birbirini besleyen karşılıklı akışlarla zenginleÅŸir, güzelleÅŸir ve anlam kazanır. Ben niçin yazıyorum sorusunun da cevabı buralarda bulunabilir. Ä°ÅŸte bu çoÄŸu zaman karşı koyamadığım karşı koymak da istemediÄŸim akış içinde bir de bakıyorum ki bir dalga alıp beni götürüyor. Yazının tam ortasına düÅŸüyorum. Belli veya belirsiz çerçeveler içinde orada kurulan dünya sözlerle ve kelimelerle kurulu bir dünyadır. Harf akar, kelime akar, söz akar. Bütün bunlar ilahi bir ikram olarak kendiliÄŸinden oluyor gibidir. ÇoÄŸu zaman yazmayı sanki açık bir kitap gibi önüme açılan kendi sırlarımı yani kendi yazgımı okumanın deÄŸiÅŸik bir biçimi olarak anlarım. Ünlü bir ressam resimlerini nasıl yaptığı sorusuna ‘Çok kolay’ diye cevap veriyordu, ‘zaten yapılmış bir resmin üstünden gidiyorum’ Benimki biraz öyle bir ÅŸey galiba. Benim için ne yazıldığını bilmek imkânsızdır. O imkânsızı mümkün kılmak için merakımızı deÅŸelemiyor deÄŸilizdir ama ne yazacağımı önceden bilmek de yapay bir zorlama gibi gözüküyor bana. Ä°lk elden zihninin sınırları içinde beliriyor gibi olan söz dizgeleri sonra birbirinden alımlı, diri, canlı kelimelerle öylesine güzel çatkılar, örgüler, baÄŸlantılar kurarak hesapta olmayan anlama doÄŸru öyle akar, beni de alıp o akışa katar ki o esnada sadece anlamın sınırsızlığını deÄŸil, kendi zihin dünyamın sandığımın tersine dar olmadığını da anlarım. Kafamda yazı adına belki sınırlar olmaz ama kenarları pek de belli olmayan çerçeveler olur. Ä°ÅŸte o çerçeveyi muhafaza ederek onu gözden kaçırmayarak yazmaya oturuyorum. DoÄŸrusu o çerçeve sadece benim oluÅŸturduÄŸum deÄŸil ama bende oluÅŸan bir çerçevedir. Çerçeveler: önceden hazırladığım kelimelerim cümlelerim olmamıştır ama dimağımda, kalbimin içinde belli belirsiz dönenen kelimeler veya kelimelerini arayan duyumlar, düÅŸünceler olmuÅŸtur. Ben ne yaparım? Alır kalbimi sayfanın ortasına korum. Oraya yansıyan kalbimin kâğıda söz olup düÅŸen izleridir. Ä°çlerinden birkaçı söz akışına öncülük eder. Ä°z büyür, iz uzar ve beni ele verir. Sonunda iÅŸte böyle beni ele verirler.  

Sonuçta yaÅŸadığımızı yazmayı önemsemediÄŸimi açığa vurduÄŸuma göre yaÅŸayarak yazmayı mı öneriyor, öne çıkarıyorum? DeÄŸil ve bu da ayrı bir konu. Peki ne? DoÄŸrudan yaÅŸamaktan bahsediyorum. Bir yaÅŸamı kendi öz yatağında akıtmaktan.  Yazmak nedir, yaÅŸamak nedir? Benim yaÅŸamımdan ayrı bir yazım, yazgım olmadı. YaÅŸamdan ayrı düÅŸmüÅŸ, yaÅŸamdan uzak kalmış kelimelerim olmadı. Ben kelimeleri avuçlarında, koleksiyonlarında gezdirenleri deÄŸil kalbinde taşıyanları ruhlara varlık ve yaÅŸam tohumu gibi ekenleri seviyorum. 

Benim için yazmayı çekici kılan sebep aynı zamanda yaÅŸamı çekici kılan sebeptir. Biri ötekinden daha az veya daha çok öncelikli deÄŸildir. Önemli olan yaÅŸanmaya veya yazmaya deÄŸer olmaktır. Olan, olacak olan ne? Ä°ncelik, farklılık, yücelik; bilmek, öÄŸrenmek ve fark etmekle beni ayrıcalıklı kılan her ÅŸey

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 10-04-2007 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
123916894 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net