Müslümanlar kardeÅŸ ve tek bir bünye gibidir. Bir yerimiz yara alsa acısını diÄŸer organımızda, tüm vücudumuzda duyarız. Daha ÅŸiddetli, daha fazla olan acı daha hafif olan diÄŸerlerini bastırır. Sanırım Lübnan’da kalbimiz kanayalı beri ülke, ulus ya da ayrı ayrı fertler olarak hepimiz kendi derdimizi unutur olduk. Daha doÄŸrusu aciliyetine binaen öncelik ve sonralık sıralamasında tarihe tanıklık için açılan pencereden baktığımızda evvela Filistin’i, Lübnan’ı gördük.
OrtadoÄŸu’da neler oluyor? Gazetelerden, televizyonlardan olayı günü gününe izliyoruz. Siyasi gözlemciler yorumlar yapıyor. Ä°ki askerinin kaçırılmasını bahane eden Ä°srail Güney Lübnan’ı bir aydan fazla yoÄŸun ve çılgınca bombaladı. Rusya’da G8 zirvesinde Ä°srail’in yaptığı soykırıma onay çıktı. O çok bilmiÅŸ ve biraz da Siyonist muhibbi kesimden neredeyse çıt yok. Hatta utanmasalar neredeyse oh olsun diyecekler. Bu konunun ayrıntılarını ilgili herkes biliyordur, gereÄŸinden fazla yoÄŸunlaÅŸmam doÄŸru olmaz. Daha ayrıntılı haberdar olmak isteyenler için Yeni Åžafak’tan Ä°brahim Karagül’ü ÅŸiddetle tavsiye etmekle yetineyim ÅŸimdilik. Karmaşık, dolambaçlı ifadelere gerek yok. Bende oluÅŸan kanaat; sadece Lübnan deÄŸil bütün bir OrtadoÄŸu’da süren savaÅŸ; ne petrol, ne enerji kaynakları, ne Ä°srail’in güvenliÄŸi, ne terörü önlemek, ne halklara özgürlük getirmek için. Bunların hepsi kocaman ve çirkin birer yalan. ABD ve Ä°srail terörün devletleÅŸmesinin, devlet imkânlarını kullanmasının iki canlı kanıtıdır. Gerçek terörist bu güçlerdir. Bu iki devletin yaptıkları ne devlet ağırlığıyla ne siyasi olgunlukla baÄŸdaşıyor. Her ikisi de politik olarak iflas etmiÅŸlerdir. Amaçlarına ulaÅŸamamanın Müslümanları dize getirememenin çılgınlığıyla akıldışı delilikler yapmakta bölgeyi kan gölüne çevirmektedirler. Bunlar bir inanç savaşı veriyorlar. Çünkü bir güç bir inanç için olmadığı taktirde bu kadar laf dinlemez, umursamaz, pervasız, acımasız ve bu kadar alçak, bu kadar çirkin, vahÅŸi olamaz. Tam bir hukuk tanımama, kurala uymama ve gözüdönmüÅŸlükle dünyayı hiçe sayma küstahlığı sergilenmektedir. Bu nasıl bir inanç bu nasıl bir nefrettir anlamak imkânsızdır. Her türlü stratejik fantezi lakırdılar bir yana, bunların amaçları vaat edilen topraklara ulaÅŸmak için bölgedeki Ä°slam ve Müslüman engelini yok etmektir. Olanca güçlerine raÄŸmen bu amaçlarına ulaÅŸmak öyle sandıkları kadar kolay olmayacaktır. Her saldırılarında mukadder sonlarına biraz daha yaklaÅŸmakta, çöküÅŸlerini hızlandırmaktadırlar. Aslına bakarsanız belirlenmiÅŸ sınırlar içinde barış içinde yaÅŸamak Siyonistlerin iÅŸine de gelmemektedir. Kanla besleniyorlar. Barış onların varlıklarını çürütüyor. SavaÅŸ çıkarmak mecburiyetindeler. Bu mecburiyet onların varlıklarını tehdit etmektedir, etmeye devam edecektir. Bir ÅŸekilde ele geçirip yönlendirdikleri dünya medyasının yalan yanlış yayınlarının tersine ve üstelik olanca silah üstünlüklerine raÄŸmen Ä°srail ve ABD Lübnan’da askeri anlamda da ağır bir yenilgi almıştır. Hizbullah savaÅŸçıları cephede Ä°srail’in belini kırmıştır. Åžehirleri bombalayarak masum sivilleri cezalandırmak Müslümanları yıldırmak için iÄŸrenç ve alçakça bir taktiktir. Bununla ayrıca cephedeki ağır yenilgilerini gözden kaçırmak istediler. Olmadı, yapamadılar. Bu son savaÅŸ Siyonizm ve ABD efsanesinin bir kez daha ve bariz olarak çöküÅŸ sürecini gözler önüne sermiÅŸtir. Bu kesin çöküÅŸün trajik baÅŸlangıcıdır. BaÅŸaramayacaklar. Yakında görecekler. YüreÄŸimizde yanan ateÅŸin onların füzeleriyle oluÅŸan yangından daha etkili ve kuvvetli olduÄŸunu. Dün Bosna’da, Afganistan’da, bugün Irak’ta, Lübnan’da insanların baÅŸlarına yıkılan evlerin beton enkazı altında boynunda emziÄŸi ile küle ve taÅŸa dönüÅŸmüÅŸ masum bebelerin hangi suçtan dolayı öldürüldüÄŸünün hesabı sorulduÄŸu zaman anlayacaklar. Åžimdi tanıklık ediyoruz. Tanık olsun tüm tanıklık etme ÅŸanında ve makamında olanlar. Tanık olsun dünya ve tanık olsun zaman.
DoÄŸrusunu isterseniz benim tanıklığımın fazlasıyla vazgeçilmez olacağı bir tarihin olup olmadığı noktasında rahat konuÅŸamıyorum. Bunun birçok sebebi var elbette. Öncelikle global ölçekte yaÅŸanan akıl ve vicdan tutulmasına raÄŸmen baÅŸta yazılı ve görsel medyada, siyasiler ve aydınlar arasında mazlumların sesi olmayı sürdürmeyi baÅŸaran insanların az da olsa var olmaları önemlidir. Biz de hakikati güvenilir bulduÄŸumuz bu kiÅŸi ve kanallar aracılığıyla izliyor deÄŸil miyiz? Bu kiÅŸiler yazıları, yorumlarıyla; akıllara ziyan numara, mizansen ve zihin saptırmalarla üzerleri örtülen gerçekleri açığa çıkarmaya çalışıyorlar. O nedenle bu konuda benim notumun fazlaca bir önemi olmayacaktır. Bizimkisi çığlık atmaktan ibarettir. Yalnızlığın ve kimsesizliÄŸin göÄŸünde yitip gittiÄŸini sandığımız o sessiz çığlıklar birleÅŸe çoÄŸala sonunda zalimlerin tepesine kahredici yıldırımlar gibi düÅŸecektir. Bundan kimsenin kuÅŸkusu olmasın. Feryat etmek, çığlık atmak bile var oluÅŸun bilinçli ve kendiliÄŸinden kanıtı, kıpırtısıdır. Zaten en büyük meselemiz de asla baÅŸkalarının yok oluÅŸu deÄŸil ve fakat kendi var oluÅŸumuzdur. BaÅŸkalarının yok oluÅŸuyla kazanılan varlığın ne kadar deÄŸeri vardır? Ama gerçek var oluÅŸla baÅŸkalarını yok olmaktan kurtarmak sadece soylu insanın ödevi deÄŸil ayrıca bir medeniyetin de insani temelleridir. Ölüyoruz belki ama bir yeni medeniyeti de ölümümüzle diriltiyoruz. Vurulup düÅŸtüÄŸümüz yerlere birer insanlık tohumu gibi serpildiÄŸimizi hissediyorum. Bu mümbit ölüm tarlalarında yakında olanca bereketiyle yeni bir insanlık yeÅŸerecek. Åžahadetle giden bir ölüm bin diriliÅŸle gelecek. Bu topraklar yeniden ruhumuzu, yüreÄŸimizi göÄŸerecek. AÅŸk yeÅŸerecek baÄŸlarımızda. Gönül, bilgi, hikmet, inanç yeniden yeÅŸerecek. Bu kavga bu kıyamet aÅŸksızlıktan, inançsızlıktan kaynaklanıyor asıl.
Zaman karşısında ve zaman içinde insan birbirinden farklı deÄŸiÅŸik pozisyonlar almıştır. Zamanın akışına uymaktan zamana bir akış kazandırma çabasına kadar deÄŸiÅŸik tutumları içerir bu pozisyonlar. Aslına bakarsanız anlam, akıl, zihin ve düÅŸünme gibi insani etki/nlik/leri zamanla doÄŸrudan ya da dolaysız kurulan iliÅŸkilerden yalıtarak kavramak neredeyse imkânsızdır. Farkında olalım olmayalım aklımız, düÅŸünme tarzımız, anlamımız ve anlama biçimimiz yaÅŸadığımız veya tarihsel ÅŸuur ve birikim bakımından bilincine vardığımız zamanla, zamanlarla ilgilidir. Bu baÄŸlamda anlam, anlama, anlaÅŸma gibi kavramların doÄŸrudan an’la ilgili oluÅŸu yaklaşımımıza somut bir örneklik teÅŸkil etmesi bakımından ilginçtir. Buradaki ‘an’ dar anlamıyla en küçük zaman birimi olmasından ayrı olarak ‘yaÅŸam, algı ve düÅŸünce’ ile alakalıdır. Yani bir yandan soyut yoÄŸunluÄŸumuzu zaman etkiliyorsa diÄŸer yandan da aynı soyut mahiyet zamanı yani zamanın mantığını, mantalitesini oluÅŸturmaktadır. Åžimdi zamanın mı bizi yoksa bizim mi zamanı deÄŸiÅŸtirdiÄŸimiz sorusuna daha serinkanlı cevaplar bulacağız sanırım. Kültürlü varlık olarak insan için her iki deÄŸiÅŸken durum da yanlış deÄŸildir. Kültür ve bilinç bir yönüyle insanın zaman ve mekânla kurduÄŸu iliÅŸkilerle oluÅŸan ve bu iliÅŸkiler kesintiye uÄŸramadığı taktirde sürekli çoÄŸalarak yenilenen edinimler, deÄŸerler toplamıdır. Tarihin yaÅŸamları ve deÄŸerleri deÄŸiÅŸtirici yönüyle olgusal niteliÄŸini biraz böyle anlıyorum. Ä°nsanın tarihin öznesi olduÄŸu, zamanla deÄŸiÅŸtiÄŸi ve sonrasında da deÄŸiÅŸtirdiÄŸi doÄŸrudur. Bu açıdan bakıldığında tarih insanın kendini ve çevresini deÄŸiÅŸtirme sürecinden baÅŸkası deÄŸildir. Öyleyse deÄŸiÅŸen ve deÄŸiÅŸtiren insanın tanıklığı, olup bitenlere sadece seyirci kalmak dışında daha etkili ve müdahil olma anlamı içeriyor. Zamana etki etmek ve tarihe müdahale etmek!.. Ä°ÅŸte burası iÅŸlerin iyice sarpa sardığı noktadır. Tam da bu noktada ben deÄŸindiÄŸimin dışında baÅŸka bir gerçeÄŸe iÅŸaret etmek istiyorum. O da bizim tarihe tanıklığımız kadar tarihin de bize tanıklığının önemidir. Olguların ve olgusal düÅŸünmenin en doÄŸal zihinsel sonucudur bu. Kimse tarihten daha güçlü deÄŸildir ve tarih herkesten daha güçlüdür. Siz görmeseniz de, duymasanız da onun deÄŸiÅŸmez yasası, paradigmaları, ideolojileri aÅŸan anlayışı derin dip akıntılar gibi alttan alta yürür. Tüm kurgularınızın, düzen ve düzeneklerinizin sonucunu devÅŸirecekken bakarsınız ki o dip akıntılar denizlerinizde korkunç dalgalanmalar meydana getirmiÅŸ bile. Bakmışsınız ÅŸiddetli depremlerle uygarlığınız yerle bir oluvermiÅŸ. Zaferinizi kutlayacakken düÅŸünmeye bile fırsat vermeyen hezimetler yaÅŸarsınız. Planlar tutmamıştır, hesaplarınız bir anda ters dönmüÅŸtür. Bu böyledir. Hem sonra tarihsel olaylar bir defaya mahsus olaylardır. O nedenle Fir’avun Musa’ya; Roma Ä°sa’ya, Spartaküs’e gereken tedbiri alamazlar. Ama bilinen bir ÅŸey var ki zalim zulmüyle abad olmaz. EÅŸkıya dünyaya hükümran olmaz. Bunları niçin söylüyorum? Elbette tarihe tanıklık edeceÄŸiz. Ama tarih de bu olanlara tanıklık edecek. Hususen sanatçılar, yazarlar, siyasiler, aydınlar yaÅŸadıkları zamanı tüm hissiyatlarıyla anlatmalılar. Mazlumların gözyaşı, bütün dünya sağır da kalsa felekleri yakacak feryatlar, yıkılan evlerimiz; canlı, etkili tanıklıklardır. Sadece ezilmiÅŸliÄŸimizin, yok edilmek isteniÅŸimizin deÄŸil egemen vicdansızlığın, kanayan insan onurunun ve insan yüceliÄŸinin, insan ruhunun büzüÅŸtüÄŸü karanlıkta varlık ışığını ve ışıltısını yitiriÅŸinin, aklın çökmesi ve çürümesinin tanıklığıdır. Öyleyse bizim tanıklığımız yeni bir bakışın, yeni deÄŸerlerin, yeni bir aklın, yeni bir ruhun özetle yeni bir dünyanın, yeni bir medeniyetin inÅŸasının zorunlu olduÄŸunun tanıklığıdır. Modern saldırganlığa ve Siyonist vahÅŸete ölümüne direnenler, sadece ÅŸahıslarına reva görülen sınırsız zulmün tanıkları deÄŸil ayrıca aÅŸkın, imanın, yeni insanlık ÅŸarkısının, insanlık için yeniden inkiÅŸaf etmesi elzem Ä°slâm medeniyetinin de öncüleridir. Çölde kalmış birinin suya mecbur olduÄŸu ölçüde insanlık yitirdiÄŸi bu medeniyete muhtaç ve mecburdur. Tarih buna da tanıklık edecektir inÅŸallah. Vel Asr. Zamana yemin olsun. Rabbimiz bir anlamıyla tarihi tanıklığa çağırmaktadır. Tarihin tanıklığa çaÄŸrılması aklımızı ve ruhumuzu ontolojik açılımıyla yeniden formatlamakta, bize derin bir bakış açısı kazandırmaktadır. Ä°çinde yaÅŸadığımız zamana geçmiÅŸ ve gelecek baÄŸlantılarıyla ilahi bir perspektif kazandırılmaktadır. Allah zamanın da rabbidir. Zaman hakikati teslim eder. Zaman hakikattir. O nedenle bizler çokluk anlaşılmayan meselelerimizi veya maÄŸduriyetlerimizi zamana bırakırız. Zaman varlığın gerçek boyutudur. Hiç kimse kuÅŸku duymasın ki, zamanın güzergâhı hakkın ve hakikatin yönündedir. Hak ve hakikat ehli zamanın akışını iyi okuyanlardır. Zamanı deÄŸiÅŸtirme zalimliÄŸi içinde olanlar nice ocaklar söndürerek, nice canlar yakarak aslında tanrı olma kavgası verenlerdir. Onların tanrılık iddiaları doyumsuzluklarını tatmin için ruhlarına sinmiÅŸ ÅŸeytanın güzergâhında ilerlemekten ibarettir. Saygı duydukları ve saygı duyulacak hiçbir deÄŸerleri yoktur. Yapmak istedikleri, deÄŸersizlik üzerine inÅŸa ettikleri sömürü ve talan uygarlıklarının karşısında son insanlık engelini de aÅŸma çabasıdır. ABD, Ä°srail ve Ä°ngiltere modern saldırganlıkları ve emperyalist yayılmacılıkları karşısında tek ciddi engel olarak Müslümanları görmektedir. Bu engel sadece coÄŸrafi, ekonomik veya askeri güç olarak belki fazla bir kıymet ifade etmiyor. Kaldı ki Ä°slâm coÄŸrafyası toparlandığı, arzulanan bilinç seviyesine çıktığı zaman yeryüzünün en hatırı sayılır, en önemli maddi gücü haline de gelecektir. Bütün stratejik hesaplı çalışmalara raÄŸmen Müslümanlar yeni bir uygarlığın diri potansiyeli olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Daha açık bir söyleyiÅŸle ABD, Ä°srail ve Ä°ngilizlerin öncülüÄŸünde yapılan tüm modernist pagan saldırılar baÅŸarıyla karşılandı ve her defasında püskürtüldü. Müslümanlar bütün olumsuz geliÅŸmelere raÄŸmen sekülerleÅŸtirilemediler. Tevhid inancı ve Ä°slâmi yaÅŸama biçimi alternatif bir uygarlık potansiyeli olarak modernizmi tehdit etmektedir. Müslümanlar modern pagan güçlerinin neocon’larınca kimlik ve kiÅŸilik olarak programlanan formata dönüÅŸtürülemeyen, teslim alınamayan tek güç durumundadır. SavaÅŸ iÅŸte bunun savaşıdır. DoÄŸası gereÄŸi içinde saplantılara dönmüÅŸ inançlar barındırmaktadır. Yoksa ne ABD’nin ne Ä°srail Siyonistlerinin yaptıkları akıl ve izanla izah edilebilir ÅŸeyler deÄŸildir. Biz bunların zulüm ve vahÅŸetine tanıklık ediyoruz. Tarih de bu zalimlerin yok oluÅŸuna tanıklık edecektir. Onlar kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlıyorlar. Hiçbir güç sonlarını onlardan bir santim bile uzaklaÅŸtıramayacaktır.
“AÅŸk iktidar olacak mı?” diye soruyor sevgili Harun. Ä°ÅŸte bütün mesele bu.
“AÅŸk varlığın önce kendi bilincine varması sonra diÄŸer varlıklara tutku ile yönelmesidir. AÅŸk baÄŸlılıktır” diye cevaplıyorum Televizyoncu dostumu. “AÅŸk sevmektir. Var etmek, varlığı çoÄŸaltmaktır. O nedenle varlığı yok edici sapık eÄŸilimler içinde olan diktatör yapılar ve kiÅŸiler aÅŸksızlık hastalığına tutulmuÅŸlardır. AÅŸksızlık insanın kendini ve baÅŸkasını öldüren bir hastalıktır. Bu hastalığın mikrobu ÅŸeytandır. AÅŸk varlığın esasıdır. Görmüyor musunuz bütün bir âlemin varlık enerjisinde aÅŸk vardır. Ayın dünyanın güneÅŸ etrafında bıkmadan usanmadan dönüÅŸüne bakınız. AÅŸk iÅŸte bu döngüdür. Aynı döngü aynı hızla, aynı istikamette atomlarda da vardır. Pervaneye bakınız mum ateÅŸinin etrafında nasıl da bir kendinden geçiÅŸle dönüyor. Döndükçe yanıyor, yandıkça dönüyor. O döngüyü, o bağı baÄŸlanmayı durdurur ya da bozarsanız kıyamet kopar. Varlık infilak eder. Atom patlaması bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir? Bugün yeryüzünde savaÅŸlar varsa elbette aÅŸksızlıktandır. Kalbimiz aÅŸkla büyümedikten, aÅŸkla çarpmadıktan sonra anlamlı ve kesin bir barış olmayacaktır. Öyleyse insanlığın aÅŸkın iktidarına ihtiyacı vardır. VaroluÅŸsal bir mecburiyettir bu. Ya aÅŸk ya kıyamet. “ Sanırım program bu sözlerle tamamlandı.
Karışık bir zihinle yaÅŸamak deÄŸiÅŸim dönemlerinde yaÅŸayan tüm insanların kaderidir. Bu zamanlarda hiçbir ÅŸey olması gerektiÄŸi gibi olmaz. Ama daha ilginç ve zor olanı olanların olması gerekenler olduÄŸudur.
Zamanın sahibi sensin.
Bize ve bütün yeryüzüne esenlik ver Rabbim.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.