Bir pazartesi sabahı havalanan uçağımız Cidde’ye oradan da seksenlik ‘çor’a yakalanmış ihtiyarlar gibi gürültüsü gökyüzüne yükselen otobüsümüzle; kafilemiz, telbiye ve tekbirler eşliğinde vahyin ana kenti olan Mekke’ye girdi.
Müthiş bir kalabalık, muazzam bir insan seli… Sanırım dünyanın hiçbir turizm merkezi ve cazip yerlerinde bu kadar istekli, coşkulu, sevinçli ve o kadar da yoğunlukta ziyaretçilerini ağırlayan başka bir mekân göremezsiniz. Bilgi ve bilinçlenme imkânı bulamamış olsalar da inançlarındaki samimiyetlerini yüzlerinden ve davranışlarından okumak mümkün. Ama Kâbe sanki kuşatılmış;
sıfır sınırdan başlayarak doğu tarafını baştanbaşa yaldızlı kralın sarayı, sütün gibi yükselen Zemzem Tower, etrafını saran görkemli yapılar, kollarını gökyüzüne uzatmış dev vinçler, tavaf için birbirine paralel üst üste kurulmuş iki asma köprü arasında yumruk kadar kalmış olan Kâbe’yi; gölgesine basana kadar göremezsiniz. Şimdilerin Mekke’sinde; ne İbrahim-Hacer ve İsmail aleyhisselamın Mekke’sinden, ne de Allah’ın “müşrikler pisliktir bundan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar” (9/28) dediği Beytullahtan izler görürsünüz. Ama ne var ki; insanın ruhuna ve gönlüne huzur veren Kâbe, devasa yapılar arasına sıkışmış görünse de ihtişam ve direnişini gönüllerde sürdürmektedir.
Mekke’de bir süre kaldıktan sonra prosedür gereği kafilemiz Medine’ye geçmişti. Kâbe izlenimlerim, hislerim henüz zihnimde canlılığını muhafaza ederken, bir tanıdıkla otel salonunda göz göze geldik. Biraz heyecanlı, verilen görevi yapamamış olmasından olmalı ki, biraz da telaşlı… “Mekke’de itikâfa giren bir yakınım benim adıma otuz riyallık yem al ve Mescid-i Nebevi çevresindeki güvercinlere ver” dedi. Tam iki gündür araştırıyorum. Çevrede ne güvercin ne de yem satılan büfe ve benzeri yerlere rastlayabildim. Önceleri varmış, hem de çokmuş. Şimdi ise, ilgisizlikten mi, sahipsizlikten mi, yaşama ve barınma ortamları ellerinden alındığından mı nedir, yem verecek güvercinler bulamadım” dedi.
Şuraya gelmek istiyorum: Tevbe 28’de “ Müşrikler pisliktir artık bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar” der. Yani Mescid-i Haram’a müşriklerin girmesi yasak. Bu yasak Mescid-i Aksa için de geçerliydi. Ama işler tam tersine döndü. Şimdi Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişi yasak. Eğer Müslümanlar Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Nebevi’ye olan ilgilerini Mescid-i Aksa’ya da göstermiş olsalardı, oraya müşrikler hâkim olamazdı. Nasıl ki Medine güvercinleri yem ve barınmaları engellenince, Mescid-i Nebevi çevresi güvercinlerinden mahrum kaldıysa, Mescid-i Aksa’dan da inananların ilgisizliğinden Müslümanlar mahrum bırakıldı. Eğer Müslümanlar “paramızı Araplara yedirmeyelim” mantığıyla hareket ederlerse Mescid-i Haram’ın daha güçlü ellere geçmesi ve akibetinin Mescid-i Aksa gibi olması ihtimal dışı değildir.
Bazı Müslümanların Mısır’da yapılan darbeye ve 14 ağustos 2013’te Adeviye Meydanı’nda ki katliama emperyalist katillerin peşine takılarak darbe ve katliam demeyen Suud’a kızgınlığından veya başka durumlardan dolayı, hacı ve umrecilere “paralarını Araplara yediriyorlar” diyerek Müslümanları kıblesinden soğutmak pek de hoş değil. Kâbe Dünya Müslümanlarının ortak malıdır. Her Müslüman eşit derecede sahiptir.Hiç birinin diğerinden fazlalığı yoktur. Eğer Kâbe’yi Arabistan’dan çekip alsanız, Mescid-i Nebevi’yi başka yere taşısanız, Müslümanlar oraya dönüp bakmaz. Tabiidir ki Oraya gitmek maddi ve bedeni bedelleri ödemeyi gerektirir. Bedel ödemeden karşılığını alamazsınız. Uçağından servisine, otelinden yemeğine,halılar üzerinde oturma ibadet etme,ayağınıza kadar gelen zem zem suları ve de temizlik hizmetleri göremezsiniz. Kabe,dünya Müslümanlarının hep beraber hac etmeleri sebebiyle onların manevi beraberliklerinde rol oynayan en önemli kalbi faktördür. Müslümanlar hem ibadet edecekler dolayısıyla Kâbe’sini de korumuş olacaklardır. Müslümanca yaşamak , Müslüman olarak ayakta kalmak , ancak Kâbe’ye sahip çıkmakla mümkün olur.Yani Kıblesiz Müslüman olunmaz.Hatta içimizden bir kimse , adımını mescide atmamaya, yönünü Kabe’ye dönmemeye ne kadar da kararlı ve ısrarlı olursa olsun;nihayetinde (namaz kılma bahtiyarlığına erişemese de)mescide getirilir, kabrinde yönü Kıble’ye/Kabe’ye çevrilir.Bizim ve bizlerin inanç dünyası coğrafyalarında yaşayanların genleri/gelenekleri böyledir.Kıblemizin bizler için verilmiş bir nimet olduğunun farkına vararak yaşayalım.Bizleri birleştirici bütünleştirici başka kıblemiz yok..
Mescid-i Aksa da Müslüman inancında Kâbe gibi önemlidir. İlgisizlikten ve yalnızlaştırıldığından dolayı elden çıkmış durumdadır. Artık tüm “İslam Dünyası” denen dünya da sahip çıkamamaktadır. Kâbe de Müslümanların ihmalkârlığı ve ilgisizliği yüzünden Mescid-i Aksa gibi ellerinden alınmış olsa ne yapabilirler?...
Zaten günümüzde bir noktadan elimizden çıkmış, Arafat ve “İslam Kongresi” ruhunu kaybetmiştir. Sahihi Buhari Mütercimi A. Fevzi Kocaer 282. Sayfadaki 804 numaralı Kabe’nin tahrip edilip yıkıldığını anlatan hadisi verdikten sonra “Aslında Allahın hükmünün uygulanmayıp despotların hüküm sürdüğü zaman Kabe yıkılmış demektir. Bu despotlar tarihten bu yana süregelmiştir” der. Kâbe’ye hâkim olan güçlerin tutumuna bakarak orayı yalnızlaştırmak Müslümanların yapmaması gereken bir durumdur. Müslüman düşünce bu tür davranışlardan uzak durmalıdır.
Her köşeden, bucaktan, değişik coğrafyadan gelen ırkı, rengi, dili ayrı ama hareketleri, dillerinden dökülen dua’lar, yönelişler aynı. Ayrıca Kâbe, insanların buluşup kaynaştığı kardeşlik duygularının galeyana geldiği bir yer, ümmet olmanın tek kapısıdır; tavaf, Arafat,müjdelife ve Minasıyla Allah bilinciyle yaşamanın yollarını gösteren mekandır. Kabe’nin manevi ikliminde, insanlar tanışıyor, kaynaşıyorlar; ama ne var ki, organize olmuş siyasi ve kontrollü bir birlik henüz oluşturulmuş gibi görülmüyor.
Müslüman toplumların birlik ve beraberlik oluşturmaları, seslerini dünyaya duyurmaları, tehditlere karşı tepki verme gücünü elde edebilmeleri için, yönünü Mekke’ye, gönlünü Kâbe’ye, beynini Arafat’a yöneltmelidir. Mekke, Kâbe ve Arafat’tan yüz çevirmek, Müslümanlar arasında dağılmaya, parçalanmaya, problemlerin daha da artmasına neden olur. Kâbe Müslüman duruşun kalışın tarihsel odak noktasıdır.
Günümüzde İslam Dünyası denen dünya, kendi dertleriyle uğraşmaktan uzak; kurda-kuşa yem olmuş durumdayken,bazı bilgi fukarası kardeşlerimiz farkında olarak veya olmayarak Hac ve Umreye gidenler için “ paralarını Araplara yediriyorlar” diyerek birliği, beraberliği kaynaşmayı daha da zedeleyici söylemlerde bulunmaları şeytanların uşaklarının ekmeğine yağ sürmekten başka işe yaramaz. İslam inancına sahip olanların Kâbe’ye bakışı ile inanmayanların bakışı elbette farklı olacaktır. Münkirlerin söylemlerini yadırgamıyoruz ama inanan kesimden aynı söylemlerin telaffuz edilmesi yürekleri acıtıyor. Şunu kesinlikle biliyoruz ki; inanan insanlar yeri gelirse değil parasını canlarını bile vermekten çekinmezler. Bu ve benzer iddiaları taşıyanlar, Müslümanları Kâbe’den dolayısıyla İslam’dan uzaklaştırmak için çalışanların sahnelenmiş olduğu oyunların aktörlüğüne soyunmuş olurlar. Malumdur; 1918’de alfabesi ve kur-anı ellerinden alındı. Olmadı “Kâbe arabın olsun / Çankaya bize yeter” dediler, Milli din ve dil dayatması yapıldı. Tutmadı. Şimdilerde de Kâbe’den uzaklaştırmak orayı yalnızlaştırmak için yeni projeler üretilmektedir. Söylemleri etkili olur veya olmaz,amaçlarına ulaşırlar veya ulaşamazlar bilinmez, ama insanları hayal kırıklığına sürükleyenlerin sayıları günden güne artmaktadır.
Tekrar ediyorum:Kabe,İslam ümmetinin bir yönü ve umut kaynağıdır.Hiç kimse Arapları sevindirmek, onlara destek olmak adına gitmiyor. Oradan Kâbe’yi çekip alsanız ya da Mescid-i Nebevi Medine’de bulunmasa büyük bir azimle hem maddi hem de bedeni bedeller ödeyerek oraya kimse gitmez.
Günümüzde Haccı ve Umreyi kamil manada temsil eden örnek bir ümmetin olmaması büyük bir sorundur. Hakta, adalette doğruluk ve ahlakta bir müslümanın değil de bir gayri müslimin örnek gösterilmesi daha büyük bir sorun.. Bugün müslüman olarak bilinenlerin zulmünden “kafir diye” tanımladığımız, aşağıladığımız gayri Müslimlere sığınılmaya çalışılıyorken; durup durduk yerde ümmetin kafasını karıştırıcı, birliğini parçalayıcı sözleri sarf eden münkirleri anlamak kolay da, diğerlerini anlamak oldukça güç. Dinle, imanla, Kâbe ile alakası olmayanlar hac ve umreye gidenlere “Araplara para yediriyorlar” diyebilirler. Kurban için de benzeri ithamlar yaptıklarına şahidiz. Hiçbir Müslüman, İslam inancını taşımayanlara şirin görünmeye çalışmaz ve çalışmamalıdır. İslam ve kıble düşmanlığı dünyanın her yerinde farklı şekillerde yapılmaktadır. Genelde bu teraneyi dillendirenlere yani “oraya (Kâbe) gitmeye yol ve imkan bulduğu”(3/97) halde, imanı kıt olanların akıntısına kapılarak bedeni ve mali bedeller ödememeyi ilke edenlere, Hz. İbrahim (A.S.) ‘in davetine icabet edenler (22/27) paralarını kime yedirmişlerse, bugünün Müslümanları da “Allah için Haccı ve Umreyi tamamlayın” (2/196) mesajına uymuş olduklarını, Kur’anı Kerimi okumuş olsalardı, harcamaların nereye ve kim adına yapıldığını görür ve anlarlardı.
Her gün en az beş defa ezan sesiyle canlanıp sulanan topraklarda yaşayanların bu çağrısının kime ve hangi yöne yapıldığını anlamamakta direnenlere ne dersiniz?
HURŞİT PEKER
NOT: Kriter ailesi zincirinin son halkalarından Hasan BEGEC’i rahmetle anıyoruz…
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.