OKUMA(K) ile YAZMA(K) ARASINDA
Necmettin Evci
Günlük hayhuy ve resmi program içinde okumanın da yazmanın da asli içerikleri zayıfladı. Okuryazar olmanın kanıtı için ilk mektep ÅŸahadetnamesi yeterli sayılmaktadır. Oysa bizim okuryazar nice cahillerimiz vardır. Daha ileri giderek cehaleti artıran okuryazarlıklardan bile söz edilebilir. Okumak harf sembollerinin kelime ve cümle sırasıyla oluÅŸturduÄŸu ses dizgelerini çözmenin ötesinde anlaşılmamıştır. Okumanın anlamla, anlama ve düÅŸünmeyle baÄŸlantısı tek kategoriye indirgenerek kurulur. Nasıl ki, ‘yazma’ ile belli bir anlama, fark etme ve ifade etmenin gereklilik iliÅŸkisi kurulmuyorsa. ‘Okumak’ yazıyla zapt edilmiÅŸ anlamı algılamak, ‘yazmak’ da zihnimizdeki anlamı yazıyla zapt etmek (burada zabıta ve zabıt kâtipleri hatıra getirilmelidir) deÄŸildir. Onların hayat içinde sandığımızdan çok geniÅŸ ve derin karşılıkları vardır. Hayatı ve hayat içinde okuyamayanlar yazılı metinleri hakkı ile okumada da yetersiz kalacaklardır. Yazı için de aynı ÅŸeyleri düÅŸünebiliriz. Ä°hmalin alacakaranlığında kalmış kimi kelimeleri el yordamıyla olsun biraz yoklamak istiyorum. Onlara çok belirgin olmayan yumuÅŸak bir dokunuÅŸ bile benim için önemli olacaktır.
Yazının ona baÄŸlı olarak okumanın, insan yaÅŸamına yerleÅŸik yaÅŸama geçme evresiyle eÅŸ zamanlı girdiÄŸi ÅŸeklindeki yaygın anlayış hatalı olmalıdır. Sümer veya Mısır hiyeroglifleri kullanıma girmezden önce insanlar okuryazar deÄŸil miydi? Anlamak, düÅŸünmek, ifade etmek maksadıyla bu biçimlenim bizim anladığımız tarzda sürdürülmemiÅŸ olabilir. Gılgamış destanı, kil tablet ve mühürler ile kutsal metinlerden baÅŸka elimizde ilk yazılı belgelere ait arkeolojik bulgular mevcut deÄŸildir. Mevcut verilerin imkânlarıyla bile bakılsa yazı ile resmi yönetimin birebir iliÅŸkisi olmuÅŸtur. BilindiÄŸi kadarıyla yazı yasaları ve mühim iliÅŸkileri tespit etmek için kullanılmıştır ilk kaz.
Ondan önce de yazma(k) ve okuma(k) kelimeleri mutlaka kullanılıyordu ve bu kelimelerin yaÅŸam içinde farklı anlam incelikleriyle esaslı karşılıkları var olmalıydı. Dil zaten ve ancak yaÅŸam içinde, yaÅŸamla birlikte akıp gitmez mi? Dilin kültürle, ilimle, düÅŸünceyle, edebiyatla kurduÄŸu yakınlık, baÄŸlılık yaÅŸam alanı içinde olmaz da nerede olur? Bu anlamda yaÅŸam sınırsız, sonsuz bir akıştır. O nedenle bir dil, bir kültür hangi yaÅŸam alanında var olmuÅŸsa ona göre biçimlenmektedir. Her dil en genel anlamda kültür ve medeniyet havzalarında kendini somutlaÅŸtıran yaÅŸamla irtibatı ölçüsünde zengin, yoksul, cılız ya da gümrah olur. YaÅŸamsal karşılıkları olmayan kelimeler bir canlı gibi eskir, iÅŸlevsizleÅŸir ve ölürler. Bir anlamda sözlükler ölmüÅŸ kelimeler koleksiyonudur. Onlara anlam kazandırmak alıp gündelik hayata, düÅŸünce ve sanat hayatına katmakla olur. Okumak ve yazmak hayattan beslenirken, hayatı da besleyen faaliyetlerdir. Kur-an’daki ‘okumak’ da budur, Türk kültüründeki okumak da. Arap dilindeki anlam arka planını fazla bilmiyor olmakla birlikte okumanın farklı anlamlar içeren versiyonlarından haberdarım. Biz ‘ikra’ ile ‘tilavet’ veya ‘mukabele’ yi kastetmeyiz. ‘Ä°kra’ daha çok yaÅŸamla ve var oluÅŸla derin baÄŸlantılar kurma anlamında kullanılıyor ve bir yazılı metinin matrisini çözmekten çok ileri bir zihinsel durumu ifade ediyor olmalıdır. DiÄŸer iki kelimeden birincisi metne baÄŸlı ve yüzünden okumak, diÄŸeri karşılıklı okumak anlamlarına geliyor olmalıdır. Ä°lk bakışta sembolik de gözükse karşılıklı okuma faaliyetinin belli bir metne baÄŸlı kalarak anlam üretmeyi öne çıkaran bir motif olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
Okumak ve yazmak kelimelerinin yazılı aÅŸamaya geçmezden önce de kültürümüzde köklü anlamları olmalıdır. Bu kelimeler yaÅŸam içinde yazı ile irtibatlı anlamlarından ayrı çeÅŸitlilikte kullanılır. Hangisi özgün anlamdır? Meselâ ‘ÅŸarkı okumak’ ‘ezan okumak’ deriz. ‘içini okudum’ ‘niyetini okuyamadım’ ‘gözlerinden okudum’ derken de hâkim ilk anlamın dışındadır kastımız. GerçeÄŸin anlatılandan farklı mahiyetini dolaysız ifade etmek için ‘bana okuma’ diyebiliriz. Açıkgöz bir satıcı, sattığı mal için ‘malı okuttum’ deyimini kullanabilir. Aldanmama anlamında ‘sen onu külahıma oku’ denilir. Canına okuruz, meydan okuruz. Åžimdilerde düÅŸünce çevrelerinde kalıplaÅŸmaya baÅŸlayan deÄŸiÅŸik ‘okumalar’ dan söz edilir oldu. Kitabı deÄŸil de konu veya ilgi alanlarını odaÄŸa alan çabalar yeni sayılacak terkiplerle ifade edilmektedir. ÖrneÄŸin ‘sanat- edebiyat okumaları’ ‘ÅŸiir okumaları’ hatta mesela ‘Akif okumaları’ gibi ifadeleri daha fazla okur ve duyar olduk. Ä°çimizden biri ‘Cemil Meriç okumalarımda’ veya ‘Siyaset okumalarım esnasında..’ diye söze baÅŸlayabilir. Hatta belli bir zamanı, coÄŸrafyayı, fenomeni, sembolü okumaktan söz edilir. ‘OrtadoÄŸu’yu okumaktan, yeniçağı, sanayi sonrası toplumu okumaktan, hatta bir olayı, bir fotoÄŸrafı okumaktan bahsederiz. Kelimenin, zaman içindeki devinimine, dal budak salarak geliÅŸmesine koÅŸut olarak bütün bu kullanımlar yerindedir.
Yazma için de aynı durum söz konusu deÄŸil midir? Åžahsen yazma denince aklıma ilk gelen o çilekeÅŸ analarımızın, sevgili bacılarımızın geleneksel baÅŸörtüleridir. Geleneksel baÅŸörtüleridir, çünkü zaten geleneksel kültür motiflerimizden, metaforumuzdan bahsediyoruz. Çiftçilerimiz tarlalarını ve düz arazileri ‘yazı’ diye de tabir ederler. Sonra yaÅŸanmış ve yaÅŸanacak olanları, kaderi kastederek ‘yazı’ ‘yazgı’ deriz. ‘Alınyazısı’, ‘karayazılı’, ‘ne yapalım yazımız böyleymiÅŸ’, ‘Allah yazdıysa bozsun’ gibi deyiÅŸlerde yazı hangi anlamlarda kullanılır? Hangi anlamda olursa olsun ama illa ki okunan, okunmak ve okumak için olan anlamı vardır bütün bu yazıların. Ä°ÅŸte zorluk da buradadır zaten. Harfsiz, kelimesiz nasıl okunacaktır? Bunun için bildik anlamda okumanın ve yazmanın yöneldiÄŸi son durakta ne bulacağımızı düÅŸünmeli, hatırlamalıdır. Son tahlilde okumak ve yazmak yaÅŸamı ve varlığı, baÅŸka bir söyleyiÅŸle kendimizi kavramak içindir. Tales’e ‘Dünyanın en zor iÅŸi nedir?’ diye sormuÅŸlar, ünlü filozof ‘insanın kendisini bilmesidir’ diye cevaplamış. Yani insanın kendisini okuması. Bu kez de ‘Dünyanın en kolay iÅŸi nedir?’ diye sormuÅŸlar. ‘BaÅŸkasına öÄŸüt vermek’ diye karşılık vermiÅŸ. Yani önemli olan insanın kendini, yaÅŸamı okumasıdır. Kendini okuyamayanlara hiçbir yazının da, nasihatin de fayda vermediÄŸini söyleyip duruyoruz. Hayat dolu okumak hayatı okumaktan geçer. Kim bilir belki de en zoru bu tarz okumaktır. Hem deÄŸil mi ki, hayatta iÅŸe yaramayacak okumalar yani hayattan çıkmayan, hayat için olmayan, hayatı çoÄŸaltmayan okumaların ve yazmaların kime ne faydası olacaktır? Hatta zararı bile olabilir, olmaktadır da. Bizim varlığımız üzerinde hesapları olanlar ilerici, aydın cehaletimizi artıran okumalarımızdan da yararlanarak akıllara ziyan yalanlarını bize okutup duruyorlar. Siyaset adına, felsefe adına, çaÄŸdaÅŸlık adına ne fason anlamlar, imajlar, heyecanlar, hayaller, gerçekler okutuyorlar da fark edemiyoruz bile. Yani bize okuttuklarıyla canımıza okuyorlar. Bize de canımıza nasıl okuduklarını okumakla kültürlü olmak kalıyor.
Anlamın iki yakasından biri yazmaksa kuÅŸkusuz diÄŸeri okumaktır. Anlam alanına ister anlayarak, ister ifade ederek girmek mümkün. Okumak sezgi derinliÄŸi ve geniÅŸliÄŸiyle saÄŸlanan bir edinimdir. Bizim kültürümüzde böyle bir okuma hiç eksik olmamıştır. O nedenle bildik anlamıyla okuryazar olmasalar da, bizim insanımız hayatı ve kendini okumada yetenekli olmuÅŸtur. Aslına bakılırsa eskiden beri sürüp gelen kullanımların entelektüel kesimdeki kullanımdan bağımsız olduÄŸunu söylemek de güçtür. Hatta düÅŸünce dünyamızda yer ettiÄŸi içerikleriyle kullanılan bu kelimelerin gerekirse göçebe bozkır yaÅŸantısından beri sürülen izlerin ipuçlarıyla açılımı yapılmalıdır. Mesela bir çeÅŸit duvak veya çember olan baÅŸörtüsüne niçin yazma denilmiÅŸtir? GörüldüÄŸü gibi örtünün de farklı adlandırmaları var. Bunlar yöresel deyiÅŸlere veya kullanan hanımın aile içindeki statüsüne göre deÄŸiÅŸiyor olabilirler. Bu konuda kimi araÅŸtırmaların olduÄŸunu da biliyorum. Ä°ÅŸte bilmece baÅŸladı. Okumak bir bakıma bilmece çözmektir. Hanımların sadece yaÅŸlarına, statülerine, psikolojik durumlarına göre deÄŸil deÄŸiÅŸen yer ve zamanlara göre de yazmaların rengi, türü farklılaşır. Siz o kültürden habersiz deÄŸilseniz bir bayanı taktığı yazmaya göre o yazmanın oyasına göre deÄŸerlendirirsiniz. Genç midir, yaÅŸlı mıdır; hüzünlü müdür sevinçli midir, hepsi o yazmada gizlidir. O renkler, o kenar oyaları her ÅŸeyi ifade eder. Ä°ÅŸte bu sanatsal ifade gücü ve çeÅŸitliliÄŸinden dolayı hanımlarımızın örtüsünün bir adı da ‘yazma’dır. Bir roman, bir öykü ne yazarsa o yazmalar da onu yazar. Yeter ki siz orada renk renk, desen desen, motif motif yazılanları okuyun. Bu motifi kullanarak yakılan türkülerimizi hatırlayın isterseniz. “AÄŸlama yar aÄŸlama/ mavi yazma baÄŸlama/ mavi yazma tez solar/ yüreÄŸimi daÄŸlama” YaÅŸam için önemi ve varoluÅŸsal ifadesi bakımından benzer iliÅŸki ve akıl yürütme ‘yazı’nın diÄŸer türevleri için de kurulabilir.
Okumak da öyle midir? Öyledir. Okumak ‘ok’ kelimesinden gelir. Okumak ‘ok atmak’ demektir. Türklerde ok ve yay çok önemliydi. Ä°yi ok saÄŸlam olandır, hızlı ve uzak giden olmalıdır. Türklerde ok kelimesini de savaÅŸmak ve avlanmak için kullanılan eÅŸya anlamının dışında çok farklı kullanımı vardır. Bunların hepsi de anlamsal açıdan birbiriyle irtibatlıdır. Mesela atları veya öküzleri arabaya koÅŸmak için ortadaki uzun düzgün ahÅŸaba ok denir. Atı oka (arabaya) koÅŸarız. KoÅŸmaktan ve oka paralel durmaktan belki ‘koÅŸut’ kelimesi türemiÅŸtir. Bunun gibi evlerimizde yufka açmak için kullanılan saÄŸlam ve pürüzsüz uzun çubuÄŸa ‘oklava’ deriz. Bu da ok kelimesinden türemiÅŸtir. Daha da önemlisi Türk kavimleri boylarını okla ifade etmiÅŸlerdir. ‘Üç oklar’ ve ‘Boz oklar’ gibi. Niçin? Ä°ÅŸte apayrı bir konu daha. Ama ilk akla gelen Türk aÅŸiretlerinin saÄŸlam, bükülmez, tesirli bir bünyeye sahip ve ok gibi atılgan, hızlı olması, ileriye gitmesi murat edilmiÅŸtir. Öyle de olmuÅŸtur.
Okumakla ok atmanın iliÅŸkisine gelelim. Uzun boylu düÅŸünmeye gerek yok. Ok bir hedefi vurmak içindir. Hareketli, çetin, saÄŸlam yani metin bir hedefi. Okunuzun saÄŸlamlığı hedefe saplanması ve ona nüfuz etmesiyle ölçülür. Bazen okun paramparça ettiÄŸi hedefler olur. Bazen de isabet etse de okun iÅŸlemediÄŸi haller. DeÄŸiÅŸen durumlara göre okun mu, hedefin mi gevÅŸek olmadığına karar verirsiniz. Demek ki, esas olan okun hedefe saplanması ve içine nüfuz etmesidir. Neyi okuruz? Bir yazılı metni. Yazı ve metin. Demek ki, metin hususiyeti zayıf yazılar da vardır. Onları bir hedef olarak düÅŸünürseniz zaten dokuları, örgüleri (bu yazı gibi) gevÅŸek olduÄŸundan içeriÄŸine nüfuz etmek için fazlaca bir çaba sarf etmezsiniz. EÄŸer karşınızdaki yazı veya kitap (kitabe) ilk nazarda kendini bırakmıyor, ele vermiyorsa o yazı metindir. Ben bu kelimeyi ve gündelik dilde kullandığımız içeriÄŸiyle edebiyatımıza taşınmış olmasını çok seviyorum. Oylumlu incelikleri ihtiva ve ihata etmesi bakımından da müthiÅŸ bir kelime. Niçin metindir? Çünkü dirençli ve düz bir akılla anlam alanına vakıf olamıyorsunuz. Metin, çünkü yontulmuÅŸ bilincin üzerinden fark etmeden ve fark ettirmeden kayıp zihninizde zaten önceden var olan kalıplara oturmuyor. Anlamak için yeni bir iÅŸleyiÅŸe, farklı bir duyarlığa, fazladan çabaya ihtiyacınız var. Dışarı çıkmalısınız meselâ. Daha uzaÄŸa, beyninizin ÅŸimdiye deÄŸin girip dolanmadığınız kıvrımları kadar uzaÄŸa. Ä°ÅŸte bu metni bu metin olanı algılamak, kavramak için önce metnin anlam alanına girmeniz gerekecek. Zaten oradaki dünyaya, iklime kendinizi bir atsanız iÅŸi yarı yarıya tamamlayacak, bilmeceyi çözmüÅŸ olacaksınız. Dikkat ve anlama oklarınızı sonuna kadar gerer ve metne doÄŸru bir atılım daha yaparsınız. Ä°ÅŸte okumak yoÄŸun ve eleÅŸtirel bir dikkatle bir metinin anlamına nüfuz etmek, anlamını çözmek demektir. Burada ok soyut bir anlam giyinerek algılama, kavrama gibi melekelerimizi ifade eden bir kelime olarak hayatımızda yerini alır. Bu pencereden bakıldığında okumanın konuÅŸma dilindeki diÄŸer anlamları da vuzuha kavuÅŸmuÅŸ olur. Okuryazarlarımız bu kelimelerin yaÅŸamla direkt iliÅŸkisini kurduÄŸu, hiç olmazsa hayatı insanımız gibi ve onun kadar okuduÄŸu zaman farklı bir nitelik kazanmış olur. Bir yönüyle asıl talihsizliÄŸimiz, yönetici ve entelektüel konumdakiler baÅŸta olmak üzere okuryazarlarımızın hayatı gereÄŸi üzere okuyamadıklarından kaynaklanıyor.
Ä°nsanların yeni durum ve olguları kullandıkları alet ve eÅŸyalara, yaÅŸam biçimlerine dayanarak adlandırmaları en doÄŸal olanıdır. Onun için ilkin dil, kültür, yaÅŸam iliÅŸkisine dikkat çektim. YaÅŸamdan beslenerek dilimizde çağıldayan kelimeler sadece zihinsel anlam deÄŸil ruh da kazanırlar. Mana eÄŸer kelime ve söz boyutunda sınırlı da olsa hakikatten bir parça taşıyacaksa, bütün bir hayatı kuÅŸatan ama yaÅŸanmayınca anlaşılması kolay olmayan kültür ve ruh durumunu içermeli, yansıtmalıdır. Kelimelerin anlamı biraz da o kelimelerin var olduÄŸu iklimin havasına baÄŸlıdır. Her kelimede ait olduÄŸu yaÅŸamın ve kültürün rengi, kokusu, vardır. O nedenle kelimeler aslında sınırladıkları anlamlardan çok daha fazlasını ifade ederler. Hiç söylemeye bile gerek yok ki, yaÅŸam içinde karşılığı olmayan ve yaÅŸamın içinden geçerek anlamını bulamayan kelimeler ölü doÄŸmuÅŸ bebekler gibidir. Yine aynı gerekçelerle bir dil, tam anlamıyla sözlüklerden deÄŸil, biçimlendirdiÄŸi yaÅŸam içinde öÄŸrenilir. Ä°nsanlar dillerini yaÅŸarlar, dille yaÅŸarlar. Bir vakitler bu basit hakikati bilemeyen veya bilmeye yanaÅŸmayanlar dille oynayarak yaÅŸamla da oynayacaklarını, dili deÄŸiÅŸtirerek yaÅŸamı deÄŸiÅŸtireceklerini sandılar. Varlıklarını ciddi bir gayret, akıl ve ruh terlemesiyle elde etmediklerinden, kültürün de yaÅŸamın da kimlikleri gibi yapay olduÄŸunu sandılar. Hayat her ÅŸeyden ve herkesten daha güçlüdür. Hayatın akışına denk düÅŸmeyen tasarımlar silinip gider. Onlar da gölge oyunu gibi hayatın oyuncağı olarak yaÅŸadılar, yitip gittiler.
Siz de katılır mısınız bilmem ama okumak ve yazmak arasında kurduÄŸumuz hayatın, hakikati ne ölçüde sahici yansıttığını bilmek için anlama biçimimize yeni unsurlar eklememiz gerekir diye düÅŸünüyorum.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |