EDİSON CENNETE RACİ DURCAN
 Bizdeki cennet-cehennem tartışmalarında, ampulün mucidi Edison’un nereye gideceği her zaman sorun teşkil etmiştir. Cehenneme göndermeye pek meraklı tiplerin dahi, ‘peki Edison’u ne yapacaksın?’ dediğinizde dilleri tutulmasa dahi, mutlaka duraksayıp yutkunarak bu zor suali cevaplamak için vakit kazanmak istediklerine sizler de şahit olmuşsunuzdur. Çaresizlikten hafifmeşrep sanat icra eden bir kısım kimseleri tereddütsüz yerine teslim eden zihniyet, sıra Edison’a gelince nedense tökezler, ona kendi gönlünden geçen bir paye verebilmek için çözümsüzlük içinde kıvranır. Belki O’nu cennete göndermezse elinden elektriğin alınacağını; kandilli, gaz lambalı sefil günlere geri dönüleceğini aklından geçirir. Gündeme geldiğinde daima tartışma yaratan bu konuda bizim de birkaç söz söylememizi okurların anlayışla karşılayacağını umut ediyorum. Eh! Çok okunsun diye her gün ‘küresel ısınma’dan bahsedecek değiliz ya! (Bu arada okunma sayısı tatmin etmeyen son yazıma ilişkin göndermemizi de yapmış olduk)
Bu tereddüdün yaşanmasındaki en büyük amil, Edison’un insanlığa yaptığı düşünülen büyük katkıdır. Bu konu tartışılırken bilinçaltında şöyle bir tasvir vardır: Dünya kapkaranlıktır. İnsanlar geceleyin ne dışarıda ne de evlerinin içinde hiçbir şey görecek durumda değillerdir. Bu zifiri karanlığı fark eden Edison, zorlu ve özveri gerektiren çabalarıyla ampulu bularak insanlığın hem gecelerini, hem önünü aydınlatmıştır.
Aslında bu durum sadece Edison ve ampul için geçerli değildir. Nerdeyse bütün icatlar ve mucitler için söz konusudur. Bunun bir yanılgı olduğunu, icatların bir süreklilik gösterdiğini ve ihtiyaçların sonucu olduğunu Kriter’de yayınlanan ‘müthiş mucitler efsanesi’ adlı yazımızda izah etmiştik. Son T.V tartışmalarında Edison’un nereye gideceği konusunda Süleyman Ateş gibi ilim adamlarımız dahi çaresiz kalınca durumdan kendimize vazife çıkardık.
Teknolojik buluşların öncüllerinin olmadığı, birdenbire ortaya çıktıkları ve insanüstü vasıfları olan büyük dahiler tarafından yaratıldıkları tezleri, tarih bilinci gelişmemiş ülkelerde kasıtlı olarak dillendirilen efsanedir. Her teknolojik yeniliğin bir öncülü vardır ve her yenilik, eskinin bir kusurunu kapatmak amacı taşır. Edison ark ampulunu bulduğunda Amerika’da kullanımda olan iki çeşit aydınlatma sistemi vardı. Birincisi; gazlı aydınlatma sistemiydi. Bu, gazın yeraltına döşenmiş borularla aydınlatılacak sokak ve mekanlara taşınarak oradaki aydınlatma cihazında yakılması şeklindeydi. Diğeri ise; bir elektrik devresine bağlanmış iki karbon çubuğun birbirine yaklaştırılması sonucu, çubukların uçlarının ısınarak vermiş olduğu aydınlatmaydı. Elde edilen bin mumluk beyaz ve güçlü ışık, sokakların, tiyatro salonlarının ve kamusal alanların aydınlatılması için yeterliydi. Ancak her iki sistemin de zaafları vardı. Gazlı aydınlatma etkili değildi. 16 mumluk bir aydınlatma bugünün 20 wattlık zayıf sarı ışıklı aydınlama sistemine denktir. Ayrıca oksijenle yanma, sis kurum ve koku nedeniyle çevrenin kirlenmesine yol açıyordu. Merkezi bir sistemle kontrol edilmesi mümkün değildi. Karbon çubuklarla elde edilen ark aydınlanmasında ise çok parlak, güçlü bir ışık elde ediliyordu. Gereğinden fazla olan bu ışıkla, yüksek işletme masraflarından dolayı ancak kamu alanlarının aydınlatılması söz konusuydu. Elektrik üreticisi, aydınlatılacak mekanın yanında bulunuyor ve mekanın sahibi tarafından işletiliyordu. Belirli bir mekanda bulunan ark lambaları seri olarak bağlanıyordu.Yani ya hepsini birden yakılı tutacaktınız, yahut hepsini birden söndürecektiniz. Buna rağmen her iki sistem de yaygın olarak kullanımdaydı.
Edison işe koyulduğunda bu iki sistemden tamamen farklı, yeni bir şey geliştirmeyi değil; gazlı ve elektrikli aydınlanma arasında bir anoloji yapmayı düşünmüştür. Oksijenle yanan ve çevreyi kirleten akkor lamba yerine, havası boşaltış bir tüp içinde düşük voltajla çalışarak ışık yayan bir ampul yapmayı planlıyordu. Böylece insanlar evlerini ve işyerlerini ucuza aydınlatabileceklerdi. Amacını düşündüğünüzde Edison’un elektrik ve teknoloji konusunda yoğunlaştığını sanabilirsiniz. Fakat O, gazlı aydınlatma sisteminin elektrikle çalışan bir benzerini yapmak için çaba sarf etmiştir. Güçlü ve kör edici bir ışığın yerine, gazlı aydınlatmadaki yumuşaklığa sahip bir ampul yapmayı planlıyordu. Gerçekte onun yapmak istediği şey, lambanın tek bir parça haline getirilerek sistemin diğer parçalarıyla birleştirilmesiydi. Diğer parçalar ise jeneratörler, anahtarlar, sigortalar, sayaçlar, şalterler ve diğer aydınlatma donanımlarıydı. Bu parçalar, dahili aydınlatmada başarıyla kullanılmakta olan gazlı aydınlatma sisteminin elamanlarıydılar.
Teknolojik icatlar, uluslararası itibar sağladıklarından dolayı şövenist bir zihniyetle sahiplenilmiştir. Bir yerde müthiş itibar gören bir mucit, başka bir ülkede yok sayılmıştır. Akkor eletrik lambasının mucidi Amerika’da Thomas Edison, İngiltere’de Sir Joseph W. Swan, Rusya’da A.N Lodygin’dir. Bunun örneklerini başka alanlarda da görmek mümkündür.
Birçok teknolojik icad bulunduğu ilk anda şimdi bizim gördüğümüz gözle vazgeçilmez değildi. Mesela Edison’un bulduğu fonoğraf’ın ne işe yarayacağı o zaman bu kadar aşikar değildi. Hatta Edison bu icadın nerelerde kullanılabileceğine dair bir öneri listesi yayınlamıştı. 10 maddelik liste şu şekilde başlıyordu; ‘stenoğraf yardımı olmaksızın dikte etme (telgraf), körler için konuşan kitaplar üretmek, halka konuşmayı öğretmek ve nihayet dördüncü sırada müzik kaydetmek vardır. Fonoğrafın müzik kaydedici bir cihaza dönüşerek günümüzde eğlence sektörünün vazgeçilmezi olduğunu biliyoruz. Bir mucidin dahi icadının ne işe yarayacağı konusunda yanılgıya düşmesi size tuhaf gelmiyor mu? Müzik kaydı dördüncü sırada yer almaktadır ve bunu, icadının çok önemli olmayan bir kullanımı olarak görmektedir.
