(YENÄ° HÄ°KAYE)
Çok heyecanlıydı. Kalbinin gümbürtüsünün diÄŸerleri tarafından duyulması ne kadar kötü olurdu. Allah’tan herkes derin uykudaydı. O ise akÅŸamdan beri uyumamıştı. Heyecan uyutmuyordu. DiÄŸer yandan aÄŸrı ve sızıları da çoktu. Gün çok zorlu geçmiÅŸ, büyük kavga yapmıştı. Ama baÅŸarmıştı iÅŸte. Gerçi kavga kesin bir tarafın galibiyeti ile sonuçlanmamıştı fakat cesurca rakibine karşı koymuÅŸ, bırakıp kaçmamıştı. Bunun üzerine sahip olaya karışmış, ayırmıştı. Ä°ki tarafın birbirine çok fazla zarar vereceÄŸinden endiÅŸelenmiÅŸ olmalıydı.
Aslında kavgadan hoÅŸlanmıyordu fakat durum öyle gerektirmiÅŸti iÅŸte. Sürünün sahibi olan büyük horoz bir türlü hayat hakkı vermemiÅŸti kendisine. Halbuki yeni büyümeye baÅŸlarken ne kadar iyiydi kendisine karşı. Civcivlik döneminde ne zaman başı sıkışsa, annesi olmadığında o yardım eder, tehlikelerden korurdu. Bir yerde bol yem bulduÄŸunda hemen haber verirdi. Ne olduysa geliÅŸip iyi bir horoz olacağı anlaşılınca olmuÅŸtu. Önce annesi kovalamıştı yanından. Çok sevdiÄŸi, arkasından hiç ayrılmadığı, kendi yemeyip yediren annesi deÄŸiÅŸmiÅŸti. Ne zaman sevecenlikle yanına gitse gagasını uzatıp vuruyor; yanından kovuyordu. Kendisini sevmediÄŸi belliydi. Fakat niçin sevmiyordu? ArkadaÅŸları insanların da böyle yaptığını, çocuklarını büyütünce yanlarından uzaklaÅŸtırdıklarını söyleyince anlar gibi olmuÅŸtu.O da yaşıtlarıyla gezmeye baÅŸlamıştı bunun üzerine. Yine aynı sürüdeydiler fakat farklı gruptaydılar ve eskisi gibi önündeki yemini vermiyordu annesi. Hatta rekabet bile ediyorlar, kim daha hızlıysa o kapıyordu. Ä°ÅŸte o zamandan beri büyük horoz kendisini sürüye katmıyor, gördüÄŸü yerde kovalıyordu. Bir-iki kez canına tak etmiÅŸ dövüÅŸmeye karar vermiÅŸti ancak son anda vazgeçmiÅŸti. Büyük horoz çok heybetliydi ve insanın yüreÄŸine korku salıyordu. Ancak kaçısın sonu yoktu. Ä°ÅŸ dayanılmaz noktaya; büyük hesaplaÅŸmaya doÄŸru gidiyordu. Fakat iyice güç toplamalı, kendinden emin olmalıydı. Yenilirse yaÅŸam hakkı olmayacağını biliyordu. Nitekim birkaç buna cesaret edemeyen ve kendinden biraz cılız olan kardeÅŸlerini insanlar alıp götürmüÅŸlerdi. Onları bir daha görmemiÅŸti. Ä°nsanların diÅŸileri yumurta yapsın diye bıraktıklarını ve bundan dolayı sevdiklerini biliyordu. Fakat horoz olunca bir tane kalıyordu kümeste. DiÄŸerlerini bilinmedik bir yere götürüyorlardı. Kesilip yendikleri rivayet ediliyordu fakat görmemiÅŸti. Kendilerini besleyen, kümes verip koruyan sahiplerin bu kadar zalimce hareket edeceklerini düÅŸünemiyordu. Halbuki sahiplerine karşı içi minnet hisleriyle doluydu. Fakat bu önemsiz bir ayrıntıydı demek. Kendisini kesilirken düÅŸündü, müthiÅŸ bir acı hissetti. Daha gençti, yaÅŸamak istiyordu. ‘Kazanmalıyım’ dedi. ‘Ben kazanmalıyım’. ‘Hayatı, yaÅŸamayı seviyorum’. Kendisi kazanınca büyük horoza ne olacağını düÅŸünmedi. YaÅŸama olan tutkusu her ÅŸeyin önüne geçmiÅŸti
Bundan sonra sürekli bunu düÅŸünmeye baÅŸlamıştı. Büyük güne hazırlanıyordu. Sadece bir kere ÅŸansı olduÄŸunu biliyordu. Bir kere kavga edecek, maÄŸlup olursa büyük ihtimalle insanlar alıp pazara götürecekler ve belki de yaÅŸamı sona erecekti. Bazen sahiplerin bir baÅŸka kümes daha açtıkları ve içine yeni yetiÅŸen genç horozlardan birini koydukları olurdu. Fakat yakında buna benzer bir inÅŸaat faaliyetiyle karşılaÅŸmamıştı. O halde tek ÅŸansı vardı ayakta kalmak için: rakibini yenmek. Büyük horoz çok tecrübeliydi. KomÅŸu kümeslerin horozlarıyla dövüÅŸürken uzaktan bakmış, seyretmiÅŸti. Sürünün sahibi olduÄŸundan en çok yemin bulunduÄŸu yeri o sahipleniyor diÄŸerlerini kovalıyor, bunun verdiÄŸi avantajla kendisine çok iyi bakıyordu.
DiÄŸer kardeÅŸlerinden kimse kalmamıştı kümeste. Önce onlarla da vuruÅŸmak zorunda kalmıştı zaten. Fakat hiç biri ciddi bir rakip sayılmazdı. Büyük horozla kıyaslamak mümkün deÄŸildi. Bu nedenle kendi gücü ve yeteneklerinden tam olarak emin olamıyordu. Ancak kazanması, mutlaka kazanması gerektiÄŸini biliyor ve bunun için cesaret topluyordu. Sonuçta birisi yenecekti bu büyük horozu. Bu, kendisi niçin olmasın dı? Zaten o da birini yenerek kral olmuÅŸtu buraya. Küçükken ve henüz araları iyiyken anlatmıştı hikayesini. Büyük bir gurur duyuyordu anlatırken. ‘BaÅŸkaları baÅŸarabiliyorsa ben de baÅŸarabilirim’ dedi içinden. Kendini inandırmaya çalışıyordu. Fakat ne zaman yapacaktı bunu? Kavga zamanını kendisinin seçmesi gerektiÄŸini biliyordu. Bir gün yine büyük horoz kendisini kovalarken kaçmayacak, karşısında dikilecekti. Sonra amansız bir savaÅŸ baÅŸlayacaktı. Tepesini yakalarsa iÅŸ biterdi. Fakat çok zordu yakalamak. Büyük horoz iri cüsseliydi. Bunun için kendisi kadar yukarı uçamazdı. Ayrıca gençliÄŸin verdiÄŸi bir çevikliÄŸi de çok iÅŸe yarayacaktı. Bunlara karşın tecrübesi yoktu. Ve zaferlerin oluÅŸturduÄŸu güven duygusu. ‘Olsun’ dedi. Bende de kazanma arzusu var. Ä°nsanı en güçlü yapan ÅŸeyin başında bunun geldiÄŸini biliyordu. Annesi öÄŸretmiÅŸti. Horoz olacağı anlaşıldığından, diÄŸer civcivlerle farklılığının belirginleÅŸmesinden beri hep öÄŸretmiÅŸti ona. EÄŸer bir sürüye sahip olursa her sabah ÅŸafak sökmeden kalkıp ötmesi gerektiÄŸini söylemiÅŸti. Burası en çok hoÅŸuna gitmiÅŸti. Demek ki herkesi sabah o uyandıracaktı. Herkes onu dinleyecek, sesini duyunca önce ÅŸafak sökecek sonra herkes kalkıp iÅŸinin başına gidecekti. Ne kadar güzel olacaktı. Hayatı o baÅŸlatmış olacaktı sanki. Annesi ötüÅŸ zamanının çok önemli olduÄŸunu, erken ya da geç hareket edilmemesi gerektiÄŸini de sıkı sıkıya tembihlemiÅŸti. Hatta insanlar arsında ‘erken öten horozu keserler diye bir söz dolaÅŸtığını duyduÄŸunu söylemiÅŸti. Demek ki tam vaktinde ötmeli ve uyarmalıydı insanları. Gün aÄŸarmadan tam önce. Henüz kimse kalkmadan. Åžafak söktükten sonra bunu söylemek anlamsızlaşıyordu. O zaman zaten herkes görüyor durumu. Kendisine ihtiyaç kalmıyordu. Halbuki horozlar sabahı haber verirler. O nedenle tam vaktinde ötmelisin diye uyarmıştı. ‘Peki vaktin geldiÄŸini nereden bileceÄŸim?’ diye safça sormuÅŸtu annesine. O da çok ÅŸey biliyor olmanın verdiÄŸi gururla: ‘içindeki ses söyleyecek sana’ demiÅŸti. Bu sesin nasıl bir ses olduÄŸunu bilmiyordu. Daha fazla da üsteleyemeden kapanmıştı konu. Onu bunaltmak ve hatta sorularıyla can sıkıcı olmak istemiyordu. ‘Merak etme, her ÅŸey kendiliÄŸinden olacak’ demiÅŸti sonra. ‘Mademki horozsun bunlar kendiliÄŸinden olacak’. Fakat o yine de meraklanmaktan geri duramıyor, anlamaya çalışıyordu.
Bunları düÅŸünürken bir ses duydu. Dönüp baktığında dalgınlıkla sürüye fazla yaklaÅŸtığını, bunun üzerine büyük horozun bütün haÅŸmetiyle üzerine doÄŸru koÅŸtuÄŸunu fark etti. Tatlı hülyası yarıda kalmıştı. Birden kanının çekildiÄŸini hissetti. Kaçmayı düÅŸündü, kaçamadı. Sanki bir kuvvet kendini olduÄŸu yere mıhlamıştı. Sonra meydan okuma durumuna geçti. Ne yaptığına kendisi de ÅŸaşırdı. Fakat yapmıştı iÅŸte. Artık geri dönüÅŸü yoktu bunun. Zaten büyük bir süratle üzerine koÅŸan rakibi, kaçmayacağını anlayınca yavaÅŸlamış karşısında durmuÅŸtu. Åžaşırmış bir hali yoktu. Demek ki böyle bir günü o da bekliyordu diye geçirdi içinden. Ä°kisi de karşılıklı durup birbirine göz dağı verici reveranslar yapıyorlardı ÅŸimdi. Küçük horoz ilk hamleyi rakibinden bekliyordu. Vazgeçer mi acaba? diye düÅŸündü. Bu noktadan sonra onun vazgeçmesi kendi varlığını kabul etmek anlamı taşırdı. Sonra sürü içindeki itibarı sarsılırdı. Zaten dövüÅŸ çıkacağı anlaşılınca çevreleri de sarılmıştı. Çevredeki çocuklardan birinin kendisini tuttuÄŸunu fark etti. Bu sahibin oÄŸluydu. Ä°biÅŸ adını o vermiÅŸti. Sonra kendi de beÄŸenmiÅŸti bu adı. Araları çok iyiydi. Küçükten beri aralarında bir yakınlık doÄŸmuÅŸtu. Ancak insanların kendilerini sevmelerinin pek bir önem taşımadığını öÄŸrenmiÅŸti annesinden. Nitekim bu hayat memat meselesinde hiçbir katkısı yoktu iÅŸte. Bu arada büyük horoz hızla üzerine atlamış, tepesini yakalamaya çalışmıştı. ÇevikliÄŸi ile hamleyi bertaraf etti. Sonra kendisi olanca kuvvetiyle onun üzerine atladı. SavaÅŸ kızışmış, çevredekilerin bağırtısı artmıştı. Kendisinde de hiç heyecan kalmamıştı. Artık iyice kavganın içine gömülmüÅŸtü. Yaptığı hareketleri düÅŸünerek deÄŸil tamamen iç güdüsel olarak yaptığını fark etti. Rakibin hamlelerinden kaçışı, sonra hemen arkasından hamle yapması sanki otomatikleÅŸmiÅŸti. DövüÅŸ baÅŸlayalı çok zaman geçmiÅŸ gibi geldi. Ama korkup kaçmamıştı iÅŸte. Fakat büyük horozun da hiç terk etmeye niyeti yoktu meydanı Her ikisi de kan içinde kalmışlardı. Bir iki sefer rakibin tepesini yakaladıysa da pes ettirememiÅŸ ve bırakmak zorunda kalmıştı. Büyük horozda da yorgunluk emarelerini görebiliyordu. Artık kazanma ÅŸansının olduÄŸuna inanmıştı. Bunu düÅŸününce kendisini daha kuvvetli hissetti. Arka arkaya iki hamle daha yaptı. Ä°sabet etmiÅŸti lakin kendi yaralarından akan kan da artmıştı. Arada bir karşılıklı dikilip birbirini korkutmak istiyorlar fakat kimse korkup kaçmadığından yeniden baÅŸlıyordu savaÅŸ. Åžimdi yukarıya sıçrarken kavganın ilk baÅŸlangıcı kadar yükselemediÄŸini görüyordu. Fakat zararı yoktu. KaybedeceÄŸi bir ÅŸey de yoktu aslında. Bu kavgayı göze almadan önce yok farz ediliyordu. Kavgadan sonra var olma ihtimali olacaktı. Belki de sürünün kralı o olacak, sabahı o müjdeleyecekti herkese. Ah bir bitseydi ÅŸu kavga. Kan kaybı da artmıştı.
Birden çevreden yeni bir ses duydu. Sahibin sesiydi bu. Ve kavgayı ayırıyordu. Ä°kisinin arasına girmiÅŸ, her birini ters istikamete kovalamıştı. Ne olacaktı ÅŸimdi? Kavga bitmemiÅŸti. Böyle durumlarda ne olacağını hiç bilmiyordu. KomÅŸu kümeslerin kavgasında sahiplerin araya girip ayırdıklarını, özellikle yenilmesi muhtemel zayıf tarafın bunu yaptığını biliyordu fakat aynı kümes içindeki kavgaların ayrıldığını görmemiÅŸti. Kavgadan sonra sürüdekiler her iki tarafın da yanına yaklaÅŸmamışlardı. Kral belli deÄŸildi. Bu nedenle bir tarafa yanaÅŸmak diÄŸerinin gazabını üzerine çekmek anlamına gelirdi. Bunu anlayışla karşılıyor fakat durumla ilgili yorum alabileceÄŸi birini de bulmak istiyordu. Ümitsizce etrafına bakındı, kiminle göz göze gelse kaçıyor kendisinden uzaklaşıyordu. Yalnız dolaşıp akÅŸamı beklemeye karar verdi. Yapılacak bir ÅŸey yoktu. Ancak sahip’in ne yapmak istediÄŸi akÅŸama belli olurdu. Ä°kisinden birini alacaktı kümesten. Kendisi her zaman en son girerdi. Büyük horoz hava iyice karardıktan ve yerine çekildikten sonra kendisinin girdiÄŸini fark etmezdi. Böyle giriyordu içeriye bir sığıntı gibi. Ancak yapabileceÄŸi bir ÅŸey yoktu. Dışarıda kalmak bir sürü tehlikeye maruz kalmak demekti. Yuvaya onursuzca giriyor ancak hiç deÄŸilse canını koruyabiliyordu. Ä°çindeki en kuvvetli duygunun canlı kalmak olduÄŸunu, onur filan gibi ÅŸeylerin hepsinin bunun arkasından geldiÄŸini biliyordu. Can tehlikeye girdimi onur düÅŸünülmezdi. Bu akÅŸam erken içeriye girmeye karar verdi. Nasılsa büyük horoz yeni bir kavgayı göze alamazdı.
AkÅŸam olmuÅŸ, güneÅŸ henüz batıyordu ufuktan. Ertesi gün tekrar doÄŸduÄŸunda sabahı kendisi mi müjdeleyecekti? Yoksa eski düzen devam mı edecekti? Kapıya geldi, usulca içeri girdi. Yüksek bir yere çıktı. Sonra diÄŸerleri girdiler teker teker. Yine yalnızdı. Kimse henüz konuÅŸmuyordu onunla. Sonra beklemeye baÅŸladı. En son kasıla kasıla anaç tavuk girdi içeriye yavrularıyla. AÅŸağıda bir yere yerleÅŸti küçükleri altına alarak. Büyük horoz ortalıkta görünmüyordu. Ne olmuÅŸtu acaba? Bu kadar geç kalmazdı. GeldiÄŸinde ne olacaktı? Yoksa o da gelecek ve uyurken mi sahibi ikisinden birini alıp götürecekti. Bunları düÅŸünürken bir ayak sesi duydu dışarıdan. Yeniden heyecanlandı. Bu sahibin sesi olmalıydı. EÄŸer kendini almaya gelmiÅŸse? Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Kapı açıkken kaçabilirdi. Henüz güneÅŸ tam batmadığı için görüntüler hayal meyal seçilebiliyordu. Dışarıda ÅŸansını deneyebilirdi.’Yüksek bir aÄŸaçta geçirim geceyi’ diye düÅŸündü. Sonra bunların boÅŸ ÅŸeyler olduÄŸuna karar verdi. Bir horoz olarak yaÅŸayacaksa bir kümesi olmalıydı. Orada sabah olunca ötüp insanları uyandırmayacaksa yaÅŸamın ne anlamı olabilirdi? Dışarıda boÅŸ gezip ormanlarda ömür tüketmek yaÅŸamak sayılır mıydı?
Bu esnada bir el kümesin kapısını kapattı. Birden kendini çok hafiflemiÅŸ hissetti. BaÅŸarmıştı iÅŸte. Büyük horoz gelmediÄŸine göre yeni kral kendisiydi. Ne kadar ani olmuÅŸtu her ÅŸey. Bir dakika önce hayatta kalıp kalmayacağını düÅŸünürken ÅŸimdi yeni kral olmanın mutluluÄŸuyla uçuyordu. Ä°çi içine sığmıyordu. Bütün aÄŸrı ve sızılarını unuttu. Derin bir uykuya dalmak istiyordu. Fakat birden insanları uyandırma görevi geldi aklına. Sabah ÅŸafak sökerken en gür sesiyle ötecek ve herkese sabah olduÄŸunu müjdeleyecekti. Ä°ÅŸte hayalini kurduÄŸu ÅŸeye çok az kalmıştı. Fakat ya uyuya kalırsa? Ya bu görevi yapamadan sabah olursa? Ä°nsanlar sabah olduÄŸunu haber veremeyen bu beceriksiz horoza duydukları öfkeyle kümesin kapısına yığılırlarsa? Ä°ÅŸte bütün bunlar kendisini uyumaktan alıkoyuyordu.
Uyumamaya karar verdi. Fakat bu da iÅŸi tam olarak çözmüyordu. Çünkü kümes karanlık bir yerdi. Åžafağın sökmeye baÅŸladığını görerek anlayamazdı. ‘Bunu bilmek için çaba sarf etmene gerek yok’ demiÅŸti annesi. Ä°çinden bir ses söyleyecekti bunu. Yapacak bir ÅŸey yoktu; bekleyecekti.
Yarı uyur vaziyette bekledikten sonra birden içinde bir kırpıntı hissetti. Bir ses vaktin geldiÄŸini söylüyordu sanki. Acaba annesinin bahsettiÄŸi ÅŸey bu muydu? Emin olamıyordu bir türlü. Çevresine baktı, herkes derin uykudaydı. Anaç tavuklar mutlaka biliyordur vaktin tamam olduÄŸunu fakat onlara soramazdı ki? Horozun göreviydi sabahı bilmek ve haber vermek. Sordumu rezil olurdu. Sonra nasıl bağıracaktı? Sesi de tam olgunlaÅŸmamıştı. Kimsenin görmediÄŸi tenhalarda, alaycı bir gülümsemeyle karşılaÅŸmayacağından emin olduÄŸunda denemiÅŸti birkaç kez. Ancak hiç birinde beÄŸenmemiÅŸti sesini. Ya ÅŸimdi de beÄŸenmezlerse insanlar? Kesik kesik deÄŸil uzunca ötmeliydi. Öylesine gür bağırmalıydı ki herkes duymalıydı. Bir yandan bunları düÅŸünüyor, bir yandan vaktin geçmiÅŸ olmasından endiÅŸe ediyordu. Ter basmıştı vücudunu. Aman Allah’ım ne zorlu bir iÅŸti bu?
Bütün cesaretini toplayıp nefes aldı. Sonra aÄŸzını ileri doÄŸru uzatıp seslendi. O da ne? Hiçbir ses çıkmamıştı. Birden telaÅŸa kapıldı. Bunu dünkü kavganın ÅŸiddetine baÄŸladı. Tekrar toparlandı, daha kuvvetli bir nefes aldı ve yeniden denedi. Bu sefer sesi çıkmış fakat ötüÅŸ kısa sürmüÅŸtü. Arka arkaya birkaç kez daha öttü. Her seferinde ötüÅŸ zamanı uzuyor, heyecanı geçtikçe sesi güzelleÅŸiyordu.
Herkes uyanmış ona bakıyordu. Yeni krallarını seyrediyorlardı. Birazdan kümes kapısı da açılmış ve serbest kalmışlardı. Kral olmanın verdiÄŸi mutlulukla aÅŸağı atladı, dışarı baktı. Tehlike olmadığına dair kümestekilere haber verdi. Hep beraber dışarı çıktılar. ÖzgürlüÄŸüne kazanmış olmanın gururuyla bir baÅŸka baktı dünyaya. Bir zaman kendini tehdit altında hissettiÄŸi ÅŸu geniÅŸ arazinin kralıydı ÅŸimdi. Kral olmak ne kadar da güzeldi. Ä°nsanlara sabah olduÄŸunu müjdelemek!Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |