Seyahatin çoÄŸu zaten ülke toprakları içinde geçecekti. Üstelik uzun zamandır DoÄŸu karadenize gitmemiÅŸtim. Buradaki tabiat eÅŸsizdir. Toprağın adeta her santimetrekaresinden hayat fışkırır. YeÅŸilin bu kadar çok ve canlı tonlarını baÅŸka hiçbir yerde bulamazsınız. Tabiat sizi sanki büyüler.
Trabzon-Tiflis arası yaklaşık 10 saat sürüyor ve sadece 25 Dolar. Sarp sınır kapısına vardığımızda akÅŸam henüz olmuÅŸtu. Gürcistan'la Türkiye araında tabii bir sınır yok. Bir tünelden geçtikten sonra önümüzdeki düzlüÄŸe yerleÅŸtirilmiÅŸ demir mazgallı kapılar sınırı oluÅŸturmuÅŸ. Kıyıdan hemen yükselen daÄŸ üzerinde bazı evler görünüyor. YerleÅŸmek üzere düz arazi bulmakta zorluk çeken halk, bu daÄŸ üzerine evler yapmış. Fakat evlerin hangi tarafa ait olduÄŸu pek anlaşılmıyordu. Dağın en yüksek yerine kurulmuÅŸ olan gözetleme kulesi de muhtemelen Sovyet döneminde Gürcistan tarafından yerleÅŸtirilmiÅŸtir. Ormanlık alandaki sınırın tel örgüyle çevrilmediÄŸi açıktı. Yamaçta evlerin kimi bize kimi, Gürcistana ait olabilir. KomÅŸu oldukları halde iki ayrı devletin tebaası olmak…Sınırları Batılılar böyle çizgisel hale getirdi. Deniz tarafında da bir engel görünmüyordu. Hatta plajdaki insanlar yüzerken onlarca defa bu sınırı ihlal ediyor olabilir diye düÅŸündüm. Bunu yazarken biraz tereddüt ettim çünkü, bu yazıyı okuyan biri, vatandaÅŸların başına iÅŸ açabilir. Åžöyle ki; sınırdan her geçiÅŸte gümrüÄŸe yurt dışına çıkÅŸ ücreti olan 70 ytl ödemek zorunda kalıyorsunuz. Plajda yazın yüzen bu vatandaÅŸların hergün milyonlarca YTL Devleti zarara uÄŸrattıklarını düÅŸünen bir yetkili sınıra bir gözetleme kulesı dikilmesini ve yüzerken sınırı geçenlerden bu ücretin alınmasını talep edebilir. Bu size komik gelebilir ancak, ‘kayıt dışı ekonomiden yıllık kaybımız ÅŸu kadar’ diye beyanat verenlerin sanki mantığı farklı mı çalışıyor? Onlar da pazarda simit ve su satan üç-beÅŸ garibin vergi ödememesini ekonomi için büyük kayıp olarak deÄŸerlendirmiyorlar mı?
Sınır geçiÅŸlerinde otobüsteki tüm yolcular inip, bürolarda pasaportlarına çıkış ve Gürcistan’a giriÅŸ yaptırıyor. Bu arada otobüsteki tüm eÅŸyalar indirilip, kontrolden sonra yeniden yükleniyor. Bu iÅŸlemler yaklaşık iki saatin geçmesine neden oluyor. Elinizdeki valizleri gümrük memurları önünde açmak zorundasınız. Benim elimde çok küçük bir çanta vardı. Gümrük memuru bayana bunu açmak zorunda olup olmadığımı sordum; ‘açılacak’ manasına gelen iÅŸaret yaptı. Bunu tuhaf karşıladım, çünkü böyle bir muameleyle hiçbir yerde karşılaÅŸmamıştım. Bu kadar küçük bir çantada ne taşıyabilir ve Gürcistana ne sokabilirdim? Tabii ki sinirlerim bozuldu. Gürcistan’ın geri kalmışlığına yordum. Fakat geri dönüÅŸte aynı muameleyi Türk tarafından da görünce yorumun yanlışlığını farkettim. Muhtemelen sınırdaki memurlar birbirilerine misilleme yapıyorlardı. Çünkü dönüÅŸte Türk memur otobüsü inceden inceye araÅŸtırdı, bir ÅŸey bulamadı. GeçiÅŸ iznini imzalayarak otobüsün önündeki kapıyı açtılar. Yolcular otobüse yeniden binerken aracın ÅŸoförü, torpido gözüne zula ettiÄŸi iki ÅŸise votka olduÄŸunu sandığım ÅŸeyi sahibine iade etti. Tüm bu kontrollerin iki ÅŸise votkanın yahut iki ÅŸise Türk rakısının beyansız geçirmemek üzerine temellendiÄŸi anlaşılıyordu. Avrupa yahut Amerika’dan dönen bir yolcu, çantasında onlarca ÅŸise ÅŸarap taşısa bile ‘beyan edilecek birÅŸeyim yoktur’ dediÄŸinde aramaya gerek görmüyor memurlar. Bu farklı muamelenin nereden kaynaklandığı anlaşılmıyor. Batı insanının edindiÄŸi bir imtiyaz olsa gerek...
Sınırı geçtiÄŸimizde evlerin Türk tarafına göre daha düzgün yapıları ve villayı andırır tarzları dikkatimi çekti. Ä°nsanlar tabiata yayılmışlardı. Ülkemizdeyse sanki arazileri boÅŸ bırakıp insanları üst üste yığma politikası var. Åžehirlerin imar planları, coÄŸrafi ÅŸartlar elverse bile çevreye açılmıyor, altyapı götürülmüyor. Bunda gayrimenkul rantçıların hissesi olduÄŸu kadar uluslararası planların payı olduÄŸunu da düÅŸünüyorum. Herhangi bir iÅŸgalde yabancı unsurların yerleÅŸimi çok kolay olsun diye…Bunun için ülkenin yüzde yimisekiz’i hala kadastrosuzdur ve bu büyük bir tehlike teÅŸkil etmektedir. Çünkü bir ülkenin asıl sahibi halktır. Ülke iÅŸgal edilse bile tapulu araziler, sahiplerine ödeme yapılmadan elinden alınamaz. Kadastrosuz arazi ise devletindir. Ä°ktidarındır. Biran önce ülkedeki boÅŸ araziler halka teslim edilmelidir.
Otobüsteki yolcuların çoÄŸu kadındı. Herkes birbiriyle gayet kolay iletiÅŸim kurabiliyordu. Biranda otobüs, birbirine yabancı insanların olduÄŸu bir mekan deÄŸil, sanki tek bir aile haline gelmiÅŸti. Bu, bir nevi taÅŸra kültürüdür. Ä°nsanlar modernleÅŸtikçe bireyselleÅŸiyor ve diÄŸer insanlardan kopuyor. 30-40 yıl önce yaptığım yolculukları hatırladım. O zaman bizde de böyleydi. 2-3 saat süren bir tren yolculuklarında dahi herkes birbiriyle kaynaşırdı. Erzincanlı ve 60-65 yaÅŸlarında olduÄŸu anlaşılan bir Türk de otobüsteydi. Ä°kinci eÅŸini Tiflis’ten almış, ÅŸimdi ziyarete gidiyordu. Erzincandaki evliliÄŸinden çocuÄŸu olmayınca ikinci evliliÄŸini burada yapmış. Yolculardan biri eÅŸinin yaşını sordu, 32 cevabını alınca eÅŸi adına üzüldüÄŸünü belirtir cümleler duyduk.
Tiflis’e indiÄŸimizde Sabah’ın 05’iydi. Henüz ortalıkta kimse yoktu. Saat 9’a kadar beni almalarını bekleyecektim. Terminal köhneydi ve çok fazla otobüs ÅŸirketi yoktu. Firmaların çoÄŸu Ä°stanbul’a çalışan otobüslerdi. Tiflis’in en önemli baÄŸlantısının Ä°stanbul olması ilginçti. DönüÅŸte bütün yolcuların Ä°stanbula gidiyor olması, ne Trabzon, ne Samsun ve ne de Ankara’ya yolcu olmaması durumu açıklamaya yetiyordu. Ä°stanbul’u doÄŸal bir imparatorluk baÅŸÅŸehri olarak ön plana çıkartıyor. Mutlaka baÅŸka ÅŸehirlere giden otobüsler de vardır ancak benim terminalde gördüÄŸüm afiÅŸler ve otobüsler Ä°stanbul’la ilgiliydi. Türkiye’nin her tarafına koydukları seferleriyle tanınan Metro ÅŸirketi de Tiflis’e yolcu taşımaya baÅŸlamış. Terminalde beklediÄŸim sürece sadece taksiciler tarafından rahatsız edildim. Bu da aşırı deÄŸildi, yardımcı olma havası ağır basıyordu. Yani gideceÄŸim yere eÄŸer bir taksiyle gideceksem baÅŸkasından önce o beni götürmek istiyordu. Gürcistan’da yaÅŸayan azınlıkların bir kısmını da Türkler teÅŸkil ediyor. Yüzde 4 civarında Türk olduÄŸunu öÄŸreniyorum. BaÅŸka bir dil bilmeden Türkçeyle iÅŸlerinizi halletmeniz mümkün. Alfabelerinin deÄŸiÅŸik olması, tabelaları okumanıza engel oluyor.
Nihayet beni almaya geldiklerinde bir Türk lokantasında çorba içip ÅŸantiyeye doÄŸru yola çıktık. Åžirketin merkezi Tiflisin merkezi caddelerinden birindeydi. Åžirket Tiflis’in asfalt iÅŸini almıştı. Åžehirde iÅŸ yapan baÅŸka ÅŸirketlerin de varlığı dikkatimi çekti. Komünizm döneminde devlet eliyle yapılan iÅŸler ÅŸimdi özel ÅŸirketlere devrediliyor. Bunun için müteÅŸebbisler teÅŸvik ediliyor.
BaÅŸarısız komünizm döneminden sonra kapitalist kalkınma biçimi topluma aşılanıyor. Åžehirde çok sayıda lüks araba insanın dikkatini çekiyor. Araba fiyatlarını soruyorum, Türkiye’ye göre oldukça düÅŸük fiyatlar telaffuz ediliyor. Otomobil bir dönem ülkemizde lüks görülmüÅŸ ve komünistlerin tepkisini çekmiÅŸti. Yolda korumasız araçları çizerek zarar vermek yeni yetme bir solcu için kendini ispatlama aracıydı. Ülkemizde bu zihniyet, sol partiler kanalıyla iktidara taşınmıştır. Devletin bütün giderlerini otomobil sahipleri çeker. Yeni bir vergi konulacaksa ilk akla gelen otomobil sahipleridir. Dün komünizmi terkeden Gürcistan sokaklarında bile bizdekinden çok daha lüks görünümlü araç dolaşıyor. Dışarıdan gelenler ilk izlenimlerini sokakta dolaÅŸan araçların markalarından ediniyorlar.
Tiflis yeÅŸil, fazla kalabalık olmayan bir ÅŸehir. Ortadan geçen nehirde bazılarının oltalarıyla avlanmaya çalıştığını gözlemliyorsunuz. MaÄŸazalar mal dolu deÄŸil. Ä°nsanların alım gücünün yerinde olduÄŸu söylenemez. Fakat bizde uyandırılan fakirlik ve sefalet görüntüleriyle de karşılaÅŸmıyorsunuz. Åžehrin giriÅŸinde devesa bir heykel duruyor. Atının üzerinde ve elinde bir kılıçla yaman bir savaÅŸçıyı resmetmiÅŸler. Yanımızdaki Gürcü sürücüye kim olduÄŸunu soruyoruz; ‘David The Builder’ mış. ‘Türkleri yendi’ diyor biraz sıkılarak. Ne de olsa bir Türk ÅŸirketinde çalışıyor. Hafızamızı yokluyoruz, Türkerin Gürcülerle savaşıp yenildiklerine dair bir kalıntıya rastlamıyorum. MeÄŸer sekizinci yüzyılda Müslümanlar burayı fethetmiÅŸ, dörtyüzyıl sonra David yeniden Müslümanlardan geri almış. Onun için kurucu David olarak adlandırılmış. Åžehirde uzun süre Müslümanlar da yaÅŸamış olmasına raÄŸmen gözümüze hiç camii çarpmıyor. Åžehir birçok defa iÅŸgale uÄŸrayıp el deÄŸiÅŸtirmiÅŸ. En son 18, yüzyılda Ä°ranlılar yenilerek terk etmek zorunda kaldıklarında her ÅŸeyi yakıp öyle çekilmiÅŸler.
Çalışmak için burada bulunan arkadaÅŸ, Gürcülerin tembelliÄŸinden bahsediyor. AkÅŸamları içip sabahları çok geç kalkıyorlarmış. Çalışma sahasına gittiÄŸimde gözüme çarpan bir tembellik görmedim. UyuÅŸuk deÄŸiller fakat Komünizm döneminde rekabetçi olmayan ortam onları rahat hareket etmeye yöneltmiÅŸ olmalı.
Ä°ÅŸimi bitirip yola koyuluyorum. Gürcistan topraklarından gece geçiyoruz. Otobüste yine Ä°stanbul’a çalışmaya giden kadınlarla dolu. Rahat hareket ediyorlar fakat kimseden ilgi de görmüyorlar. Sanki iÅŸ tersine dönmüÅŸ, onlar karşı tarafa ilgi göstermek zorundalar. Bir de kimse kimsenin umrunda deÄŸil. Sanıyorum burada hiç töre cinayeti olmuyordur. Töre cinayetlerine tepki koyan basınımız duysa buna çok sevinirdi. Hiç töre cinayeti olmamasına raÄŸmen kadınların bulundukları konumdan hoÅŸnut olduklarını sanmıyorum.
Otobüs bir daÄŸ yamacını tırmanırken tepede büyükçe bir haç görünüyor. Ön sırada oturan hostes bayan hemen istavroz çıkarıyor, dua ediyor, ardından iÅŸinin başına dönüyor. Yol boyunca uyuyorum. Sınırı geçer geçmez, yapılmakta olan Karadeniz sahil yolu dikkat çekiyor. Yol yapım çalışmaları otobüsün hızını etkiliyor. Yolculuk zevksiz hale geliyor.
Gürcistan’dan döndükten sonra ilginç birÅŸey oldu, ayaklarımdaki terlemenin kayboldunu gördüm. Buna neyin neden olduÄŸunu anlamamakla birlikte çok sevindim. Çünkü özellikle yazları insana çok rahatsızlık veriyor. Ancak aradan bir ay geçtikten sonra yeniden baÅŸladı.
Günümüzde insanlık artık tarım ve hayvancılıktan doymuyor. GeçtiÄŸim onca yerdeki kalabalık nüfuslar ne ile beslenecek diye düÅŸündüm. Fabrika sayısındaki artış, nüfus artışıyla paralel deÄŸil. Üstelik yeni açılan bir fabrika yeni bir istihdam alanı olarak deÄŸil; belki baÅŸka bir fabrikanın kapanışı anlamına geliyor ÅŸimdi. Ä°ÅŸmakinalarının ingilizcede ismi ‘Earthmoving machines’ olarak geçiyor. Yeryüzünü taşıyan makinalar olarak tercüme edilebilir. Makinalara baktığınızda gerçekten devesa boyutlarda üretiliyorlar. Bunca makinaya çalışma sahası bulmak ayrı bir konu... Üreticiler iÅŸlerini ÅŸansa bırakmazlar. Dünyada bu kadar çok çatışmanın olmasının Amerikalı silah tüccarlarıyla iliÅŸkilendirildiÄŸini biliyorsunuzdur. O kadar etkililer ki ürettikleri silahların kullanımını ÅŸansa bırakmıyorlar. Sanıyorum ÅŸimdi iÅŸ makinaları üreticileri de silah tüccarları kadar etkili olmaya baÅŸladılar. Son Irak Lübnan Ve Afganistan savaÅŸlarında binalar bombalanırken bunu düÅŸündüm. Günlerce süren gereksiz hava bombardımanı hem silah tüccarlarını, hem de iÅŸ makinası üreticlerinin yüzünü güldürmüÅŸ olmalı.
Gürcistan, ekonomisi güçlü olmayan az nüfuslu ve güçlü devletlerle komÅŸu bir ülke. Bu kadar zayıf bir ülkenin bağımsızlığını koruyarak bölgede durabilmesi insanı ÅŸaşırtıyor. Bazı ülkeler (mesela Ä°srail) milyarlarca dolarlık silah yatırımıyla güvenliÄŸini saÄŸlarken, Gürcistan bununla kıyas kabul etmeyecek bir harcamayla aynı ÅŸeyi yapabiliyor. Bu da Allah’ın hikmetli iÅŸlerinden...Yeryüzünü insana sığınak ve emniyetli bir barınak yapanın, deÄŸiÅŸik araçlarla bu ilahi güç olduÄŸunu idrak ediyorsunuz.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.