Meselenin teknik kısmı böyledir. Diğer yönünü Selami Çekmegil ağabeyin ( www.cobantefsiri.com ) adresindeki “Cennet Aklını Kullananlar İçindir” (*) yazısından okuyabilirsiniz. İnsanlığa yararlı her şeyi, sırf bu nedenle cennete koymaya kalkarsanız arılardan, eşeklerden, fillerden ve benzeri canlılardan bize sıra gelmezdi mealindeki sözü durumu özetlemeye yetiyor.
Maksat, herkesi cehenneme göndererek bilinçaltında kendine yer teminini emniyete almak olan zihniyete bir katkımız olsun. Edison sorulduğunda yutkunup nutukları tutulmasın. Bir çırpıda yaptığı işin pek önemsiz olduğunu, o olmasaydı dahi ampulün varolacağını; zaten yaptığı bu icadla para kazanmayı amaçladığını bilsinler. Her nereye göndereceklerse bu konuda müsterih olsunlar.
------------
(*)http://www.cobantefsiri.com/yazilar/bakara62.htm
|
Yazar irfan tekneci açık 2007-03-07 22:28:47 keşifleri yapanların kahir ekseriyetinin para kazanmak amacıyla yaptıklarını düşünmüyorum. hobi ve meşhur olma saikinin baskın olduğunu düşünüyorum. | İrfan Bey'e Yazar girisim açık 2007-03-09 11:48:51 İrfan Bey'in haklı olduğu taraflar var. Bir buluş, herşeyden önce yoğun bir düşünceyle ortaya çıkar. Neredeyse saplantı derecesinde konuya odaklanmanızı gerektirir. İnsanı bu kadar konu üzerinde düşürecek bir motivasyon aracı olmalıdır. Bu da şöhret, kendini gerçekleştirme isteği ve para kazanma hırsı olabilir. Ancak günümüzde buluşların ferdi planda ve hobi olarak yapılması imkansız hale gelmiştir. Bir defa bilgi, uzmanlık alanlarına bölünmüştür. Hiçbir konu tam olarak bir kişi tarafından bilinememektedir. Araştırma çalışmaları çok büyük maliyetler getirmektedir. Zaten yenilikleri, buluşlarıda büyük ve güçlü firmaların desteklediği ekipler gerçekleştirir. Sizin bir fikriniz olsa dahi bu sadece fikir planında kalır, somut olarak kimseye iletemezsiniz. Patent almak için bile büyük masraflar gerekmektedir. Bir insanın sırf hobi olsun diye bu kadar masrafı üstlenmesi hem mantıksız hem mümkünsüzdür. Batı telif hakları adı altında dünyanın servetini elde etmektedir. Arşimed suyun kaldırma prensibi ilkelerini açıklamasaydı Almanlar denizaltı yapmak için bu safhadan geçmeleri gerekecekti. Aslında insan eliyle oluşan herşeyde evrensel kültürün katkısı vardır. Michale Jackson plak yapıp dans ediyorsa bunda Afrika müziğinden bir esinlenme vardır. Bir eczacılık firması bir ilaç geliştirmişse bunda İbni Sina'nın katkısı çoktur. Ancak onlar kar hırsıyla herşeyin patentini alırken insannlığa birşey vermeyi hiç düşünmezler. Tekerleğin icadı tarihteki en büyük buluşlardan biridir. Tekerlek olmasaydı FORD'un otomobil üretmesi düşünelemezdi. Ancak biz ne tekerleği bulan kişiyi, ne kağıt, barut, psula gibi önemli şeylerin kim tarafından icad edildiğini bilmiyoruz. Çünkü herşeyin bir öncülü vardır. Herşeyin bir ilkeli vardır. Buluşları bir isim adı altında birbirinden koparmak Batı kapitalizminin eseridir. Ancak bu şekilde onu paraya çevirebilirler çünkü. Böylece başkalarının da üretmesini engelleyebilirler. Bizde emeğe pek saygılı telif hakları savunucularına da buradan sitemlerimi iletiyorum. Raci D. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |