MANTIK HATASI
Hukuk fakültesinde profesörlük yapmış, yani ilmi kariyerini belgelemiÅŸ birisi, insanlığın geçmiÅŸinin tam olarak tarihini verir, Ademden bu yana 7.600 yıl geçmiÅŸtir diye kesin ifade kullanırsa ne olur?(*)
Cevabını ben vereyim; hiçbirÅŸey olmaz. Yani okurundan ‘sen bunu nereden biliyorsun?’ diye tepki gelmez. Meraklılar başına üÅŸüÅŸüp, yüzyıllardır araÅŸtırılan birÅŸeyi nasıl ortaya çıkardığını anlamak için profesörün etrafını kuÅŸatmaz. Gazete editörleri, ‘vay canına! bunu nasıl keÅŸfettiniz, ilmi dayanağı var mı?’ diye önemli bir problemi çözmüÅŸ olmanın heyacanını duyarak çevresinde birikmezler. En hafifi bunun gibi birçok iddia dillendirilir, dinleyici ve okur da bulur. Mesele inanıp inanmama noktasında kalır. Birbirinden farklı inançları edinenler birbiriyle çatışırlar; harpler çıkar. Bu iÅŸler de böyle sürüp gider. ‘Bunun bir çözüm yolu olmalı!’ diyen küçük azınlığın sesi hiç duyulmadan... Ünlü romancı Dostoyevski’nin asıl mesleÄŸinin Mühendislik olduÄŸunu öÄŸrendiÄŸimde hem ÅŸaşırmış, hem sevinmiÅŸtim. Romanlarını beÄŸeniyle okuduÄŸum bu ünlü yazarla meslektaÅŸ olmak, yazma konusundaki tereddütlerimi gidererek cesaretlendirmiÅŸti. Ä°nsanların kendi alanlarının dışındaki konularda da hayli; hatta daha baÅŸarılı olabildiklerini sonradan öÄŸrenecektim. Mesela dünyaca ünlü bir spor ayakkabı üreticisinin yüksek satış rakamlarına ulaÅŸmasındaki en önemli etken, kendine özgü taban profili geliÅŸtirmesinden kaynaklanıyordu. Bu; evinde kullandığı tost makinasından esinlenen firma sahibinin eÅŸinin fikriydi.
Belli bir alanda eÄŸitim almak o konuyla ilgili temel bilgileri edinmeye yardımcı oluyorsa da sizin bakış açınızın sabitlenmesine neden olabiliyor. Ä°lginç bir durumla karşılaşıp üzerinde düÅŸünmek zorunda kalmazsanız, aynı bakış açısıyla bir ömür tamamlamak mümkündür. Ancak dikkatli, araÅŸtırıcı kiÅŸilikler bunun dışına çıkabiliyor. Bakış açısı hiç deÄŸiÅŸmese dünyada önemli bir geliÅŸme de olmazdı. Bazen tesadüfler de sizi olaÄŸan tutumunuzdan farklı olmaya itebilir.
Ulaşımın atlarla sürdürüldüÄŸü, uzak bölgelerin ilgi çekmediÄŸi ve çevre hakkında fazla birÅŸeyin bilinmediÄŸi dönemlerde, Dünya’nın düz ya da yuvarlak olmasıyla alakadar olmazsınız. Çünkü üzerinde kafa yorduÄŸunuz ÅŸeyin size pratik bir yararı olmaz. Ä°nsan çabaları genellikle gündelik sonuçlar alınabilecek olaylar üzerine yoÄŸunlaşır. Müslüman fatihler tarafından okyanus kenarına sıkıştırılmış bir avrupalıysanız, buradan kurtuluÅŸun tek yolunun önünüzdeki okyanusu aÅŸmak ve Hindistana ulaÅŸmak olduÄŸunu bilir, Dünya yuvarlak olabilir mi? diye düÅŸünürsünüz. Zorunluluk ve tesadüfler akışın mecraını deÄŸiÅŸtirir.
Üniversite yıllarında aynı odayı paylaÅŸtığım yurt arkadaÅŸlarım sosyal bilimler tahsili görüyorlardı. Ä°mtihanlara hazırlanırken kendimi onlardan daha ÅŸanslı görüyordum. Çünkü derslere çalışmak gerektiÄŸinde, mesela bir Siyasal öÄŸrencisi gibi onca kalın kitabı okuyup akılda tutmaya gerek yoktu. En önemli dersde dahi birkaç konudan, birkaç formül bilmek yeterli oluyordu. Hatta formülü ezberlemenize gerek olmayabilirdi. EÄŸer iyi bir tasarımcıysanız, istediÄŸiniz formulü en basit ve herkesin bildiÄŸi kanunlardan türetmeniz mümkündü. Geriye, sorulan sorunun içeriÄŸini anlamak ve hangi formülü kullanmak gerektiÄŸiyle dört iÅŸlem yapmak kalıyordu. Biraz dersle ilgisi olan ve bu mantığı yakalamış biri için gayet kolaydı sınavlar. ÖÄŸrencilerin takıldıkları, genellikle ezbere dayalı olanlar, mesela basit bir dil olmasına raÄŸmen Ä°ngilizce ve iÅŸ hukuku derslerdi. Mühendis, her olaya, uygun formülü bilen yahut onu nerede bulabileceÄŸini bilen kiÅŸidir. Her fizik probleminin çözüleceÄŸi bir kalıp, bir formül vardır.
Bu bakış açısı iÅŸleri kolaylaÅŸtırsa da gündelik olaylarda kullanılamıyor. Sosyal olaylarda deÄŸiÅŸkenlik esastır ve her olay bir diÄŸerinden farklıdır. Ä°ÅŸ yerinde çalışan ve aynı iÅŸi yapan iki kiÅŸiye tatbik edilecek yaklaşım farklı olmak zorundadır. Ä°nsan iliÅŸkileriyle ilgili eÄŸitim almamış mühendislerin çoÄŸu, meslek hayatına baÅŸladıklarında böyle noktalarda bocalarlar. Fizik formüller gibi standartlaÅŸmış olmasa da onları çözmede bazı kuralların olduÄŸunu öÄŸrenmeleri zaman alır. Hatta metodu doÄŸru kavrarsanız, aldığınız mühendislik nosyonunun diÄŸerlerine göre size avantaj saÄŸladığını farkedersiniz. Toplumdaki fikri kargaÅŸanın çoÄŸu olayları formüle edememkten ileri gelir.
Ä°nsanlar ilgi alanlarına giren konularda, bir hüküm cümlesi kurarken bunun genel geçer bir kurala tabi olması gerektiÄŸini önemsemiyorlar. Mesela Ä°stanbul’un müslümanlar tarafından fethini sevinçle hatırlarken, Musul’un kaybından acı duyulduÄŸu ifade eden cümleler aynı kiÅŸinin aÄŸzından dökülebiliyor. Bir baÅŸkası buradaki mantık hatasını yakalayıp düzeltmek için bütün insanların kardeÅŸ sayılması gerektiÄŸini, bütün insanlığın kardeÅŸlik esası üzerinde birleÅŸmesiyle handikapların sona ereceÄŸini düÅŸünüyor, bir yanlışı ütopya ile karşılamayı uygun buluyor. DiÄŸeri, dinlerin insanlar arasındaki husumeti artırdığını ileri sürerek tüm dinlerin yasaklanması gerektiÄŸini mantıklı bulabiliyor. Ä°ddialar, hüküm cümleleri bu ÅŸekilde devam edip gidiyor. Bir Türk için Musul’un yeniden alınması, üzerinde tartışılması gereksiz bir gerçektir. Bir baÅŸkası için bu, emperyalizmdir. Bu ve benzeri görüÅŸleri açıklayabilecek, hepsini genel-geçer bir kuram altında toplayabilecek bir formül yok gibidir. Kendi dünya görüÅŸünüzle çeliÅŸmemeniz yeterli görülmektedir. Peki bu farklı düÅŸüncelerle karşılaÅŸtığınızda zihninize bazı sorular takılmaz mı? Benim Musul’u almaya hakkım varsa bir baÅŸkasının niye olmasın diye aklınızdan geçirmez misiniz? O da aynı mantıkla kendi açısından haklı olmaz mı? Gerek iddia sahibi, gerekse bu iddianın takipçileri kritik noktalardaki soruları asla sormazlar. Hiçkimse ‘niçin Ä°stanbul’u biz alınca fetih, Yunan alınca iÅŸgal oluyor?’ diye sorma cesaretini gösteremez. Çünkü bu sorunun cevapsız kalacağını düÅŸünür. Bu soruyu sorduÄŸunuzda, üzerine kurduÄŸunuz bina çökecektir. Binayı yıkmaktansa sorunun akla getirilmemesi yeÄŸlenecektir. Demokrasi havariliÄŸi yapan birisi için demokrasi, istediÄŸi düzenin sürmesi demektir. Aksi olduÄŸunda bu fikrinde cayacak gerekçeler bulmakta zorlanmaz. Bu ortamda, ÅŸeflik döneminin demokrasi olduÄŸuyla; seçimle iÅŸbaşına gelmiÅŸ bir hükümetin halkı temsil etmediÄŸi aynı kiÅŸiler tarafından söylenebilmektedir. Karşı taraftakilerin anlayışı da bundan farklı deÄŸildir. Onlar aslında ÅŸefliÄŸin demokrasiyle nasıl baÄŸdaÅŸtığından çok, kimin ÅŸef olduÄŸuyla ilgilidirler. Böylece neyin demokrasiye uygun, neyin uygun olmadığı tartışmaları sürer gider.
Ne zaman bir bir konferans dinlesem, yukarıdakine benzer çeliÅŸkiler zihnimi iÅŸgal ediyor. ÇeliÅŸkileri gidermeye kimse teÅŸebbüs etmiyor. Dinleyici kitlesi çeliÅŸkileri tespit etmiyor, izahını aramıyor. Elbette bazı sorular var fakat o zaman onların kimliÄŸi ön plana çıkıyor, camia dışından iseler dikkate alınmıyorlar. Böylece bir düÅŸünce sistemine sahip olmak, inanç meselesi haline dönüÅŸür. Ve siz, Hindistanda yolunuzu kesen ineÄŸi oradan kaldıramayan bir din anlayışına dahi söyleyecek söz bulamıyorsunuz. Çünkü siz de bir inaç sahibisinizdir ve dışarıdan bakan birisi çok sayıda çeliÅŸkinizi gösterebilir. Ä°nanç ve mantık arasında doÄŸru bir baÄŸlantı olabileceÄŸini düÅŸünmemektesinizidir.
Ä°slam çağında müslümanların en çok ilgi gösterdikleri bilimler kelam, mantık ve astronomiydi. Astronomi, insanın kendisine yukarıdan bakarak evrendeki konumunu belirlemesini saÄŸlıyordu. Kelam ve mantıksa; insanın birbiriyle çeliÅŸmeyen, kendi içinde tutarlı bir dünya görüÅŸüne sahip olmasının destekçisiydiler. Bu çağın bilginleri kelam ve mantığa bigane durmadılar. Herikisi de eski Yunan’dan alınıp geliÅŸtirilen bilim dallarıdır. Eski Yunan, bilimsel bilgiyi teknolojiye dönüÅŸtürmenin ilk örneklerinin görüldüÄŸü yer olarak kabul edilir. Yunan bilginleri kitaplarında, kendi tezlerinin yanlışlamalarını bulunduruyor böylece doÄŸruluÄŸunu ispatlamaya çalışıyorlardı. Herhangi bir olay hakkında teori üretiliyor ve bilinenler yardımıyla bu tez çürütülmeye çalışılıyordu. EÄŸer teori, eleÅŸtiriler karşısında ayakta kalıyorsa, doÄŸru olarak kabul ediliyordu. Bu metod evsensel bilgiye ulaşım açısından doÄŸru bir yaklaşımdır. Günümüzde mantık ve kelam, genel kültür kabilinden tedrisatta yer alıyor. Astronomi müfredattan kaldırılalı çok oldu. Zihinler karışıktır. Bir düÅŸünce kırıntısına rastladığınızda birbiriyle çeliÅŸmeyen üç önermeyi arka arkaya gördüÄŸünüzde seviniyorsunuz. Bu sözlerim kasıtlı yapılan yanlışları kapsamamaktadır, onlar ayrı bir konudur.
Åžüphesiz her problemin insan aklıyla kuÅŸatılması mümkün deÄŸil. Bunun için tüm ilmin ihata edilmesi, tabir caizse ilim yolunun sonunun görünmesi gerekir. Ä°limde son nokta konulmadan her açıklamanın yeni geliÅŸmeler neticesi yanlış olduÄŸunun ortaya çıkabileceÄŸi gerçeÄŸi yadsınamaz. Fakat bunu bilmek, açıklamaların mantıki tutarlığını göz ardı etmemize mi neden olmalıdır?. Günümüzün en ÅŸaaÅŸalı, en önemli bilimsel açıklamaları, yanlış oldukları henüz ispat edilelememiÅŸ teorilerdir, hayal mahsulüdürler. Dünyanın yaradılışını açıklayan büyük patlama, evrenin geniÅŸlemesi ve izafiyet kuramı, yer çekimi gibi teoriler böyledir.
Müslümanların bir zaman olduÄŸu gibi yeniden yükseliÅŸe geçmeleri için, mantık ve kelam bilimlerini önemsemeleri gerekiyor. Bizim anlayışımızda, din bilimle çatışmaz. Ä°kisi çatışıyorsa birinde yanlışlık var demektir. Yani ya biz dini yanlış anlamışızdır, yahut bilim yanlış bir çıkarımda bulunmuÅŸtur. Ne varki uzun bir süredir biz, din ile inancı karıştırarak mantıksal sorgulmayı unutmuÅŸ durumdayız. Mesela Ä°stanbul’u sen alınca niye fetih oluyor da ötekinde bu iÅŸgale dönüÅŸüyor? Bu soruya: ‘Öteki de benim gibi adaleti tesis edecekse buna ne diyebilirim?’ denilmiyor. Yine imam hatipten mezun olmasından dolayı emri bil maruf nedir bildiÄŸini sandığımız bir yazar, polisin terbiyesiz bir davranışa müdahalesini hak ve özgürlüÄŸe karşı ÅŸiddetli bir saldırı olarak deÄŸerlendirip, laikçi ve liberalist linç kampanyasına iÅŸtirak edebilmektedir. Bunu yaparken anlayışını bir mantık süzgeçinden geçirip vicdanını rahatlatmakta mıdır? Ben müslüman mıyım? Emri bil marufun Kuranda müslümana yüklenmiÅŸ bir yükümlülük olarak kabul ediyor muyum? Öyleyse polisin davranışına niçin cephe almalıyım? Özgürlükçülük, batılı bir kavram olarak her türlü davranış serbestisi olarak mı anlaşılmalıdır? Bunları kendine sormamakta, sorma gereÄŸi duymamaktadır. Çünkü içinde yaÅŸadığı toplum tarafından yöneltilen böyle bir tutarlılık talebi yoktur.
Demokrasi diye bağıran, demokrasiyle Ä°slamı özdeÅŸleÅŸtirenler baÅŸka bir problemdir. Bu kavramın henüz 100 yıldır raÄŸbet gördüÄŸünü bilmezmiÅŸ gibi görünmektedirler. Adem’den bugüne gelmiÅŸ ve ülkeler yönetmiÅŸ sayısız peygambere inanan bu müminler, tüm tarihini inkara yol açacak kadar demokrasi baÄŸlılığı sergileyebilmekteler. GördüÄŸü her davranışın doÄŸru olup olmamasından önce demokrasiye uygunluÄŸunu kontrol etmektedirler. Böylelerine insanın ÅŸu ÅŸekilde sorması gerekir; ‘Seni alıp zorla cennete götürseler, bu demokrasiye aykırı diye diretir misin?’ Gerçekten cevabı merak edilecek bir soru bu.
Müslümanlar Kuran okumaya ve anlamaya ÅŸu dönemde daha çok önem vermekteler. Fakat saÄŸlam bir mantık ve güçlü bir ele alış yöntemi (felsefe) edinmeden bunun eksik kalacağını sanıyorum. Kuranın bizim katımızda bu kadar deÄŸerli olmasının nedeni, O’nun Rabbimizden indirilen ve hakkında ÅŸüphe duyulmayan bir ilim olması nedeniyledir. Kuran ilimdir. Fakat bize verilmiÅŸ tek ilim deÄŸildir. Vahyin tek kaynağı deÄŸildir. Belki ilime ve bilgiye ulaÅŸtırıcı bir hidayet rehberidir. Mantık okumadığımız için temel bir hata yapıyor ve rehberi, ilmin aslı sanıyoruz. Bize verilmiÅŸ hazinenin anahtarını, hazinenin kendisi zannediyoruz. Kuran bir anahtardır. Onunla kapı açılır ve hazineye ulaÅŸmak için çaba sarfedilir.
Mantık, kelam ve astroni gibi insana derinlik ve bütünlük kazandıran, düÅŸünce sistemini saÄŸalam bir bina gibi yükselten ilmi disiplinlere yeterince önem verilmeden Ä°slam asrının baÅŸlaması mümkün deÄŸildir. SaÄŸlam bir diyalektik kurarak, en zor sorular karşısında ayakta kalabilmeliyiz. Bu, herÅŸeyi bilmekle eÅŸ anlamlı deÄŸildir. Bildikleiniz arasında doÄŸru bir mantıksal baÄŸ oluÅŸturmaktır.
Konunun iyi anlaşılması için yazımızın başındaki örneÄŸe dönelim. Hukuk fakültesinde prof. olan bir insan, adli tıp okumuÅŸ demektir. Åžimdi modern yöntemlerle bir cinayetin ne zaman iÅŸlenmiÅŸ olduÄŸu saati saatine bilinebilmektedir. Çek-senet davalarında bir evrak üzerindeki imzanın hangi tarihte atılmış olduÄŸu, sahteliÄŸini belgelemek açısından önem arzeder ve bilim bu hususta adaletin tecellisinda yardımcı olur. Bunları tedris eden ve mesleÄŸinde uygulayan bir prof. nasıl olur da en hayati meselede bu yöntemi unutur? Karbon 14 testi denilen yöntemle yeryüzünün çeÅŸitli yörelerinde bulunmuÅŸ insan kemiklerinin en eskisinin yaşının 75.000 civarında tespit edildiÄŸini hiç duymamış mıdır? Duydu ise bunu ilmi karine olarak kabul etmemekte midir? Kabul etmemesinin nedeni Ahdi Atik’le bu bilginin çeliÅŸiyor olmasından mıdır? Ahdi- Atikle bilimsel yöntem çeliÅŸince, sorunu çözmek için niçin mantıksal çıkarım denememektedir?
Kendi içinde çeliÅŸen, kendi doÄŸrularından kuÅŸku duyan hiçbir düÅŸünce sistemi sahibine güven veremez, vermemelidir de. Tankaların ve topların yıkamadığını, yerle yeksan etmek için diyalektik bir soru yeterlidir.
Hangi iÅŸi yaparsak yapalım, hangi fikre inanırsak inanalım saÄŸlam bir mantığımız olmalı. Her fikri, her inanışı bu süzgeçten geçirmeliyiz. Mantık ve kelam düÅŸüncemizi muhkem kılarken, astronomi de derinlik kazandıracaktır.
Mantığı mumla aradığımız ortamda, millet olarak düÅŸtüÄŸümüz duruma üzülmek pek yersizdir. Mantık olmadan saÄŸlam bir duruÅŸ mümkün mü?
ÖÄŸrenim dönemimizde imtihan kağıtlarını okuyan öÄŸretmenler bazen sıfır verdiÄŸinde itiraza mazruz kalırdı. ÖÄŸretmen, soruların içinden birkaç tanesi doÄŸru yapılmış olmasına raÄŸmen sıfır puan verirdi. Nedeni sorulduÄŸunda, mantık hatası olduÄŸundan bahseder, bu hatayı yapan kiÅŸi mühendis olamaz diye beyan ederdi. Günümüzde de müslümanlar birçok alanda mantık hatası yapıyorlar. En önemli gördüÄŸüm iki tanesini ben sıralayayım. Birincisi; vayhin sadece kutsal kitaplarda bildirilenler olduÄŸunu sanmakdır. Geri kalışlarının sebebini siyaset bilmemek yerine iman eksikliÄŸine baÄŸlamak diÄŸer mantık hatasıdır.
Piramitin tersyüz olmasına bu ikisi yetmez mi?
___________________
|
Yazıya bir eleÅŸtiri; Abu Deyam'dan Yazar Sanih açık 2007-01-06 05:21:39 Sayın Abu Deyam, yazı hakkında Ä°.melitenli kardeÅŸimize gönderdiÄŸi eleÅŸtirinin bir örneÄŸini de bana göndermiÅŸ. Ä°stersem bu yazının altına not düşebileceÄŸimi ifade etmiÅŸ. EleÅŸtiriyi dercediyorum. Diyor ki sayın Abu Deyam: "..Bence yazarın kafası biraz karışık. "Mantık hatası" diye baÅŸlıyor, ama en önemli gördügü iki hatanın mantıkla ilgisi yok. Kur'ani bilgi hakkındaki tezi, Fıkıh Metodolojisine aykırılık gösteriyor. Mantık hakkındaki fikri ise, Aristoya "ustad-i kadim" denilen zamanlardan kalma. En önemli gördüðüm iki tanesini ben sýralayayým. Birincisi; vayhin sadece kutsal kitaplarda bildirilenler olduðunu sanmakdýr. Geri kalýþlarýnýn sebebini siyaset bilmemek yerine iman eksikliðine baðlamak diðer mantýk hatasýdýr. abudeyam
| Mantık hatası Yazar girisim açık 2007-01-06 13:14:58 Ebu Deyama ve eleştiriyi ileten İ. Melitenliye teşekkür ederim. Ben Ebu Deyamın eleştirisine katılmıyorum. Allah'ın ilmini yazmaya kalktığımızda denizlerin mürekkep olsa yine yetmeyeceği Kuranda ifade ediliyor. Peki bu kadar ilim nerededir? Bu ayeti yorumlarken şu şıktan birini seçmek zorunda kalıyoruz; Allah'ın ilmi sonsuzdur ve bunu Kutsal kitaplarıyla bildirmiştir. Kuran okuyarak onu elde ederiz. Diğer yorum ise; Allah'ın sonsuz ilmini, bize verdiği akıl sayesinde tabiattan buluruz. Şimdi Ebu deyam bu iki yorumdan birini kabul etmelidir. Birinciyi kabul ederse dünyanın en büyük bilginleri kutsal kitap okuyanları ve yorumlayanları olması gerekir. Bütün önemli şeyleri onlar bulmuş olmalıdırlar. İkinciyi kabul edersek, birinci şıktaki gibi düşünenlerin mantık hatası yaptıkları hükmünü verebiliriz. Arada pek fark yok aslında. Fıkıh'da anlama, kavrama anlamına gelmektedir. Ebu Deyam en azından kavramamızda bir eksiklik olduğunu kabul ediyor, önemli olan bu. Problemin kaynağını bulduktan sonra düzeltmek çok zor olmaz. R. Durcan | Abu Deyam'dan cevap var Yazar Sanih açık 2007-01-09 21:05:35 R. Durcan'in cevabi uzerine bir iki kelime edelim mi? Benim uzerinde durma geregi duydugum husus, su cumleydi: Birincisi; vayhin sadece kutsal kitaplarda bildirilenler oldugunu sanmakdir. Bu cumlenin onunde ve arkasinda Kur'an'in ilim icin bir anahtar oldugu, Muslumanlarin ise bu anahtari ilmin kendisi sandiklari soyleniyordu. Ibn-i Arabi, Said Nursi dahil bir cok alimimiz, yazdiklari kitaplarin kendi eserleri olmadigini, bu kitaplarin Allah'in ilminden olup kendilerine yazdirildigini beyan buyurmuslardir. H. Poincare'nin Bilim ve Bulus kitabinda bu hususun sadece Muslumanlara ve din ile alakali calismalara mahsus olmadigini goruyoruz. Ancak bu tur ilham, asla Allah'in kontrollu olarak, sectigi bir emanetciye talim ettirerek verdigi "vahyi bilgi" ile bir olmaz. Hazreti Peygambere verilen "vahyi bilgi" ile H. Poincare'ye gelen "ilham" arasindaki farki flulastirici mulahazalar, bence, baska sakat dusunce ve kanaatlari besler. Bu nedenle Fikih Metodolojisine atifta bulundum. Islam fukuhasi Delail-i Erbaa'ya, H. Poincare'ye gelen ilhami dahil etmemis. Iyi de etmisler. abudeyam
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |